Darbeye karışmakla suçlanan askerlerin mahkemelerdeki ifadeleri ortaya çıktıkça 15 Temmuz’un sır perdesi her geçen gün biraz daha aralanıyor. Türkiye’de resmi olarak topluma dayatılanlar dışındaki görüşlerin tamamı susturulduğu için mahkeme tutanaklarındaki bu ifadelere ulaşmak oldukça zor. Darbe gecesi yaşananları araştıran Ece Sevim Öztürk tutuklanarak sırları ortaya çıkaranlardan biri daha engellendi. Mahkeme tutanaklarını araştırıp çelişkilerden bazılarını ortaya çıkaran Müyesser Yıldız çevresi tarafından suçlanıyor bu tür sırların yazılmasının cemaatle mücadeleye zarar verdiğini söyleyerek susturmaya çalışıyorlar.
Mahkeme kayıtlarından basına yansıyan çok az bilgiye rağmen hukukun katledildiğini gösteren birçok örnek Türkiye’de yazılmasa bile yurt dışında olayları takip eden gazeteciler tarafından yazılıp çiziliyor.
Davalarda suçlananların anlattığı çok önemli bilgiler savcılar tarafından hiç araştırılmıyor, sonuca tesir edecek konuları üzeri örtülerek davalar savunma hakkı engellenerek sonuçlandırılmaya çalışılıyor.
Ahmet Nesin 15 Temmuz çatı iddianamesini gördükten sonra ortada hiçbir darbe delilin olmadığından hareketle “bu iddianameye göre tüm 15 Temmuz davaları beraatla sonuçlanır” diyor. Ama talimatla karar veren mahkemelerin bazısı korkudan, bazısı iktidara yaranmak için köprüye komutanların emriyle götürülmüş askeri öğrencilere bile müebbet hapis cezaları veriyor.
ABİDİN ÜNAL’IN CUMHURBAŞKANIYLA YAPTIĞI GİZLİ GÖRÜŞMELER
Ahmet Dönmez son yazılarında mahkeme tutanaklarına yansıyan bilgileri değerlendirerek Abidin Ünal’ın 15 Temmuz ve öncesinde yaptıklarını yazdı. Bunlar arasında darbe sırlarının çözümüne yarayacak önemli ipuçları var.
Dönmez’e göre 15 Temmuz’un en önemli şüphelilerinden biri Abidin Ünal olayların bu noktaya gelmesinde ya bizzat rol almış, ya olayların büyümesi için beklemiş, hatta biraz daha ileri giderek olayları durdurmak isteyenleri engellemiş, darbede Erdoğan ve ekibinin planın tıkır tıkır işlemesinde basit müdahaleler yaparak aktif rol almış. Onun yaptıklarının birçoğu şüphe çekiyor, öncesinde ve sonrasında birçok yalanı otaya çıkıyor.
Şamil Tayyar “15 Temmuzun üzerine gidilmiyor eğer araştırılsa bugün kahraman ilan ettiklerimiz hain hain dediklerimizin kahraman olduğu ortaya çıkar” diyor.
Mahkemelerdeki ifadelerin arkası araştırılsa birçok konuda nasıl yanıltıldığımız daha net ortaya çıkacak. Müyesser Yıldız’ın yazdığı Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan’a ait mahkeme tutanaklarındaki ifadelere göre:
-Hulusi Akar, Abidin Ünal’ın kendinden habersiz Cumhurbaşkanıyla gizlice görüşeceğini öğreniyor.
-Aynı günde Genelkurmayda bir toplantı ayarlatarak onun bu sırrını açığa çıkarmak istiyor.
-Ünal “abim trafik kazası geçirdi onun yanın olacağım” yalanıyla toplantı saatinde izin alıyor.
-Akar o saatte onun abisinin evine doktor göndererek Ünal’ın orda olmadığını tespit ettiriyor.
-Doktor abisinin evindeyken Ünal’a telefon ediliyor ve onun “abimleyim” yalanı belgeleniyor.
Ünal’ın bazı günlerde mesai sonrası Genelkurmay başkanından habersiz, sivil kıyafetle, yanında hiçbir koruması olmadan, MİT ten gönderilen bir araçla Cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmeler Akar tarafından kayıt altına alınıyor.
15 Temmuz’un beyinlerinden biri olarak lanse edilen, Genelkurmay personel plan daire başkanı Mehmet Partigöç savunmasında, bir Orgeneralin başkanından habersiz, hatta ona yalan söyleyerek gizlice Cumhurbaşkanıyla görüşmesi sırasında kendine hangi görevlerin verildiğinin sorulmasını istiyor. Partgöç’ün odasındaki Akar ve Ünal hakkındaki belgeler imha edilerek olayların üstü örtülüyor.
Dönmez yazılarındaki verilerden hareket edersek,
Darbeden birkaç gün öncesine kadar saraya karşı yapılacak girişimin yanında olduğu görüntüsü veren Akar’ın aslında uzun süreden beri Ünal’ın oyununa karşı oyun geliştirdiği ve onun da saf değiştirerek saray yanında yer aldığı sarayın planına dâhil olduğu anlaşılıyor.
Akar 14 Temmuz günün Fidanla buluşurken, Ünal’ın da darbeden bir gün önce 14 Temmuz Günü Dalaman’a gittiği ve Erdoğan’la gizli bir görüşme yaptığı basında yer aldı.
Bütün bunlar birleştirildiğinde darbe görüntüsü oluşturmak için yapılan birçok faaliyetin arkasında Ünal yer alırken Akar’ın da bir yolunu bulup saray planına dâhil olduğu ve darbe sonrası muhtemel makam paylaşımında onun önüne geçecek yöntem geliştirdiği ortaya çıkıyor.
Çevrelerindeki subayları bir girişimin içine çeken komutanlar darbe sonrası makam kapma yarışına girişince başında oldukları girişimi saraya ispiyonlayıp onlarla birlikte kendi elemanlarına tuzak kuruyor.
DARBE SUÇU NASIL AKIN ÖZTÜRK’ÜN ÜZERİNE ATILDI
Müyesser Yıldız’in mahkeme tutanaklarından aktardıklarına bakılınca
Darbenin bir numarası olmakla suçlanan Akın Öztürk’ün özellikle kurban seçildiği anlaşılıyor.
Öztürk, eski ordu mensubu darbe öncesi MİT te görev yapan Sadık Üstün ile Ünal’ın sırdaş olduğunu ve birlikte bir şeyler kotardığını anlatıyor.
MİT le görüşme halinde faaliyetleri koordine eden Akar’ın ve Cumhurbaşkanıyla görüşme halindeki Ünal’ın her şeyi Erdoğan ekibiyle birlikte planladıkları, kendi mesai arkadaşlarını tuzağın içine çektikleri ortaya çıkıyor.
Üstün, o gece darbe görüntüsünün nasıl şekilleneceğini belirleyen birçok faaliyetin içine katılıyor ve çok önemli bir açık veriyor.
Öztük savunmasında Üstün’ün o gün Elazığ’daki Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Uyar’la yaptığı konuşma kayıtlarını kullanarak kendine nasıl tuzak kurulduğunu anlatıyor.
23.17 deki ceride kayıtlarına göre Üstün konuşmasında komutana;
-Darbenin 1 numarasının Akın Öztürk olduğunu bildiriyor, yani onu darbe lideri olarak ilan ediyor.
-Bu telefon görüşmesinin yapıldığı sırada Öztürk’ün henüz lojmanında olduğu,-Sorumlu tutulması planlanan Öztürk’ün Akıncı üssüne gitmesi için Ünal’ın devreye girdiği,
-Üstün’ün suçu üzerine yıktığı bu konuşmadan 20 dakika sonra Ünal’ın Öztürk’ü arayarak
-“Akıncıya gidip olayı kontrol edin orada sizin sözünüzü dinleyecek çocuklar var” dediği,
-Üstün’ün Suçun Öztürk’ün üzerine atılacağından emin Anadolu Ajansına bu haberi verdiği
-AA nın olaydan önce gözaltına alındığını vatana ihanetten yargılanacağını duyurduğunu,
-Devletin haber ajansının “ifade tutanağında Öztürk’ün her şeyi itiraf ettiği “ haberini geçtiği,
-AA nın yayınladığı önceden hazırlanmış itiraf metnini imzalatmak için Öztürk’e işkence yapıldığı,
-Ağır işkenceye rağmen Öztürk itiraf metnini imzalamayınca AA bu haberi düzeltmek zorunda kaldığı ortaya çıkıyor.
Olaylar olmadan önce Serdar Coşkun’un imzalayıp gönderdiği belgedeki aynı durum Öztürk’ün darbenin 1 numarası olarak ilan edilmesi de senaryoyu hazırlayanların bir kurgusu. Ancak o işkenceye rağmen düzmece belgeyi imzalamadığı için senaryo ellerinde kalıyor.
Darbe gecesi yaşanan; köprünün kapatılması, meclisin bombalanması, emniyete saldırı düzenlenmesi, darbe bastırıldıktan sonra saraya yakın kavşağa bomba atılması, CNN Türk’ün basılması gibi tüm olayların aslında ülke ve dünya kamuoyunu kandırmak için planlanmış düzmece olaylar olduğu bir bir ortaya çıkıyor.
Darbeler üzerine araştırma yapan Prof. Nurşen Mazıcı 15 Temmuz gecesi yaşananların hiçbirinin darbeye uymadığını belirttikten sonra “darbe kimin işine yaradı ise olayın failini onun yakınında arayın” diyor.
Kurguda yer alan Ünal ve Akar gibilerin sırf makam kapmak için kendi arkadaşlarına tuzak kurdukları gün yüzüne çıkıyor.
ÜNAL’IN DARBE GECESİ MODA DÜĞÜN SALONUNDAKİ GÖREVİ
Dönmez, Ünal’ın darbe gecesi yaptığı birçok faaliyet ile direk ya da dolaylı darbe girişimi planında rol aldığını anlatıyor.
Ünal;
-19.06 da uçuş yasağını öğrendiği halde düğünden kalıp Ankara’ya gitmemesi olayları seyretmesi,
-Öztürk’ün “Abidin sen .. bir uçağa atlayıp gelsene” sözüne itibar etmemesi düğünde beklemesi,
-Uçağını getirtip Ankara’ya gitmesine yardımcı olmak isteyenlere gerek yok deyip geri çevirmesi,
-Öztürk’ü kendi telefonu yerine düğün sahibinin telefonundan arayıp Akıncıya gitmesini istemesi,
-Emrindeki komutanlar düğünde olmasına rağmen hiçbirine görev ya da bilgi vermemesi,
-MAK Timinin oraya geleceği ana kadar komutanların oradan ayrılmasının bilerek önlenmesi
-Darbenin başlamasından önce haber aldığı halde uçuşları durdurmak için gidenleri engellemesi,
-Komutanlara hava sahasının kapatıldığına ilişkin “harekât yıldırım mesajının” gönderilmemesi,
-106 yıllık Türk havacılık tarihinde ilk kez böyle bir emrin düğündeki komutanlardan gizlenmesi,
-Kendilerinden olay saklanan komutanlar daha sonra birliğe çağrılıp darbeyle suçlanması,
-Her şeyi önceden bilen planın içinde yer alanların kendi arkadaşlarına kumpas kurması,
-Akar ve Ünal’ın olayları bilmelerine rağmen arkadaşlarını kumpasın içine çekmeleri
Gibi çok sayıda örnek Ünal’ın o gün darbenin planlandığı gibi gitmesi için elinden gelen gayreti gösterdiğini ortaya çıkarıyor.
Konuyu düğün sahibi muharip hava kuvvetleri komutanı Mehmet Şanver kitabında;
-Ünal’ın kendisinden uçuş yasağı bilgisini gizlediğini,
-Olayı öğrendikten sonra kendisinin F-16 ların kalkışının önlemek için bir komutanı göndermek istediğini,
-Ünal’ın kendisine geri çağır gitmesine gerek yok deyip olayların büyümesine zemin hazırladığını,
-Ünal’ın olaylara müdahale etmediği gibi, 2,5 saat önce olaylara müdahaleyi de engellediğini,
-Ünal’ın havadaki uçakların hepsini indirin, yeni kalkışa müsaade etmeyin emrini vermediğini,
-Cumhurbaşkanı-MİT-Genelkurmay dâhil hiçbir yetkilinin olaylar durdurma girişiminin olmadığını,
-Ünal’ın yetkisi kullanma yerine sessizce olayları izlediğini, hiç inisiyatif almadan beklediğini,
-Eşi yakın arkadaşının düğün için hazırlık yapmışken onu orduevinde bırakıp düğüne yalnız gitmesi,
-Düğünde komutanlara zarar gelmemesi için önlem alacağı yerde orada sessice beklediğini,
-MAK timi oraya gelinceye kadar komutanların orada kalması için adeta görev yaptığını,
-Şanver görev verdiği 7 generale birlikte Ünal’ı da göndermek istediği halde onun ayrılmadığını anlatıyor.
Ünal’ın Ankara’ya görevinin başına gideceğine özellikle düğüne katıldığını, bütün teklifleri geri çevirerek derdest edilmeyi beklediğini gösteriyor.
DARBE GECESİ KENDİ VATANDAŞINA BOMBA ATILDI MI?, ATANLAR KİM/KİMLERDİ
Ahmet Dönmez yayınladığı Serdar Coşkun imzalı belge ile;
Bombalamaların önceden planlanıp savcıya imzalatıldığını, ancak bazı olaylar planlandığı gibi yapılamayınca olmamış olayları bile olmuş gibi tutanak altına aldığını darbenin bir senaryo olduğunu anlatmıştı.
Ahmet Nesin de televizyonlara yansıyanları bomba uzmanlarına incelettikten sonra meclisin bombalandığıyla ilgili görüntülerde;
-Hiç yanık izinin olmaması,
-Patlamanın olduğu bir odada vazonun yerinden oynamamış, kırılmamış olması,
-Hiç itfaiyenin kullanılmaması,
-Masaüstü bilgisayarın olduğu yerde durmasını aktararak,
Meclis bombalanması işinin senaryo olduğunu gösteren birçok delil ortaya koymuştu.
Nesin bu tespitleri yaptıktan sonra senaryoyu hazırlayanlara bazı sorular yönelterek bombalamadaki gariplikleri ortaya koymaya çalışmıştı.
-Düştüğü yerdeki otları bile yakmayan bir bomba bulundu da bizim haberimiz mi yok?
-Meclise dışarıdan atılan bir bomba patlamadan içeri nasıl girmiş ve çerçeveleri dışarı nasıl fırlatmış?
-Binali Yıldırım’ın odasında kitaplar bilgisayarlar koltuklar onun fotoğrafı nasıl hiç etkilenmemiş?
-Binanın içinde sütunlar eğilirken bombanın girdiği hiçbir delik ve izin olması nasıl izah edilecek?
İfadeleriyle olayın inandırıcılıktan uzak olduğunu anlatmıştı.
Meclisi bombaladığı söylenen birkaç kez müebbet hapis cezası alan pilotların konuşmalarının yer aldığı kayıtların düzmece olduğunu gösteren delillere yer vermişti.
Telsiz konuşmalarının kendilerine ait olduğunu kabul ettiği söylenen pilotlar savcılıkta kendilerine emniyette işkence ile suç kabul ettirildiği anlatmalarına rağmen savcılık buna itibar etmiyor.
Savcılık dosyasının 484-487-488 sayfalarında suçlanan Azimetli’in 23.40 da meclisin bombalanmasında rol aldığı yönündeki telsiz konuşma kayıtları yer alıyor. Hâlbuki aynı kayıtların yer aldığı dosyanın 195-196. Sayfalarında Nevzat Bilir ile Azimetli’nin Akıncı üssü koridorlarında sohbet ederken görüntü kaydı bulunuyor. Pilotların ses ve görüntü kayıtlarındaki basit bir araştırmada bile savcılığa sahte delil sunulduğunu gösteren birçok veri içeriyor.
Bir diğer örnek savcılık dosyasında Ahmet Tosun ve Mustafa Azimetli’ye ait olduğu iddia edilen iki ses kaydı. Nesin her iki konuşmanın saati, saniyesine, (ee) lerine, hatta sadece kişiye özel bir hata olan (hemen ilerisinde yerine hemen ilerinde) kelimesine kadar aynı olduğunu göstermiş ve bu iki ses kaydının düzmece olduğunu kes yapıştır yöntemiyle yapıldığını belgesiyle ortaya koymuş.
Ahmet Tosun konuşması
Mustafa azimetli konuşması
Cevheri Güven de; mahkeme dosyalarında Akıncı üssünden kalkıp emniyeti ve meclisi bombaladığı iddia edilen uçaklarla hakkında çok ilginç bilgilere ulaşıyor.
İddianamede bilirkişi raporuna göre;
-Akıncı üssü davası yargılamalarda pilotların bombalamayla ilgili suçlamayı kabul etmediği,
-Emniyeti bombaladığı belirtilen 110 kuyruk numaralı uçağın hiç uçmadığı,
-TBMM yi bombaladığı söylenen uçağın patlama sırasında henüz Akıncı üssünden kalkış yapmadığını belgeleriyle ortaya koyuyor.
Savcılık Akıncı üssünde kullanılan uçakları incelemek üzerek iki ayrı teknik heyet oluşturuyor.
TUSAŞ/TAİ heyeti ve komutanlık bünyesinde kurulan iki teknik heyet ; uçakların kara kutusunu inceleyip, kalkış zamanını, uçuş süresini bomba butonunun hangi koordinatta-irtifada-süratte basıldığını, patlayıcının bıraktığı izi, bomba bırakıldıktan sonra kalan boş kutuyu, bomba emniyet sigortasının durumunu, bomba ayrıldıktan sonra tel halkayı, kalan yakıtı ve kamera kayıtlarını inceliyor.
532 numaralı klasördeki Hava Kuvvetleri Komutanlığının bilirkişi raporunda;
-110 kuyruk numaralı uçağın Emniyete saat 23.18 de bir adet GBU-10 bombası attığı belirtilirken raporda bu sonuca nasıl ulaşıldığıyla ilgili hiçbir somut bilgi bulunmuyor.
Hâlbuki 165613 numaralı dosyadaki kara kutuyu incelenmesi sonucu TUSAŞ’ın verdiği raporda;
-15 Temmuz günü kalkan uçaklar listesinde 110 kuyruk numaralı uçağın yer almadığı,
-Bu uçağın en son 14 Temmuz günü kalkış yaptığı,
-Uçağın kalkışta otomatik yapılan kamera kaydının bulunmadığı ve yakıt tankının tam dolu olduğu,
-Boş kovanın, bomba atışıyla ilgili barut izinin, atış sonrası kalan tel halkanın bulunmadığı,
-Uçağa mühimmat yüklenmediği ve emniyet sigortasının basılı olduğu,
Yani bu uçaktan atış yapılmadığı somut veriler kullanılarak bu sonuca ulaşıldığı belirtilmiş.
Savcılık somut bilgilerin yer aldığı TUSAŞ raporunu dikkate almazken, 15 Temmuz günü Dalaman da olduğu belirlenen şaibeli birinin (Binbaşı Uğraş Topçu’nun) hazırladığı somut veriye dayanmayan ilk raporu iddianameye koyuyor.
Albay Ahmet Özçetin 110 kuyruk numaralı uçağın o gün hiç uçmadığını ispat etmesinden sonra savcılık 110 numaralı uçağın bombaladığı yönündeki suçlamasını iddianameden çıkarıyor. Bombalama eylemlerinde kullanılan uçak numaraları kaldırılarak savunmayı engelleniyor.
Aynı bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 105 ve kuyruk numaralı uçağın kalkış saati ile meclisteki bombanın patlama saati birbiriyle örtüşmüyor.
Akıncı üssü komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim savunmasında; uçağın kara kutusundaki bilgileri değiştirmek mümkün değil dedikten sonra, 2.33 de Akıncı üssünden kalkan 105 numaralı uçağın 2.35 de meclisteki patlamadan sorumlu tutulmasının imkânsız olduğunu anlatılıyor.
Evrim’in anlattıklarıyla Nesin’in köşesinde yaptığı Meclisteki patlamalar Akıncı’dan kalkan uçaklar tarafından yapılamaz patlamalar muhtemelen içeriden yönündeki değerlendirmeler haklılık kazanıyor.
Meclise TÜRKSAT’a bomba attığı ifade edilen 663 kuyruk numaralı uçağın otomatik kaydedilen kamera görüntüleri yok edilmiş. Kara kutuyu inceleyen TUSAŞ raporuna göre, Akıncı’dan 3.19 da havalanan bir uçağın henüz üsten havalanmadan önce 3.14-3.15-3.17-3.19 da TÜRKSAT’ a ve havalandıktan 3 dakika sonra 3.22 de meclise atılan 6 kez bombalama eyleminden sorumlu tutulması imkânsız.
Bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 143 filo bakım personelinden Üsteğmen Ahmet Faik Akbulut uçuş hattında görevli Serhat Macar, Süleyman Soner Aksoy, Mehmet Acı ifadelerinde;
-Sabaha kadar uçuşlarda hiçbir uçağımızdan mühimmat atılmamıştır, uçaklarımız gittikleri mühimmatla aynen geri dönmüştür” diyor.
Diyarbakır’dan gelen 6 uçağı da dâhil ederseniz o gün Akıncı üssünde 77 uçak bulunuyor.
Hangi uçakların bomba attığı konusundaki kriminal incelemeyi yapan TUSAŞ-TAİ;
-66 uçağın kriminal incelemesini yaparken 11 uçağın incelemesini yapmıyor,
-Tanık Üsteğmen Caner Fidancı ve Üstçavuş Yunus Özen o gece üsste emekli savaş pilotları görüyor,
-Yarbay Nihat Altıntop kuleyle telsiz irtibat kurmadan kalkan ışıkları sönmüş uçaklardan bahsediyor.
Ankara’da TBMM, emniyet ve diğer bölgelerdeki bombalamaları emekli pilotların kullandığı, ışıklarını söndürmüş olarak kalkış iniş yapan ve kriminal incelemeden saklanan 11 uçak mı yaptı sorusu cevap bekliyor.
Suçlanan pilotların bomba atmadıklarını belirtmeleri ve iddianamedeki tutarsızlıklar ölümlü bombalama eylemlerinde izinsiz olarak kalkış yapan emekli savaş pilotlarınca kullanıldığı ifade edilen ve araştırılması engellenen 11 savaş uçağının kullanılmış olabileceği konusundaki tezi güçlendiriyor.
Evrim savunmasında polis 16 Temmuz günü üste girdiğini, savcı ve Yarbay Nihat Altıntop nezaretinde her yerden parmak izi aldığını, kamera kayıtlarına el koyduğunu ancak darbenin yönetim merkezi olduğu iddia edilen 143. Filo komutanlığındaki “Öğretmen gazinosunda” hiç inceleme yapılmadığını buranın özellikle saklandığını ifade ediyor.
Suçu cemaatin üzerine yıkmada kullanılan ve Akıncı üssünde yakalandığı iddia edilen Adil Öksüz’le ilgili mahkemelere hiçbir kamera kaydı sunamıyor.
DARBE SENARYOSUNDA KİM NEDEN SUÇLANDI
Nesin her darbede bir grubun öne çıktığını 15 Temmuz’da NATO cu subayların olaya karıştırıldığını ancak darbenin ülke ve dünya kamuoyunca sorgulanmasını engellemek için suçun cemaatin üzerine atıldığını belirtiyor.
Ancak darbe girişimi sonrası yaşananlara baktığınızda tek gerekçenin bu olmadığı senaryoyu hazırlayanların çok sayıda hedefinin olduğu bunlar arasında;
-Darbe senaryosunu kullanıp OHAL ilan ederek ülke yönetimini ele geçirmek,
-4-5 yıldan beri fişleyerek belirledikleri cemaate mensup askerleri ordudan tasfiye etme,
-Adalet sisteminde cemaatle irtibatlı tüm hâkim ve savcıları tasfiye edip hukuk sistemini diktatörlüğe elverişli hale getirme,
-Emniyette demokrasiden yana cemaatle irtibatlı tüm kadroları temizleyip hukuk dışı uygulamaların yapılacağı yeni bir sistem kurma,
-Cemaate ait eğitim kurumları dâhil sloganla sokağa dökebilecekleri gençlik yetiştirecekleri İHO larının önündeki engel olan tüm okulları ortadan kaldırma,
-Devlette cemaatle irtibatlı tüm personeli tasfiye etmek ve devlet birimlerine hukuk dışı uygulamaları kabul ettirmek gibi vb birçok amacın olduğu görülüyor.
Tüm birimlerde istedikleri düzenlemeyi yapmak için uzun süreden beri çalıştıkları anlaşılıyor. Cevheri Güven’in köşesinde yaptığı değerlendirmeye göre ordu içindeki cemaat mensuplarının temizlenmesi görevi yaklaşık 5 yıl önce Sadık üstün’e verilmiş.
DARBE HAZIRLIKLARI VE SADIK ÜSTÜN’ÜN ROLÜ
Güven 15 Temmuz’un en gizemli isimlerinden birinin Sadık Üstün olduğunu anlattığı yazısında onunla ilgili önemli bilgilere yer veriyor.
Üstün;
-Özel kuvvetler komutanlığı kurmay başkanlığı ve Harp Okulu alay komutanlığı yapmış,
-2005 yılında generalliğe terfi ettirilmeyince emekli olmuş ve özel güvenlik şirketi kurmuş,
-Üstün, emekli olduktan sonra Akar ve Ünal ile samimi ilişkilerini hiç koparmamış saatlerce görüşmüş,
-Fidan MİT e geldikten sonra TSK dan tanıdığı Üstün’ü MİT’te kritik bir pozisyona getirmiş,
-Doğrudan Fidan’a bağlı çalışan bir diğer asker Kemal Eskintan’la birlikte paralel MİT oluşturmuşlar,
-Kurum kayıtlarına girmeden MİT adına iktidarın kendi gündemindeki sırlı faaliyetleri yapmışlar,
-Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT ile ortaklaşa Suriye iç savaşında rol almışlar,
-Üstün, MİT koordinasyon kuruluna getirilmiş, emniyet-askeriyeden bilgi alacak yetkilerle donatılmış,
-Kendisine TSK içinde listeler oluşturmak, yönlendirme ve görevlendirme yapma vazifesi verilmiş,
-Kanuna aykırı olarak verilen bu yetkiyle Akar ve Ünal’la görüşüp ordudan istihbarı bilgi toplamış,
-17-25 Aralık’tan sonra sadece cemaatle irtibatlı ordu mensuplarını belirleme görevi üstlenmiş,
-15 Temmuz’dan 1,5 yıl önce TSK daki cemaat mensuplarının fişlenmesi işini bitirip liste oluşturmuş,
-O tarihten sonra AKP medyasında cemaatçi subaylar darbe yapacak ifadeleri gündeme girmiş,
-Darbe gecesi aktif görev yapmış, Aksakallı ile onlarca kez görüşmüş, komutanları TV lere bağlamış,
-Medyaya komutanların telefonlarını verip erken saatte onların buluşmasını sağlamış,
-15 Temmuz ve 16 Temmuz’da Tümgeneral Mehmet Dişli ile birkaç kez görüşüp yazışmış,
-Onu ikna edememiş olacak ki 16 Temmuz sabahı yaptığı bir görüşmede onu darbecilikle suçlamış,
-Darbenin bir numarası olarak Akın Öztürk’ün lanse edilmesinde aktif rol almış,
-Darbe günü birçok senaryonun gerçek gibi görünmesi için reklam müdürü gibi görev yapmış,
-Birçok cemaat mensubunun bir şekilde darbeyle ilişkilendirilip tasfiye edilmesinde etkili olmuş,
-15 Temmuzun ardından Avustralya’nın başkentinde yüksek maaşlı görevle mükâfatlandırılmış,
-15 Temmuz’dan sonra MİT in adam kaçırıp işkenceyle itiraf imzalatma işi gibi kirli işlerini Eskitan’ın yürüttüğü ifade edilmiş.
Cemaatle irtibatlı subayların ordudan temizlenmesi için üst komutanların koordinesinde gerçekleştirilen darbe senaryosu suçu önce cemaat mensubu askerlerin üstüne atılmış sonra tüm cemaat darbedeki ölümlerden sorumlu tutulup şeytanlaştırılmış.
Darbeye karışmakla suçlanan askerlerin mahkemelerdeki ifadeleri ortaya çıktıkça 15 Temmuz’un sır perdesi her geçen gün biraz daha aralanıyor. Türkiye’de resmi olarak topluma dayatılanlar dışındaki görüşlerin tamamı susturulduğu için mahkeme tutanaklarındaki bu ifadelere ulaşmak oldukça zor. Darbe gecesi yaşananları araştıran Ece Sevim Öztürk tutuklanarak sırları ortaya çıkaranlardan biri daha engellendi. Mahkeme tutanaklarını araştırıp çelişkilerden bazılarını ortaya çıkaran Müyesser Yıldız çevresi tarafından suçlanıyor bu tür sırların yazılmasının cemaatle mücadeleye zarar verdiğini söyleyerek susturmaya çalışıyorlar.
Mahkeme kayıtlarından basına yansıyan çok az bilgiye rağmen hukukun katledildiğini gösteren birçok örnek Türkiye’de yazılmasa bile yurt dışında olayları takip eden gazeteciler tarafından yazılıp çiziliyor.
Davalarda suçlananların anlattığı çok önemli bilgiler savcılar tarafından hiç araştırılmıyor, sonuca tesir edecek konuları üzeri örtülerek davalar savunma hakkı engellenerek sonuçlandırılmaya çalışılıyor.
Ahmet Nesin 15 Temmuz çatı iddianamesini gördükten sonra ortada hiçbir darbe delilin olmadığından hareketle “bu iddianameye göre tüm 15 Temmuz davaları beraatla sonuçlanır” diyor. Ama talimatla karar veren mahkemelerin bazısı korkudan, bazısı iktidara yaranmak için köprüye komutanların emriyle götürülmüş askeri öğrencilere bile müebbet hapis cezaları veriyor.
ABİDİN ÜNAL’IN CUMHURBAŞKANIYLA YAPTIĞI GİZLİ GÖRÜŞMELER
Ahmet Dönmez son yazılarında mahkeme tutanaklarına yansıyan bilgileri değerlendirerek Abidin Ünal’ın 15 Temmuz ve öncesinde yaptıklarını yazdı. Bunlar arasında darbe sırlarının çözümüne yarayacak önemli ipuçları var.
Dönmez’e göre 15 Temmuz’un en önemli şüphelilerinden biri Abidin Ünal olayların bu noktaya gelmesinde ya bizzat rol almış, ya olayların büyümesi için beklemiş, hatta biraz daha ileri giderek olayları durdurmak isteyenleri engellemiş, darbede Erdoğan ve ekibinin planın tıkır tıkır işlemesinde basit müdahaleler yaparak aktif rol almış. Onun yaptıklarının birçoğu şüphe çekiyor, öncesinde ve sonrasında birçok yalanı otaya çıkıyor.
Şamil Tayyar “15 Temmuzun üzerine gidilmiyor eğer araştırılsa bugün kahraman ilan ettiklerimiz hain hain dediklerimizin kahraman olduğu ortaya çıkar” diyor.
Mahkemelerdeki ifadelerin arkası araştırılsa birçok konuda nasıl yanıltıldığımız daha net ortaya çıkacak. Müyesser Yıldız’ın yazdığı Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan’a ait mahkeme tutanaklarındaki ifadelere göre:
-Hulusi Akar, Abidin Ünal’ın kendinden habersiz Cumhurbaşkanıyla gizlice görüşeceğini öğreniyor.
-Aynı günde Genelkurmayda bir toplantı ayarlatarak onun bu sırrını açığa çıkarmak istiyor.
-Ünal “abim trafik kazası geçirdi onun yanın olacağım” yalanıyla toplantı saatinde izin alıyor.
-Akar o saatte onun abisinin evine doktor göndererek Ünal’ın orda olmadığını tespit ettiriyor.
-Doktor abisinin evindeyken Ünal’a telefon ediliyor ve onun “abimleyim” yalanı belgeleniyor.
Ünal’ın bazı günlerde mesai sonrası Genelkurmay başkanından habersiz, sivil kıyafetle, yanında hiçbir koruması olmadan, MİT ten gönderilen bir araçla Cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmeler Akar tarafından kayıt altına alınıyor.
15 Temmuz’un beyinlerinden biri olarak lanse edilen, Genelkurmay personel plan daire başkanı Mehmet Partigöç savunmasında, bir Orgeneralin başkanından habersiz, hatta ona yalan söyleyerek gizlice Cumhurbaşkanıyla görüşmesi sırasında kendine hangi görevlerin verildiğinin sorulmasını istiyor. Partgöç’ün odasındaki Akar ve Ünal hakkındaki belgeler imha edilerek olayların üstü örtülüyor.
Dönmez yazılarındaki verilerden hareket edersek,
Darbeden birkaç gün öncesine kadar saraya karşı yapılacak girişimin yanında olduğu görüntüsü veren Akar’ın aslında uzun süreden beri Ünal’ın oyununa karşı oyun geliştirdiği ve onun da saf değiştirerek saray yanında yer aldığı sarayın planına dâhil olduğu anlaşılıyor.
Akar 14 Temmuz günün Fidanla buluşurken, Ünal’ın da darbeden bir gün önce 14 Temmuz Günü Dalaman’a gittiği ve Erdoğan’la gizli bir görüşme yaptığı basında yer aldı.
Bütün bunlar birleştirildiğinde darbe görüntüsü oluşturmak için yapılan birçok faaliyetin arkasında Ünal yer alırken Akar’ın da bir yolunu bulup saray planına dâhil olduğu ve darbe sonrası muhtemel makam paylaşımında onun önüne geçecek yöntem geliştirdiği ortaya çıkıyor.
Çevrelerindeki subayları bir girişimin içine çeken komutanlar darbe sonrası makam kapma yarışına girişince başında oldukları girişimi saraya ispiyonlayıp onlarla birlikte kendi elemanlarına tuzak kuruyor.
DARBE SUÇU NASIL AKIN ÖZTÜRK’ÜN ÜZERİNE ATILDI
Müyesser Yıldız’in mahkeme tutanaklarından aktardıklarına bakılınca
Darbenin bir numarası olmakla suçlanan Akın Öztürk’ün özellikle kurban seçildiği anlaşılıyor.
Öztürk, eski ordu mensubu darbe öncesi MİT te görev yapan Sadık Üstün ile Ünal’ın sırdaş olduğunu ve birlikte bir şeyler kotardığını anlatıyor.
MİT le görüşme halinde faaliyetleri koordine eden Akar’ın ve Cumhurbaşkanıyla görüşme halindeki Ünal’ın her şeyi Erdoğan ekibiyle birlikte planladıkları, kendi mesai arkadaşlarını tuzağın içine çektikleri ortaya çıkıyor.
Üstün, o gece darbe görüntüsünün nasıl şekilleneceğini belirleyen birçok faaliyetin içine katılıyor ve çok önemli bir açık veriyor.
Öztük savunmasında Üstün’ün o gün Elazığ’daki Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Uyar’la yaptığı konuşma kayıtlarını kullanarak kendine nasıl tuzak kurulduğunu anlatıyor.
23.17 deki ceride kayıtlarına göre Üstün konuşmasında komutana;
-Darbenin 1 numarasının Akın Öztürk olduğunu bildiriyor, yani onu darbe lideri olarak ilan ediyor.
-Bu telefon görüşmesinin yapıldığı sırada Öztürk’ün henüz lojmanında olduğu,-Sorumlu tutulması planlanan Öztürk’ün Akıncı üssüne gitmesi için Ünal’ın devreye girdiği,
-Üstün’ün suçu üzerine yıktığı bu konuşmadan 20 dakika sonra Ünal’ın Öztürk’ü arayarak
-“Akıncıya gidip olayı kontrol edin orada sizin sözünüzü dinleyecek çocuklar var” dediği,
-Üstün’ün Suçun Öztürk’ün üzerine atılacağından emin Anadolu Ajansına bu haberi verdiği
-AA nın olaydan önce gözaltına alındığını vatana ihanetten yargılanacağını duyurduğunu,
-Devletin haber ajansının “ifade tutanağında Öztürk’ün her şeyi itiraf ettiği “ haberini geçtiği,
-AA nın yayınladığı önceden hazırlanmış itiraf metnini imzalatmak için Öztürk’e işkence yapıldığı,
-Ağır işkenceye rağmen Öztürk itiraf metnini imzalamayınca AA bu haberi düzeltmek zorunda kaldığı ortaya çıkıyor.
Olaylar olmadan önce Serdar Coşkun’un imzalayıp gönderdiği belgedeki aynı durum Öztürk’ün darbenin 1 numarası olarak ilan edilmesi de senaryoyu hazırlayanların bir kurgusu. Ancak o işkenceye rağmen düzmece belgeyi imzalamadığı için senaryo ellerinde kalıyor.
Darbe gecesi yaşanan; köprünün kapatılması, meclisin bombalanması, emniyete saldırı düzenlenmesi, darbe bastırıldıktan sonra saraya yakın kavşağa bomba atılması, CNN Türk’ün basılması gibi tüm olayların aslında ülke ve dünya kamuoyunu kandırmak için planlanmış düzmece olaylar olduğu bir bir ortaya çıkıyor.
Darbeler üzerine araştırma yapan Prof. Nurşen Mazıcı 15 Temmuz gecesi yaşananların hiçbirinin darbeye uymadığını belirttikten sonra “darbe kimin işine yaradı ise olayın failini onun yakınında arayın” diyor.
Kurguda yer alan Ünal ve Akar gibilerin sırf makam kapmak için kendi arkadaşlarına tuzak kurdukları gün yüzüne çıkıyor.
ÜNAL’IN DARBE GECESİ MODA DÜĞÜN SALONUNDAKİ GÖREVİ
Dönmez, Ünal’ın darbe gecesi yaptığı birçok faaliyet ile direk ya da dolaylı darbe girişimi planında rol aldığını anlatıyor.
Ünal;
-19.06 da uçuş yasağını öğrendiği halde düğünden kalıp Ankara’ya gitmemesi olayları seyretmesi,
-Öztürk’ün “Abidin sen .. bir uçağa atlayıp gelsene” sözüne itibar etmemesi düğünde beklemesi,
-Uçağını getirtip Ankara’ya gitmesine yardımcı olmak isteyenlere gerek yok deyip geri çevirmesi,
-Öztürk’ü kendi telefonu yerine düğün sahibinin telefonundan arayıp Akıncıya gitmesini istemesi,
-Emrindeki komutanlar düğünde olmasına rağmen hiçbirine görev ya da bilgi vermemesi,
-MAK Timinin oraya geleceği ana kadar komutanların oradan ayrılmasının bilerek önlenmesi
-Darbenin başlamasından önce haber aldığı halde uçuşları durdurmak için gidenleri engellemesi,
-Komutanlara hava sahasının kapatıldığına ilişkin “harekât yıldırım mesajının” gönderilmemesi,
-106 yıllık Türk havacılık tarihinde ilk kez böyle bir emrin düğündeki komutanlardan gizlenmesi,
-Kendilerinden olay saklanan komutanlar daha sonra birliğe çağrılıp darbeyle suçlanması,
-Her şeyi önceden bilen planın içinde yer alanların kendi arkadaşlarına kumpas kurması,
-Akar ve Ünal’ın olayları bilmelerine rağmen arkadaşlarını kumpasın içine çekmeleri
Gibi çok sayıda örnek Ünal’ın o gün darbenin planlandığı gibi gitmesi için elinden gelen gayreti gösterdiğini ortaya çıkarıyor.
Konuyu düğün sahibi muharip hava kuvvetleri komutanı Mehmet Şanver kitabında;
-Ünal’ın kendisinden uçuş yasağı bilgisini gizlediğini,
-Olayı öğrendikten sonra kendisinin F-16 ların kalkışının önlemek için bir komutanı göndermek istediğini,
-Ünal’ın kendisine geri çağır gitmesine gerek yok deyip olayların büyümesine zemin hazırladığını,
-Ünal’ın olaylara müdahale etmediği gibi, 2,5 saat önce olaylara müdahaleyi de engellediğini,
-Ünal’ın havadaki uçakların hepsini indirin, yeni kalkışa müsaade etmeyin emrini vermediğini,
-Cumhurbaşkanı-MİT-Genelkurmay dâhil hiçbir yetkilinin olaylar durdurma girişiminin olmadığını,
-Ünal’ın yetkisi kullanma yerine sessizce olayları izlediğini, hiç inisiyatif almadan beklediğini,
-Eşi yakın arkadaşının düğün için hazırlık yapmışken onu orduevinde bırakıp düğüne yalnız gitmesi,
-Düğünde komutanlara zarar gelmemesi için önlem alacağı yerde orada sessice beklediğini,
-MAK timi oraya gelinceye kadar komutanların orada kalması için adeta görev yaptığını,
-Şanver görev verdiği 7 generale birlikte Ünal’ı da göndermek istediği halde onun ayrılmadığını anlatıyor.
Ünal’ın Ankara’ya görevinin başına gideceğine özellikle düğüne katıldığını, bütün teklifleri geri çevirerek derdest edilmeyi beklediğini gösteriyor.
DARBE GECESİ KENDİ VATANDAŞINA BOMBA ATILDI MI?, ATANLAR KİM/KİMLERDİ
Ahmet Dönmez yayınladığı Serdar Coşkun imzalı belge ile;
Bombalamaların önceden planlanıp savcıya imzalatıldığını, ancak bazı olaylar planlandığı gibi yapılamayınca olmamış olayları bile olmuş gibi tutanak altına aldığını darbenin bir senaryo olduğunu anlatmıştı.
Ahmet Nesin de televizyonlara yansıyanları bomba uzmanlarına incelettikten sonra meclisin bombalandığıyla ilgili görüntülerde;
-Hiç yanık izinin olmaması,
-Patlamanın olduğu bir odada vazonun yerinden oynamamış, kırılmamış olması,
-Hiç itfaiyenin kullanılmaması,
-Masaüstü bilgisayarın olduğu yerde durmasını aktararak,
Meclis bombalanması işinin senaryo olduğunu gösteren birçok delil ortaya koymuştu.
Nesin bu tespitleri yaptıktan sonra senaryoyu hazırlayanlara bazı sorular yönelterek bombalamadaki gariplikleri ortaya koymaya çalışmıştı.
-Düştüğü yerdeki otları bile yakmayan bir bomba bulundu da bizim haberimiz mi yok?
-Meclise dışarıdan atılan bir bomba patlamadan içeri nasıl girmiş ve çerçeveleri dışarı nasıl fırlatmış?
-Binali Yıldırım’ın odasında kitaplar bilgisayarlar koltuklar onun fotoğrafı nasıl hiç etkilenmemiş?
-Binanın içinde sütunlar eğilirken bombanın girdiği hiçbir delik ve izin olması nasıl izah edilecek?
İfadeleriyle olayın inandırıcılıktan uzak olduğunu anlatmıştı.
Meclisi bombaladığı söylenen birkaç kez müebbet hapis cezası alan pilotların konuşmalarının yer aldığı kayıtların düzmece olduğunu gösteren delillere yer vermişti.
Telsiz konuşmalarının kendilerine ait olduğunu kabul ettiği söylenen pilotlar savcılıkta kendilerine emniyette işkence ile suç kabul ettirildiği anlatmalarına rağmen savcılık buna itibar etmiyor.
Savcılık dosyasının 484-487-488 sayfalarında suçlanan Azimetli’in 23.40 da meclisin bombalanmasında rol aldığı yönündeki telsiz konuşma kayıtları yer alıyor. Hâlbuki aynı kayıtların yer aldığı dosyanın 195-196. Sayfalarında Nevzat Bilir ile Azimetli’nin Akıncı üssü koridorlarında sohbet ederken görüntü kaydı bulunuyor. Pilotların ses ve görüntü kayıtlarındaki basit bir araştırmada bile savcılığa sahte delil sunulduğunu gösteren birçok veri içeriyor.
Bir diğer örnek savcılık dosyasında Ahmet Tosun ve Mustafa Azimetli’ye ait olduğu iddia edilen iki ses kaydı. Nesin her iki konuşmanın saati, saniyesine, (ee) lerine, hatta sadece kişiye özel bir hata olan (hemen ilerisinde yerine hemen ilerinde) kelimesine kadar aynı olduğunu göstermiş ve bu iki ses kaydının düzmece olduğunu kes yapıştır yöntemiyle yapıldığını belgesiyle ortaya koymuş.
Ahmet Tosun konuşması
Mustafa azimetli konuşması
Cevheri Güven de; mahkeme dosyalarında Akıncı üssünden kalkıp emniyeti ve meclisi bombaladığı iddia edilen uçaklarla hakkında çok ilginç bilgilere ulaşıyor.
İddianamede bilirkişi raporuna göre;
-Akıncı üssü davası yargılamalarda pilotların bombalamayla ilgili suçlamayı kabul etmediği,
-Emniyeti bombaladığı belirtilen 110 kuyruk numaralı uçağın hiç uçmadığı,
-TBMM yi bombaladığı söylenen uçağın patlama sırasında henüz Akıncı üssünden kalkış yapmadığını belgeleriyle ortaya koyuyor.
Savcılık Akıncı üssünde kullanılan uçakları incelemek üzerek iki ayrı teknik heyet oluşturuyor.
TUSAŞ/TAİ heyeti ve komutanlık bünyesinde kurulan iki teknik heyet ; uçakların kara kutusunu inceleyip, kalkış zamanını, uçuş süresini bomba butonunun hangi koordinatta-irtifada-süratte basıldığını, patlayıcının bıraktığı izi, bomba bırakıldıktan sonra kalan boş kutuyu, bomba emniyet sigortasının durumunu, bomba ayrıldıktan sonra tel halkayı, kalan yakıtı ve kamera kayıtlarını inceliyor.
532 numaralı klasördeki Hava Kuvvetleri Komutanlığının bilirkişi raporunda;
-110 kuyruk numaralı uçağın Emniyete saat 23.18 de bir adet GBU-10 bombası attığı belirtilirken raporda bu sonuca nasıl ulaşıldığıyla ilgili hiçbir somut bilgi bulunmuyor.
Hâlbuki 165613 numaralı dosyadaki kara kutuyu incelenmesi sonucu TUSAŞ’ın verdiği raporda;
-15 Temmuz günü kalkan uçaklar listesinde 110 kuyruk numaralı uçağın yer almadığı,
-Bu uçağın en son 14 Temmuz günü kalkış yaptığı,
-Uçağın kalkışta otomatik yapılan kamera kaydının bulunmadığı ve yakıt tankının tam dolu olduğu,
-Boş kovanın, bomba atışıyla ilgili barut izinin, atış sonrası kalan tel halkanın bulunmadığı,
-Uçağa mühimmat yüklenmediği ve emniyet sigortasının basılı olduğu,
Yani bu uçaktan atış yapılmadığı somut veriler kullanılarak bu sonuca ulaşıldığı belirtilmiş.
Savcılık somut bilgilerin yer aldığı TUSAŞ raporunu dikkate almazken, 15 Temmuz günü Dalaman da olduğu belirlenen şaibeli birinin (Binbaşı Uğraş Topçu’nun) hazırladığı somut veriye dayanmayan ilk raporu iddianameye koyuyor.
Albay Ahmet Özçetin 110 kuyruk numaralı uçağın o gün hiç uçmadığını ispat etmesinden sonra savcılık 110 numaralı uçağın bombaladığı yönündeki suçlamasını iddianameden çıkarıyor. Bombalama eylemlerinde kullanılan uçak numaraları kaldırılarak savunmayı engelleniyor.
Aynı bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 105 ve kuyruk numaralı uçağın kalkış saati ile meclisteki bombanın patlama saati birbiriyle örtüşmüyor.
Akıncı üssü komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim savunmasında; uçağın kara kutusundaki bilgileri değiştirmek mümkün değil dedikten sonra, 2.33 de Akıncı üssünden kalkan 105 numaralı uçağın 2.35 de meclisteki patlamadan sorumlu tutulmasının imkânsız olduğunu anlatılıyor.
Evrim’in anlattıklarıyla Nesin’in köşesinde yaptığı Meclisteki patlamalar Akıncı’dan kalkan uçaklar tarafından yapılamaz patlamalar muhtemelen içeriden yönündeki değerlendirmeler haklılık kazanıyor.
Meclise TÜRKSAT’a bomba attığı ifade edilen 663 kuyruk numaralı uçağın otomatik kaydedilen kamera görüntüleri yok edilmiş. Kara kutuyu inceleyen TUSAŞ raporuna göre, Akıncı’dan 3.19 da havalanan bir uçağın henüz üsten havalanmadan önce 3.14-3.15-3.17-3.19 da TÜRKSAT’ a ve havalandıktan 3 dakika sonra 3.22 de meclise atılan 6 kez bombalama eyleminden sorumlu tutulması imkânsız.
Bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 143 filo bakım personelinden Üsteğmen Ahmet Faik Akbulut uçuş hattında görevli Serhat Macar, Süleyman Soner Aksoy, Mehmet Acı ifadelerinde;
-Sabaha kadar uçuşlarda hiçbir uçağımızdan mühimmat atılmamıştır, uçaklarımız gittikleri mühimmatla aynen geri dönmüştür” diyor.
Diyarbakır’dan gelen 6 uçağı da dâhil ederseniz o gün Akıncı üssünde 77 uçak bulunuyor.
Hangi uçakların bomba attığı konusundaki kriminal incelemeyi yapan TUSAŞ-TAİ;
-66 uçağın kriminal incelemesini yaparken 11 uçağın incelemesini yapmıyor,
-Tanık Üsteğmen Caner Fidancı ve Üstçavuş Yunus Özen o gece üsste emekli savaş pilotları görüyor,
-Yarbay Nihat Altıntop kuleyle telsiz irtibat kurmadan kalkan ışıkları sönmüş uçaklardan bahsediyor.
Ankara’da TBMM, emniyet ve diğer bölgelerdeki bombalamaları emekli pilotların kullandığı, ışıklarını söndürmüş olarak kalkış iniş yapan ve kriminal incelemeden saklanan 11 uçak mı yaptı sorusu cevap bekliyor.
Suçlanan pilotların bomba atmadıklarını belirtmeleri ve iddianamedeki tutarsızlıklar ölümlü bombalama eylemlerinde izinsiz olarak kalkış yapan emekli savaş pilotlarınca kullanıldığı ifade edilen ve araştırılması engellenen 11 savaş uçağının kullanılmış olabileceği konusundaki tezi güçlendiriyor.
Evrim savunmasında polis 16 Temmuz günü üste girdiğini, savcı ve Yarbay Nihat Altıntop nezaretinde her yerden parmak izi aldığını, kamera kayıtlarına el koyduğunu ancak darbenin yönetim merkezi olduğu iddia edilen 143. Filo komutanlığındaki “Öğretmen gazinosunda” hiç inceleme yapılmadığını buranın özellikle saklandığını ifade ediyor.
Suçu cemaatin üzerine yıkmada kullanılan ve Akıncı üssünde yakalandığı iddia edilen Adil Öksüz’le ilgili mahkemelere hiçbir kamera kaydı sunamıyor.
DARBE SENARYOSUNDA KİM NEDEN SUÇLANDI
Nesin her darbede bir grubun öne çıktığını 15 Temmuz’da NATO cu subayların olaya karıştırıldığını ancak darbenin ülke ve dünya kamuoyunca sorgulanmasını engellemek için suçun cemaatin üzerine atıldığını belirtiyor.
Ancak darbe girişimi sonrası yaşananlara baktığınızda tek gerekçenin bu olmadığı senaryoyu hazırlayanların çok sayıda hedefinin olduğu bunlar arasında;
-Darbe senaryosunu kullanıp OHAL ilan ederek ülke yönetimini ele geçirmek,
-4-5 yıldan beri fişleyerek belirledikleri cemaate mensup askerleri ordudan tasfiye etme,
-Adalet sisteminde cemaatle irtibatlı tüm hâkim ve savcıları tasfiye edip hukuk sistemini diktatörlüğe elverişli hale getirme,
-Emniyette demokrasiden yana cemaatle irtibatlı tüm kadroları temizleyip hukuk dışı uygulamaların yapılacağı yeni bir sistem kurma,
-Cemaate ait eğitim kurumları dâhil sloganla sokağa dökebilecekleri gençlik yetiştirecekleri İHO larının önündeki engel olan tüm okulları ortadan kaldırma,
-Devlette cemaatle irtibatlı tüm personeli tasfiye etmek ve devlet birimlerine hukuk dışı uygulamaları kabul ettirmek gibi vb birçok amacın olduğu görülüyor.
Tüm birimlerde istedikleri düzenlemeyi yapmak için uzun süreden beri çalıştıkları anlaşılıyor. Cevheri Güven’in köşesinde yaptığı değerlendirmeye göre ordu içindeki cemaat mensuplarının temizlenmesi görevi yaklaşık 5 yıl önce Sadık üstün’e verilmiş.
DARBE HAZIRLIKLARI VE SADIK ÜSTÜN’ÜN ROLÜ
Güven 15 Temmuz’un en gizemli isimlerinden birinin Sadık Üstün olduğunu anlattığı yazısında onunla ilgili önemli bilgilere yer veriyor.
Üstün;
-Özel kuvvetler komutanlığı kurmay başkanlığı ve Harp Okulu alay komutanlığı yapmış,
-2005 yılında generalliğe terfi ettirilmeyince emekli olmuş ve özel güvenlik şirketi kurmuş,
-Üstün, emekli olduktan sonra Akar ve Ünal ile samimi ilişkilerini hiç koparmamış saatlerce görüşmüş,
-Fidan MİT e geldikten sonra TSK dan tanıdığı Üstün’ü MİT’te kritik bir pozisyona getirmiş,
-Doğrudan Fidan’a bağlı çalışan bir diğer asker Kemal Eskintan’la birlikte paralel MİT oluşturmuşlar,
-Kurum kayıtlarına girmeden MİT adına iktidarın kendi gündemindeki sırlı faaliyetleri yapmışlar,
-Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT ile ortaklaşa Suriye iç savaşında rol almışlar,
-Üstün, MİT koordinasyon kuruluna getirilmiş, emniyet-askeriyeden bilgi alacak yetkilerle donatılmış,
-Kendisine TSK içinde listeler oluşturmak, yönlendirme ve görevlendirme yapma vazifesi verilmiş,
-Kanuna aykırı olarak verilen bu yetkiyle Akar ve Ünal’la görüşüp ordudan istihbarı bilgi toplamış,
-17-25 Aralık’tan sonra sadece cemaatle irtibatlı ordu mensuplarını belirleme görevi üstlenmiş,
-15 Temmuz’dan 1,5 yıl önce TSK daki cemaat mensuplarının fişlenmesi işini bitirip liste oluşturmuş,
-O tarihten sonra AKP medyasında cemaatçi subaylar darbe yapacak ifadeleri gündeme girmiş,
-Darbe gecesi aktif görev yapmış, Aksakallı ile onlarca kez görüşmüş, komutanları TV lere bağlamış,
-Medyaya komutanların telefonlarını verip erken saatte onların buluşmasını sağlamış,
-15 Temmuz ve 16 Temmuz’da Tümgeneral Mehmet Dişli ile birkaç kez görüşüp yazışmış,
-Onu ikna edememiş olacak ki 16 Temmuz sabahı yaptığı bir görüşmede onu darbecilikle suçlamış,
-Darbenin bir numarası olarak Akın Öztürk’ün lanse edilmesinde aktif rol almış,
-Darbe günü birçok senaryonun gerçek gibi görünmesi için reklam müdürü gibi görev yapmış,
-Birçok cemaat mensubunun bir şekilde darbeyle ilişkilendirilip tasfiye edilmesinde etkili olmuş,
-15 Temmuzun ardından Avustralya’nın başkentinde yüksek maaşlı görevle mükâfatlandırılmış,
-15 Temmuz’dan sonra MİT in adam kaçırıp işkenceyle itiraf imzalatma işi gibi kirli işlerini Eskitan’ın yürüttüğü ifade edilmiş.
Cemaatle irtibatlı subayların ordudan temizlenmesi için üst komutanların koordinesinde gerçekleştirilen darbe senaryosu suçu önce cemaat mensubu askerlerin üstüne atılmış sonra tüm cemaat darbedeki ölümlerden sorumlu tutulup şeytanlaştırılmış.
Darbeye karışmakla suçlanan askerlerin mahkemelerdeki ifadeleri ortaya çıktıkça 15 Temmuz’un sır perdesi her geçen gün biraz daha aralanıyor. Türkiye’de resmi olarak topluma dayatılanlar dışındaki görüşlerin tamamı susturulduğu için mahkeme tutanaklarındaki bu ifadelere ulaşmak oldukça zor. Darbe gecesi yaşananları araştıran Ece Sevim Öztürk tutuklanarak sırları ortaya çıkaranlardan biri daha engellendi. Mahkeme tutanaklarını araştırıp çelişkilerden bazılarını ortaya çıkaran Müyesser Yıldız çevresi tarafından suçlanıyor bu tür sırların yazılmasının cemaatle mücadeleye zarar verdiğini söyleyerek susturmaya çalışıyorlar.
Mahkeme kayıtlarından basına yansıyan çok az bilgiye rağmen hukukun katledildiğini gösteren birçok örnek Türkiye’de yazılmasa bile yurt dışında olayları takip eden gazeteciler tarafından yazılıp çiziliyor.
Davalarda suçlananların anlattığı çok önemli bilgiler savcılar tarafından hiç araştırılmıyor, sonuca tesir edecek konuları üzeri örtülerek davalar savunma hakkı engellenerek sonuçlandırılmaya çalışılıyor.
Ahmet Nesin 15 Temmuz çatı iddianamesini gördükten sonra ortada hiçbir darbe delilin olmadığından hareketle “bu iddianameye göre tüm 15 Temmuz davaları beraatla sonuçlanır” diyor. Ama talimatla karar veren mahkemelerin bazısı korkudan, bazısı iktidara yaranmak için köprüye komutanların emriyle götürülmüş askeri öğrencilere bile müebbet hapis cezaları veriyor.
ABİDİN ÜNAL’IN CUMHURBAŞKANIYLA YAPTIĞI GİZLİ GÖRÜŞMELER
Ahmet Dönmez son yazılarında mahkeme tutanaklarına yansıyan bilgileri değerlendirerek Abidin Ünal’ın 15 Temmuz ve öncesinde yaptıklarını yazdı. Bunlar arasında darbe sırlarının çözümüne yarayacak önemli ipuçları var.
Dönmez’e göre 15 Temmuz’un en önemli şüphelilerinden biri Abidin Ünal olayların bu noktaya gelmesinde ya bizzat rol almış, ya olayların büyümesi için beklemiş, hatta biraz daha ileri giderek olayları durdurmak isteyenleri engellemiş, darbede Erdoğan ve ekibinin planın tıkır tıkır işlemesinde basit müdahaleler yaparak aktif rol almış. Onun yaptıklarının birçoğu şüphe çekiyor, öncesinde ve sonrasında birçok yalanı otaya çıkıyor.
Şamil Tayyar “15 Temmuzun üzerine gidilmiyor eğer araştırılsa bugün kahraman ilan ettiklerimiz hain hain dediklerimizin kahraman olduğu ortaya çıkar” diyor.
Mahkemelerdeki ifadelerin arkası araştırılsa birçok konuda nasıl yanıltıldığımız daha net ortaya çıkacak. Müyesser Yıldız’ın yazdığı Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan’a ait mahkeme tutanaklarındaki ifadelere göre:
-Hulusi Akar, Abidin Ünal’ın kendinden habersiz Cumhurbaşkanıyla gizlice görüşeceğini öğreniyor.
-Aynı günde Genelkurmayda bir toplantı ayarlatarak onun bu sırrını açığa çıkarmak istiyor.
-Ünal “abim trafik kazası geçirdi onun yanın olacağım” yalanıyla toplantı saatinde izin alıyor.
-Akar o saatte onun abisinin evine doktor göndererek Ünal’ın orda olmadığını tespit ettiriyor.
-Doktor abisinin evindeyken Ünal’a telefon ediliyor ve onun “abimleyim” yalanı belgeleniyor.
Ünal’ın bazı günlerde mesai sonrası Genelkurmay başkanından habersiz, sivil kıyafetle, yanında hiçbir koruması olmadan, MİT ten gönderilen bir araçla Cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmeler Akar tarafından kayıt altına alınıyor.
15 Temmuz’un beyinlerinden biri olarak lanse edilen, Genelkurmay personel plan daire başkanı Mehmet Partigöç savunmasında, bir Orgeneralin başkanından habersiz, hatta ona yalan söyleyerek gizlice Cumhurbaşkanıyla görüşmesi sırasında kendine hangi görevlerin verildiğinin sorulmasını istiyor. Partgöç’ün odasındaki Akar ve Ünal hakkındaki belgeler imha edilerek olayların üstü örtülüyor.
Dönmez yazılarındaki verilerden hareket edersek,
Darbeden birkaç gün öncesine kadar saraya karşı yapılacak girişimin yanında olduğu görüntüsü veren Akar’ın aslında uzun süreden beri Ünal’ın oyununa karşı oyun geliştirdiği ve onun da saf değiştirerek saray yanında yer aldığı sarayın planına dâhil olduğu anlaşılıyor.
Akar 14 Temmuz günün Fidanla buluşurken, Ünal’ın da darbeden bir gün önce 14 Temmuz Günü Dalaman’a gittiği ve Erdoğan’la gizli bir görüşme yaptığı basında yer aldı.
Bütün bunlar birleştirildiğinde darbe görüntüsü oluşturmak için yapılan birçok faaliyetin arkasında Ünal yer alırken Akar’ın da bir yolunu bulup saray planına dâhil olduğu ve darbe sonrası muhtemel makam paylaşımında onun önüne geçecek yöntem geliştirdiği ortaya çıkıyor.
Çevrelerindeki subayları bir girişimin içine çeken komutanlar darbe sonrası makam kapma yarışına girişince başında oldukları girişimi saraya ispiyonlayıp onlarla birlikte kendi elemanlarına tuzak kuruyor.
DARBE SUÇU NASIL AKIN ÖZTÜRK’ÜN ÜZERİNE ATILDI
Müyesser Yıldız’in mahkeme tutanaklarından aktardıklarına bakılınca
Darbenin bir numarası olmakla suçlanan Akın Öztürk’ün özellikle kurban seçildiği anlaşılıyor.
Öztürk, eski ordu mensubu darbe öncesi MİT te görev yapan Sadık Üstün ile Ünal’ın sırdaş olduğunu ve birlikte bir şeyler kotardığını anlatıyor.
MİT le görüşme halinde faaliyetleri koordine eden Akar’ın ve Cumhurbaşkanıyla görüşme halindeki Ünal’ın her şeyi Erdoğan ekibiyle birlikte planladıkları, kendi mesai arkadaşlarını tuzağın içine çektikleri ortaya çıkıyor.
Üstün, o gece darbe görüntüsünün nasıl şekilleneceğini belirleyen birçok faaliyetin içine katılıyor ve çok önemli bir açık veriyor.
Öztük savunmasında Üstün’ün o gün Elazığ’daki Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Uyar’la yaptığı konuşma kayıtlarını kullanarak kendine nasıl tuzak kurulduğunu anlatıyor.
23.17 deki ceride kayıtlarına göre Üstün konuşmasında komutana;
-Darbenin 1 numarasının Akın Öztürk olduğunu bildiriyor, yani onu darbe lideri olarak ilan ediyor.
-Bu telefon görüşmesinin yapıldığı sırada Öztürk’ün henüz lojmanında olduğu,-Sorumlu tutulması planlanan Öztürk’ün Akıncı üssüne gitmesi için Ünal’ın devreye girdiği,
-Üstün’ün suçu üzerine yıktığı bu konuşmadan 20 dakika sonra Ünal’ın Öztürk’ü arayarak
-“Akıncıya gidip olayı kontrol edin orada sizin sözünüzü dinleyecek çocuklar var” dediği,
-Üstün’ün Suçun Öztürk’ün üzerine atılacağından emin Anadolu Ajansına bu haberi verdiği
-AA nın olaydan önce gözaltına alındığını vatana ihanetten yargılanacağını duyurduğunu,
-Devletin haber ajansının “ifade tutanağında Öztürk’ün her şeyi itiraf ettiği “ haberini geçtiği,
-AA nın yayınladığı önceden hazırlanmış itiraf metnini imzalatmak için Öztürk’e işkence yapıldığı,
-Ağır işkenceye rağmen Öztürk itiraf metnini imzalamayınca AA bu haberi düzeltmek zorunda kaldığı ortaya çıkıyor.
Olaylar olmadan önce Serdar Coşkun’un imzalayıp gönderdiği belgedeki aynı durum Öztürk’ün darbenin 1 numarası olarak ilan edilmesi de senaryoyu hazırlayanların bir kurgusu. Ancak o işkenceye rağmen düzmece belgeyi imzalamadığı için senaryo ellerinde kalıyor.
Darbe gecesi yaşanan; köprünün kapatılması, meclisin bombalanması, emniyete saldırı düzenlenmesi, darbe bastırıldıktan sonra saraya yakın kavşağa bomba atılması, CNN Türk’ün basılması gibi tüm olayların aslında ülke ve dünya kamuoyunu kandırmak için planlanmış düzmece olaylar olduğu bir bir ortaya çıkıyor.
Darbeler üzerine araştırma yapan Prof. Nurşen Mazıcı 15 Temmuz gecesi yaşananların hiçbirinin darbeye uymadığını belirttikten sonra “darbe kimin işine yaradı ise olayın failini onun yakınında arayın” diyor.
Kurguda yer alan Ünal ve Akar gibilerin sırf makam kapmak için kendi arkadaşlarına tuzak kurdukları gün yüzüne çıkıyor.
ÜNAL’IN DARBE GECESİ MODA DÜĞÜN SALONUNDAKİ GÖREVİ
Dönmez, Ünal’ın darbe gecesi yaptığı birçok faaliyet ile direk ya da dolaylı darbe girişimi planında rol aldığını anlatıyor.
Ünal;
-19.06 da uçuş yasağını öğrendiği halde düğünden kalıp Ankara’ya gitmemesi olayları seyretmesi,
-Öztürk’ün “Abidin sen .. bir uçağa atlayıp gelsene” sözüne itibar etmemesi düğünde beklemesi,
-Uçağını getirtip Ankara’ya gitmesine yardımcı olmak isteyenlere gerek yok deyip geri çevirmesi,
-Öztürk’ü kendi telefonu yerine düğün sahibinin telefonundan arayıp Akıncıya gitmesini istemesi,
-Emrindeki komutanlar düğünde olmasına rağmen hiçbirine görev ya da bilgi vermemesi,
-MAK Timinin oraya geleceği ana kadar komutanların oradan ayrılmasının bilerek önlenmesi
-Darbenin başlamasından önce haber aldığı halde uçuşları durdurmak için gidenleri engellemesi,
-Komutanlara hava sahasının kapatıldığına ilişkin “harekât yıldırım mesajının” gönderilmemesi,
-106 yıllık Türk havacılık tarihinde ilk kez böyle bir emrin düğündeki komutanlardan gizlenmesi,
-Kendilerinden olay saklanan komutanlar daha sonra birliğe çağrılıp darbeyle suçlanması,
-Her şeyi önceden bilen planın içinde yer alanların kendi arkadaşlarına kumpas kurması,
-Akar ve Ünal’ın olayları bilmelerine rağmen arkadaşlarını kumpasın içine çekmeleri
Gibi çok sayıda örnek Ünal’ın o gün darbenin planlandığı gibi gitmesi için elinden gelen gayreti gösterdiğini ortaya çıkarıyor.
Konuyu düğün sahibi muharip hava kuvvetleri komutanı Mehmet Şanver kitabında;
-Ünal’ın kendisinden uçuş yasağı bilgisini gizlediğini,
-Olayı öğrendikten sonra kendisinin F-16 ların kalkışının önlemek için bir komutanı göndermek istediğini,
-Ünal’ın kendisine geri çağır gitmesine gerek yok deyip olayların büyümesine zemin hazırladığını,
-Ünal’ın olaylara müdahale etmediği gibi, 2,5 saat önce olaylara müdahaleyi de engellediğini,
-Ünal’ın havadaki uçakların hepsini indirin, yeni kalkışa müsaade etmeyin emrini vermediğini,
-Cumhurbaşkanı-MİT-Genelkurmay dâhil hiçbir yetkilinin olaylar durdurma girişiminin olmadığını,
-Ünal’ın yetkisi kullanma yerine sessizce olayları izlediğini, hiç inisiyatif almadan beklediğini,
-Eşi yakın arkadaşının düğün için hazırlık yapmışken onu orduevinde bırakıp düğüne yalnız gitmesi,
-Düğünde komutanlara zarar gelmemesi için önlem alacağı yerde orada sessice beklediğini,
-MAK timi oraya gelinceye kadar komutanların orada kalması için adeta görev yaptığını,
-Şanver görev verdiği 7 generale birlikte Ünal’ı da göndermek istediği halde onun ayrılmadığını anlatıyor.
Ünal’ın Ankara’ya görevinin başına gideceğine özellikle düğüne katıldığını, bütün teklifleri geri çevirerek derdest edilmeyi beklediğini gösteriyor.
DARBE GECESİ KENDİ VATANDAŞINA BOMBA ATILDI MI?, ATANLAR KİM/KİMLERDİ
Ahmet Dönmez yayınladığı Serdar Coşkun imzalı belge ile;
Bombalamaların önceden planlanıp savcıya imzalatıldığını, ancak bazı olaylar planlandığı gibi yapılamayınca olmamış olayları bile olmuş gibi tutanak altına aldığını darbenin bir senaryo olduğunu anlatmıştı.
Ahmet Nesin de televizyonlara yansıyanları bomba uzmanlarına incelettikten sonra meclisin bombalandığıyla ilgili görüntülerde;
-Hiç yanık izinin olmaması,
-Patlamanın olduğu bir odada vazonun yerinden oynamamış, kırılmamış olması,
-Hiç itfaiyenin kullanılmaması,
-Masaüstü bilgisayarın olduğu yerde durmasını aktararak,
Meclis bombalanması işinin senaryo olduğunu gösteren birçok delil ortaya koymuştu.
Nesin bu tespitleri yaptıktan sonra senaryoyu hazırlayanlara bazı sorular yönelterek bombalamadaki gariplikleri ortaya koymaya çalışmıştı.
-Düştüğü yerdeki otları bile yakmayan bir bomba bulundu da bizim haberimiz mi yok?
-Meclise dışarıdan atılan bir bomba patlamadan içeri nasıl girmiş ve çerçeveleri dışarı nasıl fırlatmış?
-Binali Yıldırım’ın odasında kitaplar bilgisayarlar koltuklar onun fotoğrafı nasıl hiç etkilenmemiş?
-Binanın içinde sütunlar eğilirken bombanın girdiği hiçbir delik ve izin olması nasıl izah edilecek?
İfadeleriyle olayın inandırıcılıktan uzak olduğunu anlatmıştı.
Meclisi bombaladığı söylenen birkaç kez müebbet hapis cezası alan pilotların konuşmalarının yer aldığı kayıtların düzmece olduğunu gösteren delillere yer vermişti.
Telsiz konuşmalarının kendilerine ait olduğunu kabul ettiği söylenen pilotlar savcılıkta kendilerine emniyette işkence ile suç kabul ettirildiği anlatmalarına rağmen savcılık buna itibar etmiyor.
Savcılık dosyasının 484-487-488 sayfalarında suçlanan Azimetli’in 23.40 da meclisin bombalanmasında rol aldığı yönündeki telsiz konuşma kayıtları yer alıyor. Hâlbuki aynı kayıtların yer aldığı dosyanın 195-196. Sayfalarında Nevzat Bilir ile Azimetli’nin Akıncı üssü koridorlarında sohbet ederken görüntü kaydı bulunuyor. Pilotların ses ve görüntü kayıtlarındaki basit bir araştırmada bile savcılığa sahte delil sunulduğunu gösteren birçok veri içeriyor.
Bir diğer örnek savcılık dosyasında Ahmet Tosun ve Mustafa Azimetli’ye ait olduğu iddia edilen iki ses kaydı. Nesin her iki konuşmanın saati, saniyesine, (ee) lerine, hatta sadece kişiye özel bir hata olan (hemen ilerisinde yerine hemen ilerinde) kelimesine kadar aynı olduğunu göstermiş ve bu iki ses kaydının düzmece olduğunu kes yapıştır yöntemiyle yapıldığını belgesiyle ortaya koymuş.
Ahmet Tosun konuşması
Mustafa azimetli konuşması
Cevheri Güven de; mahkeme dosyalarında Akıncı üssünden kalkıp emniyeti ve meclisi bombaladığı iddia edilen uçaklarla hakkında çok ilginç bilgilere ulaşıyor.
İddianamede bilirkişi raporuna göre;
-Akıncı üssü davası yargılamalarda pilotların bombalamayla ilgili suçlamayı kabul etmediği,
-Emniyeti bombaladığı belirtilen 110 kuyruk numaralı uçağın hiç uçmadığı,
-TBMM yi bombaladığı söylenen uçağın patlama sırasında henüz Akıncı üssünden kalkış yapmadığını belgeleriyle ortaya koyuyor.
Savcılık Akıncı üssünde kullanılan uçakları incelemek üzerek iki ayrı teknik heyet oluşturuyor.
TUSAŞ/TAİ heyeti ve komutanlık bünyesinde kurulan iki teknik heyet ; uçakların kara kutusunu inceleyip, kalkış zamanını, uçuş süresini bomba butonunun hangi koordinatta-irtifada-süratte basıldığını, patlayıcının bıraktığı izi, bomba bırakıldıktan sonra kalan boş kutuyu, bomba emniyet sigortasının durumunu, bomba ayrıldıktan sonra tel halkayı, kalan yakıtı ve kamera kayıtlarını inceliyor.
532 numaralı klasördeki Hava Kuvvetleri Komutanlığının bilirkişi raporunda;
-110 kuyruk numaralı uçağın Emniyete saat 23.18 de bir adet GBU-10 bombası attığı belirtilirken raporda bu sonuca nasıl ulaşıldığıyla ilgili hiçbir somut bilgi bulunmuyor.
Hâlbuki 165613 numaralı dosyadaki kara kutuyu incelenmesi sonucu TUSAŞ’ın verdiği raporda;
-15 Temmuz günü kalkan uçaklar listesinde 110 kuyruk numaralı uçağın yer almadığı,
-Bu uçağın en son 14 Temmuz günü kalkış yaptığı,
-Uçağın kalkışta otomatik yapılan kamera kaydının bulunmadığı ve yakıt tankının tam dolu olduğu,
-Boş kovanın, bomba atışıyla ilgili barut izinin, atış sonrası kalan tel halkanın bulunmadığı,
-Uçağa mühimmat yüklenmediği ve emniyet sigortasının basılı olduğu,
Yani bu uçaktan atış yapılmadığı somut veriler kullanılarak bu sonuca ulaşıldığı belirtilmiş.
Savcılık somut bilgilerin yer aldığı TUSAŞ raporunu dikkate almazken, 15 Temmuz günü Dalaman da olduğu belirlenen şaibeli birinin (Binbaşı Uğraş Topçu’nun) hazırladığı somut veriye dayanmayan ilk raporu iddianameye koyuyor.
Albay Ahmet Özçetin 110 kuyruk numaralı uçağın o gün hiç uçmadığını ispat etmesinden sonra savcılık 110 numaralı uçağın bombaladığı yönündeki suçlamasını iddianameden çıkarıyor. Bombalama eylemlerinde kullanılan uçak numaraları kaldırılarak savunmayı engelleniyor.
Aynı bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 105 ve kuyruk numaralı uçağın kalkış saati ile meclisteki bombanın patlama saati birbiriyle örtüşmüyor.
Akıncı üssü komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim savunmasında; uçağın kara kutusundaki bilgileri değiştirmek mümkün değil dedikten sonra, 2.33 de Akıncı üssünden kalkan 105 numaralı uçağın 2.35 de meclisteki patlamadan sorumlu tutulmasının imkânsız olduğunu anlatılıyor.
Evrim’in anlattıklarıyla Nesin’in köşesinde yaptığı Meclisteki patlamalar Akıncı’dan kalkan uçaklar tarafından yapılamaz patlamalar muhtemelen içeriden yönündeki değerlendirmeler haklılık kazanıyor.
Meclise TÜRKSAT’a bomba attığı ifade edilen 663 kuyruk numaralı uçağın otomatik kaydedilen kamera görüntüleri yok edilmiş. Kara kutuyu inceleyen TUSAŞ raporuna göre, Akıncı’dan 3.19 da havalanan bir uçağın henüz üsten havalanmadan önce 3.14-3.15-3.17-3.19 da TÜRKSAT’ a ve havalandıktan 3 dakika sonra 3.22 de meclise atılan 6 kez bombalama eyleminden sorumlu tutulması imkânsız.
Bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 143 filo bakım personelinden Üsteğmen Ahmet Faik Akbulut uçuş hattında görevli Serhat Macar, Süleyman Soner Aksoy, Mehmet Acı ifadelerinde;
-Sabaha kadar uçuşlarda hiçbir uçağımızdan mühimmat atılmamıştır, uçaklarımız gittikleri mühimmatla aynen geri dönmüştür” diyor.
Diyarbakır’dan gelen 6 uçağı da dâhil ederseniz o gün Akıncı üssünde 77 uçak bulunuyor.
Hangi uçakların bomba attığı konusundaki kriminal incelemeyi yapan TUSAŞ-TAİ;
-66 uçağın kriminal incelemesini yaparken 11 uçağın incelemesini yapmıyor,
-Tanık Üsteğmen Caner Fidancı ve Üstçavuş Yunus Özen o gece üsste emekli savaş pilotları görüyor,
-Yarbay Nihat Altıntop kuleyle telsiz irtibat kurmadan kalkan ışıkları sönmüş uçaklardan bahsediyor.
Ankara’da TBMM, emniyet ve diğer bölgelerdeki bombalamaları emekli pilotların kullandığı, ışıklarını söndürmüş olarak kalkış iniş yapan ve kriminal incelemeden saklanan 11 uçak mı yaptı sorusu cevap bekliyor.
Suçlanan pilotların bomba atmadıklarını belirtmeleri ve iddianamedeki tutarsızlıklar ölümlü bombalama eylemlerinde izinsiz olarak kalkış yapan emekli savaş pilotlarınca kullanıldığı ifade edilen ve araştırılması engellenen 11 savaş uçağının kullanılmış olabileceği konusundaki tezi güçlendiriyor.
Evrim savunmasında polis 16 Temmuz günü üste girdiğini, savcı ve Yarbay Nihat Altıntop nezaretinde her yerden parmak izi aldığını, kamera kayıtlarına el koyduğunu ancak darbenin yönetim merkezi olduğu iddia edilen 143. Filo komutanlığındaki “Öğretmen gazinosunda” hiç inceleme yapılmadığını buranın özellikle saklandığını ifade ediyor.
Suçu cemaatin üzerine yıkmada kullanılan ve Akıncı üssünde yakalandığı iddia edilen Adil Öksüz’le ilgili mahkemelere hiçbir kamera kaydı sunamıyor.
DARBE SENARYOSUNDA KİM NEDEN SUÇLANDI
Nesin her darbede bir grubun öne çıktığını 15 Temmuz’da NATO cu subayların olaya karıştırıldığını ancak darbenin ülke ve dünya kamuoyunca sorgulanmasını engellemek için suçun cemaatin üzerine atıldığını belirtiyor.
Ancak darbe girişimi sonrası yaşananlara baktığınızda tek gerekçenin bu olmadığı senaryoyu hazırlayanların çok sayıda hedefinin olduğu bunlar arasında;
-Darbe senaryosunu kullanıp OHAL ilan ederek ülke yönetimini ele geçirmek,
-4-5 yıldan beri fişleyerek belirledikleri cemaate mensup askerleri ordudan tasfiye etme,
-Adalet sisteminde cemaatle irtibatlı tüm hâkim ve savcıları tasfiye edip hukuk sistemini diktatörlüğe elverişli hale getirme,
-Emniyette demokrasiden yana cemaatle irtibatlı tüm kadroları temizleyip hukuk dışı uygulamaların yapılacağı yeni bir sistem kurma,
-Cemaate ait eğitim kurumları dâhil sloganla sokağa dökebilecekleri gençlik yetiştirecekleri İHO larının önündeki engel olan tüm okulları ortadan kaldırma,
-Devlette cemaatle irtibatlı tüm personeli tasfiye etmek ve devlet birimlerine hukuk dışı uygulamaları kabul ettirmek gibi vb birçok amacın olduğu görülüyor.
Tüm birimlerde istedikleri düzenlemeyi yapmak için uzun süreden beri çalıştıkları anlaşılıyor. Cevheri Güven’in köşesinde yaptığı değerlendirmeye göre ordu içindeki cemaat mensuplarının temizlenmesi görevi yaklaşık 5 yıl önce Sadık üstün’e verilmiş.
DARBE HAZIRLIKLARI VE SADIK ÜSTÜN’ÜN ROLÜ
Güven 15 Temmuz’un en gizemli isimlerinden birinin Sadık Üstün olduğunu anlattığı yazısında onunla ilgili önemli bilgilere yer veriyor.
Üstün;
-Özel kuvvetler komutanlığı kurmay başkanlığı ve Harp Okulu alay komutanlığı yapmış,
-2005 yılında generalliğe terfi ettirilmeyince emekli olmuş ve özel güvenlik şirketi kurmuş,
-Üstün, emekli olduktan sonra Akar ve Ünal ile samimi ilişkilerini hiç koparmamış saatlerce görüşmüş,
-Fidan MİT e geldikten sonra TSK dan tanıdığı Üstün’ü MİT’te kritik bir pozisyona getirmiş,
-Doğrudan Fidan’a bağlı çalışan bir diğer asker Kemal Eskintan’la birlikte paralel MİT oluşturmuşlar,
-Kurum kayıtlarına girmeden MİT adına iktidarın kendi gündemindeki sırlı faaliyetleri yapmışlar,
-Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT ile ortaklaşa Suriye iç savaşında rol almışlar,
-Üstün, MİT koordinasyon kuruluna getirilmiş, emniyet-askeriyeden bilgi alacak yetkilerle donatılmış,
-Kendisine TSK içinde listeler oluşturmak, yönlendirme ve görevlendirme yapma vazifesi verilmiş,
-Kanuna aykırı olarak verilen bu yetkiyle Akar ve Ünal’la görüşüp ordudan istihbarı bilgi toplamış,
-17-25 Aralık’tan sonra sadece cemaatle irtibatlı ordu mensuplarını belirleme görevi üstlenmiş,
-15 Temmuz’dan 1,5 yıl önce TSK daki cemaat mensuplarının fişlenmesi işini bitirip liste oluşturmuş,
-O tarihten sonra AKP medyasında cemaatçi subaylar darbe yapacak ifadeleri gündeme girmiş,
-Darbe gecesi aktif görev yapmış, Aksakallı ile onlarca kez görüşmüş, komutanları TV lere bağlamış,
-Medyaya komutanların telefonlarını verip erken saatte onların buluşmasını sağlamış,
-15 Temmuz ve 16 Temmuz’da Tümgeneral Mehmet Dişli ile birkaç kez görüşüp yazışmış,
-Onu ikna edememiş olacak ki 16 Temmuz sabahı yaptığı bir görüşmede onu darbecilikle suçlamış,
-Darbenin bir numarası olarak Akın Öztürk’ün lanse edilmesinde aktif rol almış,
-Darbe günü birçok senaryonun gerçek gibi görünmesi için reklam müdürü gibi görev yapmış,
-Birçok cemaat mensubunun bir şekilde darbeyle ilişkilendirilip tasfiye edilmesinde etkili olmuş,
-15 Temmuzun ardından Avustralya’nın başkentinde yüksek maaşlı görevle mükâfatlandırılmış,
-15 Temmuz’dan sonra MİT in adam kaçırıp işkenceyle itiraf imzalatma işi gibi kirli işlerini Eskitan’ın yürüttüğü ifade edilmiş.
Cemaatle irtibatlı subayların ordudan temizlenmesi için üst komutanların koordinesinde gerçekleştirilen darbe senaryosu suçu önce cemaat mensubu askerlerin üstüne atılmış sonra tüm cemaat darbedeki ölümlerden sorumlu tutulup şeytanlaştırılmış.
Darbeye karışmakla suçlanan askerlerin mahkemelerdeki ifadeleri ortaya çıktıkça 15 Temmuz’un sır perdesi her geçen gün biraz daha aralanıyor. Türkiye’de resmi olarak topluma dayatılanlar dışındaki görüşlerin tamamı susturulduğu için mahkeme tutanaklarındaki bu ifadelere ulaşmak oldukça zor. Darbe gecesi yaşananları araştıran Ece Sevim Öztürk tutuklanarak sırları ortaya çıkaranlardan biri daha engellendi. Mahkeme tutanaklarını araştırıp çelişkilerden bazılarını ortaya çıkaran Müyesser Yıldız çevresi tarafından suçlanıyor bu tür sırların yazılmasının cemaatle mücadeleye zarar verdiğini söyleyerek susturmaya çalışıyorlar.
Mahkeme kayıtlarından basına yansıyan çok az bilgiye rağmen hukukun katledildiğini gösteren birçok örnek Türkiye’de yazılmasa bile yurt dışında olayları takip eden gazeteciler tarafından yazılıp çiziliyor.
Davalarda suçlananların anlattığı çok önemli bilgiler savcılar tarafından hiç araştırılmıyor, sonuca tesir edecek konuları üzeri örtülerek davalar savunma hakkı engellenerek sonuçlandırılmaya çalışılıyor.
Ahmet Nesin 15 Temmuz çatı iddianamesini gördükten sonra ortada hiçbir darbe delilin olmadığından hareketle “bu iddianameye göre tüm 15 Temmuz davaları beraatla sonuçlanır” diyor. Ama talimatla karar veren mahkemelerin bazısı korkudan, bazısı iktidara yaranmak için köprüye komutanların emriyle götürülmüş askeri öğrencilere bile müebbet hapis cezaları veriyor.
ABİDİN ÜNAL’IN CUMHURBAŞKANIYLA YAPTIĞI GİZLİ GÖRÜŞMELER
Ahmet Dönmez son yazılarında mahkeme tutanaklarına yansıyan bilgileri değerlendirerek Abidin Ünal’ın 15 Temmuz ve öncesinde yaptıklarını yazdı. Bunlar arasında darbe sırlarının çözümüne yarayacak önemli ipuçları var.
Dönmez’e göre 15 Temmuz’un en önemli şüphelilerinden biri Abidin Ünal olayların bu noktaya gelmesinde ya bizzat rol almış, ya olayların büyümesi için beklemiş, hatta biraz daha ileri giderek olayları durdurmak isteyenleri engellemiş, darbede Erdoğan ve ekibinin planın tıkır tıkır işlemesinde basit müdahaleler yaparak aktif rol almış. Onun yaptıklarının birçoğu şüphe çekiyor, öncesinde ve sonrasında birçok yalanı otaya çıkıyor.
Şamil Tayyar “15 Temmuzun üzerine gidilmiyor eğer araştırılsa bugün kahraman ilan ettiklerimiz hain hain dediklerimizin kahraman olduğu ortaya çıkar” diyor.
Mahkemelerdeki ifadelerin arkası araştırılsa birçok konuda nasıl yanıltıldığımız daha net ortaya çıkacak. Müyesser Yıldız’ın yazdığı Hulusi Akar’ın yaveri Levent Türkkan’a ait mahkeme tutanaklarındaki ifadelere göre:
-Hulusi Akar, Abidin Ünal’ın kendinden habersiz Cumhurbaşkanıyla gizlice görüşeceğini öğreniyor.
-Aynı günde Genelkurmayda bir toplantı ayarlatarak onun bu sırrını açığa çıkarmak istiyor.
-Ünal “abim trafik kazası geçirdi onun yanın olacağım” yalanıyla toplantı saatinde izin alıyor.
-Akar o saatte onun abisinin evine doktor göndererek Ünal’ın orda olmadığını tespit ettiriyor.
-Doktor abisinin evindeyken Ünal’a telefon ediliyor ve onun “abimleyim” yalanı belgeleniyor.
Ünal’ın bazı günlerde mesai sonrası Genelkurmay başkanından habersiz, sivil kıyafetle, yanında hiçbir koruması olmadan, MİT ten gönderilen bir araçla Cumhurbaşkanıyla yaptığı görüşmeler Akar tarafından kayıt altına alınıyor.
15 Temmuz’un beyinlerinden biri olarak lanse edilen, Genelkurmay personel plan daire başkanı Mehmet Partigöç savunmasında, bir Orgeneralin başkanından habersiz, hatta ona yalan söyleyerek gizlice Cumhurbaşkanıyla görüşmesi sırasında kendine hangi görevlerin verildiğinin sorulmasını istiyor. Partgöç’ün odasındaki Akar ve Ünal hakkındaki belgeler imha edilerek olayların üstü örtülüyor.
Dönmez yazılarındaki verilerden hareket edersek,
Darbeden birkaç gün öncesine kadar saraya karşı yapılacak girişimin yanında olduğu görüntüsü veren Akar’ın aslında uzun süreden beri Ünal’ın oyununa karşı oyun geliştirdiği ve onun da saf değiştirerek saray yanında yer aldığı sarayın planına dâhil olduğu anlaşılıyor.
Akar 14 Temmuz günün Fidanla buluşurken, Ünal’ın da darbeden bir gün önce 14 Temmuz Günü Dalaman’a gittiği ve Erdoğan’la gizli bir görüşme yaptığı basında yer aldı.
Bütün bunlar birleştirildiğinde darbe görüntüsü oluşturmak için yapılan birçok faaliyetin arkasında Ünal yer alırken Akar’ın da bir yolunu bulup saray planına dâhil olduğu ve darbe sonrası muhtemel makam paylaşımında onun önüne geçecek yöntem geliştirdiği ortaya çıkıyor.
Çevrelerindeki subayları bir girişimin içine çeken komutanlar darbe sonrası makam kapma yarışına girişince başında oldukları girişimi saraya ispiyonlayıp onlarla birlikte kendi elemanlarına tuzak kuruyor.
DARBE SUÇU NASIL AKIN ÖZTÜRK’ÜN ÜZERİNE ATILDI
Müyesser Yıldız’in mahkeme tutanaklarından aktardıklarına bakılınca
Darbenin bir numarası olmakla suçlanan Akın Öztürk’ün özellikle kurban seçildiği anlaşılıyor.
Öztürk, eski ordu mensubu darbe öncesi MİT te görev yapan Sadık Üstün ile Ünal’ın sırdaş olduğunu ve birlikte bir şeyler kotardığını anlatıyor.
MİT le görüşme halinde faaliyetleri koordine eden Akar’ın ve Cumhurbaşkanıyla görüşme halindeki Ünal’ın her şeyi Erdoğan ekibiyle birlikte planladıkları, kendi mesai arkadaşlarını tuzağın içine çektikleri ortaya çıkıyor.
Üstün, o gece darbe görüntüsünün nasıl şekilleneceğini belirleyen birçok faaliyetin içine katılıyor ve çok önemli bir açık veriyor.
Öztük savunmasında Üstün’ün o gün Elazığ’daki Kolordu Komutanı Korgeneral Kemal Uyar’la yaptığı konuşma kayıtlarını kullanarak kendine nasıl tuzak kurulduğunu anlatıyor.
23.17 deki ceride kayıtlarına göre Üstün konuşmasında komutana;
-Darbenin 1 numarasının Akın Öztürk olduğunu bildiriyor, yani onu darbe lideri olarak ilan ediyor.
-Bu telefon görüşmesinin yapıldığı sırada Öztürk’ün henüz lojmanında olduğu,-Sorumlu tutulması planlanan Öztürk’ün Akıncı üssüne gitmesi için Ünal’ın devreye girdiği,
-Üstün’ün suçu üzerine yıktığı bu konuşmadan 20 dakika sonra Ünal’ın Öztürk’ü arayarak
-“Akıncıya gidip olayı kontrol edin orada sizin sözünüzü dinleyecek çocuklar var” dediği,
-Üstün’ün Suçun Öztürk’ün üzerine atılacağından emin Anadolu Ajansına bu haberi verdiği
-AA nın olaydan önce gözaltına alındığını vatana ihanetten yargılanacağını duyurduğunu,
-Devletin haber ajansının “ifade tutanağında Öztürk’ün her şeyi itiraf ettiği “ haberini geçtiği,
-AA nın yayınladığı önceden hazırlanmış itiraf metnini imzalatmak için Öztürk’e işkence yapıldığı,
-Ağır işkenceye rağmen Öztürk itiraf metnini imzalamayınca AA bu haberi düzeltmek zorunda kaldığı ortaya çıkıyor.
Olaylar olmadan önce Serdar Coşkun’un imzalayıp gönderdiği belgedeki aynı durum Öztürk’ün darbenin 1 numarası olarak ilan edilmesi de senaryoyu hazırlayanların bir kurgusu. Ancak o işkenceye rağmen düzmece belgeyi imzalamadığı için senaryo ellerinde kalıyor.
Darbe gecesi yaşanan; köprünün kapatılması, meclisin bombalanması, emniyete saldırı düzenlenmesi, darbe bastırıldıktan sonra saraya yakın kavşağa bomba atılması, CNN Türk’ün basılması gibi tüm olayların aslında ülke ve dünya kamuoyunu kandırmak için planlanmış düzmece olaylar olduğu bir bir ortaya çıkıyor.
Darbeler üzerine araştırma yapan Prof. Nurşen Mazıcı 15 Temmuz gecesi yaşananların hiçbirinin darbeye uymadığını belirttikten sonra “darbe kimin işine yaradı ise olayın failini onun yakınında arayın” diyor.
Kurguda yer alan Ünal ve Akar gibilerin sırf makam kapmak için kendi arkadaşlarına tuzak kurdukları gün yüzüne çıkıyor.
ÜNAL’IN DARBE GECESİ MODA DÜĞÜN SALONUNDAKİ GÖREVİ
Dönmez, Ünal’ın darbe gecesi yaptığı birçok faaliyet ile direk ya da dolaylı darbe girişimi planında rol aldığını anlatıyor.
Ünal;
-19.06 da uçuş yasağını öğrendiği halde düğünden kalıp Ankara’ya gitmemesi olayları seyretmesi,
-Öztürk’ün “Abidin sen .. bir uçağa atlayıp gelsene” sözüne itibar etmemesi düğünde beklemesi,
-Uçağını getirtip Ankara’ya gitmesine yardımcı olmak isteyenlere gerek yok deyip geri çevirmesi,
-Öztürk’ü kendi telefonu yerine düğün sahibinin telefonundan arayıp Akıncıya gitmesini istemesi,
-Emrindeki komutanlar düğünde olmasına rağmen hiçbirine görev ya da bilgi vermemesi,
-MAK Timinin oraya geleceği ana kadar komutanların oradan ayrılmasının bilerek önlenmesi
-Darbenin başlamasından önce haber aldığı halde uçuşları durdurmak için gidenleri engellemesi,
-Komutanlara hava sahasının kapatıldığına ilişkin “harekât yıldırım mesajının” gönderilmemesi,
-106 yıllık Türk havacılık tarihinde ilk kez böyle bir emrin düğündeki komutanlardan gizlenmesi,
-Kendilerinden olay saklanan komutanlar daha sonra birliğe çağrılıp darbeyle suçlanması,
-Her şeyi önceden bilen planın içinde yer alanların kendi arkadaşlarına kumpas kurması,
-Akar ve Ünal’ın olayları bilmelerine rağmen arkadaşlarını kumpasın içine çekmeleri
Gibi çok sayıda örnek Ünal’ın o gün darbenin planlandığı gibi gitmesi için elinden gelen gayreti gösterdiğini ortaya çıkarıyor.
Konuyu düğün sahibi muharip hava kuvvetleri komutanı Mehmet Şanver kitabında;
-Ünal’ın kendisinden uçuş yasağı bilgisini gizlediğini,
-Olayı öğrendikten sonra kendisinin F-16 ların kalkışının önlemek için bir komutanı göndermek istediğini,
-Ünal’ın kendisine geri çağır gitmesine gerek yok deyip olayların büyümesine zemin hazırladığını,
-Ünal’ın olaylara müdahale etmediği gibi, 2,5 saat önce olaylara müdahaleyi de engellediğini,
-Ünal’ın havadaki uçakların hepsini indirin, yeni kalkışa müsaade etmeyin emrini vermediğini,
-Cumhurbaşkanı-MİT-Genelkurmay dâhil hiçbir yetkilinin olaylar durdurma girişiminin olmadığını,
-Ünal’ın yetkisi kullanma yerine sessizce olayları izlediğini, hiç inisiyatif almadan beklediğini,
-Eşi yakın arkadaşının düğün için hazırlık yapmışken onu orduevinde bırakıp düğüne yalnız gitmesi,
-Düğünde komutanlara zarar gelmemesi için önlem alacağı yerde orada sessice beklediğini,
-MAK timi oraya gelinceye kadar komutanların orada kalması için adeta görev yaptığını,
-Şanver görev verdiği 7 generale birlikte Ünal’ı da göndermek istediği halde onun ayrılmadığını anlatıyor.
Ünal’ın Ankara’ya görevinin başına gideceğine özellikle düğüne katıldığını, bütün teklifleri geri çevirerek derdest edilmeyi beklediğini gösteriyor.
DARBE GECESİ KENDİ VATANDAŞINA BOMBA ATILDI MI?, ATANLAR KİM/KİMLERDİ
Ahmet Dönmez yayınladığı Serdar Coşkun imzalı belge ile;
Bombalamaların önceden planlanıp savcıya imzalatıldığını, ancak bazı olaylar planlandığı gibi yapılamayınca olmamış olayları bile olmuş gibi tutanak altına aldığını darbenin bir senaryo olduğunu anlatmıştı.
Ahmet Nesin de televizyonlara yansıyanları bomba uzmanlarına incelettikten sonra meclisin bombalandığıyla ilgili görüntülerde;
-Hiç yanık izinin olmaması,
-Patlamanın olduğu bir odada vazonun yerinden oynamamış, kırılmamış olması,
-Hiç itfaiyenin kullanılmaması,
-Masaüstü bilgisayarın olduğu yerde durmasını aktararak,
Meclis bombalanması işinin senaryo olduğunu gösteren birçok delil ortaya koymuştu.
Nesin bu tespitleri yaptıktan sonra senaryoyu hazırlayanlara bazı sorular yönelterek bombalamadaki gariplikleri ortaya koymaya çalışmıştı.
-Düştüğü yerdeki otları bile yakmayan bir bomba bulundu da bizim haberimiz mi yok?
-Meclise dışarıdan atılan bir bomba patlamadan içeri nasıl girmiş ve çerçeveleri dışarı nasıl fırlatmış?
-Binali Yıldırım’ın odasında kitaplar bilgisayarlar koltuklar onun fotoğrafı nasıl hiç etkilenmemiş?
-Binanın içinde sütunlar eğilirken bombanın girdiği hiçbir delik ve izin olması nasıl izah edilecek?
İfadeleriyle olayın inandırıcılıktan uzak olduğunu anlatmıştı.
Meclisi bombaladığı söylenen birkaç kez müebbet hapis cezası alan pilotların konuşmalarının yer aldığı kayıtların düzmece olduğunu gösteren delillere yer vermişti.
Telsiz konuşmalarının kendilerine ait olduğunu kabul ettiği söylenen pilotlar savcılıkta kendilerine emniyette işkence ile suç kabul ettirildiği anlatmalarına rağmen savcılık buna itibar etmiyor.
Savcılık dosyasının 484-487-488 sayfalarında suçlanan Azimetli’in 23.40 da meclisin bombalanmasında rol aldığı yönündeki telsiz konuşma kayıtları yer alıyor. Hâlbuki aynı kayıtların yer aldığı dosyanın 195-196. Sayfalarında Nevzat Bilir ile Azimetli’nin Akıncı üssü koridorlarında sohbet ederken görüntü kaydı bulunuyor. Pilotların ses ve görüntü kayıtlarındaki basit bir araştırmada bile savcılığa sahte delil sunulduğunu gösteren birçok veri içeriyor.
Bir diğer örnek savcılık dosyasında Ahmet Tosun ve Mustafa Azimetli’ye ait olduğu iddia edilen iki ses kaydı. Nesin her iki konuşmanın saati, saniyesine, (ee) lerine, hatta sadece kişiye özel bir hata olan (hemen ilerisinde yerine hemen ilerinde) kelimesine kadar aynı olduğunu göstermiş ve bu iki ses kaydının düzmece olduğunu kes yapıştır yöntemiyle yapıldığını belgesiyle ortaya koymuş.
Ahmet Tosun konuşması
Mustafa azimetli konuşması
Cevheri Güven de; mahkeme dosyalarında Akıncı üssünden kalkıp emniyeti ve meclisi bombaladığı iddia edilen uçaklarla hakkında çok ilginç bilgilere ulaşıyor.
İddianamede bilirkişi raporuna göre;
-Akıncı üssü davası yargılamalarda pilotların bombalamayla ilgili suçlamayı kabul etmediği,
-Emniyeti bombaladığı belirtilen 110 kuyruk numaralı uçağın hiç uçmadığı,
-TBMM yi bombaladığı söylenen uçağın patlama sırasında henüz Akıncı üssünden kalkış yapmadığını belgeleriyle ortaya koyuyor.
Savcılık Akıncı üssünde kullanılan uçakları incelemek üzerek iki ayrı teknik heyet oluşturuyor.
TUSAŞ/TAİ heyeti ve komutanlık bünyesinde kurulan iki teknik heyet ; uçakların kara kutusunu inceleyip, kalkış zamanını, uçuş süresini bomba butonunun hangi koordinatta-irtifada-süratte basıldığını, patlayıcının bıraktığı izi, bomba bırakıldıktan sonra kalan boş kutuyu, bomba emniyet sigortasının durumunu, bomba ayrıldıktan sonra tel halkayı, kalan yakıtı ve kamera kayıtlarını inceliyor.
532 numaralı klasördeki Hava Kuvvetleri Komutanlığının bilirkişi raporunda;
-110 kuyruk numaralı uçağın Emniyete saat 23.18 de bir adet GBU-10 bombası attığı belirtilirken raporda bu sonuca nasıl ulaşıldığıyla ilgili hiçbir somut bilgi bulunmuyor.
Hâlbuki 165613 numaralı dosyadaki kara kutuyu incelenmesi sonucu TUSAŞ’ın verdiği raporda;
-15 Temmuz günü kalkan uçaklar listesinde 110 kuyruk numaralı uçağın yer almadığı,
-Bu uçağın en son 14 Temmuz günü kalkış yaptığı,
-Uçağın kalkışta otomatik yapılan kamera kaydının bulunmadığı ve yakıt tankının tam dolu olduğu,
-Boş kovanın, bomba atışıyla ilgili barut izinin, atış sonrası kalan tel halkanın bulunmadığı,
-Uçağa mühimmat yüklenmediği ve emniyet sigortasının basılı olduğu,
Yani bu uçaktan atış yapılmadığı somut veriler kullanılarak bu sonuca ulaşıldığı belirtilmiş.
Savcılık somut bilgilerin yer aldığı TUSAŞ raporunu dikkate almazken, 15 Temmuz günü Dalaman da olduğu belirlenen şaibeli birinin (Binbaşı Uğraş Topçu’nun) hazırladığı somut veriye dayanmayan ilk raporu iddianameye koyuyor.
Albay Ahmet Özçetin 110 kuyruk numaralı uçağın o gün hiç uçmadığını ispat etmesinden sonra savcılık 110 numaralı uçağın bombaladığı yönündeki suçlamasını iddianameden çıkarıyor. Bombalama eylemlerinde kullanılan uçak numaraları kaldırılarak savunmayı engelleniyor.
Aynı bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 105 ve kuyruk numaralı uçağın kalkış saati ile meclisteki bombanın patlama saati birbiriyle örtüşmüyor.
Akıncı üssü komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim savunmasında; uçağın kara kutusundaki bilgileri değiştirmek mümkün değil dedikten sonra, 2.33 de Akıncı üssünden kalkan 105 numaralı uçağın 2.35 de meclisteki patlamadan sorumlu tutulmasının imkânsız olduğunu anlatılıyor.
Evrim’in anlattıklarıyla Nesin’in köşesinde yaptığı Meclisteki patlamalar Akıncı’dan kalkan uçaklar tarafından yapılamaz patlamalar muhtemelen içeriden yönündeki değerlendirmeler haklılık kazanıyor.
Meclise TÜRKSAT’a bomba attığı ifade edilen 663 kuyruk numaralı uçağın otomatik kaydedilen kamera görüntüleri yok edilmiş. Kara kutuyu inceleyen TUSAŞ raporuna göre, Akıncı’dan 3.19 da havalanan bir uçağın henüz üsten havalanmadan önce 3.14-3.15-3.17-3.19 da TÜRKSAT’ a ve havalandıktan 3 dakika sonra 3.22 de meclise atılan 6 kez bombalama eyleminden sorumlu tutulması imkânsız.
Bombalama eylemine katıldığı iddia edilen 143 filo bakım personelinden Üsteğmen Ahmet Faik Akbulut uçuş hattında görevli Serhat Macar, Süleyman Soner Aksoy, Mehmet Acı ifadelerinde;
-Sabaha kadar uçuşlarda hiçbir uçağımızdan mühimmat atılmamıştır, uçaklarımız gittikleri mühimmatla aynen geri dönmüştür” diyor.
Diyarbakır’dan gelen 6 uçağı da dâhil ederseniz o gün Akıncı üssünde 77 uçak bulunuyor.
Hangi uçakların bomba attığı konusundaki kriminal incelemeyi yapan TUSAŞ-TAİ;
-66 uçağın kriminal incelemesini yaparken 11 uçağın incelemesini yapmıyor,
-Tanık Üsteğmen Caner Fidancı ve Üstçavuş Yunus Özen o gece üsste emekli savaş pilotları görüyor,
-Yarbay Nihat Altıntop kuleyle telsiz irtibat kurmadan kalkan ışıkları sönmüş uçaklardan bahsediyor.
Ankara’da TBMM, emniyet ve diğer bölgelerdeki bombalamaları emekli pilotların kullandığı, ışıklarını söndürmüş olarak kalkış iniş yapan ve kriminal incelemeden saklanan 11 uçak mı yaptı sorusu cevap bekliyor.
Suçlanan pilotların bomba atmadıklarını belirtmeleri ve iddianamedeki tutarsızlıklar ölümlü bombalama eylemlerinde izinsiz olarak kalkış yapan emekli savaş pilotlarınca kullanıldığı ifade edilen ve araştırılması engellenen 11 savaş uçağının kullanılmış olabileceği konusundaki tezi güçlendiriyor.
Evrim savunmasında polis 16 Temmuz günü üste girdiğini, savcı ve Yarbay Nihat Altıntop nezaretinde her yerden parmak izi aldığını, kamera kayıtlarına el koyduğunu ancak darbenin yönetim merkezi olduğu iddia edilen 143. Filo komutanlığındaki “Öğretmen gazinosunda” hiç inceleme yapılmadığını buranın özellikle saklandığını ifade ediyor.
Suçu cemaatin üzerine yıkmada kullanılan ve Akıncı üssünde yakalandığı iddia edilen Adil Öksüz’le ilgili mahkemelere hiçbir kamera kaydı sunamıyor.
DARBE SENARYOSUNDA KİM NEDEN SUÇLANDI
Nesin her darbede bir grubun öne çıktığını 15 Temmuz’da NATO cu subayların olaya karıştırıldığını ancak darbenin ülke ve dünya kamuoyunca sorgulanmasını engellemek için suçun cemaatin üzerine atıldığını belirtiyor.
Ancak darbe girişimi sonrası yaşananlara baktığınızda tek gerekçenin bu olmadığı senaryoyu hazırlayanların çok sayıda hedefinin olduğu bunlar arasında;
-Darbe senaryosunu kullanıp OHAL ilan ederek ülke yönetimini ele geçirmek,
-4-5 yıldan beri fişleyerek belirledikleri cemaate mensup askerleri ordudan tasfiye etme,
-Adalet sisteminde cemaatle irtibatlı tüm hâkim ve savcıları tasfiye edip hukuk sistemini diktatörlüğe elverişli hale getirme,
-Emniyette demokrasiden yana cemaatle irtibatlı tüm kadroları temizleyip hukuk dışı uygulamaların yapılacağı yeni bir sistem kurma,
-Cemaate ait eğitim kurumları dâhil sloganla sokağa dökebilecekleri gençlik yetiştirecekleri İHO larının önündeki engel olan tüm okulları ortadan kaldırma,
-Devlette cemaatle irtibatlı tüm personeli tasfiye etmek ve devlet birimlerine hukuk dışı uygulamaları kabul ettirmek gibi vb birçok amacın olduğu görülüyor.
Tüm birimlerde istedikleri düzenlemeyi yapmak için uzun süreden beri çalıştıkları anlaşılıyor. Cevheri Güven’in köşesinde yaptığı değerlendirmeye göre ordu içindeki cemaat mensuplarının temizlenmesi görevi yaklaşık 5 yıl önce Sadık üstün’e verilmiş.
DARBE HAZIRLIKLARI VE SADIK ÜSTÜN’ÜN ROLÜ
Güven 15 Temmuz’un en gizemli isimlerinden birinin Sadık Üstün olduğunu anlattığı yazısında onunla ilgili önemli bilgilere yer veriyor.
Üstün;
-Özel kuvvetler komutanlığı kurmay başkanlığı ve Harp Okulu alay komutanlığı yapmış,
-2005 yılında generalliğe terfi ettirilmeyince emekli olmuş ve özel güvenlik şirketi kurmuş,
-Üstün, emekli olduktan sonra Akar ve Ünal ile samimi ilişkilerini hiç koparmamış saatlerce görüşmüş,
-Fidan MİT e geldikten sonra TSK dan tanıdığı Üstün’ü MİT’te kritik bir pozisyona getirmiş,
-Doğrudan Fidan’a bağlı çalışan bir diğer asker Kemal Eskintan’la birlikte paralel MİT oluşturmuşlar,
-Kurum kayıtlarına girmeden MİT adına iktidarın kendi gündemindeki sırlı faaliyetleri yapmışlar,
-Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT ile ortaklaşa Suriye iç savaşında rol almışlar,
-Üstün, MİT koordinasyon kuruluna getirilmiş, emniyet-askeriyeden bilgi alacak yetkilerle donatılmış,
-Kendisine TSK içinde listeler oluşturmak, yönlendirme ve görevlendirme yapma vazifesi verilmiş,
-Kanuna aykırı olarak verilen bu yetkiyle Akar ve Ünal’la görüşüp ordudan istihbarı bilgi toplamış,
-17-25 Aralık’tan sonra sadece cemaatle irtibatlı ordu mensuplarını belirleme görevi üstlenmiş,
-15 Temmuz’dan 1,5 yıl önce TSK daki cemaat mensuplarının fişlenmesi işini bitirip liste oluşturmuş,
-O tarihten sonra AKP medyasında cemaatçi subaylar darbe yapacak ifadeleri gündeme girmiş,
-Darbe gecesi aktif görev yapmış, Aksakallı ile onlarca kez görüşmüş, komutanları TV lere bağlamış,
-Medyaya komutanların telefonlarını verip erken saatte onların buluşmasını sağlamış,
-15 Temmuz ve 16 Temmuz’da Tümgeneral Mehmet Dişli ile birkaç kez görüşüp yazışmış,
-Onu ikna edememiş olacak ki 16 Temmuz sabahı yaptığı bir görüşmede onu darbecilikle suçlamış,
-Darbenin bir numarası olarak Akın Öztürk’ün lanse edilmesinde aktif rol almış,
-Darbe günü birçok senaryonun gerçek gibi görünmesi için reklam müdürü gibi görev yapmış,
-Birçok cemaat mensubunun bir şekilde darbeyle ilişkilendirilip tasfiye edilmesinde etkili olmuş,
-15 Temmuzun ardından Avustralya’nın başkentinde yüksek maaşlı görevle mükâfatlandırılmış,
-15 Temmuz’dan sonra MİT in adam kaçırıp işkenceyle itiraf imzalatma işi gibi kirli işlerini Eskitan’ın yürüttüğü ifade edilmiş.
Cemaatle irtibatlı subayların ordudan temizlenmesi için üst komutanların koordinesinde gerçekleştirilen darbe senaryosu suçu önce cemaat mensubu askerlerin üstüne atılmış sonra tüm cemaat darbedeki ölümlerden sorumlu tutulup şeytanlaştırılmış.