Doksanlı yılların sonları, sabâh namâzı sonrası Bozyaka’dayız.Hocaefendi her zamanki gibi namâzdan sonra dersi dinlemiş, kahvaaltı yapılmış cemaâtinin suallerine cevap vermek üzere oturuyor.
“Kendimi birâz kötü hissediyorum” dedi.
Ve ekledi “Tansiyonumu kontrol edebilir miyiz ?”
Ders gören talebe arkadaşlardan birisi hemen içeriye gitti, küçük bir tansiyon aleti getirdi. Hocaefendi onu parmağına taktı tansiyonunu ölçtü, “tatmin olmadım” dedi.
(İlk defâ o kadar küçük, elektronik bir tansiyon aleti gördüm.)
Hemen başka bir tansiyon aleti getirildi, Hocaefendi’ye verildi, onu bileğine taktı ve “yok, yok biz diğer tansiyon aleti ile bakalım” dedi
Hepimizin bildiği orijinal tansiyon aleti geldi, koluna takıldı, tansiyonu ölçüldü. Hocaefendi “Şimdi tatmin oldum, evet hepsi aynı gösteriyor” dedi.
Bâzıları bu tutumu bir “evhâm” olarak algılayabilir fakat hâyır. Hocaefendi katiyetle evhâmlı değildir, O sağlık bahis mevzuu olduğunda bütün maddi-tıbbî sebeplere riâyetle, bütün sorgulama, araştırma ve ölçümleri yaparak-yaptırarak neticesine göre hareket eder.
Hiç bir sebebi es geçmez.
Etrâfındaki herkes bunu rahatça gözlemleyebilir, kendisini tanıyan herkes sağlık konusundaki titizliğini bilir.
Birkaç kronik hastalık sahibidir bu sebeble kaldığı yerde dâima bir doktor bulunur.
Özellikle kalp rahatsızlığı nedeniyle, uzman doktor arkadaşlar sıralı-nöbetle yanında bulunmuşlardır.
Büyüğümüz gribi, burun akıntısını kendisinin “lâzım-ı gayr-ı müfârıkı” yani “ayrılmaz parçası” olarak görür.
Gribal enfeksiyonlar ve benzeri dönemlerde kendisini odasına kapatır, kimseyi kabûl etmez ancak mecbûr kaldığında çıkar.
Kendini bir nev’i ihtiyâri karantinaya tabi tutar.
Kaldığı yerde sıklıkla “gribal enfeksiyonu olanlar lütfen salona girmesinler, Hocamız’a yaklaşmasınlar” levhâları-uyarıları görürsünüz.
Domuz Gribi Salgını’nın olduğu dönemde de yanına gitmek nasip olmuştu.
Ahşap binâda merdivenlerin başında, uzun süredir görmediği, sevdiği bir ağabeyimiz karşısına çıktı.
Ağabey sevinçle, (öptürmediğini bildiği halde) “Hocam ver elini öpeyim” dedi. Hocaefendi “Hayır, domuz gribinden korkuyorum” diyerek yaklaşmasına müsâde etmedi.
Ve ekledi “herkes için böylesi daha iyi”
Odasında dizi dizi bitkisel ilaçları ve diğerlerini görürsünüz.
Zannediyorum kampta her İhtiyâca cevap verebilecek genişlikte bir eczâdolabı vardır.
Mes’ele sadece bununla sınırlı kalmaz Hocaefendi’nin rahatsızlıkları ile ilgili tıbbî aletleri de etrâfta düzenli bir şekilde görebilirsiniz.
Hatta coronavirüs salgını başladığı dönemde Büyüğümüz’ün çıktığı salona (tavsiye ile) ultraviyole ışınlarıyla sterilizasyon yapan yeni bir alet konuldu.
Salon boşken on dakika kadar çalıştırılan âletin ortamı steril hale getirmesi sağlanıyor.
(UV ışınları ile ortam sterilizasyonu)
Bilhassa “koruyucu hekimlik” üzerinde ehemmiyetle durur.
Herhangi bir rahatsızlıkta kontrole gider, düzenli yapılması gereken kontrolleri de hiçbir şekilde aksatmaz.
Sevdiklerine de aynı şeyleri tavsiye eder.
Hocaefendi sebeplere öyle sarılır ki, kadere ve kazâya inanmıyor zannedebilirsiniz.
Mâlumunuz Ölçü veya Yoldaki Işıklar’da “sebeplere öyle sarılın ki sizi esbâbperest sansınlar” diye ifâde buyurur.
Evet, hiçbir sebebi gözden kaçırmaz ve fakat sebeplere mürâcatla berâber müsebbib-ül esbâba, Rabbimiz’e döner.
Duâ, duâ şifâ için yalvarır, yakarır.
Duâ eder, ettirir, duâ ister.
Bâzen okunması için bizzât kendi eliyle duâ yazar ve okunup, taşınmasını tavsiye eder.
Bâzen de matbu bir duâyı size verir ve nasıl okumamız gerektiğini târif eder.
Kansere tıbbî tedbirlerle berâber yüksek motivasyon ve duânın çâre olacağını söyler.
Kendisinden şifâ için duâ isteyenlere bizzât secdelerinde-gecelerde ve namâzlardan sonra duâ eder.
Ve duâya öyle yapışır ki, sebeplere-tıbba hiç ehemmiyet vermiyor zannedersiniz.
Üstâdımız ve kendisinin Dîn, Takvâ ve Akıl anlayışında Tekvîni Emirler‘e mürâcat ile Teşriî Emirler‘e mürâcat aynı noktadadır.
Yani herhangi bir işte maddi sebepler ve mânevi sebeplere eşit şekilde mürâcat edip inanırlar.
Evet büyükler yapması gerekeni yapar ve fakât takdîre rızâ ile teslîm olur, Rabbimiz’in murâdını kendi murâdlarının önüne koyarlar.
İşte coronavirüs sürecinde de durum aynen böyle oldu.
Bütün maddi-tıbbî sebeplere mürâcatla berâber Hocaefendi bir duâ tavsiye etti ve yazdı.
Fakat gelin görün ki bütün bunlar gözden kaçırılarak mes’ele yazılan duânın taşınması ve sağa sola asılmasında takılı kaldı.
Neredeyse duâ hakîkati tahfîf edilir şekilde yazılıp, çizildi.
Bütün bu lakırdıyı yazıp, çizenler Büyüğümüz’ü tanımıyorlar desem onlara yazık, tanıyorlar desem Büyüğümüz’e yazık.
Ve malesef Büyüğümüz coronavirüs için bir dizi tavsiyeyi sıralıyarak, bizzât, bütün nezâketiyle olaya müdâhale etmek zorunda kaldı.
Büyüğümüzün tavsiyeleri şu şekilde ;
Hocamız ikâmet ettiği kampta namazların cemaâtle kılındığı büyük salonda toplanılmaması konusunda uyarı yaptı, namâz öncesi ve sonrası uyarı tekrarlandı.
“Namâz için de olsa bir süre kendi aranızda toplanmayın.”
“Arkadaşlar bir süreliğine büyüksalona namaza gelmesinler, kendi aralarında da toplanmasınlar.”
Kimse farklı uygulamalar yapmamalı.
En küçük toplantılar bile online yapılmalı.
Aile ziyaretleri olmamalı.
Maksimum izolasyon-minimum temas prensibince hareket edilmeli.
Büyüğümüz’ün duâsı ile bitirelim…
“Rabbimiz içinden geçtiğimiz bu süreci hem hizmetimiz, hem de tüm insanlık alemi için hayırlara vesile yapsın…”
(Lütfen söz konusu duâyı da okumayı unutmayınız)
mansurturgutk@gmail.com