Çok zor şey ölümü yazmak.Fakat ne gelir elden, Allâh ölümü hayât’ın yanına yazmış.
Kaçınılmaz son, bir gün gelip herkesi bulacak, herkes ölümü tadıyor ve tadacak…
Bugün bir mâsum öldü, henüz dokuz-on yaşında.
Kısacık ömrüne neler sığıştırıp, ne çileler çekti ve sessizce aramızdan ayrılıp gitti.
“Baba, baba” iniltilerini içine gömerek.
Doktorlar babasını görebilsin diye, kalp masajı ile üç kere ölümüne “geçici hayat rengi” vermeye vesîle oldular.
Dayanamadı Kara Efe bir kere değil, üç kere vefât etti.
Aslında son birkaç yıldır çektikleri düşünülürse, bir kere değil, bin defâ vefât etti Ahmet.
Ben bakamıyordum resimlerine, o güzel esmer yüzüne.
Her bakışımda yavrularım aklıma geliyor ve utanıyordum.
Seviyordum Ahmet’i…
Sevdiğiniz bir insana ölüm yakışır mı yakışmaz mı, yakıştırabilir misiniz ? bilmiyorum…
Rabbim beni afvetsin, ölümü bebeklere, çocuklara yakıştıramıyorum ama neylersin takdîre teslim gerek.
Veren O, alan O (cc).
Annesi Zekiye Hanım Kara Efe’yi kucağına ilk aldığında neler hissetti acaba ?
Toprağa koyunca ne hissedecek acaba ?
Ben eşimden biliyorum, her üç yavrumuzu da kucağına aldığında neredeyse gözleri sevinçten yerinden fırlayacaktı.
Mâsumdur onlar.
Mâsumdu Ahmet.
Her bebek, her çocuk mâsumdur.
Mâsumlara sâdece fir’avnlar musallat olur.
Koca ülkede bebekleri, çocukları avlamaya kalkmak geleceğinden korkan, geçmişinden utanan fir’avnların işidir.
Fakat onlarca bebek Mûsâ’nın kanına girse de kurtulamaz Fir’avn.
Her Fir’avn ve sistemi, bir bebek Mûsâ’nın ellerinde can verir.
Binler, onbinler ordusuyla fırtına gibi eserken, Mûsâ’nın “Merhamet Âsâsı” ile vurduğu Sevgi Denizi‘nde gark olur, mahvolur Fir’avn.
Çünkü O adı batasıca, kin ve nefretten beslenir, muhabbet ışığı alnına vurunca gayzdan geberir, gider.
Evet Fir’avnlar bebekler ve çocuklara musallat olur.
Çünkü onlar her bebek ve çocuk gülümsemesinde, kahrolası cinnet psikolojileri ile, kendilerini yok edecek birer Mûsâ görürler.
Devrin zalimleri de Kara Efe Ahmet Burhan’a böyle baktılar herhalde…
Yağız bir delikanlı…
Yağız bir Mûsâ…
Tabii ki anne ve babası adını bilerek seçmişlerdir.
Ahmet Burhan.
Ahmet, Efendim’in (sav) ismi.
Burhan, hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran delîl.
Çektikleri ile hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayıran bir delîl oldu Kara Efe.
Annesi babası daha mürüvvetini görecekler, büyütüp vatana millete hayırlı bir evlâd olarak topluma arz edeceklerdi.
Ne yurdunda esir anneye, ne hapishanedeki babaya, ne de mâsum yavruya fırsat vermedi zâlimler.
Hepimiz O’nu hastalığıyla, annesinin mücâdelesi, babasının esâretiyle tanıdık.
Öz vatanımızda çektiğimiz zulüme bir bürhan, bir hüccet, bir delîl oldu.
Gel-gitler, verilen alınan pasaportlar “baba, baba” diye haykırışlar yüreğimize kazındı.
Günden güne eridi Ahmet “organize bir terör örgütü” tarafından milim milim, santim santim anasının gözü önünde öldürüldü Ahmet.
Türkiye’nin, dünyânın gözü önünde öldürüldü.
Göz göre göre işlenen bir cinâyet.
Hepimiz izledik…
Hiçbir şey yapamadık.
Bana en ağır, en acı gelen de işte bu, eli-kolu bağlı, olanları seyretmek, seyretmek zorunda kalmak.
İçimizde kopan fırtınalara rağmen hiçbir şey yapamamak.
Sadece buğz ve duânın arkasına sığınmak.
İmânın en zayıf hali…
İsyânın en zayıf hali…
El-ele verip ince bir işçilikle öldürdüler güzelim yavruyu…
Öldürdüler umudu.
İnsanlara yaptıkları en büyük kötülük budur, ümîdi katletmek.
Katlettiler Feridun’ları, Berra’ları, Betül’leri, katlettiler Kara Efe’leri.
Elimizden hiçbir şey gelmedi, hiçbir şey yapamadık.
Ne olur afvedin bizleri.
Hoş siz bizi afvetseniz de, ben kendimi afvetmeyeceğim.
Bugün sık aralıklarla döktüğüm birkaç damla gözyaşı ile avunmayacağım.
Ahd olsun, birgün ülkeme hukuk geri dönünce olanların hesâbını tek tek soracağım.
Ben soramazsam vasiyetim olsun, evlâdlarım soracak.
Kara Efe Ahmet’e gelince tarih onu unutmayacak.
Ahirzamân, Süfyânizm zulmünün bütün boyutlarıyla göstergesi, nişânesi olacak Ahmet.
Firavnlar, âvâneleri ve yedi cedleri bu utançla yaşayacak.
Kıyâmete kadar “Ahmet Burhan” ismi suratlarına çarpılacak.
Ahirete gelince Ahmet Burhan, Ahmetler kâbusları olacak.
Sen rahat uyu güzel çocuk.
Evlâd acısını teskin zor ama sen rahat ol Zekiye Ana.
Olanların Gayretullâh’a dokunmasında evlâdımız çok büyük bir mesâfeyi kapattı.
Ha bugün, ha yarın kıyâmet kopar zalimlerin başına.
O gün Hukûkullâh’ı, Hukûk-u İbâdullâh’ı, Ahmet’in ahını soracağız onlara.
Fakat zulüm etmeyeceğiz…
Sormazsak yüreğimiz kurusun…
Mekanın cennet olsun Kara Efem…
Bir kere daha “Zâlimler için yaşasın cehennem !” mansurturgut@yepyeni.zamanaustralia.com