Her hak sahibine hakkını vermedir “adalet.” Dengeli olma, aşırılığa düşmemedir aynı zamanda. Adalet, tertemiz ruh ve dup-duru vicdanın eseridir. Zulüm ise, nefis tarlasında biten karaçalı. Adalet Allah’ın “adil” isminin yansıması, zulüm şeytan soluğu. Adalet müstakim çizgide dosdoğru yürüme, Rabbülalemin’e boyun bükerken, ne nefsini, ne hevasını, ne fikrini ne de düşüncesini ilah edinmeme… Adem (as) zelle işler işlemez “tevbe” dedi ve sığındı adalete, şeytan isyanda “aşırılığa” kaçtı ve düştü “zulüm” gayyasına, “racim” çukuruna.
Ey insan! Hakla alakan “kün” emriyle başladı. “Ahsen-i takvim”e mazhar kılındın, en güzel şekilde yaratıldın, rızıklandırıldın hem! Ne büyük saadet, ne büyük ihsan! Seni varlığın özü, sultanı eyledi Yaradan. O halde Rabbinle aranda adalet var mı? Sana verdiği binlerce nimete, farkındalık oluşturup, şuurla “şükür” veya sana teveccühünün gereği olarak yaptığı her türlü muameleye, “Rububiyetinin hakkıdır” düşüncesiyle “beli” diyebiliyor musun? Allah’tan kula adalet, en güzel şekilde yaratma, merhamet etme, rızıklandırma olarak her daim devam ederken, kuldan Allah’a ibadet, sabır, şükür olarak akıyor mu acep?
Ya insanlarla arandaki denge nasıl ey en güzel şekilde yaratılmış olan? Yunus deyişiyle “yaradandan dolayı” hukuğun olan insanlarla. Allah’ın güzel isimlerinin aynası, san’atı ilahi olan insana muamelelerinde, dengeli olabiliyor musun? Adaletin zıddı malumdur ki zulüm… Muamelelerinde hak-hukuğa mı tabisin, yoksa aşırılığa kaçıp, yakıcı zulüm rüzgarlarını mı salıyorsun başak tarlalarına?
Ey insan! Her varlıkla alakadar olan sen, varlıklarla arandaki hukuku gözetip dengeyi kurabiliyor musun aynı zamanda? Gökyüzü senin için, yeryüzü senin… Papatyaların gamzelerini gösterdikleri ilk nazar sensin, gün çiçeklerinin döndükleri yüz senin yüzün.
Adaletin en bariz emaresi, merhamet. Muamelelerinde merhamet olan insan, adil insandır. Merhamet marazın kaynağı değildir. Merhametten rahmet, sevgi, mürüvvet hasıl olur. Adalet bazen merhamete muarız gibi gözükebilir ama mahza merhamettir adalet yada tamamıyla adalettir. Merhamet duygusunu yitirenlerin, sevgi mahrumlarının, “adalet” doğurduğu görülmemiştir.
Ey merhametten mahrum, sevgi yoksunu zalim! Deyişim birazda sana… Bazen seksen yaşındaki dedeye hapsi reva görürsün, bazen aynı yastığa baş koyduğun refika-i hayatına zindan edersin hayatı. Sokak ortasında tekme atarsın yer yer masum hayvanlara. Elinde silahınla dağlarda özgürce yaşayan kartalları avlar, tuzak kurarsın yaralı ceylanlara. Dalında koparırsın gülleri. Bazen bahar mevsiminde kırağı gibi yağarsın yemyeşil kırlara, çiçeği dalında soldurursun. Zira zalimsin, kararmıştır ruhun, merhamet kesilmiştir senden. Yalanla iş yapar, iftirayı yağ diye sürersin ekmeğine. Etme! diyeceğim ama kapkara kesmiş nefsin vicdanına sızacak bir reşhaya izin verir mi bilemiyorum…
Adalet rağbet edilendir, yaşamdır. Adaletin tesisi her vicdan için esas olmalıdır. Adalet vicdanda çıkar ama kurallarla ve kurumlarla yaşar. Kuralları uygulayan kurumlar olmazsa görüp göreceğimiz sadece “kaos”tur. Kaosun hakim olduğu yerde dirlik ve düzen olmaz, huzur ve güven can çekişir. Kaosun hakim olduğu yerde kültür oluşmaz, medeniyet doğmaz. Bedevilik, bağnazlık, nobranlık paşa muamelesi görür. Hani derler ya “Berlin’de hakimler var” diye. Anlatılır ki; Prusya Kralı olan “Büyük” Friedrich, Potsdam Ormanları’nda gezerken bir tepenin yanında durur ve araziyi çok beğenir. Bu araziye bir saray yaptırmak ister… Beğenir beğenmesine ama tamda burada bir değirmen vardır. Kral değirmenin sahibini huzuruna çağırır ve ederinin üstünde para teklif ederek, değirmeni satın almak ister. Fakat değirmenin sahibi değirmenini satmaya hiçte sıcak bakmaz. Kral kendini tanıtarak konumunu tehdit olarak öne sürer. Değirmenin sahibi Sans-Souci tehditlere aldırış etmeyince kral sorar: “Ben krallığıma, gücüme, askerlerime güvenerek bu araziyi alacağımı söylüyorum, sen neyine güvenerek bu araziyi bana vermiyorsun” der. Sans-Souci ben Berlin’deki hakimlere güveniyorum der. Hakkaniyetli kral şu sözlerle bitirir hikayeyi, “Hiçbir güç, hiçbir iktidar, kral dahi olsa adaletten üstün değildir…” Allah’ın Hâkim ve Hekîm ismine ayna Hakimler keşke bütün canlara daha fazla güven verebilseydi…
Muhakkak bu konu çok su götürür. Ama maalesef biz adaletimizi yitirdik, kaybettik dengemizi. Dengemizi kaybedince ümmeti vasat olma özelliğinden mahrum kaldık. Bu ise bize kucak kucak zillet taşıdı…