Dr. REŞİT HAYLAMAZ-TR724.COM
Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yakın olmak ne büyük meziyet!
Kim istemez ki?
Temsilin gücüyle bütünleşen bu yakınlık, nice yakınlıklar doğurmuş ve suların bulanmaya başladığı demlerde Ehl-i Beyt, bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Gönüllere girmişler ve tabii olarak etraflarında bir hayli gönüllü olmuş!
Samimiyet arayanların adresiymiş onlar.
Hani var ya, meyveli ağaç misali; bunun da bir bedeli olmuş.
Ayranlar kabarmış, haset rüzgarları sertleşmeye başlamış;
Fırsatçılara gün doğmuş,
Gammazlama mekanizmaları harekete geçmiş, kin ve nefret iz sürmüş ve derken, devletin çirkin yüzü görünür olmuş.
Hem de İslâm’a hizmet için var olanlar, İslâm’ın yıldızlarını hedef almışlar.
İşi, bir kısım Emevî halifeleri başlatmış ve ne acı ki akraba olmalarına rağmen yine bir kısım Abbâsî halifeleri devam ettirmiş.
Sonrası, acı, mihnet, kan ve gözyaşı.
Nasılsa dünya geniş; onlar da hicret etmişler; vatanlarını, hatıralarını, kendilerini Medîne’ye bağlayan cânânlarını da bırakıp başka diyarlara göçmüşler.
Fas’tan Çin’e kadar uzanan çizgide 32 farklı bölgeye gitmişler.
Horasan, Nahcıvan, San’a, Deylem, Fas ve Mısır gibi bölgelerde yoğunlaşsalar da gittikleri yerde kolonileşmemişler; birbirinden bağımsız aileler, farklı bölgeleri vatan edinmişler.
Yine hâl dili, gönüllerinin de şivesiyle konuşmuşlar.
Risâlet mektebinin saf ve duru bir mayası olmuş, etrafına da samimiyet aşılamışlar.
Mihnet günleri uzun sürse de gün gelmiş, sular durulmuş ve kadr u kıymetleri anlaşılmaya başlanmış; ortaya koydukları uyum, onları daha da yıldızlaştırmış ve birer cazibe merkezi haline gelmişler.
Girdikleri gönüller, onların hizmetine gönüllü olmuş, çoğunun kabrini türbe haline getirmişler ve yine çoğunun evi “ocak” olmuş!
Selçuklu da Osmanlı da bu ocaktan çok şey almış.
Dün devletin orantısız gücüne muhatap olanlar, artık onun mayasına tesir eden unsurlara dönüşmüş.
Bu samimiyeti, asli hüviyetiyle devam ettirebilmek için “Nakîbü’l-Eşrâf” adında kurumlar ihdas edilmiş; maaşlar bağlanmış, vergi muafiyeti gibi imtiyazlar sağlanmış. Hatta gariptir, Nahcıvan işgalinden sonra Ruslar, 14 yıl boyunca onlara bu maaşı ödemeye devam etmiş.
Nesepleriyle uyuşmayacak işlere girmelerine müsaade edilmemiş,
Kendilerine denk olmayanlarla evliliklerine bile sınırlamalar getirilmiş.
Bugün, baştan aşağıya Yemen, hâlâ İmam Zeyd’in renk ve desenini taşıyor.
Yüz binden fazla aileyi Mısır Meclisi’nde temsil eden halen bir “Nakîb” var.
Dünden bu yana bizim coğrafyada var olan İslâm’ın şefkat yüklü yüzünün arkasında, onların samimiyet dolu bu duruşlarının tesiri olmadığı söylenemez.
Kelebek etkisi diye bir realite var; bazen narince çarpan bir kanat, ummadık yerde nice ummanlar coşturur!
Bugünkü mihnet de farklı değil; kendini İslâm’ın tek temsilcisi gören mücessem bir zulüm, Ehl-i Beyt hedefli gönüllülere, hem de binlerce mazisi olan bir devletin imkanlarıyla ve orantısızca musallat oldu.
Bugünkü hicret, dünyaya, dünyalının bulunduğu her yere.
Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Arafat’taki emanetiydi bu aynı zamanda; esas olan, her ‘beyt’e, her çadıra girmektir!
Gönül de bir ‘beyt’tir.
Ve Allah (celle celâlühu), yarınlara yürürken şimdi, yüzü ekşi ama meyvesi tatlı böyle bir kapı araladı, gönlü enginlere.
Gecenin karanlığında şafağın aydınlığını görmek isteyen, Ehl-i Beyt hicretlerine baksın!