İnsan olarak yaratılmış olan herkes, sürçebilir, günah işleyebilir; hatta bunu en büyük velilerin hayatlarında görmek bile mümkündür. Ancak işlenilen günahın ve yapılan hatanın tevbe suyu ile acilen yıkanması ve ciddi pişmanlık
duyularak bir daha o günaha dönülmemesi lazımdır. Yüce Yaratıcı bu mevzuda zaten şöyle buyurmuyor mu?
Allah’ın kabulünü vaad buyurduğu tevbe, günahı (kötülüğü) ancak cahillik sebebiyle işleyip, sonra da çarçabuk (o kötülükten) vazgeçerek günahtan dönüş yapacak olanların tevbesidir. İşte Allah’ın tevbelerini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah alim ve hakimdir (en-Nisa 17).
Hayatında nice büyük günah işlemiş kimseler vardır ki, bunlar çok içten ve çok samimi olarak Allah’a tevbe etmişlerdir. Yedikleri yemek ve içtikleri su ömür boyu gırtlaklarından rahatça geçmemiştir. Bunlardan bir kısmı mahcubiyetlerinden kırk yıl, başlarını kaldırıp rahmetin indiği ve O’nun kudret ve azametinin sembolü olan semaya bakamamışlardır. Hakk’a karşı baş kaldırma manasına gelen o işledikleri günahlarıyla her an vicdanları paramparça olmuş ve daima kendilerini bir daha böyle hataya düşürmemek için uyanık olmuşlardır. Zaten bu pişmanlığı vicdanında duymayan insanın tevbesinin tevbe sayılmayacağı da Şanı Yüce Peygamberimizin beyanları arasında Tevbe pişmanlıktır sözüyle bize kadar intikal etmiştir. Dolayısıyla günah işlemiş olmayı değil, tevbe etmemeyi yadırgamak lazım.
Geçmişteki günahlarıyla insanları mahkum etmemek, rahmeti sonsuz olan Allah’ın kapısına teveccüh etmenin, herkes için açık olduğunu düşünerek insanların halihazırdaki hayatlarına bakmak lazımdır. Saadet asrının arkasında yerini alan ve halka, insanlığa ilim, ahlak ve fazilet dersi veren tabiin ve tebei tabiin asrında da bu gibi günahlardan işlemiş olanları görmek mümkündür.
İşte bunlardan birisi Bişr b. Haris’tir. İçki mübtelası ve meyhane müdavimlerinden olduğu söylenen bu zatın tevbesine vesile olan hadise şöyle anlatılır:
Sarhoş halde yolda yürürken gözüne, ayaklar altında çiğnenen bir kağıt parçası ilişir. Eğilip onu alır ve bakar ki, Allah lafzı yazılı kirlenmiş bir kağıt. Üç beş kuruştan ibaret olan cebindeki bütün parasını harcayarak misk amber ve gül suyu satın alıp kağıdı yıkar, temizler, misk amberle güzel kokulu hale getirdikten sonra ilk gördüğü yüksek taş duvarın taşları arasına kor. O gece asrının velilerinden birisi şöyle bir rüya görür: Cenabı Hak tarafından bir hitap işitir. Hitapta şöyle denir: Bişr’e varıp haber ver ve deki: Bizim ismimizi misk kokusu ile temizledin, Biz de senin ismini temizleyip arındırdık. İzzetime and olsun ki, senin ismini dünyada da ahirette de hoş hale getireceğiz. (R. Kuşeyri, s.50)
Rüyayı gören Zat, Bişr b. Haris için böyle bir rüya nasıl olur acaba?.. Çünkü o henüz tevbe etmemiş ve Hakk’a sadakatla yönelmemiştir. Abdest alıp yeniden yatar ve rüya üç kere aynı şekilde tekrar eder. Rüyanın sadakatine inanan bu zat ertesi gün Bişr’i aramaya koyulur ve nihayet onu, rivayete göre, bir meyhanede bulur. Kendisine haber gönderir. Meyhaneden biri: Sana birisi haber getirmiş, gelip baksana! deyince Bişr:
– Git sor bakalım kimden haber getirmiş? Adam tekrar rüyayı gören Zatın yanına gelip Bişr’in sözünü nakleder. Haberin kendisine Allah Taala tarafından getirildiğini söyler. Bişr bu haberi alınca: Rabbim beni azarlayacak diye pek de gelmek istemez. Fakat Veli zat, Hayır, seni azarlama şöyle dursun sana büyük müjdesi var cevabını verince, o zaman Bişr, Öyleyse biraz bekleyin de arkadaşlara, ahbaplara veda edeyim, der.
Meyhaneye dönen Bişr arkadaşlarına şöyle söyler:
– Dostlar bizi davet etmişler, gidiyoruz ve sizi de O’na ısmarlıyorum. Beni bir daha asla bu meyhanede bulamayacaksınız, diyerek oradan ayrılır ve bir daha orada onun ismini duyan olmaz. Bişr’in o gün perişan bir hali vardı. Fakat ondan sonra da Hak karşısında o perişaniyetin farklı bir tezahürü oldu: Başı açık, yalın ayak, işlediği günahların mahcubiyeti altında iki büklüm perişan bir haldeydi. Kendisine neden ayağına ayakkabı giyinmiyorsun diyenlere;
– Ben O’nunla ahdettiğim zaman yalın ayaktım. Artık utanırım ki, ondan sonra ayağıma ayakkabı giyineyim.
Bu makale kahramanımızın ismi Bişr, babasının ismi Haris’tir. Ebu Nasr künyesi ile bilinen bu insan, Hafız Zehebi’nin tespitine göre hicri 152 yılında Merv’in köylerinden Bekird veya Mabersam’da doğmuştur. Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzi ise, 150 yılında doğduğunu kaydetmiştir. Bilahare Bağdad’a yerleşen Bişr, orada ilim ve takva yolunda ilerlemiş, Fuzayl b. Iyaz’ın sohbetlerine devam etmiş, sonra dayısı büyük muhaddis Ali b. Haşrem’in ilim meclislerinde bulunmuştur. Ayağına ayakkabı giyinmediği için de Hafi lakabı kendisine verilmiştir. İlim tahsil etmek üzere, Mekke, Kufe ve Basra’ya gitmiştir. Hocalarının meşhurlarından bazıları şunlardır: İmam Veki, İsa b. Yunus, Hammad b. Zeyd, Kadı Ebu Yusuf, Malik, Şerik, İbrahim b. Sad, Fuzayl b. Iyaz, Nafi b. İmran ve Abdullah b.Mübarek kendisinden de Ahmed b. Devreki, Muhammed b. Yusuf el-Cevheri, Muhammed b. Müsenna, büyük veli Seriyyü’s-Sakati, Ömer b. Musa ve İbrahim b. Hani en- Nisaburi gibi büyük zatlar ders almıştır.
Allah’tan korkan ve niyeti iyi olan kimseler için hadis talep etmeden daha büyük, daha faziletli bir ilim olmayacağını belirten Bişr b. Haris, bundan ötürü fazla hadis rivayetinde bulunmamıştır. Hatta kendisine neden hadis rivayet etmiyorsun, denildiğinde de şu karşılığı veriyordu:Nefsim konuşmak ve rivayet yapmak istiyor, ben onun için susuyorum. Eğer nefsim susmak istese o zaman da konuşurum.
Helal ve harama çok hassas olarak riayet eder, çok oruç tutar, çok ibadetü taatte bulunur, gösteriş ve riyadan son derece sakınırdı. Şöhretten Allah’a sığınır, yanına üçüncü bir insan sohbete gelince meclisi terk edip, oradan ayrılırdı. Amellerin en zor ve çetin olanlarını üçe ayırarak şöyle derdi: Amellerin en çetini üçtür. Açlıkta cömert, tenhada yani yalnızken takva sahibi olmak, korktuğun veya kendisinden bir şey beklediğin zatın yanında hak söz söylemek (R.Kuşeyri).
Kendisini yakın dostlarının bile ziyaretini kabul etmezdi. Ebu’l-Hasan kendisine adam göndererek ziyareti için izin istemişti. Fakat Bişr O’na mektup yazarak, Senin benim ziyaretime gelmen, hem bana hem de sana şöhret olur, onun için müsaade etmiyorum, şeklinde karşılık verdi. İnsanların kendisine karşı gösterdikleri teveccühten da çok rahatsız olurdu. Ebu Ali ed-Dekkak anlatıyor: Bişr bir yerden geçerken insanların bulunduğu yere uğradı ve onlar kendisi için şöyle konuşuyorlardı: Bu adam gecenin tamamını uyanık geçirir, oruç tutar ve üç gün geçer de iftar etmez, bunu duyan Bişr ağlamaya başladı. Kendisine neden ağladığını soranlara: Benöyle değilim, geceyi tamamen uyanık geçirmiyorum, oruç tutuyorum, lakin iftar etmediğim bir gece yok, bunun altından ben nasıl kalkarım Allahım! sözleriyle endişesini dile getirdi. Ebu Hafs Amr b. Musa, Bişr’in şöyle söylediğini nakleder: Rabbim beni dünyada meşhur etti, umulur ki, ahirette beni rezil ve rüsva etmez.
Nefsin isteklerine karşı daima muhalefet etmiş ve kırk sene canı kızartılmış et istemesine rağmen onu almamış ve zaten alacak parası da olmamış. Uzun seneler baklava isteğini de, nefsi şımartır düşüncesiyle reddetmiştir. Günlerce aç kalır ve kendisini bu mevzuda yemeye teşvik edenlere karşı da, Açlık kalbi safileştirir, heva ve hevesi öldürür, insana ilmin inceliklerini ilham eder. Nafaka mevzuunda rıfk ve iktisadı tavsiye eder, Malınız olsa da aç yatmanız sizin için tok yatmanızdan daha iyidir, sözleriyle etrafındaki insanlara nasihatte bulunurdu. Hele şüpheli şeyleri yeyip içmekten son derece kaçınır, hatta bu meseleyi belki ifrat dereceye vardırarak, deniz suyu içer, haram para ile akıtılma ihtimali olduğu için sultanların akıttığı çeşmelerden su içmezdi.
Bişr, bir davete çağrılmıştı. Önüne konulan yemeklere elini uzatmak istemişti. Fakat uzatamamıştı. Bunu üç kere tekrarladı muvaffak olamadı. Bişr’i tanıyan bir zat dedi ki, Bişr’in eli şüpheli olan yemeğe uzanmaz (R.Kuşeyri s.112). Bişr b. Haris’in ailesi de helal, haram mevzuunda çok dikkat ederdi. Risale-i Kuşeyri sahibi, kız kardeşi ile alakalı şu ibretli vaka’yı naklediyor: Bişr Hafi’nin kız kardeşi Ahmed b. Hanbel’e gelerek O’na: Biz evimizin damında geceleri iplik eğirirken, hükümetin meşaleleri geçiyor, onların ışığı bize düşüyor. Bu ışıkta bizim iplik eğirmemiz caiz midir? Ahmet b. Hanbel: Sen kimsin? diye sordu; kadın Ben Bişri Hafî’nin kız kardeşiyim deyince Ahmed b. Hanbel ağlar ve şöyle cevap verir: Sizin evinizden gerçek takva sahibi çıkar. O ışığın olduğu zamanda iplik eğirme (Risale-i Kuşeyri, s.111).
Makalemizin ikinci bölümü haftaya yayınlanacak…