Siz başlığa bakıp da aldanmayın… Aslında suret itibariyle de domuzu aratmayacak menhus bir çehreye sahip… İnsanlıktan nasipsiz olduğu gibi bir o kadar da hayvan demeye bin şahit isteyen bir siması var bu şerefsizin…
Büyükbaş Savcı İbrahim Keskin denilen adi mahlukattan bahsediyorum. Terör suçlamasıyla tüp bebek tedavisi görmek için doktor randevusuna giderken yolda saray eşkıyaları tarafından göz altına alınan Nigar Hanım ve Fatih Bey’i sorguya alan alçak savcı olur kendileri.
Sorgu dediğime de bakmayın, 3 saat ayakta beklettiği hamile kadını binbir ricayla avukatı yanındayken ağza alınmayacak iftiralarla sıkıştırmaya çalışma ameliyesi aslında yaptığı…
Cehennem gayyası, lağım çukuru ağzından “Gündem alıp mı çocuk yaptınız? Sizin evlilikleriniz zaten düzmece, hepsi planlanmış, organize… İnanmıyorum eşinden hamile olduğuna. Ne bileyim ben onun kocandan olduğunu! Bu düzmecede bana sıra ne zaman gelecek?” sözleri dökülmüş tasması saraya bağlı bu “ekpekül küpekadan tekepküp etmiş” köpeğin.
Avukatın uyarısına rağmen hakaretlerine devam edip “Ne oldu sıçanlar gibi dağıldınız, girdiğiniz deliklerden teker teker bulunacaksınız. Seni kodese kocanın yanına tıkayım. Birbirinizi teselli edersiniz. Aşkınızın meyvesi diye hapiste doğurursun çocuğunu. Orada seversiniz.” diye ağzı yerine mabadından konuşmaya daha doğrusu etrafa dışkılamaya devam etmiş.
Masumların eziyeti burada da bitmemiş. Cezaevine gönderilen Nigar Hanım aynı daha önce Uşak’ta günahsız genç kızlara polisin yaptığı ahlaksız işkence gibi çıplak aramaya maruz kalmış. 7 yıl 1 ay hapis cezası verilen Nigar Hanım, hamileliğinin sıkıntılı geçmesi ve düşük tehlikesi yüzünden adli kontrol şartıyla daha sonra serbest bırakılmış.
Yaptığı hukuksuzluklarla sarayın gönlünü hoş tutup Yargıtay üyeliğine terfi ettirilen bir diğer “saray iti” İrfan Fidan ise karısını darp ve rüşvet suçlamasıyla karşılaşınca hemen bilindik “.etö” mavalına sarılıp suçlamaları inkar etmiş, bu arada başka bir kadınla ilişkisi de ayyuka çıkmış zaten.
Bilinçaltlarında yatan sapıklık ve ahlaksızlıkları masum insanlara fırsat buldukça yansıtmaya çalışan bu polis, gardiyan, savcı ve hakimlerden oluşan saray itleri, kendilerine arada bir kemik atıp besleyen yeri geldikçe de koruyan o hırsız eller, bir gün kökünden kesilince elbette gerçek adaletle tanışacaklar.
İşte o zaman görecekler sıçanlar gibi dağılmak ne demekmiş? Saklanacakları lağımlardan Kaddafi, deliklerden de Saddam gibi kıskıvrak yakalanıp gerçek adaletin karşısına çıktıklarında kemküm etmeleri, emir kuluyduk, demeleri onları kurtaramayacak.
Tıkılacakları deliklerde birbirlerini nasıl teselli ederler bilmem ama biz bu aşağılık mahlukların isimlerini elbette bir kenara yazdık ve unutmayacağız.
Bu süreçte ellerinden gelen pisliği çekinmeden yapan satılık hakimler, sapık savcılar, yılan tiynetli cezaevi müdürleri ve at hırsızı kılıklı polis ve gardiyanlar, sanmayın ki sizleri affedip “Hadi gidin!” diyeceğiz.
Yaptığınız her zulmü burnunuzdan fitil fitil getirip adalet önünde hesabını soracağız. Sakın sizin yaptığınız gibi işkence falan yapacağımızı zannetmeyin. Kendi kanunlarınızla yargılanıp kendi koyduğunuz kurallara göre muamele göreceksiniz. Bu size yeter de artar…
Son olarak bu şerefsizlerin yaptıklarını ileride hesap sormak için kaydeden arkadaşlara bir uyarı… Sakın yapılan en ufak bir adaletsizliği ve bu işte parmağı olan alçakları es geçmeyin, bir köşeye yazın. Ben öyle yapıyorum, ileride görüşmek üzere…
@YHepcakar
yilmazhepcakar@yepyeni.zamanaustralia.com