Kara Grup Yönetim Kurulu Başkanı M.Ali Karamemiş, Victoria’da, 100 bin metrekarelik yeni bir arazi aldıklarını ve üzerinde yaklaşık 35 fabrikanın kurulacağını belirterek, “Türkiye ekonomisi, şu an çok güzel. Ülkemiz şu anda adeta bir şantiye gibi. Avustralya’dan benimle beraber olan misafirler, bu manzara karşısında gözlerine inanamadılar. Bilhassa, devam eden yol yapımları ve inşaat alanındaki diğer çalışmalar, dışarıdan gelen insanları çok etkiliyor. Gerek ekonomisi ile gerekse de alt yapı ve inşaat çalışmalarıyla göz kamaştırıyor. ”dedi.
Zor rekabet şartları arasında, azimle mücadele eden birçok işadamımız gibi; Mehmet Ali Karamemiş’in de farklı bir hayat hikâyesi var. Çeyrek asırlık iş yaşamına marangozluk mesleği ile başlayan Kara Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Karamemiş, Türkiye’de Endüstri Meslek Lisesi’ni bitirdi. Ticaret hayatının geleceğine koymuş olduğu hedefine, bir de eğitimini eklemiş. Ve Avustralya’ya geldikten sonra 50 yaşında Victoria Üniversitesi İşletme Yönetimi Bölümünü başarıyla tamamlayarak, mezun oldu. Kıt imkânlara rağmen sektöründe kendi işletmesini kurarak, Victoria’da ilk sıraya, Avustralya genelinde ise; üçüncü en büyük kuruluş arasına girmeyi başardı. Kara Grubun bünyesinde Karaboard, nuform ve Nu-Door şirketleri ile inşaat firmaları bulunuyor. Adeta pergeldeki sivri ucu, Avustralya’ya koyarak, başta Türkiye olmak üzere Avrupa, Asya, Afrika ve Uzak Doğuya bir taraftan ihracat yaparken, diğer taraftan da söz konusu coğrafyada; madencilik sektöründe de çalışmalarını sürdürüyor. Yoğun iş temposuna rağmen sosyal ve toplumsal meselelere karşı da duyarsız kalmayan Karamemiş, Avustralya genelinde faaliyet gösteren siyasi parti liderleri ve yöneticileriyle de yakın dostluk kurmayı başardı. Ülke genelinde yaşanan krize rağmen, yüzde 5 ile 10’luk ticari bir büyüme sağlamayı başaran ve önemli bir hayat hikâyesine sahip olan Kara Grubu Yönetim Kurulu Başkanı M.Ali Karamemiş sorularımızı şöyle cevaplandırdı. (ZP)
Birçok işadamımız gibi; zor ama başarılarla dolu bir ticari hayatınız var. 25 yıl gibi çok da uzun olmayan ticari serüveninizi neye borçlusunuz?
Birincisi; şirketimizde çocuklarımla birlikte çalışıyorum. Büyük oğlum Mustafa şirketimizin genel müdürü. Diğer çocuklarımın da şirkette farklı görevleri var. Temel sağlam olunca, geri kalanlar konular kendiliğinden geliyor. Mesela, ARGE çalışmasını hiçbir zaman aksatmadım. En büyük özelliklerimden biri, etrafımdaki arkadaşlarım veya birlikte çalıştığımız personelimizin fikirlerine değer veriyorum. Kim olursa olsun, her türlü fikri önemsiyorum. Kestirip atmıyorum. İkincisi; hafta sonları kimsenin olmadığı zamanlar fabrika ve iş yerlerimi gezerim. Sakin ortamda, her yeri dikkatlice kontrol ederim. Yanlış gördüğüm konuları ve olayları not alırım. Sonra da bu yanlışları düzelttiriyorum. Bu şekilde çalışmamın çok faydasını gördüm. Üçüncü bir ayağı; yaşadığımız ve iş yaptığımız ülkelerin vergi, bankacılık ve diğer hukuki sistemlerini çok yakından takip etmeye çalışıyorum. Bütün bunların yanında 7 yıl birlikte çalıştığımız eski genel müdürümüzün kurumumuza çok faydası oldu. Ben ve çocuklarım başta olmak üzere hepimiz, çok güzel bilgiler edindik. Bir noktada Avustralya’daki yapılanmamızı ona borçluyuz diyebilirim.
50 yaşında Üniversiteyi bitirdiğinizi biliyoruz. Doğru mu?
Evet doğru. 2006 yılında üniversiteye İngilizcemi geliştirmek için gitmiştim. Hocalar, dilimin yeterli olduğunu söyleyip, okumamı tavsiye ettiler. Business-Management bölümüne kayıt yaptırdım. Böylece bu bölümü 4,5 yıl içinde ve 50 yaşında bitirmiş oldum. Daha sonra üniversitedeki öğretim görevlileri, fabrikaya beni ziyarete geldiler ve işimizin çapını görünce inanamadılar.
Galiba, Avustralya’nın dışında birçok ülkede de çalışmalarınız var.
Düzce’deki fabrikamızda Kitchen Box adında mutfaklar yapıyoruz. Müşteriler mutfağını kendisi tasarlayıp bütçesine ve mutfak alanına göre hazır şekilde almış oluyor. Eczacıbaşı, Kelebek ve İpek Mobilya gibi tanınmış markaların en önemli hammadde sağlayıcısı şirketiz.
Teknoloji ve tasarım günden güne gelişiyor. Rekabete ve iş trafiğine nasıl ayak uyduruyorsunuz?
Şu anda şirketlerimizin tamamında 120’nin üzerinde personel çalışıyor. Melbourne’deki ana fabrikamızda 40 kişinin yaptığı işi yeni kurduğumuz teknoloji sayesinde 6’ya indirdik. Yeni teknoloji ve otomasyon sistemimizin sadece montaj çalışmaları yaklaşık üç yıl devam etti. Türkiye’de de böyle teknolojiyi takip etmesek, sadece orada 250 kişi çalıştırmamız gerekirdi. Her ne kadar bu çalışmamız, istihdam açısından olumsuz gibi gözükse de kalite, zaman israfı ve kapasiteyi büyütme ve siparişlere cevap verme ve zamanında yetiştirme açısından çok olumlu. Rekabet ortamının gerisinde kalmıyorsunuz.
Bildiğiniz gibi; inşaat sektörü ticari canlılığın ve piyasanın can damarıdır. Şu anda da inşaatta sektöründe ciddi bir daralma söz konusu. Sektör olarak buna karşı ne gibi alternatifler geliştiriyorsunuz?
İnsanlar ikinci bir ev veya eskisini satıp yeni ev alamadığı zaman, hemen ikamet ettiği evinin mutfağını veya banyosunu değiştirmek istiyor. Avustralyalıların böyle bir alışkanlığı var. Evlerin değeri biraz daha artsın diye bakım ve onarım yapıldığından, bizim sektörümüz de sürekli canlı durmuş oluyor. Victoria Eyaletinde, eski evlerin tamiri ve ek inşaatlar konusunda iyiyiz. Mutfak yapımı için bütün altyapımız mevcut. İlginç bir durumu sizinle paylaşmak istiyorum. Ekonomik krize ve piyasadaki olumsuzluklardan etkilenmemize rağmen, yüzde 5 ile 10 arası büyüme sağladık. Şu anda Victoria’da biz kendi sektörümüzde birinciyiz. Avustralya’da da üçüncüyüz.
Avustralya’daki siyasi ve ekonomik gidişatı nasıl görüyorsunuz.
İnşaat sektörü perişan durumda. Bütün dünyada, ekonominin lokomotifi inşaat sektörüdür. Şu anda madenlerde olmasa, Avustralya’nın ekonomisi iyice dibe vururdu. Karbon vergisiyle birlikte, her vatandaşın hayatına, haftalık 10 dolar yük binmiş oldu. Arabanız için, air condition gazı daha önce 50 dolara dolduruluyorken, şimdi ise; 250 dolara mal olacak. Avustralya ekonomisinin, Başbakan Julia Gillard’ın gitmesiyle düzeleceğine inanıyorum.
Türk okullarının yaptığı hizmeti reddeden, ‘dünyayı takip edemiyor’ demektir.
Türkiye’de de şirketleri ve yatırımları olan bir yatırımcı olarak, Türkiye’deki ekonomik ve siyasi gelişmeleri nasıl görüyorsunuz?
Türkiye ekonomisi şu an çok güzel. Ülkemiz adeta bir şantiye görünümünde. Her yerde inşaatlar var. Maden sektöründe araştırma yapmak üzere ülkemizi karış karış gezdik. Yaklaşık 10 bin kilometrelik bir yol kat ettik. Benimle beraber olan Avustralyalı misafirlerim, bu canlılık ve güzel manzara karşısında gözlerine inanamadılar. ‘Türkiye, bu kadar parayı nereden buluyor.’ diye sordular. Bilhassa, devam eden yol yapımları ve diğer inşaatlardaki çalışmalar, dışardan gelen insanları çok etkiliyor. Gerek ekonomisi ile gerekse de alt yapı ve diğer çalışmalarıyla göz kamaştırıyor. Sadece inşaat sektörü değil. Türkiye’de yakın bir akrabamızla oto parçası üreten bir fabrika kurduk. Daha önce Avrupa’ya pazarlıyorduk. Ancak şimdi ise; iç piyasaya mal yetiştiremiyoruz. Ayrıca, ayda yaklaşık 30 tır oto mal yurtdışına ihraç ediyoruz.
Ekonomik krize rağmen yeni bir yatırımınız söz konusu. Onu biraz açarımsınız?
Şu andaki fabrikamıza yakın bir bölgede 100 bin metre karelik büyük bir arazi satın aldık. Belediyeden en son izinler alındı. Araziye inşaat yapma ruhsatını alabilmek, yaklaşık iki yıl sürdü. Bu arazinin 12 bin metrekarelik kısmı koruma altına alınmış oldu. Geri kalanın üzerinde 35 adet fabrika yapılacak. Gerisini ise; arsa veya fabrika yeri olarak satışa çıkaracağız.
Kara Grubu, daha çok inşaat sektöründe yaptığı yatırımlarla tanınıyor. madencilik sektöründe de faaliyetleriniz olduğunu biliyoruz. Bu alanda hangi aşamadasınız?
1990’lı yıllarda Türkiye’de maden araştırması yapmıştık. Bu konuyla ilgilenen Avustralyalı yatırımcılarla yollarımız kesişti. Dünyanın birçok bölgesinde, maden işletiyorlar. Türkiye’de de 1993 yılında İzmir-Ovacık’da altın madeni işletmiş ve daha sonra satmışlar. Türkiye’yi iyi biliyorlar. Türkiye’de yabancılar tek başına maden şirketi kuramıyor. Onun için Türk vatandaşlığımız nedeniyle bir ortak şirket oluşturduk. Ortaklarımız, maden sektörünü iyi bilen insanlar. Özellikle Türkiye’de işletilmiş, kapanmış veya satılık olan madenler üzerinde duruyoruz. Mesela Huntite adında bir maden var. Dünyada sadece Yunanistan ve ülkemizde, Denizli şehrinde var. Bu maden, arazisi ile ilgili anlaşmalarımızı yaptık. 85 kilometre kare ormanlık bir alan. Nasip olursa, bununla da aynı zamanda borsaya girmek istiyoruz. Diyarbakır ve Muş arasında demir ve bakır cevheri ile meşhur olan ayrı bir bölgede de çalışmalarımız devam ediyor.
Daha önce Malezya, Endonezya gibi ülkelerde üretilen ve iplik yan sanayisinde kullanılan bir çeşit maden ile uğraşmıştınız. Bununla ilgili çalışmalar hangi seviyede?
Evet, aslında o sahayı geliştirebilseydik ülkemiz açısından çok iyi olacaktı. Ancak bu maden kenevir cinsi bitkilerin ailesinden olduğu için Türkiye’de yetiştirilmesine izin verilmiyor. Gaziantepli işadamı ve SANKO Holding’in sahibi, Abdülkadir Konukoğlu çok ilgilendi. Ancak yetiştirilmesi yasak olduğu için fazla bir ilerleme kaydedilmedi. TUSKON Zirvesine gittiğimde, bunu götürüp tanıtımını yapmıştım. Su maden işletmeciliği konusunda da şirketimiz var. Sahibi olduğumuz su madenlerinden Çankırı’dakinin birçok özelliği var. Mantar, sinüzit, astım ve solunum yolları hastalıklarına iyi geliyor. Tedavi amaçlı olan bu sahadaki çalışmalarımızı bize danışmanlık yapan bir üniversite öğretim görevlisiyle sürdürüyoruz. Ancak ilk etapta biz bu suyu burundan vücuda geçecek spray şeklinde üretmeyi düşünüyoruz. Avustralya’da da bununla ilgili raporlar alacağız.
Türk toplumunun, ülke siyasetindeki rolü ve yerini ağırlığını ve Avustralya’daki siyasi ve politik gidişatı nasıl görüyorsunuz?
Yıllardan beridir bir konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz. Bizim bütün toplumumuz, İşçi Partisi taraftarı gibi gözükmesin diye. Toplumumuz Liberal Parti’nin adını bile duymak istemiyordu. Avustralya’yı tekrar Liberaller yönetmeye talip. Eyaletler de yapılan seçim sonuçlarında İşçi Partisi’nin hezimete uğraması bunu gösteriyor. Victoria Eyalet Başbakanı Ted Baillieu’ya ilk iftar yemeğine biz davet ettik. Liberal Parti Türk Şubesi’ni ilk biz kurmuş olduk. Liberal Parti, Victoria’da iktidara geldiğinde, yaptığımız görüşmelerden sonra desteklediğimiz adayımıza koltuk vaat edilmişti. Ancak, adayımız işleri dolayısıyla, siyasete devam etmediği için o fırsatı kaçırdık. O gün, Liberal Parti’ye gönül veren başka bir arkadaşımız olmadığı için bu fırsatı kaçırmış olduk. Ted Baillieu, toplumumuzun birçok davetine katılıyor. Daha önce, Türk toplum faaliyetlerine eyalet başkanı seviyesinde katılan kaç siyasetçi oldu? Yabancı misyon şeflerini Vali ile birlikte özel olarak ağırlayan Ted Baillieu, bu toplantıya, iş adamı sıfatıyla sadece bizi davet etti. Ve o toplantıda, bütün diplomatların arasında bize özel bir ilgi gösterdi.
Biraz da iş hayatının dışına çıkalım. Bu kadar yoğun bir temponun arasında sosyal ve toplumsal konularda da aktif faaliyetleriniz var. Ülkemizin ve toplumumuzun diasporasının güçlenmesini nasıl ve nede görüyorsunuz?
Türk diasporasını canlandırmanın yolu, yukarıda anlatmaya çalıştığım bu tür ilişkilerden geçiyor. Çalışmalarımızı buralarda ‘sesimizi duyurmak’ amacıyla yapıyoruz. Kurduğumuz Avustralya Türk Sanayici ve İşadamları Derneğine uzun süre başkanlık yaptım. Şimdi başkan yardımcısı olarak hizmet veriyorum. Ayrıca, Dünya Türk İşadamları Asya Pasifik Başkan Yardımcılığı görevini yürütüyorum. Bu görevleri, benim ‘toplumumuza olan hizmet borcumu ödeme’ olarak değerlendiriyorum. Ama maalesef, toplum olarak güzel olan şeyleri desteklemiyor ve alkışlamıyoruz. Yanında olmuyoruz. Mesela Türk okulları, bu noktada ülkemizi, dünyada çok güzel temsil ediyor. Güzel hizmetler veriyor. Bugün dünyada Türk okullarının yaptığı hizmeti reddeden, ‘dünyayı takip edemiyor’ demektir. Avustralya’da bu okulların başarılarının kime faydası olduğu ortada. Öncelikle bunu sormamız lazım. Ülkesini seven hiç kimse bundan gocunmaz. Aksine aynı zamanda gurur duyar. Bunu algılamayan kişi, ‘etrafını görmüyor’ demektir. Türkçe Olimpiyatları’na benden başka bir çiçek gönderene rastlamadım. Her yıl bunu seve seve yapıyorum. Bu yapılan çalışmalardan gurur duyuyorum. Dilimizi ön plana çıkarıyorlar. Bundan daha güzel bir hizmet olur mu?
Ve son olarak, özellikle girişimcilerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
Bence bizim en büyük kaybımız, yaşadığımız ülkeyi iyi tanımamamızdan kaynaklanıyor. İnsanlarımızın Yüzde 60’ı, Avustralya kanunları ve vergi sisteminden ‘habersiz’ diyebilirim. İşyeri açıyoruz ama fazla sürmüyor. Bir müddet sonra çoğu kapanıyor. Avustralya çapında Türk işadamlarının çalıştırdığı 5 bine yakın takeaway olduğu söyleniyor. Bu rakam azımsanmayacak bir rakamdır. Bir hesapladığımızda Avustralya ekonomisine katkısı oldukça fazla olduğu görülecektir. Bunu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Onun için daha güçlü hale gelmememiz gerekiyor.