Dersim Katliamıyla ilgili hazırlanmış en detaylı belgesel Çayan Demirel imzalı “38”. Belgesel katliamda Mustafa Kemal’in rolüne vurgu yapmasıyla dikkat çekiyor.
https://www.youtube.com/watch?time_continue=38&v=i3q88micZcU&feature=emb_logo
Bugün Dersim Katliamının 83. yıldönümü. Çayan Demirel’in hazırladığı “38” adlı belgesel, belgeler ve tanıkların ağzından katliamla ilgili hazırlanmış en önemli eserlerden biri.“…tarihin altında kalanlara, tarihi altüst edenlere…” diye başlıyor Dersim 38 belgeseli… Dersim’de 1938′de gerçekleştirilen sindirme ve yok etme harekatının detayları, doğrudan tanıkların ağzından anlatılıyor.
“KEMAL PAŞA” DEMEYE KORKAN HAYDAR AMCA
Yaşlı bir adam, Haydar Amca, “kamerayı kapatırsanız konuşurum” diyor. Konuşursa yeniden yıkıma ve kıyıma uğratılmaktan korkuyor. Genciz iste, ne anlamı var ki bu korkunun diyoruz. Hayır, korkmakta hakli olduğunu anlıyoruz, belgeselin içinde kaybolmaya başladıkça…“Şimdi bu Kemal Paşa, ama kapat haaa!” diyor yeniden Haydar Amca. Kapanıyor kamera, başlıyor uzun bir ağıt…Onlar konuştukça yüzlerindeki yankıyı okuyor ve dokuyor bellek denilen marifet. “Munzur’un üzeri cesetlerle doluydu…” Görüyoruz ama inanamıyoruz… Evliya evliya gezen Dünya ana gerçeklerin kapısına da uğramış ama yanıt alamamış yaşadıklarına. “Halk halka ağlasın” temennisine sığınmış en son.Halk halka ağladı mı gerçekten? Geçmişe tahammülü olmayan bir halk, geçmişine saldırdığı diğer halkı anlamak istedi mi ya da?
Çocukluğumuzun geçtiği asker mahalleleri düşünüyorum ve sırtımızı övgüyle Dağ Mahallesi’ne dayayışımızı seviyorum. “Unutmayın bu derdi” diyor Dünya Ana yine, “bunu unutmayın…”
MUSTAFA KEMAL: “HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN BU ÇIBANI KÖKÜNDEN KESMELİ”
Belgeselde Mustafa Kemal Atatürk’ün “1936 TBMM açılış konuşması”ndaki cümlelere yer verilerek, katliamda Atatürk’ün rolüne de dikkat çekiliyor:
Dahili içişlerimizde en mühim bir safha varsa o da Dersim meselesidir. Dahilde bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalı ve bu hususta en acil kararların alınması için Hükümete tam ve geniş yetkiler verilmelidir.Belgeselin ilerleyen safhalarında hem Mustafa Kemal’in hem İnönü’nün katliamdaki rolüne olabildiğince dikkat çekiliyor.
İSMET İNÖNÜ İMZALI RESMİ BELGE
Dersim’e 1935-36′da yapılan yolların ve köprülerin yalnızca bir zulme uzadığını düşünmek, Dersim’i yeniden şekillendirmek için bir temizlik yapılacağını İsmet İnönü imzalı resmi yazılardan okumak… “Sark Çıbanı”nı patlatmak, kanatmak ve temizlemek… Resmi tarihin hiçbir sayfasında değinilmeyen Dersim harekatının, Beşikçi’nin tespitiyle gerçek bir jenoside dönüştürülüşünü dönemin gazetelerinde atılan zalim manşetlerden öğrenmek…Saf Türk olmayanlara bu ülkede hizmetçi ve köle olma hakkı veren bir Adalet Bakanı’nı atlayarak tarih dersinden on alarak sınıf geçmek…“Kavramlarin eksik olduğu yerlere sözcükler tam zamanında yetişir…” Yetişiyor da… Önce ayaklandırmak için kışkırtıyorsun; ardından “bak, ayaklandı asiler” deyip imha amaçlı saldırıyorsun… Oysa Dersim’liler devleti yol ve okul olarak görüyor. Öğreniyor ki devlet, aynı zamanda cana ve mala kastedebilen de bir şey… Devlet kavramı o zaman anlamını yitiriyor ve zulmü anlatan sözcüklerle aynı anlama gelmeye başlıyor.
Ekmek istediği köylünün güzel eşini de isteyen askerleri öldüren bir adam, katliamın ilk çırasını tutuşturuyor. Yakalandığında öldürüleceğini bilen köylü, ardından köprüyü yakıyor, köprünün yangını dağlara bulaşıyor ve Abdullah Alpdoğan’ın emriyle yangın, evlere sıçrıyor. Zaten devletin istediği de bu… İmha sürecini hızlandırmak için gereksinme duyulan bahane kendiliğinden yaratılmış oluyor: “Dersimli köylü asker öldürdü!”
Sonrası gözlere sinen korku ve dehşetin fotoğraf kareleri sadece… “Laç deresinde vurulmuştu o, ölmüş, öldürülmüş, asker gitmiş ki çocuğu etrafinda dolanıyor. Kayınbabam anlattı, o zaman askerin milisiymiş, çocuk etrafında dolanıyor, gidip annesinin memesini emiyor, memeleri dışarı çıkmış ya, gidip biraz emiyor, sonra geri dönüp kumda oyun oynuyor, sonra dönüp tekrar meme emiyor. Askerlerin başındaki subay “yazıktır karışmayın, o zaten kendi halinde ölür” diyor. O subay orada karışmamış çocuğa. Biraz uzaklaşınca arkadaki askerin biri çocuğu süngüleyip, nehre firlattı.”BOLD –