Recep Tayyip Erdoğan, siyasi hayatının en zor günlerini geçiriyor. 17-25 Aralık’ta yolsuzluk yaparken suçüstü yakalandığında bile böylesine dağılmamıştı. Önceki gün sosyal medyaya düşen ve yardımsız yürüyemediğini gösteren görüntünün daha fazlasını psikolojisinde yaşıyor. 17-25’te bir huruç hareketine yetecek enerjisi ve kredisi vardı. Şimdi ne içte ne dışta kredisi kaldı. Bütün yetkileri toplamanın verdiği özgüvenle hata yaptıkça enerjisini tüketti. Daha önemlisi o artık hikayesi bitmiş bir adam, eski hikayeleri anlatarak ayakta kalmaya çalışıyor. Ve belki de siyasi hayatı boyunca ilk defa savunma hattına çekildi. Topu karşı sahaya taşıyamıyor ve ceza sahası çevresinde oyunu kabul etmek zorunda. Takım savunması yapacak imkanı da yok; çünkü etrafındaki herkesi dağıttı. Birkaç maaşlı lejyoner ve çapsız yalaka dışında yakınında kimse kalmadı.
Savunma hattını ileri taşıyacak ve kuşatmayı kıracak umuduyla attığı adımlar fiyaskoyla sonuçlanınca Erdoğan’ı çevreleyen çember de daralıyor. Panik, hataya, hatalar paniğin büyümesine yol açıyor. Bu sarmaldan çıkacak çareyi henüz bulamadı. Hamle üstünlüğünü de kaybetti.
Görece güçlü ekonomi, dış destek ve içte alternatifsizlik yelkenlerini şişiriyordu. Şimdi bunlar, geminin su almasına yol açan büyük deliklere dönüştü.
Ekonominin cilası pandemiyle birlikte iyice döküldü. Erdoğan, tefeciye borçlanarak hane halkından krizi saklayan baba rolünde. Borcu kapatacak yeni borçlar bulamıyor; bulduğunda ise kefen parasına kadar ipotek etmek zorunda kalıyor. Yarıştığını hatta geçtiğini iddia ettiği ülkeler yüzde 1 ile borçlanırken yüzde 17 faizi verip yine de para bulmakta zorlanıyor. 2008 krizinden sonra dünyaya boca edilen sıcak parayla hovardalık yaparken kendi becerisi gibi sunuyordu. Şimdi Züğürt Ağa gibi çizmelerine kadar vardı iş. Asıl büyük kırılma da burada yaşanıyor. Toplum fakirleşmeyi iliklerine kadar hissederken o, çizmelerini boyayıp, kamçısı elinde köyde hiçbir şey yokmuş gibi dolaşıyor.
Kriz sadece Saray ahalisine ve etrafında kümelenen mutlu azınlığa uğramıyor. Aradaki fark siyah ve beyaz kadar belirginleşmeye başladıkça toplumdaki hoşnutsuzluk yükseliyor. “Ağaya her şey beleş” durumunu iyice görünür kılan ise salgın yasakları ve ekonomik yansıması. Bütün hizmet sektörüne kilit vururken davullu zurnalı kongreler siyasal intihar anlamı taşıyor. İnsanlar yasaklardan evde canları sıkıldığı için şikayetçi değil; ekmek götüremediği, faturaları ödeyemediği için isyanlarda. Bu arada açlığın zihin açıcı etkisi de gözden kaçmıyor. Eskiden dikkat çekmeyen, üç maymun oynanarak karşılanan vicdansızlıklar keşfedilmeye başlandı. KHK’lılar, cezaevindeki bebekler, işkenceler vs. fark edilir oldu.
Erdoğan, toplumun nabzını en iyi tutan politikacılardan olarak bilinirdi. Pandemi dönemindeki hataları, mental yorgunluk yaşadığı ve gerçeklikle bağının zayıfladığını ortaya koyuyor. Uzun süre buz dağına çarptığını kabul etmedi, hatta gemiyi buzullara doğru sürmeye devam etti. Su, alt kamaradaki fakirleri boğdu; orta kamaradakilerin feryadı uyanmasına vesile oldu. Can havliyle günah keçileri bulup sorumluluğu yıkmaya çalıştı. Bu esnada ikinci büyük çarpışma yaşandı. Altındaki bürokratlar görevden alınınca Damat Berat Albayrak’ın trip atası tuttu. Etrafındaki dalkavukları ciddiye alıp kendisini gerçekten Hazine ve Maliye Bakanı sanınca istifa etti. Körün istediği bir göz, Allah iki göz verdi; Erdoğan normalde görevden almak istemeyeceği damadının istifasını kabul etti ve aylarca adını anmadı. Ama su yükselmeye devam etti ve güvertedeki konserin sesi duyulmaz oldu.
Oklar Cumhurbaşkanı’nın yakınlarına düşmeye başlayınca, hangarda gözetim altında tutulan Damat tekrar sahaya sürülüyor. Erdoğan, ekonomideki başarıları ona borçlu olduğumuzu söylemeye başladı. Elbette başarı onunsa, herkesin üzerinde mutabık kaldığı başarısızlık da onundur. Hatırlayın, görevdeyken bütün muhalefet Albayrak’a yüklenirdi ve Erdoğan’ı bile onun üzerinden eleştirirdi. Şimdi Cumhurbaşkanı açık hedef olarak ortada ve bütün namlular üzerine çevrili. Lütfi Elvan eskiden de silik bir bakandı, yeni görevinde iyice silikleşti. Ekonomiden sorumlu rolü yapan perdeler aradan çekilince, gerçek sorumluyu bulmak kolaylaştı. Kısacası saha kenarında ısındırılan Albayrak, kayınpederinin önüne yerleştirilen kum torbasından başka bir şey değil. İsyancıları susturmak için kellesi alınan damadın kellesi yerine konulacak, lakin bu saatten sonra dikiş tutmaz.
Alternatifsizlik algısının yıkılmasında da ekonomik krizin payı büyük. Farklı kesimler farklı cümlelerle ama ayna gerekçelerle Erdoğan’ın iktidarda kalmasında sakınca görmüyordu. Bir kesim ‘çalıyor ama çalışıyor’ diye avundu. Bazıları ‘diktatör ama istikrar var’ gerekçesiyle başını kuma gömdü. Elde ne çalışan bir devlet ne de istikrar kaldı. “Daha kötü ne olabilir ki” diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bunun yanında Meral Akşener, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi isimler AKP’den kopan kitlelere cazip gelebilecek seçenekler olarak ortaya çıktı.
Dış politikadaki değersiz yalnızlık da diğer iki konuyla birbirini doğuran döngüler. Ekonomi iyi ise diğer ülkeler sizi müşteri görür. Kendi toplumu ikrah etmeden kimse diktatörlere de ses etmez. Aksi kraldan çok kralcılık olurdu zaten. Alternatifler görünmeden kimse küfedeki yumurtalarını da almaz. Ekonomi kötü, halk gayrı memnun ve alternatifler çıkmaya başladı. Elbette hepsi kadar önemlisi ABD’de Trump gitti. Erdoğan, dünya lideri pozu vermek istediğinde soluğu Trump’ta alırdı. Ya da onun ses çıkarmayacağını bildiği için Putin’e koşardı. Yeni Başkan Joe Biden pas vermiyor. Daha fazla öfkelendirmemek için Putin’le dondurma yemeğe bile gitmiyor Erdoğan.
Hikayesi biten adamı, cuma namazı çıkışında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verdiği cevapta net gördüm. Evet Erdoğan yanlış zamanda yanlış hikayeler anlatıyor. “Yoksulluk varken Kanal İstanbul gibi fantezilerde inat etmemeli” mealinde konuşan İmamoğlu’na cevaben Çanakkale Köprüsünü, Avrasya Tüneli’ni örnek veriyor. Normal şartlarda o saydıklarını muhalefetin gündeme getirmesi Erdoğan’ın ise unutturmaya çalışması gerekir. Hem pahalı ücreti hem de geçiş garantileriyle vatandaşın illallah ettiği projelerin başında geliyorlar. Kanal İstanbul niye yapılmamalı konulu bir çalışmada kullanılacak misaller. Erdoğan bunu bile fark etmeyecek bir mental yorgunluk yaşıyor. Savunmaya çekildi ve topu kendi kalesine doğru vurduğunu göremiyor.