Yıllar, aylar, gece ve gündüzler insanlığın hizmetine sunulan Allah’ın Kudreti’nin alâmetlerindendir. Aylar ve günlerin üstünlüğü, içerisinde vukû bulan hâdiselerle değer bulmuştur. Onlara değer kazandıran olaylar da, Rabbimizce takdir buyrulmuştur.
Bu önemli ay ve günler, iyi değerlendirilirse ömür dakikaları âhiret hayâtı adına çok bereketli geçecektir. İnsanın yaratılan varlıklara bakışı, hikmetle cereyan eden hâdiselere göre olmalıdır. Mübârek Ramazan ayı, Allah’ın kullarına bir nîmet sofrasıdır. Allah’a yaklaşma yollarını gösteren bir aydır. Tamâmen uhrevî hayâtı esas alan, maddî- mânevî duyguları âhirete bağlayan bir aydır.
Ramazan-ı Şerif, insanı fânî hayatta âhireti kazanmaya yönlendiren, zayıflayan dînî hissiyatını canlandırmaya vesile olan, ibâdet ağırlıklı ve içinde bin aydan daha hayırlı Kadir gecesini barındıran mübârek bir aydır.
Bir kudsî hadiste Rabbimiz, “ …Oruç benim içindir, O’nun mükâfatını ancak ben vereceğim” buyurmaktadır. (Buhari) Allah emrettiği için tutulan bu oruç, Allah’ın nâmütenâhi ikramda bulunduğu, envâî türlü konserve edilmiş nîmetlerinin, husûsiyle her yudumu hayat olan suyun kıymetini hatırlatmaktadır.
Ramazan-ı şerif, bir arınma, temizlenme kurnasıdır. Allah Resûlü’nün (sallallâhü aleyhi ve sellem); “Her kim inanarak ve karşılığını Allah’dan bekleyerek Ramazan ayını ihyâ ederse, geçmiş günahları bağışlanır” (Buhari, Müslim) buyurmaktadır.
Nebîler Nebîsi (sallallâhü aleyhi ve selem) “Sâhur yapın. Şüphesiz sâhurda bereket vardır. “ buyurmuşlardır. (Buhari, Müslim) Mü’minler, gecenin en sessiz, en bereketli zaman dilimi olan sâhur vaktinde kalkar, aynı zamanda kabir âleminde ışık ve nur olacak teheccüd namazını ve akâbinde hem hılkat-i evvele, hem de ba’sü ba’del mevte işâret eden Sabah namazını edâ eder, tesbihat ve duâdan sonra da, Haşir sûresinin son üç âyetini okurlarsa (bu ayetlerin Akşam namazından sonra da okunması gerekmektedir), meleklerin salâtına ve şehit olma şerefine mazhar olurlar.
Bu mevzuyla alâkalı, Mâkil bin Yesar’ın (ra) rivâyet ettiğine göre, Efendimiz (sav), “Her kim sabahleyin üç kere ‘Eûzü billâhi-s Semî-il Alîmi mineş-Şeytânirracîm’ der ve Haşir sûresinin son üç âyetini okuyacak olursa, Allah ona akşama kadar salât edecek yetmiş bin meleği vazîfeli kılar ve onlar ona salât ederler. O gün ölürse şehit olarak ölür. Aynı şekilde, akşam da bunu yaparsa meleklerin salâtına ve şehit olma şerefine mazhar olur” buyurmaktadır. (Ahmet bin Hanbel, Tirmizi)
Ramazan-ı Şerif, Kur’an ayıdır. Bu ayda Cibril ve Efendimiz (aleyhimüsselam) karşılıklı mukâbelede bulunarak Kur’an’ı okumuşlar ve bu sâyede Kur’ân’ın ârızasız bir kelâm olduğunu teyit etmişlerdir. O günden bugüne, ümmet-i Muhammed (sav) hakkında feyiz ve bereket kaynağı olan Kur’ân-ı Mûciz-ül Beyân, mü’minler tarafından Ramazan ayında mukâbele şeklinde okunmaktadır. Kıymet ve değeri tam olarak kavranmasa da, muhtevâ derinliği anlaşılmaya çalışılmakta, mü’minler bu mübârek ayda O’ndan istifâde etmektedirler.
Ramazan-ı Şerif, mânen beslenme, feyiz ve bereket ayı olduğu kadar, aynı zamanda, bir sağlık ve diyet ayıdır. Orucun insan için, zihinsel ve fiziksel sağlığa katkı sağladığı, bedenimizi ve irâdemizi disipline ettiği, kan dolaşımını artırdığı, damarları temizlediği, hücrelerin yenilenmesini sağladığı, karaciğerin ve bütün organların istirahat edip bu ayda dinlendiği, mütehassas hekimler tarafından ifâde edilmektedir.
İnsanlığın iftihar tablosu Efendiler Efendisi (sav); ‘Kıllet-üt taam (az yemeyi), kıllet-ül kelâm (az konuşmayı), kıllet-ül menâm (az uyumayı)’ tavsiye buyurmuştur. Bu ölçünün hayâta uygulanmasında Allah’ın emrettiği oruç ibâdeti çok uygun düşmektedir.
Ramazân-ı Şerif ayı, yetimlerin, fakirlerin, gariplerin, dünyada acından ölen insanların hatırlandığı müthiş bir yardımlaşma, dayanışma ve onların duâlarından istifâde etme ayıdır.
Allah (cc); bu bereket ayında, kalbi şefkât ve merhametle çarpan kullarını, yardım ve cömertlikte seferber ederek, bütün dünyâdaki muhtaç olan fakir, garip ve yetimlerin imdâdına koşturup iftar yaptırabilmek için âdeta yarıştırmakta, böylece bu mübârek ayın bereketinden istifâde etmelerini sağlamaktadır.
Ramazân-ı Şerif ayında, hayır ve bereketleri saymak ve sınırlandırmak mümkün değildir. Oruç ibâdetinin ve diğer ibâdetlerin hikmetini; ancak Rabbimiz bilir. Biz kullara düşen vazîfe, ihlâs ve samîmiyetle Rabbimiz’i ve Efendimiz’i (sav) memnun edecek tavır ve davranış içinde bulunmamızdır.
Ramazân-ı Şerif ayı; emir ve itâatteki inceliğin, oruç ve diğer ibâdetlerdeki hikmetin hissedildiği, beden ve ruhta kazanılan güzelliklerin adıdır.
Kararmış gönülleri aydınlatan, kirlenmiş uzuvları temizleyen, Şeytan’ı yerindirip mü’minleri sevindiren, Rahmetin sağnak sağnak yağdığı, Allah’ın ‘Istiğfar eden yok mu?, onu mağfiret edeyim, isteyen yok mu? ona istediğini vereyim, duâ eden yok mu? duâsını kabul edeyim’ buyurduğu (Müslim); bu emr-i İlâhi’yi tebliğ için meleklerin kapı kapı dolaşmak üzere arza indiği, ayların sultânı, bu şerefli misâfirimiz mübârek aydan, mü’minler istifâde etmelidirler.
Ramazân-ı Şerif ayı, bir yıllık geriye dönük hayâtın hesâbının Allah’a arz edildiği aydır. Günde beş defa mahşerde hesap veriyor gibi, namazda ciddi bir şekilde muhâsebesini yapar. Hâkim ve Hakîm olan Allah, bütün icraâtını hikmetle yaptığı, emrettiği namaz ve oruç gibi bütün ibâdetlerde de hikmetler gizlemiştir.
Ankebut sûresi 45.âyet
te Cenâb-ı Hak, “…Muhakkak ki, namaz, insanı ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazîlettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” Buyurmaktadır.
te Cenâb-ı Hak, “…Muhakkak ki, namaz, insanı ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden uzak tutar. Allah’ı namazla anmak, elbette en büyük fazîlettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” Buyurmaktadır.
Kâinatta müthiş bir düzen, sistem ve âhenk görüyoruz. Hiçbir şey başı bozuk hareket etmiyor. Fevkalâde Kemâl-i Rubûbiyet hâkim. Gafletinden dolayı insan, bu hakîkatleri ve güzellikleri, baş döndürücü sistemleri göremiyor.
Bir kışla durumunda olan küre-i arz ve bu kışlada asker bulunan insanlar, yaratılış gâyesinin idrak ve şuûruna ermek için, belli emir ve yasaklarla tâlime tâbi tutulmaktadırlar.
Ehl-i îman olan mü’minler, birçok hikmetlerin gizli bulunduğu namaz ve oruçla, âdeta komut alıp bir kumandanı dinler gibi namaz vakitlerinde, iftar ve sâhurlarda, kumandanlar kumandanı Allah’tan emir alarak hareket ediyor, önünde sofra hazır ama, vakit girmeden, izin verilmeden, helâl nimetlere bile elini uzatamıyor ve ezanı bekliyorlar.
En basit bir ikrâma ve küçük bir hediyeye bile teşekkür eden insan, Allah’ın sonsuz nîmetlerine karşı nankörce davranması, namaz ve oruç gibi ibâdetlerde tembellik göstermesi ne büyük tâlihsizliktir!
Oruçla zengin, fakirin halini anlar. Ona yardım elini uzatır. Dertlerine ve sıkıntılarına zekat, sadaka, kurban gibi yardımlarıyla derdine ortak olur. Böylece fakirin duâsını alır, kalbini kazanır. O zaman zenginin malında, fakirin gözü kalmaz. Verdiği hizmeti hilesiz, severek yerine getirir. Bu sûretle içtimâi denge, huzur ve güven ortamı oluşur.
İnsan oruçla, ferman dinlemeyen hep kötülük telkin eden nefsine söz dinletir. Bütün uzuvlarına oruç tutturmak sûretiyle gözünü haramdan, dilini gıybet ve yalandan korur. Kıymetini ve değerini bilemediği, yer yer israf edip çöpe attığı Allah’ın paha biçilmez nimetlerinin, oruçla kıymetini anlar.
Kalplerin yumuşadığı bu mübârek ayda, Allah’ı kullarına sevdirme, büyük bir fırsattır. Gecesini, gündüzünü, iftarını ve gerekirse sâhurunu bile iyi değerlendirmek sûretiyle insanların gönüllerine girilebilir. Bu mübârek ayın en önemli husûsiyetlerinden birisi de budur. Kur’an-ı Mûciz-ül Beyan’da Bakara sûresi 183-187.âyetlerde Rabbimiz:
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenâlıklardan korunursunuz.(2/183)”
‘Orucun sayısız hikmetleri vardır: Allah’ın, kâinatın Rabbi olduğu gerçeğinin daha geniş çapta anlaşılmasını sağlar. İnsanın rûhunu kötü etkilerden, hırslardan korur. Bedenine iyi bir perhiz olarak zararlı maddeleri atmasına vesîle olur. İnsanlara açların ve fakirlerin sıkıntılarını tattırarak toplumdaki dengesizlikleri gidermeye katkıda bulunur, Haramlardan uzaklaşmaya vesîle olarak, kişinin ebedî hayâtını korur. Hülâsa, bütün bu gâyeleri Kur’ân, korunma (ittikâ) kelimesiyle özetlemiş olmaktadır.’
“ Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir.
Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.(2/184)”
“ O sayılı günler, Ramazan ayıdır. O Ramazan ayı ki, insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı bâtıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtivâ eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim Ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez.
Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı tâzim etmenizi ister.
Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir. (2/185)“
“Kullarım Beni senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana duâ edenin duâsına icâbet ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icâbet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki, doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler.(2/186)”
“(Ey kocalar), oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı. Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaşıp, Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun. Şafak vaktine (günün ağarması gecenin karanlığından farkedilinceye) kadar yeyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın yasak sınırlarıdır, sakın o hudutlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah insanlara, zararlardan sakınıp korunmaları için âyetlerini iyice açıklar.(2/187)” buyurmaktadır.
Velhâsıl; Ramazân-ı Şerif ayı ve onun orucu, dünyâ ve âhiret hayâtının kazanılmasında çok büyük bir fırsattır. Bir daha Allah ya nasip eder, ya etmez. Hakkıyla onu edâ eden, namaz ve orucunda hassas ve titiz bulunan, bütün uzuvlarıyla oruç tutarak bu şerefli ayı evinde misâfir eden, böylece onun kıymetini takdir edip, değerlendiren mü’minlere ne mutlu!
Bugün en ağır şartlar altında bulunan mağdur, mazlum, mahkum, hürriyeti elinden alınmış esâret altında çok büyük sıkıntılara mâruz olmasına rağmen, Allah’ın emri olan namaz ve oruç gibi ibâdetlerini ihmal etmeyip yerine getirme gayreti içinde bulunan, kadın- erkek bütün kardeşler
imizin en kısa zamanda necâta ermelerini Cenâb-ı Hak’tan diler ve duâ eder; bu vesîle ile bütün ehl-i iman kardeşlerimizin mübârek Ramazan ayını en iyi şekilde değerlendirerek geçirmelerini ve affa mazhariyetlerini Cenâb-ı Hak’tan dilerim.
imizin en kısa zamanda necâta ermelerini Cenâb-ı Hak’tan diler ve duâ eder; bu vesîle ile bütün ehl-i iman kardeşlerimizin mübârek Ramazan ayını en iyi şekilde değerlendirerek geçirmelerini ve affa mazhariyetlerini Cenâb-ı Hak’tan dilerim.