Allâh insana özünü, kâinâtı ve Rabbini anlayıp tanıyabilmesi için maddi, manevi cihâzlar-hisler vermiştir.
İnsan beş maddi, beş mânevi duyu organını (letâif-i aşere) kullanarak algılar ve anlar.
Görme, duyma, koklama, tatma, dokunma maddi, kalb, rûh, sır, hafi, ahfâ manevi duyu hisleridir.
Zekâ ile ölçüp, irâdesi ile seçip, aklı ile seçimine yönelir.
Fakat insân sadece bunlarla sınırlı değildir, Rabbimiz’in bütün isim ve sıfâtlarının tecellilerine sâhip bir ayinedir.
İnsân yaradılış olarak gerçekten zengindir.
Her insân hayât serüvenine algısı, algıladıkları ile yola çıkar.
Algı ;
Bireylerin hisleri sayesinde edindikleri bilgileri içinde bulundukları dünyâyı düzene sokmak, organize etmek için anlama ve yorumlama işlemidir.
Doğru algılamak insanı doğruya, yanlış algılamak ise tabî olarak yanlışa sürükler.
Mâlesef insân aldanır.
Büyüğümüz “Eğer bir roman yazsaydım ismini ‘Ve İnsân Aldandı’ koyardım” der.
Hz. Âdem (as) döneminden bugüne kadar hep aldanmıştır ve aldanmaya devâm edecektir.
İnsanın aldanan bir varlık olmasının üç nedeni olduğu kabûl edilir ; unutkanlık, duygusallık ve tefekkür zaâfı.
Bu üç karadelik insanı aldanmaya götürür.
İnsân nefsen kendini aldattığı gibi insî ve cinnî şeytânlar da nefsiyle bir olup insanı aldatırlar.
Konum nefîs yada şeytân değil, insî şeytânların bizleri aldatmasıdır.
İnsi şeytânlar algıyı, algılarımızı yöneterek bizi gayya yuvarlıyor, ateşe atıyorlar.
Algı yönetimi ;
İlk olarak Amerikan Ordusu tarafından geliştirilmiş bir yöntem olduğu söylenir.
Fakat bence kadimden beri süregelir, Amerika olsa olsa sistemâtize edip ismini koymuştur.
Algı yönetimi, bir düşüncenin insanlara kabûl ettirilmesidir. Bu düşünceler bilinçli olabildiği gibi bilinç altına da empoze edilerek insanın algısı yönetilebilir.
İnsan bir nev’i manipüle edilir. Manipülasyon, başkalarını kontrol altına almak amacıyla yapılan bir akıl oyunudur.
Böylece “Gözler sadece beynin algılamaya hazır olduğu şeyleri görür.” (H.Bergson)
Psikolojik Harekat yada psikolojik harp uzmanları algıyı yönetmeyi ustalıkla başarabilirler.
Bir ilizyonist gibi insana olmadık şeyleri rahatlıkla kabul ettirebilirler.
İllüzyon ;
Beynin yanlış yada saptırılmış izlenimler almasına yada gerçek duyusal uyaranın yanlış yorumlanmasına sebep olan algıdır.
Bu sâyede olmayan birşey gerçek gibi algılanır ki, o artık bir algı değil, olgudur.
Olgu ;
Var olduğu, doğru olduğu veya gerçekleştiği kabul edilen şeydir.
İşte bu şekilde insanı algıdan olguya taşırsınız, ki insân artık gördüğüne duyduğuna tamâmen varmış, olmuş, gerçekmiş gibi inanır.
İşte Erdoğan, Ergenekonik vâsıtalar ve AKP Türkiye’yi bu şekilde algıdan, algı yönetim ve oprerasyonlarıyla, olguya sürükledi.
Ahirzamân’ın dehşetli şahısları Deccâl ve Süfyân’ın kullandığı, kullanacağı Manyetizma, İspirtizma, Sihir gibi bir ne’vi “menfî-soyut” te’sir âletlerini hiç bahis mevzuu bile etmiyorum.
Fakat bu Şer Çetesi’nin bu gibi “menfi-soyut” yöntemleri de kullandığına eminim, siz de emin olabilirsiniz.
Sonuçta şeytâni algı operasyonları ile mâsum insanları, cemaâti, Hizmet Hareketi’ni insanların gözlerinde şeytanlaştırdılar.
Adını ise “F.tö” koydular.
Yok etmek istedikleri herkesi, bütün muhâlifleri bu çuvala atıyorlar.
Temelde iki basit şey yaptılar ; korku ve haset (kıskançlık) hislerini ustaca kaşıdılar.
1… Kemalist ve sol kesime Ergenekon Operasyonları ile bizler için “çok güçlüler” imajı vererek onları korkuttular.
2… Muhâfazakâr-Dindâr ve sağ kesime ise “heryeri doldurup sizlere alan, mevki, hayat hakkı tanımıyorlar” diyerek hasetle bizler düşman ettiler.
Bu çorbaya tuzu soru çalma, KPSS iftirâsı ile attılar.
Fiil-Suç ;
Gel görki, suçu oluşturan temel unsurları yani,
a.. kânûni unsur; bir suç tanımına uygunluk
b.. hukuka aykırılık unsuru ; hukuken suç kabul edilen fiil-eylem
c… mânevi unsur; suç işleme irâdesi
d… maddi unsur ; fâilin suçu oluşturan fiil-eylem işlemesi
gibi esâsâtı da doldurmaları gerekiyordu.
Suçun unsurları yoktu, maddi bir fiil yoktu.
Yani ortada bir suç ve suçlu yoktu.
F.tö diye bir örgüt, bir suç icad edip, mâkul şüphe diye neseb-i gayr-i sahih bir vâsıta oluşturdular.
Ve altın vuruşu 15 Temmuz tiyatrosu ile yapıp, kendilerince suçun unsurlarını da tamamlayıp, Kanun Hükmünde Kararname’lerle milyonlara zulümlerini güyâ meşrûlaştırdılar.
Dünya kadar uyduruk gerekçe sayabilirsiniz.
Heyhât ki heyhât ! Hakîkât artık libâs değiştirmiş halde.
Mesîh-i Deccâl ve Süfyân nasılki iyiyi kötüye kalbederek hakîkâtin suretini değiştirir evet, iblisce meleği şeytâna kalbettiler-değiştirdiler.
“Çıkacağız ve hepinizi çoluk-çocuk içeri tıkacağız” demişlerdi.
Dediklerini yaptılar.
Bizde hüsn-ü niyetimiz ile Psikolojik Harp yada Hareket denilen şeyi bilmeden tuzaklarına düştük, aldatmadık ama fenâ aldandık.
Evet, unutkanlık, duygusallık ve tefekkür zaâfı ile al-dan-dık.
Buda, bizim en büyük suçumuz.
Şimdi, ne yapmalıyız ?
Bilim bugün, Algı Yönetimi ve manipülasyonlara karşı direnmenin temeli olarak eleştirel düşünmeyi salıkveriyor.
Yanlış anlamayınız, birbirimizi eleştirerek yok etmeyi, öldürmeyi değil, oldurmayı salık veriyor.
Oturup konuşmalı, Beyin Fırtınası yapmalıyız.
Bizlere karşı kullanmış oldukları Sözlü, Yazılı, Görsel Basın, Sanal Medya gibi bütün araçları tekrâr, bütün gücümüzle aleyhlerine seferber etmeliyiz.
Ki algılarını da, olgularını da, fiillerini de başlarına geçirelim.
Üstâdımız eski eserlerinde “Ahirzamanda en ziyâde hizmet edebilenler, kendini en iyi beyân edenlerdir” diye ifâde buyuruyor. ( Latif Nükteler)
(Yapacağımız, yaptığımız kendi nefis, kendi iç (hizmet) muhâsebemizde bulduğumuz hatâlarımızı gözardı etmiyorum, tabii ki pişmanlık ve gözyaşlarıyla düzelteceğiz.)
Şems-i Tebrîzi derki “Ne zaman ki, düşmanlarım çoğaldı, ne zaman ki iyiliğim kötülük olarak algılandı, anladım ki ben doğru yoldayım.”
Biz doğru yoldayız.
Rabbimiz mazlûmun yanındadır ve cümle âlem biliyor, ki biz cemaâten, cemaât olarak mâsum ve mazlûmuz.
Ve Büyüğümüz’ün ifâdeleri ile bitireyim.
“Günahlarına kılıf arayan ve algı operasyonlarıyla perdeler oluşturanlar, başkalarını suçlamak suretiyle onları örtmeye çalışırlar.
Çalışırlar, ama işledikleri o kocaman günah yırtığını âlemi suçlamak suretiyle yapacakları bu yama kapamaz.
O koskocaman yırtığı bu türlü mazeret yaması vallahi, billahi, tallahi kapamaz.
Nerede kapamaz?
Nezd-i uluhiyette hiç kapamaz.. defterde hiç kapamaz.. ma’şeri vicdanda hiç kapamaz.. tarihin sayfalarında, satırlarında, paragraflarında da hiç kapamaz!..”
Velhâsıl hep berâber üzerimize düşeni yapalım.
mansurturgutk@gmail.com