Zamanında Urve b. Zübeyr’in ayağında bir yara çıkmıştı. Velid, doktorlarını çağırıp tedavi ettirmek istemişti; doktorlar ayağının kangren olduğunu, bunun ancak kesilmekle tedavi edilebileceğini, yoksa bütün vücudu kaybetme ihtimalinin olduğunu söylediler. Bunun üzerine durumu Velid kendisine arz edince, İmam ayağının kesilmesini kabul etmişti. Doktorlar ayağını kesmek için devrin şartlarına göre narkoz mahiyetinde içki içirmek istemişler, fakat İmam, Allah Taala haramda şifa kılmamıştır, diyerek içki içmeyi kabul etmemiştir.
Daha sonra hissi iptal eden bir çeşit narkoz ilacı içirmek istemişler, aklının izale edilmesini de katiyen kabul etmemişti. Doktorlara siz böylece vazifenizi yapınız,diyerek hazır olduğunu bildirmişti. Doktorlar kendisini bağlamak istemişler, ona da itiraz edip, ben herhangi bir harekette bulunmayacağım, endişe etmeyiniz. Doktorlar ayağını bıçakla kesip kemiği de testere ile kesmeye başlayınca İmam’ın tekbir ve tespih yaparak Allah’ı zikrettiğini ve katiyen yüzünü bile buruşturmadığını gören ve buna taaccüp eden doktorlar, kestikleri ayağı, kızgın zeytin yağına daldırıp yaktıkları zaman İmama küçük bir baygınlık gelmiştir.
Kıymetli okuyucularım, inanınız ki, bu yazımda da yine sizlere zorlardan zor ve haddimi çok aşan, ama tanınması çok lüzumlu olan büyük bir ailenin bir ferdini sizlere tanıtmaya çalışacağım.
Allah Resulünün yakın akrabası bu ailenin her ferdi bir umman ve bir okyanus derinliğindedir. İslamiyet’le tanıştığı ve Hz. Muhammed (sav)’i kabul ettiği günden itibaren bir asrı aşkın bir zaman içerisinde Allah’ın Yüce Dininin tebliği ve Allah hakimiyetinin ikamesi için mücadelenin her türlüsünü vermiş olan ZÜBEYR ailesinin bir ferdini. Yani Urve R.A’ı sizlere takdime çalışacağım.
Daha yeni doğmuş olan İslam güneşi Hz. Muhammed’in (sav) etrafında kimsecikler yoktu. Şanı Yüce Nebi (sav) bazen etrafta dolaşır aşina bir sima, hakkı kabul edecek bir gönül arardı. Yine bir gün, güneşin başları okşamaya başladığı bir kuşluk vakti, hidayet güneşi de kendilerini aydınlatacak birilerini arıyordu. Tam bu sırada elinde kılıç etrafa dehşet saçan 12 yaşında bir çocukla karşılaştı. Heyecanının doruk noktaya ulaştığını gören Allah Resulü, çocuğu yanına çağırdı ve :
– Bu ne hal? diye sordu. Çocuk fütursuz olarak Allah Resulü’ne şu cevabı verdi.
– Ey Allah’ın Resulü! Senin yakalandığını duydum da! Bunun üzerine Efendimiz A.S. :
– Peki ne yapacaktın? deyince, çocuk:
– Seni yakalayanı bu kılıcımla doğrayacaktım, ey Allah’ın Resulü!
Resulullah Efendimiz (sav) bunun üzerine bu 12 yaşındaki ZÜBEYR ve kılıcına hayır duada bulunarak haydi, sen şimdi evine git! buyurmuştu. Zübeyr (ra.), Allah yolunda ilk kılıç çeken kimse ünvanına sahip bir sahabidir.
Uhud savaşı günü, müşrik ordusunun sancağını taşıyan Talha isimli bir pehlivan, İslâm ordusundan kendisiyle savaşacak birisini isteyince, herkes çekinmiş fakat Zübeyr onun karşısına çıkmıştı. Birkaç dakika sürmeden Talha’nın başını gövdesinden ayıran Zübeyr’e Allah Resulü hayır duada bulunmuş ve Her peygamberin bir yardımcısı vardır, benim yardımcım da Zübeyr’dir. Eğer Talha’ya karşı Zübeyr çıkmasaydı, ben çıkacaktım; çünkü halkın ondan çekindiğini gördüm,buyurmuştu. İşte bu zat, bu makalede tanıtmaya çalışacağımız Urve’nin babasıdır. Urve‘nin anası da Allah Resulü’nün hanımı, müminlerin anası Hz. Aişe (r.a.) validemizin kız kardeşi, Allah Re-sulü’nün sadık dostu Hz. Ebu Bekir’in kızı akıllı, dirayetli, sabırlı cömert, ilim ve fazilet sahibi bir
kadın olan Esma’dır
Kuvvetli görüşe göre, Urve b. Zübeyr hicri 23 yılında dünyaya gelmiştir. 29 yılında dünyaya geldiğini söyleyenler de vardır. Gerek baba, gerekse ana tarafından iman kalesi durumunda olan ailenin küçük çocuğu Urve bu hava içerisinde büyümeye başlamıştı.
Tahsili, terbiyesi ve eğitimi itibariyle bir taraftan Allah Resulünün Hane-i saadeti, Urve için bir mektep, o mektebin muallimeleri Hz. Aişe anamız ve anası Hz. Esma olmuştu. Geleceğin 7 Medineli fakihi arasında büyük tabiin imamı olarak yerini alacak olan Urve, böylece anası, babası ve teyzesi Hz. Aişe’den ilk tahsilini tamamlamış, diğer taraftan da Allah Resulü’nün rahle-i tedrisinde oturmuş olan Sahabe-i Kiram’ın büyüklerinden Said b. Zeyd, Hz. Ali, Sehl b. Ebi Hasme, Sufyan b. Abdillah es-Sakafi, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Hz. Cabir, Numan b. Beşir, Muhammed b. Mesleme, Abdullah b. Ömer, Ebu Hureyre, İbn-i Abbas, Zeyd b. Sabit, Ebu Eyyub el-Ensari (r. anhüm) ve daha birçok zevattan ilim ve hadis tahsil etmiştir. İlme karşı düşkünlüğü, ilim tahsilindeki ciddiyeti ve hassasiyeti O’nu Medine’nin dört büyük fakihinden birisi haline getirmiştir.
Hadis ilminin dev isimlerinden İbn Şihab ez-Zühri, hocası Urve‘yi denize benzeterek hakkında şöyle söylemiştir: O öyle bir denizdir ki, onu hiç bir kova bulandıramaz. İbn-i Ebi’z-Zinad anlatıyor. Abdurrahman b. Humeyd diyor ki, babamla beraber Mescidi Nebevi’ye girdim, halk birisinin etrafında toplanmış ondan bir şeyler soruyorlardı. Babam bana, bak bakalım şu zat kim? Ben taaccüple onun Urve olduğunu gördüm. Babam bana: Oğlum taaccüp etme! Ben Allah Resulünün (sav) ashabının da ona bir şeyler sorarken gördüm dedi.
Zamanın iyi değerlendirilmesini, boşa vakit geçirilmemesini ister, zamanı olduğu halde ilim tahsil etmeyenlere çok kızardı. Oğlu Hişam diyor ki; biz gençtik, babam bize şöyle derdi: Oğlum size ne oluyor ki, ilim tahsil etmiyorsunuz? Bugünün küçükleri, pek yakında yarının büyükleri olacaklardır. Yaşlıların hayırlıları cahil olanları değildir. Bugün Hz. Aişe (r.a.) vefat etse pişmanlık duymam. Çünkü ondan bütün hadisleri alıp ezberlemiştim. Sahabe içinden her kimden de bana bir hadis ulaşmış ise, gittim onu buldum, kapısında oturdum ve ondan o hadisi sordum. Urve b. Zübeyr aynı zamanda büyük zevatın yetişmesine de vesile olmuştur. Bunlar arasında Yahya, Osman, Hişam, Süleyman b. Yesar, Ebu Seleme, İbn-i Şihab ez-Zühri, Muhammed b. Münkedir ve daha niceleri vardır.
İlmi ve fıkhi üstünlüğü kadar zühd ü takvası da kemal mertebedeydi. Bütün ömrü oruçlu geçmiştir denilse mübalağa edilmemiş olur. Medine-i Münevvere’nin biraz uzak semti Akik denilen yerde ev yaptırmış orada ilim ve ibadetle meşgul oluyorken, Allah Resulü’nun (sav) mescidinden uzaklaşmasının doğru olmayacağı halk tarafından kendisine söylenince, O, şöyle mukabelede bulundu: Mescitlerde Allah’ı anma terkedildi, sokaklar ise lağviyatla doldu. Bundan dolayı, halkın arasından çekildiğini beyan etti. Zübeyr ailesi hertürlü sıkıntı ve musibete maruz kalmış ve her defasında bunlara karşı sabır ve metanetle mukabele etmişlerdir.
Urve’nin sabrı ve metaneti de yine devrinde darb-ı mesel olmuştur. Urve b. Zübeyr, oğlu Muhammed ile beraber Velid b. Abdilmelik’i ziyaret maksadıyla Şam’a gitmişti. Oğlu Muhammed atların bulunduğu tarlaya girmiş, bir atın tekme vurmasıyla orada vefat etmişti. Az bir zaman sonra İmam’ın ayağında bir yara çıkmış, Velid, doktorları çağırıp tedavi ettirmek istemişti, doktorlar ayağının kangren olduğunu, bunun ancak kesilmekle tedavi olabileceğini yoksa bütün vücudu kaybetme ihtimalinin olduğunu söylemeleri üzerine Velid, durumu kendisine arzetmiş, İmam ayağının kesilmesini kabul etmişti. Doktorlar ayağını kesmek için devrin şartlarına göre narkoz mahiyetinde içki içirmek istemişler, fakat İm
am, ‘Allah Teâlâ haramda şifa kılmamıştır’ diyerek içki içmeyi kabul etmemiştir.
Daha sonra hissi iptal eden bir çeşit narkoz ilacı içirmek istemişler, aklının izale edilmesini kat’iyyen kabul etmemiştir. Doktorlara ‘siz böylece vazifenizi yapınız’ diyerek hazır olduğunu bildirmiştir. Doktorlar kendisini bağlamak istemişler, ona da itirâz edip, ben herhangi bir harekette bulunmayacağım, endişe etmeyiniz. Doktorlar ayağını bıçakla kesip kemiği de testere ile kesmeye başlayınca İmam’ın tekbir ve tespih yaptığını Allah’ı zikrettiğini ve kat’iyyen yüzünü bile buruşturmadığını görmüşlerdir. Buna taaccüp eden doktorlar, kestikleri ayağı, kızgın zeytin yağına daldırıp yaktıkları zaman İmama küçük bir baygınlık gelmiş biraz sonra uyanır uyanmaz yüzünün terini silerek şu ayeti okumuştur:
“..Bu yolculuğumuzdan, andolsun, yorgun düştük” (Sure-i Kehf a.62). Kesilen ayağı kendisine gösterilince şu sözü söylemiştir: Beni senin üzerinde yürüten Zat’a yemin ederim ki, seninle harama yürümediğimi O bilir.
Urve b. Zübeyr, Medine-i Münevvere’ye döndükten sonra kendisine ziyarete gelen dostlarına karşı şikayette bulunmak değil, Allah’a karşı teslimiyet ve tevekkülünü, kadere teslimiyetini şu sözleriyle ifade ettiğini görmekteyiz: Ey benim Allah’ım! Sen bana yedi oğul verdin, birisini aldın altısını bana bıraktın, bana dört aza verdin birisini aldın üçünü bana bıraktın. Sana hamdü senalarımı takdim ederim.
İmam’ın ibadet ü taate düşkünlüğü, geceleri sabahlara kadar namaz kılması ve evrad-ı ezkarda bulunması herkesin malumudur. Adet haline getirdiği dört günde bir defa Kuran-ı Kerim’i hatmetmesini ömür boyu bırakmadığı söylenmektedir. Ancak ayağının kesildiği gece virtlerini okuyup, adet edindiği Kuran-ı Kerim’den okuduğu 150 sayfalık kısmı terk ettiği söylenmektedir. Nitekim oğlu Hişam ayağının kesileceği gün de oruçlu olduğunu, verilen ilaçları içmemekte ısrar etmesi ve 30-40 sene boyu, ramazan bayramı ve kurban bayramının teşrik günleri hariç hiç bozmadığı orucunu o günde bozmak istememesinin payı vardır, şeklinde rivayeti nakledilmektedir. Yine oğlu, vefat ettiği gün babasının oruçlu olduğunu söylemiştir.
Malik b. Enes diyor ki, biz Urve ile sefere çıkardık, biz seferde bazen oruç tutar, bazen da tutmazdık, bize oruç tutmamızı emretmez, fakat kendisi orucunu bozmazdı. O haliyle bizlere nasihat ederdi.
İmam birisini namaz kılarken görmüş, fakat namazını acele acele kılıp gittiğini farkedince adamı yanına çağırıp kendisine şöyle demişti: Senin Rabbin’den istediğin bir şey yok mu? Ben Rabbim’den her şey istiyorum. Hatta tuzumu bile Rabbim’den istiyorum; diyerek adamı dua etmeye ve evrad okumaya teşvik etmiştir
Aynı zamanda temizlik ve düzene de çok önem veren İmam’ın oğlunun yaptığı rivayete göre her gün yıkandığını ve çok temiz elbiseler giydiğini, hatta giydiği elbiselerde sarı rengi tercih ettiğini cübbe sarık ve taylasan, yani sarığını arkadan sarkıttığını bize bildirmiştir.
Fıkıh ilminde olduğu kadar hadis ilminde de büyük bir alim olduğunu, İmam Zehebi’nin ise kendisini hadis hafızları arasında zikrettiğini hadiste sika (güvenilir) ve itimat edilir bir zat olduğunu beyan etmiştir.
İbn-i Sa’d da Tabakat’ında, Urve’nin sika, sebt ve çok hadis rivayet eden bir zat olduğunu beyan etmiştir. Ahmet el-İcli de onun hakkında takdirkar sözler söyledikten sonra, zamanında hiçbir fitneye bulaşmadığını ifade etmiştir
Hz. Ömer’in torunu yani Abdullah b. Ömer’in kızı Sevde ile evli olan Urve b. Zübeyr, kuvvetli olan görüşe göre Fur’ nahiyesinde hicri 94 yılında vefât ederek cuma günü defnedilmiştir.
Dr. Dursun Ali Erdem
Not: Makaleyi hazırlarken aşağıdaki kaynaklardan istifade ettik. Bir arkadaşımın önerisi üzerine bu kaynakları zikretmek durumunda kaldım.
Hadislerle Müslümanlık,
11/250-51. Zehebi, Siyer-i Alami’n-Nübela, IV/422. İmam Nevevi, Tehzibü’l-Esma ve’l-Lügat, 1/232. Siyer-i Alam, IV/425. Hilyetü’l-Evliya, İsfehani 11/177, Siyerü, IV/424, IV. Siyerü Alami’n-Nübela, IV/427. Siyerü Alami’n-Nübela, IV429-430. Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, s.371 s. ; Siyer Alam, IV/437. Tabakat-ı İbn Sad, V/181. Kitabu’z-Zühd, s. 371. Tabakat-ı İbn Sad, V/181.