Müebbet hapis alan harp okulu öğrencisi Furkan’ın annesi Melek Çetinkaya: Karar duruşmasında dedi ki ‘Dik duracağız anne, suçum yok. Bu ülkeyi kuran kahramanın idam hükmü almış bir subay olduğunu unutmayın. Bizi vatan hainliği ile yaftalayanlar düşünsün”
Yaz kampı için geldikleri Yalova’dan bir gece yarısı yola çıktıkları 9 otobüs ve içindeki 400 öğrenci Osmangazi Köprüsü gişelerinde durdu. Harp okulu birinci sınıf öğrencisi Furkan Çetinkaya’nın içinde olduğu otobüste Yüzbaşı Sinan Canlı’nın sesi duyuldu: “Çocuklar, benim de üzerimde para yok, aramızda köprü geçiş parasını denkleştirelim, sonra hesaplaşırız!” 100 lira tutan köprü geçiş parası Ahmet Büyükateş ve diğer öğrenciler tarafından ödendi ve tekrar okullarına, İstanbul Hava Harp Okulu’na ulaşmak için yola çıktılar.
Ne ‘acil durum anonsu’nun yapıldığı 10.30’da ne nizamiye kapılarından çıktıkları 00.07’de ne de yolda kimse bir açıklama yapmıştı. Sadece “İstanbul’da terör tatbikatı var” denildi. Fakat kamp yapmak için geldikleri Yalova’dan itibaren lüks bir siyah araç sürekli kendilerini takip ediyordu. İçindeki şoför sürekli öğrenci konvoyuna bakıyor, kulağından telefon hiç ayrılmıyor, talimat alır veya verir gibi sürekli el kol işaretleriyle konuşuyordu. Bu anormal durum herkesin dikkatini çekmiş olacak ki araçtaki komutanlarına durumu bildirdiler. Sinan komutan da, “Dikkatli olalım çocuklar” demekle yetindi sadece.Şoförler yolu bilmediği için yolda otobüsler farklı yönlere gitti. İkisi Boğaziçi Köprüsü’ne, ikisi Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ulaşmıştı bile. Harbiye öğrencisi Furkan Çetinkaya’nın da içinde olduğu 3 aracın önü Sultanbeyli’de kesildi. Herkes şaşkındı…
NEREYE GİDİYORSUNUZ, DARBE OLDU!
Yola dökülen insanlar camlara doğru telefonlarını göstererek, “Nereye gidiyorsunuz, darbe oldu!” diye bağırıyor, öğrencileri ve araçlara nezaret eden komutanları dışarıya davet ediyorlardı. Hep birlikte gecenin bir yarısı karanlığın ortasında İstiklal Marşı söylüyorlardı. Daha sonra sosyal medya hesaplarından videolarda da görüldüğü gibi, halk askerler lehine tezahüratta bulunuyor, “Bunlar hain değil, en büyük asker bizim asker!” diyerek slogan atıyorlardı. A Haber’e bile yansıyan görüntülerde insanların genç Harbiyelilere sarıldığı bile görülüyordu.Fakat bundan sonraki hayatlarını derinden etkileyecek sonu bilinmeyen bir film daha yeni başlıyordu.
Kendilerine eşlik eden 2 polisle birlikte sabah saat 06.00’ya kadar araç içinde bekletildiler. Bu arada gün ağarırken başka gruplar da geliyor, otobüs içindeki çocuklara sözlü tacizde bulunuyor, küfrediyor ve araçlara saldırıyordu. Hatta otobüsleri taşlayanlar ve üzerine çıkanlar bile vardı. Genç harbiye öğrencileri kendilerine cevap vermeyince, “Bunlar Türk askeri değil mi, dediğimizi anlamıyorlar” diye kışkırtmaya devam ediyorlardı. Fakat bazı sağduyulu vatandaşlar, “Arkadaşlar yapmayın, onlar masum, bir tane mermi bile atmadılar. Polis silahlarını bile toplamadı. Onlara güvenin” diye provokatörleri uzaklaştırdı.Derken 2 polis daha geldi. Öğrencileri silahları ve teçhizatlarıyla birlikte alıp gece 02.30 gibi İstiklal Marşı söyledikleri noktadan alıp en yakın emniyet müdürlüğüne götürdü. 40 kişilik nezarethaneye 120 öğrenci sığdırıldı.
BÜTÜN ÖĞRENCİLER TUTUKLANDI, SİLİVRİ’YE GÖNDERİLDİ
Dört gün boyunca bolca küfür işitip dayak yedikten sonra hâkim karşısına çıkarıldılar. Hâkim herkesi tek tek dinlemedi, “Aranızdan bir sözcü seçin, o konuşsun” dedi. Sonunda da “Ekleyeceğiniz bir şey var mı?” diyerek hepsini tutukladı. Ardından Silivri Cezaevi’ne götürüldüler.Çocuğu yaz kampında olduğu için aramayan, ‘Öğrencidir, orada daha güvenlidir’ diye sevinen anne Melek Çetinkaya (42) gelen bir telefonla irkildi. 15 Temmuz’dan iki gün sonra bir Pazar günü emniyetten arayan yetkililer, “Çocuğunuz gözaltında, sağlığı iyi, merak etmeyin, boşuna da arayıp gelmeyin” dediler ve telefonu kapattılar.Zaten Orhanlı ve Sultanbeyli’de emniyet müdürlüklerine giden ve karakolların kapılarını çalan aileler de bir cevap alamadı.Perşembe günü ise Melek Çetinkaya’ya çocuğunun tutuklandığı ve Silivri Cezaevi’ne götürüldüğü bildirildi.Yanlarına aldıkları temiz elbiselerle apar topar Silivri’nin yolunu tutan aile çocuklarıyla görüştürülmedi. Elbise poşetini aldılar ve ertesi gün gelmelerini söylediler.Anne Çetinkaya, oğlunu yaz tatili için geldiği evinden uğurladıktan 15 gün sonra demir parmaklıkların ve ses geçirmez camın arkasında görebildi. Gülerek göz göze geldiler. “Merak etme anne, sanırım gerçeği öğrenirler ve kısa sürede serbest kalırız” diye annesini teselli etti Furkan.
ÖNCE BAYRAM, SONRA MATEM
Çetinkaya ailesinin 2016 yazındaki mutluluğu kısa sürmüştü. Hava Harp Okulu öğrencisi Furkan Çetinkaya ramazan ayının yarısında Bursa’daki baba ocağına gelmiş, bayramı birlikte geçirmişlerdi. Hatta bayramda ona bir sürpriz hazırlamışlar, 10 yıldır ziyaret etme imkanı bulamadıkları Aksaray’daki köylerine gitmişlerdi. Bütün köy bir çocukken uğurladıkları Furkan’ı pilot adayı yakışıklı bir asker olarak karşılarında görmüş ve büyük gurur duymuşlardı. Anne Melek Çetinkaya ise oğlu ile ilgili yapılan iltifatlar karşısında sık sık “maşallah” diyor, onu nazarlardan sakınıyordu.
Bayram telaşı bittiğinde Furkan için 15 günlük yaz kampı başlayacaktı. Önce İstanbul’un yolunu tutan Furkan, 13 Temmuz 2016’da 700 arkadaşıyla birlikte Yalova’ya doğru Marmara Denizi’nin maviliklerinde yola çıktılar. Lise yıllarında her sene İzmir Aliağa’da yapılan yaz kampı, harbiye öğrencisi olduktan sonra Yalova’ya taşınmıştı. Sadece annesi, babası ve kardeşlerini değil sevdiği eşya ve alışkanlıklarını da geride bırakması gerekiyordu. Neticede orası bir tatil yeri değil yoğun askeri eğitimin verildiği, her türlü dayanıklılık testinin yapıldığı yerdi. Elektrik yok, telefon yok, televizyon yok… Çadırlar kuruluyor, kampetler açılıyor, zorlu doğa koşullarında eğitim yapılıyordu.
TEAMÜL DIŞI DENETLEME: HAVA KUVVETLERİ KOMUTANI GELİYOR
Kampa gideli henüz iki gün olmuştu ki bir alarmla telaşlandılar. Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal’ın teftişi vardı. Ziyaret teamüllere pek uymuyordu. Normal şartlarda böyle bir ziyaret haber verilerek yapılmazdı. Çadırlar kurulur, hazırlıklar yapılır, mıntıka temizliği yapılır ve bir hafta on gün sonra üst düzey komutanlar denetlemeye gelirdi. Bu sıra dışı olay genç harbiye öğrencilerinin bile gözünden kaçmadı…Acele etraf temizlendi, yemekler hazırlandı, son kontroller yapıldı. Hep birlikte yenilen öğle yemeğinin ardından genç Harbiyeliler kamp alanının meydanına içtima için çağrıldı.
‘YERİ GELECEK ÖLECEKSİNİZ…’
Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal öğrencilere hitaben askerliğin önemini anlatan bir konuşma yaparak, “Bu öyle bir meslektir ki her türlü emre itaat edeceksiniz! Yeri gelecek öleceksiniz, yeri gelecek öldüreceksiniz” dedi.Öğrenciler yine şaşkındı. Çünkü bu tür konuşmalar genellikle askeri liselerin ilk günlerinde yapılırdı. Yaptıkları tercihle ilgili artık bir tereddütleri yoktu.Nutkunu tamamlayan orgeneral okul komutanı Hüseyin Ergezen’e dönerek, “Çocukların bugün eğitimi var mı? Bugün yormayın çocukları, hafif bir eğitim yaptırın yeter” dedi. Öğle yemeğinde de aynı masayı paylaştığı genç Harbiyelilere, “Aslanlarım iyi yiyin, akşam çok yorulacaksınız” demişti.Komutan saat 17.00 gibi kamp yerinden ayrıldığında öğrenciler, “Bugün çok yorulmayacağız, biraz nefes alacağız” diye sevindi.15 Temmuz akşamı saat 22.00’da yat emri, aradan çok geçmeden 22.30’da da “acil durum alarmı” verildi. Alarm emrini bazıları pijamalarını giymek için yatağının başında, kimisi dişlerini fırçalamak için gittiği lavaboda aldı.
‘NÖBET YERİNİ TERKETME’ UYARISI
Anne Melek Çetinkaya, “Benim oğlum o gece göğsündeki isimliği ters taktığı için cezalıymış, herkes yatmaya hazırlanırken ona tek başına koşma cezası verilmiş” diyerek naklettiği saatlerde bütün Türkiye darbe girişimi haberleriyle çalkalanıyordu. Her türlü iletişim yasak olduğu için gelişmelerden habersiz 700 Harbiyeli ise emri eğitimin bir parçası olarak algılıyordu. Furkan’ın bir saat sonra nöbeti olduğu için hemen nöbet yerindeki arkadaşının yanına gidiyor ve “İçtima emri verildi, nöbet yerini terk etme, belki gecikebilirim” diyordu sorumluluk duygusuyla. Aralarında “Acaba komutanın denetlemesi sırasında yanlış bir şey yaptık da hepimiz cezalandırıldık mı” diyenler de oluyordu.İçtima alanına sıra sıra otobüsler geliyordu. İlk 400 öğrenci otobüslere bindirildi. Araçlar kampın içinde biraz ilerleyip duruyordu. Bütün ışıklar söndürüldü. Komutanlar otobüslere mermi yüklüyorlardı. Öğrenciler olanları sorgulayamasalar da birbirlerine “Ne oluyoruz, bu kadar silah ve teçhizatı ne yapacağız?” diye soruyorlardı. Hatta bazıları otobüsü kullanan ere, “Bizi nereye götürüyorsun?” diye soruyordu. “Bilmiyorum” diyordu şoför er…
‘TERÖR SALDIRISI VAR, HARP OKULU’NA DÖNÜYORUZ’
Komutan ise kısa bir açıklama yapma gereği duydu “Çocuklar terör saldırısı var. Burası bizim için güvenli değil. İstanbul’a Hava Harp Okulu’na dönüyoruz. Yolda da saldırılar olabilir, kendinize dikkat edin” diye bir uyarıda bulunur.15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan akşam saat tam 00.07’de 700 öğrencinin ilk 400’ü, 9 otobüslük bir konvoyla kamp yerinin nizamiyesinden ayrıldı.Darbe ile ilgili söylentilerle bütün Türkiye hop oturup hop kalkerken ne Yalova Valiliği ne her zaman kapı önünde nöbet tutan polis araçları ne da başka bir kimse öğrencilere hiçbir şey söylemiyordu. Yola çıkmamaları için uyarıda bulunmuyor, çıkışına engel olmuyordu.
‘ANNE BİZ İYİYİZ, SUÇUMUZ YOK’
“O gün de bugün de çocuklarımızın masum olduğu konusunda hiçbir tereddüt yaşamadık” diyen anne Melek Çetinkaya, bayram tatilinden okul kampı için dualarla uğurladığım oğlumla 15 gün sonra Silivri’de yüz yüze geldim diyor ve o günü hiç unutamıyor:İlk kapalı görüşümüzdü. Oğlum gülerek kalın camın önüne doğru yürüdü. Ben de morali bozulmasın diye gülümsedim. İlk sözü, “Bir şey yapmadık anne. Ne ateş ettik, ne darbeye katıldık. Birkaç güne ifadelerimizi alıp gönderirler” dedi. Sağlığının iyi olmasına, yüzünün gülmesine sevindim tabii. Yarım saat görüştük. Ama bizim için sıkıntılı günlerin başladığından habersizdim…Hayatı boyunca trafik polislerinden başka polis görmeyen ve karakolun kapısından adımını atmayan Melek Çetinkaya ve oğlu avukat tutmayı bile düşünmedi. Her hafta cuma günleri saat 13.00’ü iple çekiyorlardı.Gelen ve sorgulayan savcılar bile, “Merak etmeyin çocuklar, birkaç haftaya evdesiniz” demişlerdi. Haftalar geçiyordu diğer genç Harbiyelilerle birlikte Furkan da içerde kalmaya devam ediyordu. Ne tahliye ne bir müjdeli haber bir türlü gelmiyordu.“Ne yapacağımı bilemediğim için avukat tuttum” diyen Melek Çetinkaya kendisiyle aynı kaderi paylaşan diğer ailelerle birlikte öncesinde bir WhatsApp grubu kurmuşlar. Zaten avukatı da o grupta yapılan bir paylaşımdan bulmuşlar. Avukat Ömer Çiftçi mesai arkadaşı Kübra Aydın’la konuşarak onların da avukatlığını üstlenmiş.
HAKİM TEK SORU SORMADI
Darbe girişiminden tam bir yıl sonra 2017 yılının Temmuz ayında iddianame çıkmış, bundan 4 ay sonra Kasım ayında da ilk kez hâkim karşısına çıkma imkanına kavuşmuş genç Harbiyeliler. 19 Kasım’daki ilk mahkeme iki hafta sürmüş. Her sabah başlayan duruşmalar gece saat 23.00’lere, 24.00’lere kadar sürmüş. Hâkim hepsini dinlemiş fakat tek bir soru dahi sormamış.Orhanlı’daki 2 otobüs ayrı yargılanırken 180 öğrenci birlikte hâkim karşısına çıkmış. Mahkeme öğrencilerden sonra müştekileri dinlemiş. Müştekiler o gece dışarıda olan polisler ile halktan bazı kişiler.“Söylediklerinde tutarlılık yoktu” diyen anne Melek Çetinkaya şunları söylüyor:
Mesela o polisler ve vatandaşlar öğrencilerle gece 23.00 sıralarında çatıştıklarını söylüyorlar. Oysa bizim çocuklarımız o saatte daha Yalova’daydı. 00.07 sularında nizamiye kapısından çıktılar. Mesela polisler saat akşam 10’da telsizlere anons geçildi, Yalova’dan askeri okul öğrencileri geliyor diye, o da gerçek dışı ve tutarsız…Fakat hâkimler hiç kimseyi tahliye etmeden 3 ay sonrası için mahkeme günü vermiş.
LEHTE TANIKLAR DİNLENMEDİ BİLE…
Avukatların olay yeri inceleme istekleri, Sultanbeyli’den görgü tanıklarının dinlenmesi dikkate alınmadan… Çünkü sosyal medyada davanın gidişatından haberdar olan tanıklardan sadece ikisinin dinlenmesine izin çıkmış.Yine bir ramazanda, 15 Mayıs 2018’de karar duruşması başlamış. Bütün genç harbiye öğrencilerine ağırlaştırılmış müebbet, mahkemedeki hâl ve tavırları üzerine de iyi hâlden normal müebbet cezası kesilmiş.Şimdi 22 yaşındaki Furkan Çetinkaya ve diğer müebbet hapis cezası olan harbiye öğrencileri 7 aydır mahkemenin gerekçeli kararını bekliyor. Dosya gelirse istinaf mahkemesine taşıyacaklar.En büyük üzüntüleri ise çalmadıkları kapı kalmamasına rağmen kimsenin çocuklarına sahip çıkmaması. CHP’ye, MHP’ye ve hatta referandum öncesi AKP’ye gitmelerine rağmen “Bir suçu yoksa bırakılır” cevabını alıyorlar ve evlerine dönüyorlar.
‘SUÇLU OLARAK CEZAEVİNDE OLSAM DAHA MI İYİ ANNE’
Maddi durumları yetersiz olduğu için artık her hafta yapılan görüşlere bile gidemiyor Çetinkaya ailesi. “Maddeten de manen de çok yorulduk” diyor Melek Çetinkaya:Oğlumu ziyaret ettiğimde de ondan güç, moral alıyorum. Son karar duruşmasında mahkemede, “Bu ülkeyi kuran kahramanın idam hükmü almış bir subay olduğunu unutmayın” sözleri kulağımda çınlıyor. “Dik duracağız anne, suçum yok, vicdanım rahat. Hapishane bile olsa başımı yastığa koyduğumda rahat uyuyorum. Bizi vatan hainliği ile yaftalayanlar düşünsün” diyor. Buralara düşecek çocuk muydun evladım dediğimde, “Suçlu olarak cezaevine girseydim daha mı iyiydi anne” diyor… Yine de olgun benim yavrum. Psikoloğum gibi. Gidip ondan moral alıp geliyorum…
OĞLUMUN DİNÎ HAYATI ÇOK YOKTU AMA AHLAKLIYDI
Oğlunun liseden itibaren yoğun bir eğitim sürecine girdiği için dinî yaşantısının olmadığını söyleyen anne Melek Çetinkaya, “Ama ahlakı tamdı. Hem ahlaklı hem olgun hem gururlu bir çocuktu Furkan” diyor:“Sen yorulma, temizliği hafta sonları birlikte yaparız” derdi. Ben yemek yapıyorsam o çorbayı karıştırırdı, salatayı yapardı. Dersleri yüzünden beni ihmal ettiğini düşünse bile çok sevmediği hâlde çay yapar, “Anne gel, şöyle balkonda baş başa içelim” derdi. Kahvaltımızı hazırlardı.Babası bile hayatımızla ilgili alacağı kararlarda küçük yaştan itibaren ona danışırdı. Onunla birlikte aldığımız kararlardan hiç pişman olmadık. Kardeşlerine çok düşkündü. Küçük kardeşi kötü not alınca, “Ağabeyime söylemeyin, o öğrenmeden düzeltirim” diyordu.Küçük oğlum Kerem de hep asker olmak istedi. Son olaylardan sonra bile “Ağabeyime söz verdim, ben asker olacağım” diyor. Bazen onun künyesiyle, şapkasıyla evde geziyor.
‘HEPSİ PIRIL PIRIL ÇOCUKLAR’
Okul döneminde sadece yakın mahallede oturan Muhammet adındaki arkadaşını tanırken Melek Çetinkaya şimdi Furkan’ın bütün arkadaşlarını tanıyor.Her birinin hayatını biliyor ve anlatmaya başlıyor:Tahsin Elmas var. Işıklar Lisesi’nde son senede radyasyon geçirmeyen kumaşı icat eden çocuk. Tahsin’in NASA’da, TÜBİTAK’ta dereceleri madalyaları var. Amerika’dan 20 bin dolarlık burs aldı ama ülkeme hizmet edeceğim diye gitmedi.
Oğuzhan Kızıltaş var, okul birincisi. Matematik Olimpiyatları birincisi. Başarı ve madalyaları var. Şimdi açık öğretime bile kaydını yapmıyorlar çocukların.3 kız öğrencimiz var. Nimet Ecem Gönüllü; 3 yaşında babası teğmenken vefat etmiş. Şehit çocuğu. Babasının üniformasını giyme hayaliyle büyümüş. Ailenin tek çocuğu.
Sena Öğütalan var, Celal Bayar Tıp Fakültesi’ni kazandığı halde Harbiyeyi tercih etmiş ve pilot olma hayalleri kurmuş hep.Nagehan Yavuz var. O da evin en küçük kızı. Babası çok yaşlı. 80’lerinde… Annesi de 60’larında… Doğulu bir aile. Baba kızını ziyarete gidemiyor. Kız öğrenciler Bakırköy Cezaevi’nde çilelerini dolduruyor.
‘KİMSEYLE BAĞLANTIMIZ YOK, SIRADAN İNSANLARIZ’
15 Temmuz sürecinde ailesinden ve eşinin ailesinden büyük destek gördüğünü söyleyen müebbet ceza alan Harp Okulu öğrencisi Furkan’ın annesi Melek Çetinkaya şöyle devam ediyor:Benim ve eşimin ailesi bu dönemde dayanışma içinde oldu, bizi tanıyorlardı çünkü.Genellikle suçlandıkları gibi Gülen Cemaati ile bir bağlantılarının olup olmadığı konusunda ise, “Yok, hiçbir cemaatle bağlantımız yok. Cemaati televizyondan, haberlerden biliyordum. Türkçe Olimpiyatlarından, yabancı çocukların türküler, şarkılar söylemesinden biliyordum. Zaten devlet cemaatin reklamını yapmadı mı? Bilmeyen bizim gibilere de bildirdi” cevabını veriyor.Oğlunun henüz hayatının baharında olduğunu ve en güzel günlerinin dört duvar arasında geçmesinden üzüntü duyduğunu belirten Melek Çetinkaya, “Henüz kız arkadaşı bile yoktu. Gelip gittiğinde ona gözüme kestirdiğim kızların resimlerini gösterirdim. ‘Anne önce mezun olmam lazım, söz, okul biter bitmez evleneceğim’ derdi. ‘Ama karışmayacaksın, düğünüme geleceksin’ diye de takılırdı” ifadelerini kullanıyor.
‘FURKAN HEP OLGUN VE GURURLUYDU’
Oğlundan söz ederken çok özlediğini ve bir an önce evlerine dönmesini beklediğini anlatıyor Melek Çetinkaya:Furkan hem oğlum hem kızım hem abim gibiydi… Eşimden çekinmez ondan çekinirdim. Biraz ters baksa, “Onu üzecek ne yaptım” diye gözümden kıskanırdım. Bana ters baksa onu kıracak ne yaptım” diye tedirgin olurdum.Maşallah, küçüklüğünden beri olgun ve gururlu bir çocuktu. İlk yıllarda arabamız yoktu. Bir komşu yol üstünde bir yere bırakmak istese kabul etmezdi. “Biz şuraya da uğrayacağız” der geçiştirirdi. Daha dört yaşında bir gün canı cips istemiş, üzerimde de para yok. Misafir gittiğimiz evde ortaya cips konuldu. Oğlum, “Ben cips sevmem” dedi, bir tane bile almadı. Hep ağırbaşlı oldu. Spora, maça düşkündü. Bursa’da yaşadığımız için şehrin takımını da severdi ama çocukluğundan beri Fenerbahçeliydi. İlk görüşmemizde, “Anne cezaevi koğuşunda televizyon var, maç izleyebiliyorum” dedi. Ama özgürken, bazen arabaya biner, sesini açar, birkaç tur attırırdı annesine.
‘ÇOCUKLARIMIZ LİNÇ EDİLDİLER’
Anne Melek Çetinkaya her şeye rağmen şükrediyor. Darbe gecesi Sultanbeyli’de oğluna ve diğer öğrencilere zarar verilmedi ama Orhanlı’da ve Boğaziçi Köprüsü’nde yaşanan vahşete akıl erdiremiyor.Kağan Karalürt gibi, dövülen ve gözünden iki kez ameliyat olan oğlunun devre arkadaşlarının yaşadığı acılara üzülüyor:Mahkemede ara verilmişti. Bir tartışma oldu, erler 15 Temmuz’da gözü zarar gören ve yüzde 20 görme kaybı yaşayan Kağan’ı 10 jandarma daha çağırarak mahkemenin altında dövdüler. Üstelik “Gözüme vurmayın” dediği halde… Şimdi belki gözü hiç göremeyecek.Köprüde Murat Tekin ve Ragıp Enes Katran’ı linç ettiler. İki çocuk da orada şehit oldu. Ailesi cesedine bile günler sonra ulaştı. Çaresizlikten en son morga baktılar, Murat’ı orada buldular. Tanınmayacak haldeydi. Ellerinden ve ayaklarından tanıyabildiler. Ragıp da morgdaydı.Sala okutulmasına izin verilmedi, cenaze namazını kıldırmadılar. Alelacele defnedilmeleri istenildi. Ragıp’ın annesi ve ablası defin sırasında bile çocuklarının yanında bulunamadılar.
CENAZE NAMAZINA, SALA’YA BİLE TAHAMMÜL YOK
Boğaziçi Köprüsü’nde Aziz Kaçar’ı dövmüşler, öldü diye bırakmışlar. Aziz günlerce komada kaldı. Karnından, sırtından bıçaklananlar var. Kimse korkudan köprüde otobüsten inmiyor. Fakat otobüs yanmaya başlayınca iniyorlar, inenlere de bıçakla, şişle saldırıyorlar.Gözlerden kaçmasın. O geceyi Orhanlı’daki çocuklar mahkemede anlattı. Gece yarısı siyah transporter’da sarıklı-cüppeli silahlı kişiler gelmiş. Ateş etmişler öğrencilerin üzerine, sıradan insanlara… Gazeteciler bunlarla ilgilenmedi. Sadece Yazgülü Aydoğan ve Ahu Özyurt izledi mahkemedeki duruşmaları. Diğerleri zabıtlardan haber yaptılar. Askerlerde telefon vardı dediler, sadece üst sınıflarda sevgilisi olan 3 öğrenci komutanlarından gizli telefonu yanına almış. Hepsi bu… Biz bütün duruşmaların canlı yapılmasını istedik. Kabul edilmedi. Abidin Ünal’ın dinlenmesini istedik, kabul edilmedi. Çocuklardan birinin dediği gibi bu bir iddianame değil, iftiraname…‘FETÖ’cüler kendine bağlı çocukları seçip onları önce getirdi dediler. Çocuklarımız lehine tanıklık edecek birkaç kişi bulduk. Dinlemediler bile…Bizim çocuklarımız çıkınca geride kalan 300 çocuktan bazıları konuşmak istedi. Salih Kunduz mesela. “Onlar gitti, bize otobüs yetmedi. Beşe kadar teçhizatlı bekledik” dedi, dikkate almadılar. Savcı, “Kesin artık be!” diye çıkıştı…AKP’li Reşat Petek, “FETÖ’cü komutanlar kendilerine yakın öğrencileri götürdü” diyor, alakası yok. Belki de tersi oldu, nereden biliyor.
‘EVİMİZ ARANDI, BİR ŞEY BULUNAMADI’
Darbe girişiminden sonra evlerinin arandığını ama bir şey bulunamadığını söyleyen Melek Çetinkaya, bulunanlar da deli saçması diyor. Zambak Yayınları’ndan Dede Korkut hikayesini bile cemaat delili olarak zapta geçirmişler. Bir başka çocuğun evinden 2 bin dolar ve 4 bin TL çıkmış. O paraların içinde birkaç tane 1 dolar çıktı diye iddianameye koymuşlar. Sordukları, “Çocuğunuz başka dershaneye gidebilir. Yemeklerini yediniz mi, çaylarını içtiniz mi” oluyor. Kendileri de bilmiyor ama bunlarla çocukların karşısına çıkıyorlar. Öte yandan cezaevi kütüphanesinde Fethullah Gülen’in kitapları var.Okul, kitaplar, dershaneler suçsa neden kapatmamışlar. Anlıyoruz ki devlet kendi milletine tuzak kurmuş.
ANNE MELEK ÇETİNKAYA: GENÇ EVLENDİ, OĞLUYLA BÜYÜDÜ
Melek Çetinkaya 1976 Ankara doğumlu, ilkokul mezunu annesi gibi bir ev hanımı. Babası ise emekli bir aşçı.Muhasebeci olan 1971 doğumlu eşi ile 1995 yılında evlendikten sonra 1996 yılında ilk çocuğu Furkan dünyaya gelmiş. Daha sonra 1999’da kızı ve 2007’de ise en küçük oğlu doğmuş.Melek Çetinkaya, o günleri şöyle anlatıyor:Furkan dünyaya geldiğinde yaşım küçüktü. Tam anlayamadım. Anneden çok abla gibiydim. Büyüdüğünde de öyle oldu. Lisedeyken o benim abim gibiydi. Beni yönlendiriyordu. Hep olgundu, aklı başındaydı. Evin erkeği pozisyonundaydı. Benim gözümde çok çabuk büyüdü. 4 yaşında ekmek almaya gönderiyordum. Kardeşlerini bile kıskanmayı bilmedi. Kız kardeşi doğduğunda dört yaşındaydı. Çocukken bile çocuk değildi.Ankara’da Aktepe’deki bir anaokuluna gönderdim. Daha sonra ilkokul 1 ve 2’yi Ankara’da okudu. Bursa’ya taşındık. 15 yıldır Bursa’daydık. Beş ay önce Ankara’ya döndük.
Furkan, Ataevler Karamehmet İlköğretim okuluna devam etti 8’e kadar. 7’nci ve 8’inci sınıflarda Bursa Fatih Sultan Mehmet Bulvarı’nda İletişim Dersanesi’ne gitti. Demokrat, sol görüşlü ama iyi hocaların toplandığı bir dershane olduğu için tercih ettik. Evimize de yakındı.
‘O HEP PİLOT OLMAK İSTİYORDU’
Anadolu lisesi sınavlarına girdi. 438 puanla Hürriyet Anadolu Lisesi’ne puanı tutuyordu. Ama o arada hep bir pilot olma hayali vardı. “Askeri lise sınavlarını da deneyeceğim” dedi. Zaten okullar da askeri okullara gezi düzenliyordu. Işıklar’a, 8’inci sınıftayken okul götürmüştü. Askeri lise sınavlarına girdi. Öncelikle Maltepe Askeri Lisesi’ni kazandı. Kaydını yaptırdık. Gitti. Denizcilik için de çağrıldı. Ama denizci olmak istemiyordu. GATA’ya çağrıldı. Kan tutuyordu, doktor olmak istemedi. Yedekten havadan çağrıldı. Maltepe’den kaydını alıp Işıklar Askeri Hava Lisesi’ne kaydını yaptırdı. Zaten Bursa’da oturduğumuz için öyle olsun istedik. Maltepe İzmir’deydi. Yaşı küçük, henüz 14’ünde. Kıyamadık. İzmir’e gitmesini ben de istemedim. Hava’dan çağırılması bizim için de iyi oldu. Hafta sonları eve gelebilecekti. Çocuğumdan ayrı kalmayacaktım.
2010 yılında okula başlamış oldu. Işıklar’a başladı. Hafta sonları eve geliyordu.
Çok zahmetli ve zor bir süreçti. 40 derecede eğitimleri vardı. Kapkara eve geliyordu. Pilot olma hayali olduğu için bütün sıkıntılara katlanıyordu. Biz de destekliyorduk.Kaydını eşim yaptırmıştı Ankara’dan Bursa’ya gelip… Evde bir sevinç vardı. Fakat onu mavi üniformasıyla yemin töreninde görünce çok duygulanmıştım. Gurur vericiydi. Uzak bir akrabamızın oğlu ‘karacı’ydı. Özenirdi ona. Onunla görüşür, askerliğe olan tutkusu artardı.
‘ARKADAŞLARIM EVLERİNE GİDEMİYOR, ONLARA DA YEMEK YAP’
Hafta sonu izninden dönerken, “Anne, arkadaşlarım gurbetten geliyor, evlerine gidemiyor. Onlar için de bir şeyler yap götüreyim” derdi hep. Ev yemeklerini özlediklerini söylerdi. Şimdi bana eve bile cezaevinden mektuplar geliyor, “Melek anne, çok yemeğini yedik” diye…Oğlum ilk yıl hazırlık okuduktan sonra 2015 yılında İstanbul’da Hava Harp Okulu uçuş testlerini geçti. Komutanları da beğendi. Hatta 7 sorti test yapmaları gerekiyormuş; komutanı, “Oğlum, devletin parası, 6 test mükemmel” demiş ve son testi yapmamış bile.
2015 yılında terör saldırıları olabilir gerekçesiyle bazen izinlerini iptal ediyorlardı. O zamanlar 19 yaşındaydı, özlüyordum. Ama şimdi hepten ayrı kaldık… Bu hukuksuzluğun bir an önce bitmesini ve çocuklarımıza kavuşmayı istiyoruz.kronos7.news