ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Koronavirüs sınamaya ve sarsmaya devam ediyor.
Dünya virüsle yatıyor, virüsle uyanıyor.
Korku, stres, tedirginlik, teyakkuz, tedbir, ekonomik buhran, dahası ölüm korkusu her yeri sardı.
Rakamlara, istatistiklere yetişmek, takip etmek bir hayli zor.
Worldometer” internet sitesinin en son verilerine göre: 13 bin 69 kişi öldü, 95 bin 829 kişi iyileşti.
Vaka sayısı ise; 308 bin 547.
Yazıya oturduğumda dünyadaki tablo buydu.
İtalya’da sadece bir günde 1753 kişi koronadan can verdi.
Avustralya’da virüsten ölenlerin sayısı 7’ye yükseldi.
Başbakan Morrison, çok sıkıntılı bir dönemi beklediğini belirtti.
Morrison; ”Ekonomik darbeyi yumuşatmaya çalışacağız” diyor.
“Ekonomik darbe” ifadesini özellikle vurguluyor.
Federal Hükumet, 3. sosyal ve ekonomik paketi açıklama aşamasında.
Liberal İktidar 189 milyar dolarlık kurtarma paketini açıklama hazırlığında.
100 bin dolara kadar karşılıksız yardım söz konusu.
Avrupa’da tedirginlik pik noktada olsa da her şey şeffaf.
Becerikli yöneticiler, gelişkinlik ve sorumluluk bilinciyle tedbir üstüne tedbir alıyorlar.
Almanya Başbakanı Merkel: “Durum çok ciddi” diyerek, 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük bir krizle karşı karşıya olduklarını ifade etti.
Batılı yöneticiler dürüst.
Müslüman ülkelerdeki gibi; gizli, saklı nokta yok.
Yalan, dolan, aldatma yok.
Basın özgür.
Herkes eşit.
Yandaş falan da yok.
Ayrıca, koronavirüsün çok farklı bir boyutuna dikkat çekmek isterim.
Tüm bu kara, kapkara vahim tablolar ve karamsar fotoğraf bize başka şeyler de anlatmıyor mu acaba?
İbretlik olaylarsa bunlar, ibret alabilecek algı düzeyinde miyiz?
Yaşanan gelişmelerin “ders çıkarma ve hikmet” boyutuna eğilmek elzem değil mi?
Herkesin büyük ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum.
Tepeden tırnağa…
Kimseye ders verme derdinde değilim, elbet.
Şu Can-Ada Başbakanı Justin Trudeau‘nun muhteşemliğine ve duruşuna bakar mısınız?
Şöyle diyor Kanadı Başbakanı: “Parayı düşünmeyin, para bizim işimiz. Size destek için 83 milyar dolar ayırdık. Bu da gelirimizin ancak %3’ü.”
Tam ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın’ anlayışı…
Doç.Dr. Mustafa Ulaşlı
‘CEMAAT İLTİSAKLI’ VİRÜS DOÇENTİ!
Bir hadise özelinde, şu ülkemizdeki utanca, insan kıyımına bakar mısınız?
Mesleğinden edilmiş, sevdiği işinden koparılmış, Doç. Dr. Mustafa Ulaşlı olayı…
Ülkenin, korona virüsü hakkında uzmanlık yapmış tek ismi, o da iktidar mağduru.
Anlayacağınız KHK’lı…
2016’da ihraç edilmiş.
Gerekçe malum…
“Hizmet Hareketi ile iltisaklı” olmak.
İşlediği cürüm; Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okumak.
Dahası, Hollanda’da doktorasını tamamlamış.
ABD Princeton Üniversitesi ve Hollanda’daki Groningen Üniversitesi’nde 7 yıl koronavirüs üzerine çalışmış.
Bu virüsle ilgili dünyanın prestijli dergilerinde makaleleri yayınlanmış.
Böyle bir bilim adamı, 4 yıldan beri işsiz.
Manavda mı, markette mi inşatta mı çalışıyor?
Kim bilir, nasıl geçirdi bu dört yılı…
Dört koca yıldır sesini duyan veya gören olmadı.
İmdadına adeta Korona yetişti.
Bu utanç verici ayıbı, HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ortaya çıkardı.
Bu arada hakkındaki iddialarla ilgili takipsizlik kararı vermiş mahkeme.
Aklanmış yani.
Ama Adaletin içini boşaltan zalim çark, aldırmıyor bile.
Hukuk karşısında aklanmış.
3,5 yıldır, rejimin kör ve topal olan adaletini bekliyor.
Türkiye’de ise insanlar virüs gerçeğiyle yüz yüze…
Gizlenenleri saymazsak, ölenlerin sayısı şimdilik 30 “tane!”.
Koronavirüs vakası ise 1236.
Utanç bununla da sınırlı değil.
Doç. Dr. Ulaşlı, birkaç yıl önce koronavirüsle ilgili bir proje geliştiriyor.
Proje, TÜBİTAK’a takılıyor.
Hem de, Matematik projesi zannedilerek reddediliyor.
Doç. Ulaşlı vahim durumu şöyle anlatıyor özetle:
“Doktoram, virüsün saldırı tarzı nedir, hücrede nasıl bir yapıyı ele geçiriyor? Yıllarca bunu çözmeye çalıştım. TÜBİTAK’a, virüsün iki proteini arasındaki etkileşimi engellersem, enfeksiyonu durdurabilirim konulu proje verdim. Verilen cevap ‘proje iyi, ama komisyon kuramayız, heyet oluşturamayız’ dediler ve öyle kaldı. Oysa virüse karşı aşı geliştirebilirdik. Şu anda imkân verilirse Türkiye’de aşısı yapabilirsiniz. Ama koronada doktora yapmış birini dört senedir kenarda oturtursanız aşı geliştiremezsiniz. Bunu üretecek bilim insanları.”
Diyor demesine ama kulaklar sağır.
Bu röportajın herkes tarafından okunup dinlenmesini öneriyorum…
Kurumlar sahibine göre kişneyince başka ne beklenebilir ki?
BİRİ MÜSÜLMAN, ÖTEKİ DEĞİL!
İki vakıa.
Biri Kanada, öteki Türkiye gerçeği…
Biri Müslüman, diğeri olmayan ülke.
Bir coğrafyanın çeşmesinden merhamet, bilim akıyor.
Ötekinde ise zulüm ve cahillik.
Düşünsenize ölüyorsunuz selanız okunmuyor. Cenazeniz yıkanmıyor. Namazınız kılınmıyor. Ve de duanız…
İşkenceyle Gökhan Açıkkollu’yu öldürenler, ne acıki, tüm bu saydıklarımızı yaptırmamışlardı. “Sana mezar bile yok” demişlerdi.
Kader!
Bir virüsün yaptığına bakar mısınız?
Peki, sizce de bu virüste hikmet aramalı değilmiyiz?
Var hikmeti elbet, olmaz mı?
- Camileri masumların yüzüne kapatanlar, şimdi Allah’ın evi herkese kapandı.
- Gaybubet evlerinde yaşamaya mecbur edilenlere ses çıkartmayanlar, şimdi virüs korkusuyla evler mahkûm oldu.
- “Ağaç kabuğu yesinler” diyenlere ses çıkartamayanlar, kıtlık korkusu ve gıda stoku telaşındalar.
- Taziye evi basılarak derdest edilenlere sesiz kalanlar, ölüleri için bir araya gelemiyorlar.
- Masum insanları muhacirliğe mahkûm edenler, memleketin insan kaynağı sınır boylarında (Meriç) ölüme gönderenler, yurtdışında saklanacak delik arıyorlar.
- Hac ibadetini yapmak isteyenleri, havaalanlarından ağlatarak geri çevirenlere sesiz kalanlar, umre dönüşü, karantinaya mecbur oluyorlar.
- Vefat eden anne ve babalarının cenazesine katılmaları engellenen masumları seyre koyulanlar, yakınlarını tecrit şartlarında gömüyorlar.
- Öyle ki, Kâbe bile bu nasipsizliğe yüzünü göstermez oldu.
Öyle oldu: Karantinadan kaçışmaya çalışan Umreci amca ve teyzelerin hazin görüntülerini hepimiz izledik. Kurbanlık koyun gibi kaçışan sözümona dindarlarımız! Bu yaşadıklarınız yıllardır dilsiz kesilip, seyircisi olduğunuz mezalimin karşılığı olmasın?
Sahi, bir dönemin kudretli generalinin Koronavirüs yüzünden hayatını kaybetmesini tesadüfle mi geçiştirilelim?
Orgeneral Aytaç Yalman “gizli cenaze töreni” ile defnedildi.
Genelkurmay, 1 tuğgeneral, 6 asker ile Yalman’ın 4 yakınına izin verdi.
1’inci Ordu Komutanlığı’nda tören yapılması gerekirdi. Ölümcül virüs sebebiyle, Yalman için “kısıtlı tören” yapıldı. Cenaze virüsün yayılma ihtimaline karşı izole bir yerde toprağa verildi.
Hayır, ölünün arkasında konuşmak değil asıl amacım.
İbretlik bir duruma sadece dikkat çekmek istedim sadece.
Orgeneral Aytaç Yalman “gizli cenaze töreni” ile defnedildi.
NAMRUT’UN SİNEKLE İMTİHANI!
Nemrut’un bir sinekle imtihanını es geçtik, bari şu virüsle yaşanan sınava göz kapamayalım, ibret gözlüklerini takalım, derim. Şu Nemrut kısasını özetle tekrar şöyle bir hatırlayarak, noktalayalım yazdıklarımızı.
Yine zulmün zirve yaptığı bir dönemdi.
Bir ayağı kırık, bir gözü kör bir sivrisinek…
Hikmet lisanıyla Allah’a der ki;
“Ya Rab! Ben gazaya yetişemedim!”
Cenâb-ı Hak ona da emreder.
O da ise; Nemrut’un kapısının anahtar deliğinden girip, dizinin üstüne konar.
Nemrut onu öldürmek ister.
Topal sinek uçar yüzüne konar.
Nemrut onu yüzünden kovmak ister, derken burnundan içeri girer.
Beynine doğru yürür.
Yürüdükçe Nemrut’un beyni dayanılmaz şekilde zonklamaya başlar.
Sivrisinek, beynini kemirmeye başlar.
Nemrut imdat çığlıklarıyla ortalığı birbirine katar, yardım ister adamlarından.
Kapıkullarından bazıları:
“Aaaa! Bu nasıl tanrı?
Bir sinekle baş edemiyor!” diye fısıldaşırlar.
Derken Nemrut, “başıma vurun!” demeye başlar.
Başına tokmağın biri iner öteki kalkar.
Vurdukça ağrısı biraz hafifler, sonra yine dayanılmaz olur.
Nemrut, “Daha hızlı vurun!” der, vuranlara veryansın eder.
Bu halin, iki ay devam ettiği rivayet edilir.
Ve nihayet Nemrut, başına aldığı bu darbelerle can verir.
Cehenneme doğru yol alır.
Hayır, bu kıssayı günümüzde Nemrut’luk yapanlara tek değil, nemrutlaşan nefsime/nefislere ve idrak edenler için paylaştım.
Elbet bu kıssa, azgınlaşanlara çok şeyler anlatır.
Elverir ki ibretle soluklanalım, hadiselerin ibret perdesini aralayabilelim. e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au