AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ali Babacan’ın AKP’den istifa etmesini uçakta bir grup gazeteciye değerlendirmiş.
Erdoğan ‘’kırgın’’ olduğunu net olarak ifade etmiş sonra da Ali Babacan ile aralarında geçen diyaloğu anlatmış: ’’Ben Ali Bey’in kendisine de söyledim; ‘Yolunuz yolunuzdur eyvallah ama şunu unutmayın ki bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok. Siz bunu yapıyorsunuz. Bunun parçalanmasıyla da bir yere gidemeyeceksiniz’ dedim”
Açıklamaları beklenmeyecek kadar ‘kırgın’ olduğunu gösteriyor. Sözlerini daha doğrusu sitemlerini şöyle sürdürmüş: ‘’Bütün bunlarla beraber, yola çıkarken her şey iyi, güzel ama Cumhurbaşkanlığı makamından ayrıldıktan sonra mensubu olduğu partisine üye dahi olmamıştır. Şimdi Ali Bey de hemen rahatlıkla istifasını vermiştir, hayırlısı olsun. Partimizden bu şekilde ayrılanlar daha önce de olmuştu…’’
***
‘Ümmet’ Müslümanların tamamı için kullanılan bir ifadedir… Sanırım Erdoğan, kırgınlığını ifade etmek için ‘’AKP tabanını bölmek yerine’’, ‘’Müslümanları bölüyorlar…’’ diyerek yıpratmaya çalışmış…
Bu kadar panik bir ifade olamaz.
Erdoğan tüm Müslümanların lideri, AKP de tek parti mi?
Vazgeçtim dünya Müslümanlarından, AKP Türkiye’deki tek parti mi?
CHP, İYİ Parti, MHP, HDP, Saadet… ne oluyor?
Bunu da bir kenara bırakalım. AKP ağaç kovuğundan mı çıktı? Yoksa bir siyasi partiden ayrılanlar mı kurdu?
Erbakan’dan ayrılırken, Milli Görüş doktrinine göre Erbakan ‘’ümmetin lideri’’ idi, Erdoğan ‘ümmeti mi böldü’, ‘davasına ihanet mi etti’?
En basit ifadeyle, ‘ayıptır’…
‘’Yıpratayım’’ diyerek insan yıllarca yol arkadaşlığı yaptığı bir isme böyle hakaret eder mi?
***
Erdoğan’ın siteminde iki husus daha var.
Gül ve Davutoğlu’na, ‘’Cumhurbaşkanlığı yaparken, başbakanlık yaparken iyidi de şimdi mi kötü oldu’’ diyor.
Onları o makama kendisinin getirdiğini, şükran duymaları gerektiğini ima ediyor.
Oysa her ikisini de o makamlardan kırarak, daha doğrusu tekme tokat atarak indirdi…
Gül bir daha aday olamasın diye yasaya madde koydurdu, AKP’ye başkan adayı olamasın diye de o Köşk’ten inmeden Kurultay gerçekleştirdi…
Davutoğlu’nu Gül’e karşı kullandı… Sonra da ‘Pelikan darbesi’ ile kullandığı Davutoğlu’nu siyaset çöplüğüne attı!
Hem Gül hem Davutoğlu’na aileleri üzerinden şantaj yaptı ve onlara yakın ne kadar işadamı ne kadar bürokrat varsa hepsine dava açtı, mallarına el koydu…
Erdoğan, birlikte yola çıktığı insanların kendisini o makama getirdiğini değil, onları o makamlara kendisinin getirdiğini düşünüyor olmalı… Ki bu tamamen haksız ve ben merkezci bir düşünce.
İkincisi, yol arkadaşları ona ihanet etmedi kendisi hepsini tek tek tasfiye etti ve susturdu…
Ümmetin bölünmesi diye bir şey zaten muhal ancak AKP’nin bölünmesi söz konusu olabilir ve bunun müsebbibi de Erdoğan’ın kendisidir…
***
Erdoğan, daha önce de AKP ayrılanlar olduğunu ve hatta Meclis’te grup kuranlar olduğunu ancak tamamının silindiğini hatırlatıyor.
Erdoğan’ın açıklamaları arasında tek gerçekçi değerlendirme budur.
Erkan Mumcu, Abdüllatif Şener ve İdris Naim Şahin’i isim vermeden hatırlatıyor.
Ancak bu isimler, AKP’nin güçlü olduğu, derin devlet ile el sıkışmadan önceki, ekonomik krizin bu şekilde hissedilmediği dönemde ayrılan ve partiselleşmede başarısız olan siyasiler..
Bu isimler ile Babacan’ın ortaya çıktığı şartlar bir değil.
Babacan, insan hakları, özgürlükler, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğüne vurgu yapıyor. Bunlar toplumun bugün en çok özlem duyduğu hususlar.
Babacan, bu hususları görevi bırakmadan Başbakan Yardımcısı olduğu dönemde de hem Türkiye hem de yurt dışı konuşmalarına, Erdoğan’ın yargıya müdahalelerine rağmen dile getiriyordu.
En meşhur sözü, ‘’hukukun üstünlüğünü tesis edemezsek, orta gelir tuzağından kurtulamayaz’’ şeklindeydi…
İkincisi, hem kendi şahsı hem de ekibinde güvenilir ve ekonomi birikimi yüksek isimler var.
Babacan için en büyük tehlike, Gül ve Beşir Atalay gibi yıpranmış isimlerin perde arkasında liderlik yapması, Babacan’ın gerçek liderliğini ortaya koymaması olur…
Babacan ve ekinin, AKP’den kopan önceki parti girişimlerinden farklı olarak geniş tabanlı ve farklı fikirlere açık bir partileşmeye gideceği iddia ediliyor ki, bu da kısır döngünün kırılmasını kolaylaştıracaktır.
***
Sonuç olarak, Babacan’ın parti kurması, ‘’ümmeti bölmek’’ değil AKP’nin ‘’tek adam ve tek parti’’ güç sarhoşluğu içinde yaptığı insan hakları ihlallerinden ve hesap vermemek için giriştiği ‘’yargı bağımsızlığını yok etme’’ keyfiliğinden bir kurtuluş reçetesi sunmak olacaktır.
Ümmeti bölmek değil belki halkı ve ülkeyi ‘derin yapıların maşası’ konumuna gelen AKP’den kurtarmak ve ekonomik krizden çıkış için bir çare sunmak olacaktır.
İstanbul’da iki ay içinde yüzde 6 oy kaybederek ikinci kez yenilgiyi tatmak, AKP’nin siyasi olarak yolun sonuna geldiğini ve sandığa sahip çıkıldığından hile yapamayacağını göstermiştir.
AKP için tek çıkış yolu, parlamenter sisteme dönmektir…
Yandaş yazarlar şimdiden yüzde 50+1’in yanlış olduğunu yazmaya başladılar.
Haklılar, ancak başkanlık sisteminde bundan dönüş olmaz…
Başbakanlık sistemine dönüş de AKP’ye sadece bir dönem kazandırır.
AKP, ANAP ve DYP’nin yakın zamanda yaşadığı tükenme sürecine girmiştir.
AKP’nin en büyük zaafı, bulaştığı yolsuzluk ve iştirak ettiği suçlar nedeniyle, hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına dönememektir.
AKP’nin hukukun üstünlüğünü tesis etmeden, insan hakları kıyımlarından geri adım atmadan kısır döngüden çıkması ise imkansızdır.
***
Babacan ve ekibinin partileşmesi en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde gerçekleşmektedir.
AKP tabanından, yıllardır doktrine edilen propagandalar nedeniyle, CHP ve diğer partilere oy vermeyi ‘günah’ sayan azımsanmayacak bir kitle var.
Babacan’ın partisi eli mahkum AKP’li gayrı memnunlara bir çıkış kapısı sunacaktır.
AKP içerisinde ‘devri sabık’ endişesi taşıyıp diğer muhalif partilere oy vermeyen gayrı memnunlar için alternatif olacaktır.
En önemlisi ise, ‘tek parti’ ve ‘tek adam’ rejimlerinin demokratik yollardan devrilmesi, çoğunlukla ‘tek parti’ kökenli bakanlık yapmış reformistler eliyle olmuştur.
CHP’nin tek parti döneminin bitmesi de, dünya örnekleri de bu yöndedir.
Babacan, doğru bir kadro, doğru strateji ve özlem duyulan bir parti politikasıyla, ‘ümmetin kurtuluşu’ adına faydalı bir çıkış yapabilir.
Türkiye’nin bu tarz demokratik bir dönüşüme, hava ve su kadar ihtiyacı var.