Sosyal medya ortaya çıkınca, sosyal hayat da çok değişti. Sevaplarda Günahlar da globalleşti. Peygamber Efendimiz; “İnsan bazen bir kelime söyler onunla cennete veya cehenneme girer” buyurur.
Bu hadisi şerifin hikmetini şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Üstad Selefi Salih’inin ortaya koyduğu prensipler iyi anlaşılırsa çağımızın da yaralarına merhem olabileceğini ifade eder.
Hakikaten dünyalık gayesi olmayan ilim sahipleri bunu çok iyi anlamışlar ve hayatlarında yaşayarak ortaya koymuşlardır.
İKİ KONU ARZ ETMEK İSTİYORUM:
Bunu gündemde olan iki konu ile arz etmek istiyorum. Geçmişte ehli dalalet ve hasedin dellalları, bu günde bazı dostların hedef tahtasına koyduğu bir dost, üniversitede ziyarete gelmişti.
Namaz için mescide geçtik. Abdest almak için terlikleri uzattım ama almadı. Döndü bana “ayağımda mantar hasatlığı var. Din kardeşlerime bulaşmasın” dedi.
Hak hukuka riayet eden bu nezih insanlara bu kadar zulmedenler, bu gün kahraman (!) bu kişi de “terörist” ilan edildi.
Bu bir imtihan.
Şimdi ise başka bir imtihan. Bir dost “bütün hayatımızda hep üç kelime ile karşı karşıyayız. ‘dünya imtihan dünyası.’
Bir insanın kemale ermesi için yakınları ve dostlarıyla imtihanın çok önemli rolü var. Büyük Allah dostu Kuşeyri Bakara suresinin 155. ayetini tefsir ederken “kurb (yakın) ile imtihan olmazsan kurbiyet makamına eremezsin.”
Yani yakınların olan eş, evlat, akraba, arkadaş, dost ile imtihan olduğunda ona Allah’a yaklaşmak için bir fırsat bil.
HASAN BASRİ, GIBYETİNİ EDENE TATLI…
Selefi Salih’inden Hasan Basri hazretleri gıybetini yapan kişiye tatlı götürüp “sen günahlarımı aldın, sevabını bana verdin. Sana müteşekkirim” der.
İmam Gazali birisi seni çok övdüğü zaman, bir başkası da çok yerdiği zaman kalbini dinle. Eğer her ikisinde de halin değişmedi ise kemale ermişsin demektir,” der.
Sahabelere bakın. En çok iftira edilen veya eleştirilenler hatta şehid edilenler gönüllerimizin sultanı. Üstadın hayatını inceleyin. Kendisine yapılmayan iftira (dindar kesim o zamanki bazı Diyanet reisleri dahil) ve zülüm kalmamış. O zulüm ve iftiralar olmasaydı, o da neticede bir Osmanlı âlimi kadar etki bırakırdı.
O zulüm ve iftiraları Allah’a yakınlaşmaya vesile kıldı. Aleyhinde yazan gazeteler için reklamımızı yapıyorlar, biz işimize bakalım” dedi ve de baktı. Nerede ise yirmi yıl gazete okumadı, radyo dinlemedi.
Okuyup dinleyenlere de ‘siz günah dışında ne kazandınız’ dedi. Çünkü Selefi Salihin yalanı dinlemeyi (bu gün için bakmayı da ekleyebilirsiniz) haram saymışlar.
O NECİS KELİME SON 6 YILDA 18 MİLYON 400 BİN DEFA KULLANILMIŞ!
Hocaefendiye her kesimden tam atmış yıldır nice iftiralar attılar. Google girince onunla ilişkilendiren o necis kelimeyi (o kelime ile yazımı kirletmek istemiyorum) son altı yılda on sekiz milyon dört yüz bin defa kullanmışlar. Kendisi hakkında şu ana kadar istenilen ceza İslam tarihinde hiç kimse için istenmemiş.
İkinci dünya savaşını çıkarmakla suçlanan ve yaklaşık 80 milyon insanın ölümüne sebep olarak gösterilen bütün Nazi liderlerine verilen cezanın en otuz katı kadar ceza istenmiş. O ise bunlara cevap vermek yerine “iman diyor, Qur’an diyor, eğitim diyor, ülkem diyor.”
ÜÇ BÜYÜK DÜŞMANIMIZ: CEHALAT, FAKİRLİK VE TEFRİKA!
Üç büyük düşman olan cehalet, fakirlik ve tefrikayı yenmek için o hasta haline ve yaşına rağmen çırpınıyor.Evet konuya dönelim. Eleştirilerde karşı taraf da dinlenir. Bir şey, niçin, ne zaman ve hangi şartlarda yapılmıştır, araştırmak lazım. Eleştiri haklı ve yerinde ve de ehli dalaletin eline malzeme vermeyecek şekilde yapılmışsa öpüp başa konur. Eleştirilen ise her türlü eleştiriyi Allah’a yakınlığa vesile yapar.
Zordur ama zaten Hizmet gönüllüleri hep zora talip oldu.
Biz Selefi Salihin çizgisini korursak, iftiralar ve eleştiriler bizi güçlendirir. İftira veya eleştiriler Hak yolcuları için hep olmuştur ve olmaya devam edecektir. Dostlardan ve yakınlardan gelen eleştiri olmazsa kemale değil zevale gidilir. Çünkü aile fertleri ve yakın dostlar ile imtihan olmazsan Kuşeyri’nin tabiri ile kurbiyyete eremezsin, Allah’a yakın olamazsın. Hepimiz bir şekilde bu imtihandan geçiyoruz.
İBN-İ HALDUN’UN MERKEZ BANKASI!
Başlık sizi şaşırtmıştır. Beni de şaşırtmıştı. Bir gün ofisime başka bir başka üniversitede ekonomi bölümünde okuyan Müslüman bir öğrenci geldi. Bana ‘İbni Haldun ile alakalı Master yapmak istiyorum’ deyince şaştım. Öğrenci bana “ Bize ders veren ekonomi profesörü eğer İbni Haldun olmasaydı bu gün Batı ekonomisi bu seviyede gelişmezdi. Merkez bankaları onun ortaya koyduğu prensipler ışığında çalışıyor” dedi. Ben sadece onu bir tarihçi ve sosyolojinin babası olarak bilirdim.
Meraktan onun ekonomi ile ilgili fikirlerini inceleyen makaleler okuyunca anladım ki ekonomi profesörünün dediği bir hakikat. İbni Haldun “Parayı hükümet değil, takva sahibi bir kişinin idaresinde bir heyet idare etmeli ve hükümet paraya müdahale etmemeli. Bürokrat ticaret yapmamalı,” diyor.
Malum eski başbakanlardan birisi Merkez Bankası başkanı 129 milyar doların peşine düştüğü için görevden alındı dedi. Bu miktar Türkiye’nin yıllık ihracatının yaklaşık üçte ikisi. Bu para nerede, kim götürdü de Başkan peşine düştü. Bu gün halkı Müslüman olan ülkelerin idarecilerinin hiç biri İbni Haldun’un bu prensibini uygulamıyor.
Kapı kulları ile Merkez Bankasını idare ediyorlar. Netice de dünya yeraltı zenginliklerinin yüzde 62 sine sahip olmalarına rağmen, dünyada gelişmiş bir Müslüman ülke yok. yucelsalih@yahoo.com