YORUM | SÜMEYYE KOCAMAN (OXFORD ÜNİVERSİTESİ, ŞARKİYAT FAKÜLTESİ, ARAŞTIRMACI)
İslam çalışmalarında mevcut tartışmalardan birini bu yazıda Hizmet kavramına taşımak istiyorum. Bu tartışma, kavramları yeniden anlamaya çalışıyor ve şunları soruyor: Tek bir İslam mı yoksa İslamlar ve Müslümanlıklar mı var? İslam deyince ne anlamalıyız, Müslümanların farklı uygulamalarını nasıl tanımlamalıyız? Bu soruların cevabını da bilim insanları, farklı kültürel kodlardan insan topluluklarının ürettiği farklı anlayışların İslam anlayışını ve bu felsefeden mülhem hayat pratiklerini nasıl etkilediğini araştırarak vermeye çalışıyorlar.
Hizmet için de bu yaklaşım kullanılabilir. Her sohbet dairesinin kendi kültürel kodları var. Bir antropolog için örneğin Hizmet çalışmak oldukça çileli bir iş olacaktır. Çünkü her Hizmet halkasının kendince kültürel kodları var ve bu da lokaldeki insanların yetişme tarzını ve anlayışlarını ifade ediyor. Mevcut şartlarda akademisyenlerin Hizmet konusundaki çok sesliliği veya sessizliği de bu farklılıklardan kaynaklanıyor. Her fıtratın kendi anladığı ve anlattığı ve yaşadığı bir Hizmet anlayışı var. Daha önce de yazdığım gibi, Hizmet bir odadaki fil, herkes kendi köşesinden gördüğü şekilde bir ‘Hizmet’ veya ‘Cemaat’ tartışması yapıyor. Oysa ortada tek bir anlayış ve kültür değil bir çok kültürler var.
Bunu fark etmek için de ya bir elli yıl daha geçmesi gerekiyor yahut da kırk yıl boyunca farklı açılardan Hizmet’i incelemeniz gerekiyor. Ben içine doğduğum için biraz da mecburen bu tecrübeyi edinmiş oldum. Bazen insanlara hayran oldum, bazen de bu insanlara rağmen bu kadar hizmetler oluyor ise burada Allah’ın lütufları vardır, dedim.
Neticede (şimdilik) fark ettiğim şu oldu: Cemaat veya Hizmet gidi tekil kelimeler kullanarak analizler yapılamaz. Sosyal bilimlerde bunun adı “essentialism”, biraz toptancılık biraz da köktencilik olarak tercüme edebilirsiniz. Tersinden bakalım. İnsanlar da kendi gördüklerinin tek ve asıl Hizmet veya Cemaat örneği olduğunu zannedebilirler. Oysa bu tabandan gelen ve kişi kişi dokunan bir toplumsal hareket. “Örnekleri kendinden” ve insan fıtratı ve perspektifi sayısınca farklı örnekler üreten bir hareket. İnsanların tekelleştirerek anlatması da kendisini tanımların merkezine koyduğunun farkına varmamasından kaynaklanıyor. Hizmet renkler gibi, gökyüzünü sabah bakınca mavi, akşam kızıl, gece siyah olarak görmek aslında yansıyan birçok rengin olduğunu ama gözlerimizin belli dalga boyunu seçtiği gerçeğini değiştirmiyor.
İyi bir analiz bütün renklerin, güneşin geliş açılarının değişimini, ortam ve şartlar değişince hakim olan rengin değiştiğini fark etmeyi ve bunu böylece ifade edip ona göre bir analiz dili geliştirmeyi gerektiriyor.
İdeolojik alt yapı ve farklı yetişme ortamlarına rağmen Hizmet etrafında birleşen insanların Hizmet anlayışlarında geçmişlerinin oluşturduğu psikoloji ve o psikolojinin penceresinden yaşadıkları ve anladıkları bir Hizmet algısı var. Her nesil için kavramlar ve dünya anlayışı da farklı. Bu Hizmet anlayışını da etkiliyor. Her nesil ile beraber Hizmet yeniden ele alınılıyor ve yeni Hizmet anlayışları ilk nesil Hizmet insanlarının da yaşadığı benzer psikolojik sancılardan geçerek tekrar ele alınılıyor.
Şimdiki kavgalar farklı bir neslin olsa da eskiden beri var olan kavgaların bir başka versiyonu. Bu tartışmalarda da birçok kültür ve ideoloji alt yapısından gelmiş insanın aynı melodi ve morfoloji içinde kendini yeniden bulma sancısı yatıyor. Oysa ortak noktayı burada bulmak belki de psikolojik nedenlerden dolayı mümkün değil. Ne var ki insanlar temel değerler etrafında kendilerine ve farklılıklarına rağmen ortak bir dil oluşturmaya çalışıyor.
Herkesin yetiştiği bir kültür ortamı ve onun kodları var. Herkesin büyüdüğü şartlar, ailesinin değerleri, yaşadığı şehrin veya köy kasabanın insanlarının oluşturduğu psikolojik hava gibi küçüklüğünden beri etkilendiği birçok husus var. Keşke o kodlarımızı da daha İslami ve dolayısı ile daha da insani bir zemine çekebilsek. Bu bir mücadele ve her gün kendisinin dünden daha iyi bir versiyonu olma gayreti gerektiriyor. Bunu yapanın bir ya da bir çok yolu olsa gerek. Bir tanesi hem aklı, hem kalbi, hem ruhu doyuran kaynaklarla beslenmek olsa gerek. Onu şimdilik okurların kendi tercihlerine bırakıyorum.
Bu farklılıkların yanı sıra bir de karakter farkları var. Bediüzzaman’ın dünyanın esmaya, ukbaya, dünyaya bakan üç yüzü vardır ifadesini ben biraz da psikolojik olarak okuyorum. Bazı karakterler dünyayı dünyanın ukbaya bakan yönünden okumaya daha çok meyilli. Bazı insanlar fıtraten derviş, bazıları tüccar, bazıları düşünür veya sanatçı yönelimli. Bu meyiller de dünyayı gördüğümüz gözlüklerin rengini ve iletişim dilimizi belirliyor. Aynı konuyu bir insan dini terminolojiden süzerek anlarken başkası o terminolojinin yeterince konuyu detaylandıramadığını düşünüp ya reddediyor yahut da yetersiz buluyor. Bazısı da bu iki dilin ötesinde tamamen verilere dayalı bir dil ile iletişim kurma ihtiyaç hissediyor. Bir konuyu bir sanatçı, düşünür, tüccar ve bir derviş fıtratı ile aynı dilde ve şekilde konuşamayız.
Bir diğer yanda da bunca farklara rağmen bir araya gelip insana hizmet edebilmek için ortak bir dil ve değerler dünyası kurmaya çalışan bir Hizmet anlayışı var. Bu da bütün bu yetişme ve fıtrat farklılıklarına, bunların getirdiği perspektif ve anlayış farkına rağmen insanların konuşmaya devam etme çabasında doğal olarak zorluklar ortaya çıkartıyor. Sesinin duyulmadığını hissedenler seslerini duyurmanın yolunu arıyor. Bunu kimi zaman seslerini kimi zaman da sözlerini yükselterek yapmaya çalışmaları da Hizmet felsefesine ve anlayışına verdikleri değeri gösteriyor.
Bu bütün fıtratlar için oldukça zor. Ne var ki, bütün zorluklarına rağmen konuştuğumuz farklı karakter ve alt yapı dilini ortaya koyup yeniden ortak bir dil oluşturmak için bu kavgalar kıymetli birer ortam.
Ayrıca çok insan yürek acısı ile kalp ve kafa sancısını da beraber ele alarak bir vicdan kültürü oluşsun ve yaşasın istiyor. Bu noktadan Hizmet’le ilgili yazılanlar ve tartışılanlar herhangi bir tartışma değil. Birçok alın teri göz yaşı, çeşit çeşit emek içeriyor. Bir yanımızda fikir işçiliği, bir yanımızda gönül acısı, ama neticede ortak bir vicdan kültürü geliştirme sancısı içinde pek çok insan sesli yahut sessiz, aşikar yahut içinden, mevcut tartışmalara katılıyor. Bu da içselleştirilmiş bir demokrasinin tabandan gelen tartışmaları olarak çok büyük kıymet taşıyor.
Şimdiye kadar pek çok insan için “insana hizmet Allah’a hizmet” felsefesi farklı karakter fıtrat ve ‘mahalle’den Türkiyeli ve dünyanın farklı ülkelerinden insanların bir araya gelmesine ve beraber çalışmasına vesile oldu. Ancak, bu felsefeden ne kadar bir gerçek hayat örneği çıkarabildik, bu hepimizin tartıştığı ve düşünmeye devam edilmesi gereken bir konu. Pergelin asıl bacağını bu eksene koymak için sürekli uyanık olmak, kendini sorgulamak ve etrafında bu farkındalığı artırmak gerekiyor. Her nesil bunu yeniden kendi dili ile yapıyor. Bunu yaparken bir dil oluşturuyor. Bu dili kurarken birçok Hizmet anlayışı ve onda kendini gösteren kültürel kodlar ortaya çıkmış oluyor. Bunlar farklı ortamda ve farklı dillerle hep tartışılan şeylerdi.
Günümüzdeki tartışmaların tonu, şimdiki nesillerin ideolojik alt yapısından örnekler taşıyor, ve o yüzden önceki nesillerin kavgasından farklı görünüyor. 60’ların sol hareketindeki ruh ile 70’lerin nispeten farklı görülmesi gibi. Nesilden nesile, farklı kültür ortamlarında farklı Hizmet anlayışları ortaya çıkıyor. Neticede herkes ‘Hizmet’ diyor ama analiz edince de, farklı nesil ve kültürel alt yapıdan insanın anladığı birçok ‘Hizmet’ anlayışı ortaya çıkıyor. Tersten yaklaşıp, ana kaynaklara tekrar dönerek belki sahabiler gibi biz de kendi kültürel kodlarımızı büyük insaniyet olan İslamiyet’in boyası ile boyarsak belki de temeller yeniden yerini bulur ve bir insanlık hareketi olarak ortaya çıkan Hizmet anlayışı tekrar değer kazanır. Ve tekrar ‘senin için yavru’ diye ortaya çıkan, çocukların göz yaşını silmek hedefli bir insanlık hareketi kendini bulabilir. Ama en önemlisi, insan olarak doğduğumuz dünyadan ayrılırken hala insan olarak kalabilme şerefine erişmiş oluruz. Çünkü onun bir garantisi yok. Kültürel kodlarımızdan arınmaya biraz da bunun için muhtacız.
Bir de farklı ideolojik alt yapıların ürettiği Hizmet anlayışları var. Türkiye gibi yedi nesil aynı partiye oy veren insanların olduğu kemikleşmiş kimliklere rağmen Hizmet Hareketi, İslamcısından CHP kökenli bir ailenin evladına farklı ‘mahalle’den birçok insana hitap edebildi. Normalde bir araya gelmeyecek insanlar aynı ortamlarda çalışmaya ve birlikte bir şeyler üretmeye başladı. Bu arada Hocaefendi “sahabileşin” çağrısı ile insanlara “geçmişlerini de Müslüman eden” sahabeleri anlattı. Ne var ki, hepimiz insanız. Neticede ortaya çıkan örneklerde birçok Hizmet anlayışı algısı ve pratiği zuhur etti. Kimi devletçi anlayışını Hizmet sandı, kimi İslamcı eğilimlerini, kimi de Kemalist şuuraltı ile kesin hatlarla ayrıştırdığı din ve dünya ilişkisine Hizmet dedi. Bunlar bence çok doğal. Herkes samimane, kendince doğru olanı savundu. Pek çok insan için Hizmet bir hayat felsefesi ve yaşama nedeni ve heyecanı idi. İnsanların samimiyetleri müsellem, ancak, düşünmemiz gereken konular var. Kişisel olarak inandığımız hizmetler, temel Hizmet felsefesinin neresinde duruyor, “Allah’a hizmet, insana hizmet” bizim için ne demek, en son ne zaman bir insana sadece Allah rızası için insan olarak değer verdik, düşünmek ve nefislerimizi sorgulamak gerekiyor…
Bu yazıyı ucu açık bir soru ile şimdilik bitirelim: Ortak bir hedef kurgulaması milliyetçiliklerde de vardır. Mesela Türk milliyetçiliğinin kurgulanmasında endüstrileşme ve şehirleşme gibi herkesi aşkın idealler toplumu bir araya getirmiştir. Ne var ki milliyetçilikler yapıcı olduğu kadar da yıkıcı toplumsal mühendisliklerin bir aracıdır. Bir yerde insanları birleştirirken diğer yerde ayrıştırır ve dışlar.
“İnsana hizmet, Allah’a hizmettir” felsefesi bir milliyetçilik oluşturmadan, Makyevalist eda ile sözüm ona kendisi için kendine rağmen değerlerini feda eden bir anlayışa girmeden yeniden felsefi ve pratik hayat örnekleri çevresinde yaşanabilir mi? Bunu gerçekleştirecek toplumsal, düşünsel, tasavvufi, kalbi, vicdani bir kültür nasıl elde edilir? Bu konuda temel tasavvufi değerleri ve insanın önemini nasıl anlamalıyız? Tek bir insanın bile hakkının hiçbir şeye feda edilemeyeceği bir toplumsal hareket mümkün mü? Bunun kültürel, dini, tasavvufi kodları neler?
Bunları hem çokça tartışmaya hem de bunun hayat örneklerini sergilemeye ve sergileyenlerin tecrübelerini paylaşmaya ihtiyaç var. Bu nazar ile bir gözü dünyaya birini de içe çevirip muhasebe etmek belki kültürel kodlarımıza sinmiş otoriterlikleri ve şiddeti silmemizde bir adım olur.