Tabiinin büyüklerinden bu güne kadar birkaç aydır hep erkek tabiin imamlarından, bir tane kadın veliye hanımın hayatı olarak sadece Rabiye-i Adeviye’yi tanıtmaya çalıştık. İlimde ibadet u taatte, zühd ü takvada altın çağ olarak adlandırılan Tabiin dönemi erkeklerde olduğu kadar kadınlarda da baş döndürücü keyfiyette çok kadın veliye ve kadın alime vardır. Bunların isimleri bile ciltler dolusu kitaplar oluşturmuştur.
Tabiin döneminin büyük simalarından ve saliha kadın olma ünvanının hakkıyla sahibi olan Sirin kızı Hz. Hafsa’yı himmetini diliyerek yazmaya çalışacağız. Hz Hafsa’nın doğum tarihi kaynak eserlerde kesin olarak belirtilmemiştir. Bununla beraber onun 101 hicri yılında 70 yaşında vefat ettiği bilindiğine göre Hz. Hafsa, hicri 31 yılında doğmuş olmalıdır. Bu tarih de Hz. Osman’ın halifeliği dönemine denk gelmektedir. İlim irfan merkezlerinden biri olan Basra’da yetişmesi ve Sirin ailesine mensup olması Sirin kızı Hz.Hafsa için ne kadar büyük bir nimet olduğunu ve onun da bu nimetin kıymetini iyi değerlendirdiğini ifade etmeliyiz.
Sirin kızı Hz. Hafsa gerek ana ve gerekse baba cihetiyle mütevazi ve kutlu bir aileden gelmektedir. Hafsa’nın babası Sirin, Sahabe-i Kiram’dan Hz. Enes b. Malik’in, anası Safiye de Hz. Ebu Bekir Efendimizin azatlı kölesiydi. Basra’lı olan bu büyük kadın hem ana hem de baba tarafından sahabe terbiyesi almış bir ailenin nur ikliminde yetişmiş, günahtan ve günah düşüncesinden uzak olarak büyümüştür. Zaten Sirin ailesi edeb ve terbiyenin dillere destan zirvede yaşandığı bir aileydi. Hemen hemen ailenin bütün fertleri, o ilim ve feyiz membaı olan aileden nasibini almış kimselerdi. Mesela Sirin’in oğlu Muhammed’in, edebinden anasının yanında konuşmadığını Ahmed b. Hanbel rivayet etmektedir. Tabakat’ta İbn-i Sad’ın nakline göre Safiye’nin Sirin’den Muhammed, Yahya, Hafsa, Kerime ve Ümmü Süleym isimli çocukları olmuştur. Kız ve erkek çocuklarının en büyüğü Hz. Hafsa’dır.
Sirin kızı Hz. Hafsa’nın yetiştiği dönemin özelliklerine biraz dikkat edecek olursak görülecektir ki, İslam dininin temel kaynak eserleri olan tefsir, hadis, fıkıh ilimlerinin yanı sıra çeşitli diğer İslami ilimlerin de derlenip toparlandığı önemi bir dönemdir. Sirin kızı Hz. Hafsan’ın kendine mahsus düşünce ve bir hayat tarzı ve ideali vardı. O da: İnsanlığa mutluluk ve saadet getirmek üzere gönderilen İslam dinini en mükemmel ve en güzel şekilde öğrenmek ve yaşamak.
Bu makalede tanıtmaya çalışacağım Sirin kızı Hz. Hafsa da, Kuran-ı Kerim’de: Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmetle değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım, zariyat, 51/56, beyan buyurduğu ayet-i kerimenin sanki kendisi için nazil olduğuna kati iman etmiş ve o kanaatle daha hayata gözlerini açar açmaz kendini Kuran-ı Kerim’i öğrenmeye adamıştı. Aynı zamanda çok yönlü olgun bir Müslüman kızı ve hanımı nasıl olurmuş onu da cihana göstermeye başlamıştı. Nitekim Hz. Hafsa Kuran-ı Kerim’i 12 yaşında güzel bir şekilde öğrenmişti; bu öğrenme onu sadece yüzünden okuma şeklinde değildi. Hz. Hafsa’nın babası ve kardeşi Muhammed b. Sirin, ileriki yıllarda göreceğiz ki, Kuran okumada veya anlamada herhangi bir müşkilatla karşılaştıkları zaman: Gidiniz onu Hafsa’ya sorunuz, nasıl okunduğunu ondan Öğreniniz. diyerek Kuran hakkındaki geniş ve derin ilmini ve istifade edilmesi gerektiğini böylece ortaya koymuşlardır.
Hz. Hafsa, ibadetiyle, fıkıh ve Kuran ilmini ve kıraatini iyi bilmesiyle meşhur olduğu gibi hadis sahasında da büyük bir bilgiye ve üne sahipti. Onun hakkında hadis sahasının büyük rical alimlerinden Yahya b. Main der ki, Hafsa, sika ve hüccet olan bir insandır. Hadis erbabınca bu ifadenin bir hadis alimi için kullanılmasının referans ve itimat edilirlik açısından ne kadar kıymet ifade ettiğini söylemeye gerek yok.
Hz. Hafsa, hadis ilmini umumiyetle kardeşi Yahya, Enes b. Malik, Ümmi Atiye el-Ensariye, Ümm’r-Raih, Ebü’l-Aliye gibi zatlardan öğrenmiş ve rivayette bulunmuştur. Kendisinden, de kardeşi Muhammed b. Sirin, Katade, Asım el-Ahvel Eyyub, Halid, İbnu’l-Avn, Hişam b. Hassan gibi büyük hadis alimleri feyiz almış ve rivayette bulunmuşlardır. Hz. Hafsa’nın hadis rivayeti ve hadis bilgisi hakkında gerek Yahya b. Main’in gerekse Ahmed b. Abdillah’ın sika ve hüccettir, demiş olmaları ile İbn-i Hibban’ın Sikat isimli eserinde ona sikadır, diyerek yer vermesi onun hadis mevzuunda da büyük bir kıymet-i ilmiyesinin olduğunu ortaya koymaktadır. Kütüb-i Sitte imamları da Hz. Hafsa’nın rivayetlerine eserlerinde yer vermişlerdir. Bu da bir hadis alimi için önemli bir ölçüdür.
Temel kaynak eserler, Hz. Hafsa’nın ibadet-ü taati mevzuunda bize şu malumatı vermektedirler. Evinin bir bölümünü mescit yapmıştı ve öğle namazı için mescidine girer, öğlen, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazını orada kılar ve ertesi gün kuşluk vakti ihtiyaç ve abdest için, bir de kendisine ilmi bir şey sorulacağı zaman kısa süreli mescidinden çıkar ve tekrar mescidine dönerdi. Mehdi b. Meymun, onun ibadete olan düşkünlüğünü şu sözlerle dile getirir: otuz sene onun bu hali devam etti de geceleri uyku uyumadı. Zaten gecede Kuranın yarısını yani 15 cüz okurdu; uyku ihtiyacını ise mescidinden çıktığı kuşluk vakti bir-iki saat istirahat ederek giderirdi. Çok zaruri olmadan dışarı çıkmaz ve boş vakit geçirmezdi.
Demek ki, Hz. Hafsa, bir yerde otuz yıl ikamet ediyor da namaz yerini terk ettiği görülmüyor. Bu hareketiyle ibadet-ü taata düşkünlüğü kadar Allah’ın kadınlar için emrettiği tesettür meselesine de ne kadar önem verdiğini gelecek nesillere gösteriyor.
Bir yerde durmak ve dışarı çıkmamakla tesettürün ne alakası vardır? sorusu hatıra gelebilir. Bu hususa kısaca değinmenin faydalı olacağı kanaatindeyim: Malumdur ki, tesettürü iki türlü anlamak gerekir. Bunlardan esas olanı ve birincisi: Kadının dini bir mazereti olmaksızın dışarı çıkıp dolaşmaması; ikincisi ise, zaruret hasıl olduğu zaman dışarı çıkması gerekirse Allah’ın istediği şekilde tesettürüne riayet ederek dışarı çıkmasıdır. Tesettürün birinci şekli için Allah Taala şöyle buyurmaktadır: (Vakar ile) Evlerinizde oturunuz. Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey ehl-i beyit Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister. (el-Ahzab, 33/33)
Kadınların dünya ziyneti ve dünya malına karşı olan düşkünlüklerinden kendi
sinde asla bir istek bulunmayan Hafsa, dünyaya değer vermediği gibi dünyanın aldatıcılığı karşısında müteyakkız olunması gerektiğini etrafında bulunan insanlara ve gelecek nesillere hatırlatmada oldukça ısrarlı davranmıştır. Bu düşüncesini bizzat kendi hayatında da tatbik eden Hafsa’nın yakınları onun kendisi için bir kefen hazırlayıp, bunu hac ve umre yapmak istediği zaman giydiğini, ramazan ayının son on günü geldiği zaman da onu giyerek gece sabahlara kadar ibadet ettiğini nakletmektedirler. Bütün kötülüklere karşı kapalı olan bu allame, abide ve zahide büyük kadının yetişmesine vesile olan insani ve İslami değerlerimize günümüzde kadın ve erkeğimizle ne kadar çok muhtacız!
Gençler için çok önemli tavsiyelerde bulunduğunu da kaynaklarda görmekteyiz. Hişam b. Hassan şöyle demiştir: Hz. Hafsa, bize şöyle tavsiyede bulunurdu. Gençliğinizde kendinize sahip çıkınız ve ibadetlerinizi aksatmayınız. Zira ben amellerin en güzelinin gençlikte yapıldığını görmekteyim. Anamız Hz. Hafsa’nın bir taraftan gençlere bu rivayeti yaparken kendisi de çok ibadet yapmakla hem asrındaki insanlara hem de kendisinden sonraki gelecek nesillerin erkek ve kadınlarına örnek olmuştur. Mesela kendisinin bir gecede Kuran-ı Kerim’in yarısını okuduğunu söylemiştik. Bütün günlerini de oruçlu geçirirdi. Ramazan ve Kurban bayramı ile Kurban bayramındaki teşrik tekbirlerinin alındığı günler hariç bütün seneyi oruçlu olarak geçirdiği rivayeti ise, akıllara durgunluk vermektedir. Allah korkusundan çok gecelerini ağlayarak geçirdiği rivayeti de bütün kaynak eserlerde nakledilmektedir. Nitekim Hişam b. Hassan şöyle demiştir: Hafsa, Sintli olduğunu tahmin ettiğim bir cariye satın almıştı. Ona sahibinden yani Hz. Hafsa’dan memnun olup olmadığı sorulmuştu da O, şöyle cevap vermişti: Sahibim çok saliha bir kadındır. Ancak onun büyük bir günahı vardır. O da bütün geceyi ağlayarak ve namaz kılarak geçirmesidir. Hafsa b. Gıyas, Asımu’l-Ahval’den Hafsa’nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Enes b. Malik, bana: Ne ile ölmeyi seversin? diye sordu.
Ben: Taundan diye cevap verdim. Sonra O, taun, her Müslüman için şehitlik mertebesidir, diye ilave etti.
Rivayette bulunduğu insanlardan birisi de Ümmü Atiyye’dir. Nüseybe binti Kab olarak da bilinen bu muhtereme sahabiye kadın, Resul-i Ekrem’e biat eden kadınlardan birisidir. Hatibu Tirmizi, bu kadının hasta tedavi eden bir doktor, yaraları tedavi eden bir cerrah olduğunu bildirmiştir. Efendimiz’in hanımlarından Hz. Zeyneb’in cenazesini bu sahabiye kadın yıkamış ve Efendimiz’den aldığı emirleri titizlikle yerine getirmiştir. Peygamber Efendimiz’den aldığı bu emirleri ümmete de teker teker rivayet ettiği için bu mevzuda Ümmü Atiyye hadisi, fıkhın ölüyü yıkama babında en emin ve güvenilir merci olmuştur. Ümmi Atiyye hadisi iki kardeşin rivayeti etrafından dönüp durmaktadır. Bu iki kişi, Sirin’in oğlu Muhammed ile Kızı Hafsa’dır. Hafsa’nın hadisleri, Buhari’de, kardeşi Muhammed b. Sirin’in hıfzetmediği cihetleri tamamlamaktadır.
Yeniden dirilişimizin manevî mimarları olan, aile yuvası kurmak üzere hayata hazırlanan genç kız ve kadınlarımızın kendilerine rehber olarak kabul etmeleri temennisiyle, o büyük kadınların yaşadıkları hayatın günümüzde de yaşanabileceği ümidini hiç yitirmedik. Hafsa’ların ruhu şad olsun.
Dr. Dursun Ali Erdem
MAKALEYİ ARAŞTIRIRKEN İSTİFADE ETTİĞİMİZ KAYNAK ESERLER
SiyerüA’lami’n-Nübela c.4. s. 507; Ömer Rıza Kahhale, A’lamu’n-Nisa. , c.1 s. 274. Bakınız Kitabu’z-Zühd, Ahmed b. Hanbel. TabakatuİbnSa’d, c.8. s.484. Zehebi, SiyerüA’lami’n-Nübela, c.4. s.507. Ayrıca bakınız. A’lamu’n-Nisa. c.I. s. 273 İbn Hacer, Tehzibü’t-Tehzib, c.12 s. 438. Alamu’n-Nisa, c.I s.273. Bakınız, İbnCevzi, Sıfatu’s-Safve, İbnCevzi, c.4. s.24. Sıfatu’s-Safve, c.2 s.24Sahihi Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, c.4. s.318.