Kimin gözü ve gönlü, fani hayattan baki hayat hakkında iyi bir ibret dersi almamış ise, iyi bilinmeli ki o adamın kalbi perdeli, ameli de azdır…
Meşhur alim ve velilerden, ismine aşina olduğunuzu tahmin ettiğim bir tabiin imamını daha tanımaya çalışacağız. İsmine birçoğunuzun aşina olduğunuzu tahmin etmem Onun veciz ve akılda kalacak olan hadis rivayetleri vardır; alimler alimi olarak anılırdı, ismi, Malik, babası Dinar, künyesi Ebu Yahya’dır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak hicri 131 (m. 748) senesinde Basra’da vefat etmiştir.
Babası, Sicistan veya Kabil esirlerindendi. Malik b. Dinar, evvela hadis ilminde şöhret bulmuştur. Çünkü O, büyük muhaddis Enes b. Malik, Ahnef b. Kays, Hasan Basri, İbn Sirin, İkrime, Said b. Cübeyr ve daha bir çok meşhur muhaddisten hadis rivayet etmiştir. Kardeşi Osman Haris bin Abdüsselam b. Harb, Cafer b. Süleyman Ed-Dabi ve başkaları da ondan hadis rivayetinde bulunmuştur.
İlmi, Hasan Basri’den öğrendi ve O’nun sohbetlerinde kemale erdi. Hattatlık yaparak geçimini temin ederdi. Malik b. Dinar, gençliğinde mal mülk sahibi zengin bir yiğitti. Hasan Basri hazretlerine talebe olunca, bütün malını ve parasını, fakir talebelere harcadı. Kalbinde Allah Taala’nın aşkından başka her şeyin sevgisini çıkardı. Uzun zaman Basra’da Hasan Basri hazretlerinin sohbetlerini dinledi. Bir ara hocasıyla birlikte Şam’a gittiler.
Şam’da bütün vakit namazlarını Cami-i Kebirde cemaatle birlikte kıldı. Bu vesileyle o şehrin hikmet sahibi kişileri ile tanışıp sohbet etti. Sonra cami odalarından birine çekilip, ibadetle meşgul oldu. Şam halkı onun izzet ve kemalini, olgunluğunu her geçen gün görmekteydi. Gündüzlerini oruçla, gecelerini namaz ve niyazla geçirirdi. Bu hali aralıksız bir yıl kadar devam etti. Halkın kendisine hürmet ve saygısı daha da arttı.
Bütün bunlara rağmen Malik b. Dinar’ın yaşaması için gerekli olan rızka gönlünde az bir meyil kalmıştı. Bir gece rüyasında kendisine gizli bir ses;
Ey Malik! Sen bir mahluksun. Allah’tan kork; masivayı (Allah Taaladan) başkasının sevgisini terk edip bize dön. Yoksa helak olursun, buyruldu. O, sabahleyin erkenden hocası Hasan Basri hazretlerine giderek rüyasını anlattı. Hocası da bunun doğru olduğunu bildirdi. Malik hazretleri bundan sonra ömrünün sonuna kadar kalbi, Allah Taala’nın sevgisi ile dopdolu yaşadı. Kimseden bir şey kabul etmedi. Hattatlık yaptı ve kazandığı ile ihtiyaçlarını karşıladı.
Bir gün Şam valisi ve kadısı camiye geldiler ve etrafı kusur arar gözlerle teftiş ederek, cami, vakıf ve mahsullerin gelirlerini kontrol ettiler. Hata ve ihmal bularak mütevelli görevlisini azlettiler. Sonra Malik bin Dinar’a adam gönderip hediyeler vererek bu vakfın mütevellisi olmasını, vakıf işlerini üstlenmesini rica ettiler. Malik b. Dinar onlara;
O yerde bir yıl kadar halk beni görüp düzelsin diye uzlet edip yalnız olarak ibadetle meşgul olmuştum. Kimse benimle ilgilenmedi ve hatırımı sormadı. Bu gece sahibime söz verdim. Kurtuluş yolumun ne olduğunu öğrenip anladım. Onu bırakıp başka şeylerle uğraşmak mümkün değildir. diye cevap verdi. Vakfın idaresini kabul etmedi. Bunun üzerine onu çok sıkıştırdılar.
Malik b. Dinar hazretleri de her şeyini kaldığı hücresinde bırakıp bir azık torbasıyla gece karanlığında oradan ayrıldı. Mısıra doğru yola çıktı yolculuk yapacağı deniz kenarına ulaştı. Gemiye bindi. Gemi sahibi taşıma ücreti ve eşyalar için kişi başına bir altın alıyordu. Malik hazretleri bir köşede ibadet ve tefekkürle meşgulken, gemici ücret istedi.
Malik hazretleri; Henüz param hazır değildir. İskeleye vardığımızda hazır olur inşallah, dedi. Gemi sahibi ve adamları terbiyesizce sözler söyleyip Malik hazretlerini yere atıp iyice döğüp hırpaladılar. Sonra elini ayağını bağlayıp denize atmak istediler. Gemidekilerden hiç kimse buna mani olmaya cesaret edemedi.
Gemi sahibi; ‘Böyle kişileri cezalandırmak gerektir ki, başkalarına ibret olsun.’deyince, gemidekiler de ondan yana çıktılar. Gemi sahibi ve adamları Malik hazretlerini tam denize atmak üzere iken binlerce balık su yüzüne çıktı. Balıkların her birinin ağzında birer altın vardı. Malik hazretleri uzanıp birinin ağzından parayı alıp gemi sahibine verdi. Sonra da hoşça kalın deyip gemiden derya üzerine indi ve yürüyerek deniz kıyısına çıktı. Bu hadise ona Malik-i Dinar (Dinar Sahibi) denilmesine de sebep oldu.
Gençliğinde yaşadığı sefih hayatına tevbe edip, dini hayat yaşama hususunda son derece titiz davranarak yükselmiştir. Tabiin arasında duası kabul olanlardan biri olarak bilinirdi. Keramet ve menkıbeleri meşhur olan bu zat Kendisi ile alakalı şu hadiseyi nakletmiştir ki: Hasta olduğum bir sırada yanımda kimsem yoktu. Bazı şeylere ihtiyacım vardı. Yürümeye takatim olmadığı halde, yine de zorlukla yavaş yavaş yürüyerek çarşıya çıktım.
Bu sırada şehrin ileri gelenlerinden birisi geçiyormuş. Bekçiler bana kenardan yürü diye bağırdılar. Ama takatim olmadığı ve yavaş yürüdüğüm için kenara hemen çekilemedim; Birisi geldi ve omuzuma şiddetli bir kamçı vurdu. Ertesi gün o adamın kolunun kesildiğini duydum.
Malik b. Dinar’ın çok veciz ve özlü sözleri vardır. Birkaç tanesini buraya almayı uygun buldum:
Dini konularda faydalanmadığın kimse ile dostluğu terk et. Amellerin en güzeli ihlasla yapılan ameldir. Bir alim, bildiği ile amel etmediği zaman, yağmur damlasının yalçın kayadan kayması gibi onun vaaz u nasihati de vicdanlarda yer etmez ve gönüllerden silinir gider.
Bahar yağmurları yeryüzünü yeşerttiği gibi, Kuran-ı kerim de kalbin yağmurudur ve onu canlandırır. Yine buyurdu ki; Şu üç şey dünyada en güzel kazançtır.
Birincisi; Allah’ın sevgili kullarının sohbetinde bulunup din kardeşleri ile sohbet etmek,
İkincisi; geceleri teheccüd namazı kılmak ve çok çok Kuran-ı kerim okumak.
Üçüncüsü de; Allah’ı hiç unutmayıp, O’nu daima zikretmek.
Yine Buyurdular ki; Şu beş şey bedbahtlığın alametidir:
Birincisi, gözün yaşarmaması.
İkincisi, kalbin katı olması.
Üçüncüsü, hayasızlık.
Dördüncüsü, dünyaya düşkün olmak.
Beşincisi, dünya için canından endişe etmektir.
Mümin olan kimse Allah’tan korkar ve boş sözlerden dilini korur.
Şu üç şey gönlü öldürür. Çok yemek, çok uyumak, çok konuşmak.
Aşağıda nakledeceğim husus, Malik b. Dinarla alakalı hemen hemen bütün kaynaklarda anlatılır: Ana baba itaati için okunması ve tefekkür edilmesi gereken bir keyfiyet, herkes buna maruz kalabilir. Babası veya anasından ötürü:
Malik, Hacca gittiği bir sene, hac vazifesini tamamladığı gece rüyasında bir ses işitti. O ses O’na Şöyle diyordu: Ey Malik bu yıl hacca gelenler arasında Muhammed oğlu Abdurrahman affedilmedi. Sabahleyin çevresinden başlayarak Muhammed oğlu Abdurrahman’ı aramaya koyuldu. Sordukları kimselerden ona: Aradığın kimse Kuran ehlidir. Her yıl hacca gelir, dediler. Araya araya onu bir köşede Kuran okurken buldular.
Abdurrahman O’nu görünce bir ah çekip bayıldı. Daha sonra uyanınca şöyle dedi: Beni rüyanda mı gördün; bana, Allah’ın beni affetmediğini söylemeye mi geldin? Malik bin Dinar çok şaşırdı. Ona hayret edip sordu:
Salihlerden birine benziyorsun. Çok merak ettim. Acaba, Allah Taala seni niçin affetmiyor. Ne günah işledin?
Bir Ramazan ayının ilk gecesi idi. İçki içip sarhoş olmuştum. Bu sırada babam beni aramış ve bir yerde beni yatarken bulmuş. Beni çekince ben de sarhoşluktan ona vurup bir gözünü çıkarmışım. Babam da bana beddua etmiş. Ertesi günü ayılınca neler yaptığımı büyük bir üzüntü ile öğrendim. Bütün içki küplerini yok ettim. Kölelerimi azat ettim. Yaptıklarıma pişman olup, ciddi tevbe edip doğru yola girdim. Her yıl hacca gelir böyle dua ederim. Fakat, her seferinde sizin gibi birisi rüya görür ve Allah seni affetmedi diye bana söyler.
Tekrar ağlamaya başladı. Onun bu haline Malik acıdı; babasını sorup yerini öğrendi ve onun yanına gitti. Babası Malik’i görünce şöyle karşıladı:
Hoş geldin ey Malik!
Beni nasıl tanıdın?
Bugün Allah Taala’ya dua edip, seni görmeyi dilemiştim.
Seni ziyaretimin bir sebebi var.
Buyurun bir isteğiniz varsa hemen yerine getiririm.
Farz et ki kıyamet kopmuş, oğlun Abdurrahman’ı tutup Cehenneme götürüyorlar. Onu bu halde görsen üzülmez misin? Bunu duyunca babası ağlamaya başladı. Kendine gelince dedi ki:
Sen şahit ol ki, oğlumun kusurunu affettim ve ona hakkımı helal ettim.
Daha sonra Malik b. Dinar, ondan izin alarak oğlunun yanına gidip müjdeyi verdi: Baban senin suçunu bağışladı. Biraz sonra seni görmeye de gelecek. Bunu duyunca Abdurrahman ağlayarak tekrar bayıldı. Bu sırada babası geldi. Malik b. Dinar’a rica etti. Oğlumu affettim, öbür aleme göçeceği yakın zannediyorum. Şehadet getirip ruhunu teslim etsin. Malik hazretleri Şehadeti telkin etmeye başladı. Fakat Abdurrahman cevap vermiyordu. Nihayet gözlerini açıp, karşısında babasını görünce ona yalvaran bir sesle dedi ki:
’Babacığım ne olur, gel sen de benim gözümü çıkar ki, hesap gününe kalmasın!’ Ey gözümün nuru! Ben suçunu bağışladım, senden razı oldum.
Bu sırada Abdurrahman iki defa şehadet getirdi. Malik b. Dinar ona sordu: ‘Halin nasıldır?’
Baygın halde iken başucumda elinde topuz olan bir melek durup bana: ‘Baban senden razı değil! Bu topuzla senin başına vuracağım’ dedi. Az sonra, başka bir melek gelip yeşil bir mendille gözlerimin yaşını sildi ve dedi ki: ‘Şehadet getir! Baban ve Allah Taala senden razı oldu’ dedi.
Bunları söyler söylemez ruhunu teslim etti.
Bir gün Basra valisi Malik b. Dinar’a der ki: ‘Ey Malik, bize karşı bu kadar ağır konuşabilmen için sana cesaret veren ve bizi mukabele etmekten aciz bırakan nedir biliyor musun? Dünyaya hiç değer vermemen ve beklentisiz olmandır!’
Yanına bir köpek gelip durduğu zaman ona bir şey yapmaz ve kovmazdı. Buyururdu ki; ‘Bu köpek, kötü arkadaştan daha iyidir’
Malik b. Dinar, hadis alimi olarak ilk yıllarda tanınırdı. Çünkü hadis hocaları arasına İmam Malik gibi büyük muhaddisler vardır. Rivayet ettiği hadis-i şeriflerden birkaç örnek verelim: İki haslet vardır ki, onlar bir müminde bulunmaz. Bunlar kötü huy ve cimriliktir.
Allah korkusu her hikmetin başıdır ve vera da (şüpheli şeyleri terk etmek) amellerin seyyididir.
Buyurdular ki: Kimin gözü ve gönlü, fani hayattan baki hayat hakkında iyi bir ibret dersi almamış ise, iyi bilinmeli ki o adamın kalbi perdeli, ameli de azdır.
Her kim dünyaya onunla evlenme teklifinde bulunursa, dünya ondan nikah mehri (bedeli) olarak dininin tamamını ister.
Malik b. Dinar’a sormuşlar ey Malik, bu gün nasıl sabahladınız? O da cevaben: ömrü kısalıp günahları artan bir insan nasıl sabahlarsa ben de öyle sabahladım.
Kulun lüzumsuz ve boş şeylerle vakit geçirmesi, kalbi karartır, bedeni zayıflatır, geçim sebeplerini de zorlaştırır.
Salihlerden olmadığı halde salihlerin şeref ve haysiyetine dil uzatacak olan kimsenin başka günahı olmasa bile bu günah ona yeter! Bu sözü de çok manidar ve çok insanın kurtulamadığı bir günah. Hele ülkemizde, alimler yerilmekte cahiller revaçta, alime kimse sahip çıkmazken cahiller el üstünde tutulmaktadır.
Malik b. Dinar, İslamın güzelliğini ve ahlakını temsil noktasında bizlere ibretlik bir hayat bırakmıştır. O, kiralık bir ev tutmuştu. Komşusu Yahudiydi . Bu evin güney tarafı Yahudi’nin evinin tarafındaydı. Yahudi evin pisliğini bu duvara atarak devamlı orayı kirletmeyi adet haline getirmişti. Uzun bir zaman geçmesine rağmen bir şikâyet gelmediğine hayret eden Yahudi, Malik’e gelerek Helanın pis kokusundan rahatsız olup olmadığını sordu. Malik, rahatsız olduğunu, fakat yıkayıp temizlediğini bildirdi.
Yahudi hayret içinde bu sıkıntıya niçin katlandığını sorduğunda, Malik cevaben; Allah rızası için. Çünkü O, buyurdu ki: o muttakiler ki, bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.
al-i İmran 134.
Yahudi bunun üzerine: Ne iyi bir din ki, Allah’ın dostu, Allah’ın düşmanının verdiği eziyetlere katlanıyor, asla feryat etmiyor kimseye söyleyip şikayet de etmiyor, diyerek Müslüman olmuştu.
Malik bin Dinar, bir hasta ziyaretinin hikayesini de şöyle anlatıyor: Hastanın halinden, ölüm durumunun yakın olduğu anlaşılıyordu. Kendisine Kelime-i şehadeti telkin edip onu söyletmek için uğraştım. Fakat ne kadar uğraştıysam da söylettiremedim. Hasta, durmadan on, on bir diyordu. Sonra kendisine gelip bana,
‘Ey Üstadım! Önümde ateşten bir dağ var! Ne zaman şehadet kelimesini söylemeye çalışsam, bu ateş bana hücum ediyor’ dedi. Bunun üzerine mesleğini sorduğumda; anlattıklarından, malını faize veren ve faiz yiyen, ölçü ve tartıda hile yapan biri olduğunu anladım.
Dr. Dursun Ali Erdem
Makaleyi hazırlarken istifade ettiğimiz kaynak eserlerden bir kısmı
1) Vefeyât-ül-a’yân cild-4
2) Miftâh-üs-se’âde cild-2
3) Tehzîb-ül-esmâve’l-luga cild-2
4) Tehzîb-üt-tehzîb cild-10
5) El-A’lâm cild-5
6) Hilyet-ül-evliyâ, cild-2
7) Mîzân-ül-i’tidâl cild-3
8) Meşâhir-u eshâb-ı güzîn
9) Risâle-i Kuşeyriye
10) Kâmûs-ul-a’lâm cild-6
11) Rehber Ansiklopedisi cild-11
12) islam web.
13) Cemheretu’l-ulum web.