Betül Özkan 17 Eylül 2017 tarihinde Adana Ortadoğu Hastanesi’nde kızı Zülâl’i sezaryenle dünyaya getirdi. Ertesi gün Gülen Hareketi mensubu olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Meriç’i geçerek Türkiye’yi terk ettiler…
Türkiye onu Eylül 2017’de, doğum yaptığı odanın kapısında bekleyen polislerle tanıdı. Adı Betül Özkan. Ev hanımı. 17 Eylül 2017 tarihinde Adana Ortadoğu Hastanesi’nde kızı Zülâl’i sezaryenle dünyaya getirdi. Ertesi gün Gülen Hareketi mensubu olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Sosyal medyada gündem oldu. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu bizzat devreye girerek Özkan’ın salıverilmesi için gayret etti. Tanrıkulu, “B.Ö. Adana Ortadoğu Hastanesinde sezaryanla bu sabah doğum yaptı. Gözaltı için kapsında bekleniliyor. Annelere bu zulmü yapmayın. @TC_Basbakan” şeklinde bir tweet attı. Yoğun tepkiler üzerine Betül Özkan 2 gün sonra serbest bırakıldı. Geçen yıl eşi ve 3 çocuğuyla beraber Atina’ya ulaştılar. Zülâl bebek 8 aylıktı. Yaşadıkları travmanın ardından Türkiye’yi terk etme kararı aldılar. Meriç nehri üzerinden kaçak yollarla Yunanistan’a geçerek ve oraya yerleştiler. Şimdi, “Biz kurtulduk, Allah geride kalan masum kardeşlerimizi de kurtarsın.” diye dua ediyorlar.
EŞİNİ BULAMADILAR ONU GÖZALTINA ALDILAR
Betül Özkan’ın asıl gözaltına alınma nedeni, eşi Bekir Özkan’mış. Fen Bilgisi öğretmeni olan Bekir Bey, Diyarbakır ve Hatay’da Hizmet Hareketi’ne ait dershanelerde görev yapmış. Son olarak Hatay’da iken 15 Temmuz askeri darbe girişiminin olması ile birlikte diğer binlerce aile gibi hayatları alt üst olmuş.Betül Hanım, “Bizim taşındığımız evimize polisler gelmiş. Kapıcı bizi arayıp haber verdi. Polislerin bizi aradığını söyledi. Sonrasında biz de herkes gibi suçumuzun ne olduğunu bilmediğimiz için farklı yerlerde ikamet etmek zorunda kaldık.” diye anlatıyor. Bekir Özkan hakkında yakalama kararı çıkarılınca gözaltında işkence haberlerinden çok fazla etkilendikleri için farklı bir eve geçerek saklanmaya başlamışlar. Bir süre sonra eşi Betül Özkan, ailesinin yaşadığı Adana’ya geçmiş. Hamile olduğunu da burada öğrenmiş. Betül Hanım, “Ben bu arada kızıma hamile olduğumu öğrendim. Doktora da gidiyordum ama Mayıs ayıdan sonra işler değişti. Benim de arandığımı öğrendim ve doktora gidememeye başladım. O şartlar altında doğum yapacak olmak beni strese sokuyordu. Çocuğum hapishanede de doğabilir, gözaltında da doğabilir diye endişelerim vardı. Evladımın olacak olmasına seviniyordum ama korkularım vardı. Anne karnında üzüntü ve stresten kaynaklı olarak bebek gelişemedi.” diyor.
‘PARMAK İZİ OKUTUNCA POLİSLERİN GELECEĞİNİ BİLİYORDUM’
Doğumdan bir gün önce anne babası ve akrabalarıyla vedalaşıp helalleştiğini söyleyen Betül Hanım, devamını şöyle anlatıyor: “Yakalanacağımı biliyordum. Parmak izini okutunca polislerin geleceğini biliyordum.Çünkü yaşanmış örnekler var. Mesela bizden 1 hafta önce bir arkadaş doğuma giriyor, elini okutur okutmaz polislerin gelip gözaltına aldığını biliyoruz.”
Doğum öncesi Bekir Özkan da saklandığı evden ayrılarak eşinin yanına geçmiş. Doğum sabahı hastaneye gitmeden önce anne Betül Özkan, oğulları Zübeyir (9) ve Bahadır (8) ile vedalaşıp her ikisine de mektup bırakmış. “Çünkü tutuklandıktan sonra kaç yıl sonra çıkacağını bilmiyorsun. onun için kendilerine mektup bıraktım. Vedalaşırken kötü oldum.” diyor. 9 yaşındaki Zübeyir Özkan’ın gözünden yaşananların kısa özeti şöyle: “Bir gün önce duş almıştım, giyiniyordum. Annem halasıyla konuşurken duydum. Yanımızda bir kuzenimiz vardı, bizde kalıyordu. Kuzenime ‘Anneme dua edelim, gözaltına alınacakmış’ dedim. Dua ettik. Ertesi gün ‘Baba, annem nasıl?’ diye sordum. Bir şeyler olmuş ama tam anlayamadım.”
KAPIDA POLİS DOĞUMU BEKLEMEK…
17 Eylül sabahı saat 6 sularında hamile eşini hastaneye götüren Bekir Özkan ise o sabah yaşadıklarını şöyle paylaşıyor: “Hastaneye ben götürdüm. Belli bir yere kadar yaklaşıyorsunuz, oradan sonrasına gidemiyorsunuz. Çünkü ne olacağı ile alakalı hiç bir fikriniz yok. Hastanede gözaltına alınma riski var. Eşimle vedalaştık, helalleştik. O hastane bizim çilehanemiz gibi bir şeydi. Binanın etrafında kaç defa dolandığımı Allah bilir. sonra tabii ablamlar, sivil polislerin de aşağıda dolaştığını söyleyince tekrar saklandığım eve gittim ve orada mahkumlar gibi bir sağa bir sola volta atıyordum. Gelecek güzel bir haber, bebeğimin ve eşimin sağlıklı sıhhatli olduğu haberini alana kadar çok kıvrandım.”
Betül Özkan’ın gözünden ise o anlar şöyle: “Sabah saat 6 gibi eşim hastaneye götürüyor beni. Vedalaştık belli bir yerde eşimle. En kötüsü de bütün çocuklarımın doğumunda yanımda olan eşimin bu kez olamamasıydı.”
Hastanede tam da Betül Hanım’ın tahmin ettiği gibi gelişmiş olaylar. Parmak izi okuttuktan sonra polisler hastaneye gelmiş. Devamını şöyle paylaşıyor: “Parmak izini okutunca polislerin geleceğini biliyordum. Elimi okuttuktan yarım saat, 40 dakika kadar sonra doğuma girdim. Ben doğumdayken polisler geliyor, ısrarla beni soruyorlar. Görümcemler ‘doğumda’ diyor. Çok ciddi bir acı ile uyandım. Daha önceki iki çocuğumu da sezaryenle doğurduğum halde bu sefer çok daha farklı bir acı vardı. Çok aşırı üşüyordum. Narkozun etkisi de vardı. Etrafta konuşulanları duyuyordum. Olanların farkındaydım ama bir film şeridi gibiydi. Gözüm kapanıyor açılıyor, kapanıyor açılıyor… Sonraya odaya götürdüler. Odada 4 tane polis bekliyordu. Resmi üniformalı. Daha sedyeden yatağa konulmadan bir polis ısrarla ‘Bunu imzala’ diyor… Görümcemler de itiraz etti. ‘Bırakın daha sedyede, bir yatağına yatsın’ dedi. O aşamayı tam hatırlamıyorum. Sonrasında ısrarla devam etti. Kağıdı okuyamadım. Neyi imzaladığımı da bilmiyordum. Sadece görümcemlere dönüp ‘Bu kağıt ne?’ diye sordum. ‘Seni gözaltına almaya geldiklerine dair bir kağıt’ dediler. Polise sordum, ‘Nedir bu?’ diye. Onlar da ‘Bizim de bilgimiz yok’ dediler. Hatta polislere, ‘Bilgimiz yok dediğiniz şey… Beni neden aldınız, ben ne yaptım, ben ne suç işledim de gelip gözaltına aldınız beni?’ diye sordum. Sadece imzalamamı istediler.”
Onu en çok üzen şeylerden biri de bebeğini bir türlü kucağına alamamak olmuş. Üzüntüsünü şöyle ifade ediyor anne Özkan: “Ben ameliyattan çıktığımda bebek odadaydı. Bebeği ilk polisler aldı. Ben alamadım kucağıma. Aşağıda ameliyathanede biraz bekletildim. Odaya geldiğimde de bebek oradaydı ama ben polisleri gördüm direkt. Bebeği alamadım kucağıma. Israrla bana kağıt imzalatmaya çalıştılar. Yaklaşık bir yarım saat-40 dakika bebeği kucağıma alamadım. Bir bebek için en önemli an doğar doğmaz anneyle buluşması anıdır. Ben o anda alamadım. Çok acı verici.”
Benzer bir kederi de saklanmakta olduğu evinde endişe ile bekleyen baba Bekir Özkan yaşamış. Doğum haberini alınca sevinmiş ama bu kez de eşi ve bebeğinin yanında olamamaktan dolayı üzülmeye başlamış. “Duygular tarif edilemiyor.” diyen Bekir Bey, gözleri dolarak şöyle devam ediyor: “Hayatımın en zor kareleri diyebilirim ve hatta beni en çok yaşlandıran zaman dilimleri diyebilirim. 6-7 aylık bir zaman dilimi benim için çok zor geçti. En çok zoruma giden şey de iki çocuğumu doğumlarında kucağıma aldım ama kızımı alamadım (duygulanıyor). Benim için anlatılması imkansız olan bir süreçti. Çünkü bir baba hem eşinin yanında olmak ve elinden tutmak hem de bebeğini kucağına almak ister. Ama benim çocuğum maalesef polislerin elindeydi. Talihsiz doğdu ama inşallah bahtı iyi olur.”
HASTANEDE POLİS BASKISI
Hastanede ilk anlar bu şekilde polislerin psikolojik baskısı ile geçer. Betül Özkan, bu ortamı anlatırken şunları kaydediyor: “Sürekli odaya girip çıkıyorlardı. Kendilerinin varlıklarını hissettiriyorlardı. Bir hastaya muamele ediyormuş gibi değil de güçlerini gösteriyorlardı resmen. Polise ‘Ben neyden aranıyorum, beni neyden gözaltına aldınız?’ diye sordum. Söyledikleri o kadar saçma sapan şeylerdi ki; ’Belki insan öldürdünüz, belki bir bıçaklı yaralama, belki bir gasp’ dediler. ‘Ben kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kadınım. Ben bir anneyim. Bunların hiç birini yapmadım’ deyince sert bir üslupla ‘Belki FETÖ’ diye tersledi. Israrla eşimi soruyorlardı. ‘Ne yaptınız? Niye Diyarbakır’daydınız? Niye onların (Gülen Hareketi) kurumlarında çalıştınız?’ diye peş peşe sorular… Bir nevi sorguyu orada, odada yaşıyorum… Doktorum 1 saat kadar sonra yanıma geldi. Çok iyi bir doktordu, hakkını ödeyemem. İnsandı. ‘Ben polislere gereken cevabı verdim. 48 saat rapor yazdım sana, durumun kritik. Sen hiç ağzını açmasan bile seni buradan çıkaramazlar. Odana giremezler, kapıda beklemek zorundalar’ dedi. Ama polisler bunu dinlemiyordu. Sen ne kadar nezaketini bozmasan da onlar ısrarla odaya girip sorular soruyorlardı. Çiçek geldi mesela… Çiçekçinin elinden çiçeği alıp, ‘Kim gönderdi bu çiçeği sana? Baban nerede? Kayınpederin nerede?’ diye sormaya başladılar. Kayınpederimin felçli olduğunu ve gelemeyeceğini söyledim. ‘Niye gelemiyorlar?’ diye soruyor hala. ‘E felçli diyorum, adamcağız felç geçirdi, yatıyor’ diyorum, hala ‘Niye gelemiyor’ diyor. Bu kadar saçma soru hayatımda duymadım.”
Betül Özkan, ertesi gün gözaltına alınıp emniyete götürülüşünü anlatırken şöyle konuşuyor: “Gözaltına alındığımda transit tarzı bir minibüse bindirdiler. Ağrılarımdan dolayı bacağımı yukarı atıp minibüse binemiyordum. Önden iki polis memuru kollarımdan tutup çekti, arkadan da görümcem itti. Dizlerimin üzerinde sürünerek binebildim. O zamana kadar hiç ağlamamıştım ama orada bıraktım artık kendimi. Çok aşırı bir ağrım oldu.Götürülürken arabada sanki özellikle çukurların, tümseklerin, taşların üzerinden geçiyor gibiydiler. Gözaltı odası çok aşırı soğuktu. Ben hayatımda bu kadar soğuk hissetmedim. Bebek üşümeye başladı. Bebeği yanımızda bulunan tülbentlerle sardık. Israrla kapıyı çalıyoruz, klimayı kapatın, biz hastayız, yeni çıktık ameliyattan’ diye ama hiç açmadılar.”
Özkan, bu şekilde 2 gün gözaltında kaldıktan sonra adliyeye sevkedildi. savcılık sorgusunun ardından serbest bırakıldı. Sorgusunda yaşananları ise şöyle aktarıyor: “Savcı ısrarla eşimin nerede olduğunu sordu. Eşin şundan, şundan dolayı aranıyormuş dedi. Biz orada anladık ki aslında aranan ben değilim. Benimle alakalı bir arama yok. Tamamiyle eşim arandığı için ben gözaltına alınıyorum, o çileyi çekiyorum. 10 dakika sürdü sorgu. Polis de aynı şeyi söyledi, ‘Senin bir suçun yok belli. Eşini arıyorlar, savcı da eşini arıyor. O yüzden eşinin gelip teslim olması gerekiyor’ dedi.”
TANRIKULU’NA UZAKLARDAN TEŞEKKÜR
Betül Hanım, bütün bu süreçte CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun yaptıklarını unutamıyor. Sözlerinde ona ayrı bir bölüm açıyor. Hastanede polislerin beklediği haberi duyulur duyulmaz, sosyal medyadan ve uluslararası çevrelerden çok sayıda tepki mesajı gelmişti. Konu hızlıca sosyal medya gündemine oturmuştu. Tanrıkulu da Betül Hanım’a sahip çıkmıştı.
Bu desteğin kendisini çok duygulandırdığını söyleyen Betül Özkan, şu ifadeleri kullanıyor: “Beni aradı, ‘Sen merak etme, süreci çok iyi takip ediyorum, Diyarbakır’da dosyayı takip eden bir arkadaşım var, rahat ol, sen bebeğinle ilgilen’ diye beni sürekli motive etti. Beni günde en az 4 kere aradığını bilirim. Gerçekten hakkını ödeyemem. Eve geldiğimde aradım kendisini, ‘Sezgin bey çok teşekkür ediyorum yardımlarınızdan dolayı’ dedim. ‘Sen canını sıkma. Ben sen içerideyken haberini aldım, sen suçsuzmuşsun zaten, suçunuz yok ki sizin zaten. Bu böyle bir hukuksuz devlet işte. Rahat ol, alnın ak. Bunların gücü masum insanlara yetiyor’ dedi. Allah ebeden razı olsun. Retweet yapanlardan, yorum yazanlardan, beni yalnız bırakmayanlardan Allah ebeden razı olsun. Belki onların sayesinde ben bu süre zarfını kolay atlattım. Ben atlattım. Rabbim Türkiye’de kalan kardeşlerimin yardımcısı olsun. Çok zor bir şeymiş. Biz suçsuzuz. Şucu-bucu olmak gerekmiyor. Şöyle olmak, böyle olmak gerekmiyor. İnsan olmak gerekiyor. Kalbi olan, beyni olan bir insan bunun yanlış olduğunu anlar. Sezgin Bey benim hayır duamı aldı. Ben bir lohusa kadındım, duamı aldı. Annemin duasını aldı. Çocuklarımın duasını aldı. Akrabalarımın duasını aldı. Mazlumun duasını aldı. Mağdurların duasını aldı. Tek duam Rabbim geride kalan arkadaşlarımın da yardımcısı olsun. Rabbim onlara da hissettirmesin hiç bir acıyı, kederi. Biz atlattık çok şükür ama Rabbim geride kalanların yardımcısı olsun.”
POLİSLERİN GÖLGESİNDEN MERİÇ SULARINA
Özkan ailesi bu olaydan 3 buçuk ay kadar sonra yurtdışına çıkış kararı almış. Bekir Özkan, bu kararı ve sonrasını şöyle anlatıyor: “Yunanistan’a gelme kararı çok ani gelişti. Çok sevdiğim vatanımdan ayrılmak istemiyordum. Hele hele o vatanda anne-baba ve akrabalar varsa farklı bir anlam katıyor. Onlardan ayrılmak çok zor geliyordu ama bir taraftan da zulümler artıyordu. Her gün işkenceler ve medyaya düşen hadiseleri gördükçe… Büyük bir alimin dediği gibi ‘Ekmeksiz, susuz yaşarım ama özgürlük olmadan asla yaşayamam’ dediği gibi, biz de bu kadar özgürlüksüz bir ortamda duramayız, artık gitmemiz lazım dedik. Kızım da o zaman 3 buçuk aylıktı. Zordu, şartlar zordu. Eksi 4 derece soğuk vardı. Yapabilir miyiz diye endişeliydik ama Rabbimize hamdolsun bütün zorlukları bize aştırdı ve Yunanistan’a gelmek nasip oldu ve şu anda Yunanistan’da mutlu bir hayatımız var.KRONOS