Gazeteci-yazar Erkam Tufan Aytav’ın Alevi-Sünni evliliklerini irdelediği röportajları, ‘Sevdim Seni Bir Kere’ isimli bir kitapta toplandı. Aytav, ‘Aslında yok birbirimizden farkımız’ söyleminin bir yaraya merhem olmadığını düşünüyor. Gerçeklerle yüzleşip önyargılardan kurtulmak gerektiğinin önemine dikkat çekiyor. Yazarın bugünlerde yüreğini ağzına getiren soru ise bir hayli çetrefilli: ‘Kızını Alevi bir gence verir misin?’
Neden Alevi ve Sünni evlilikleri ile ilgili bir kitap yazma ihtiyacı hissettiniz?
Evlilikler üzerinden Alevi-Sünni ilişkisine kendi boy aynamızdan bakmayı amaçladım. Bir araya gelemeyen toplumun çocukları nasıl bir araya geliyor, tanışma anından evlenmeye kadarki süreçte neler yaşıyorlar, bunları iki toplumun arasındaki ilişkiler bağlamında işlemeye çalıştım.
Alevilik ve Sünnilik söz konusu olduğunda hep, “Aslında yok birbirimizden farkımız” gibi söylemler kullanılıyor. Kitap ise iki mezhebin nasıl da birbirine karşı önyargılar beslediğini gözler önüne seriyor. Bu çelişkiyi nasıl okuyorsunuz?
Gerçekle yüzleşmek istemiyoruz. ‘Aslında yok birbirimizden farkımız’ söylemini bir kenara bırakıp ötekileştirilmişlerle olan ilişkilerde farklı olabileceğimizi ortaya koyabiliriz. Ama bu, ayrı gayrı olacağımız anlamına gelmiyor. Farklı kimliklerle birlikte yaşayabilmeyi konuşursak daha hızlı yol kat edeceğimizi düşünüyorum. İki toplum arasında önyargılar var. Özellikle Sünni kesimde çok daha fazla önyargı var.
Neye göre böyle bir tespitte bulunuyorsunuz?
Mesela Aleviler, namus meselesinde çok hassastırlar. Hatta Sünnilerden daha hassastırlar diyebilirim. Böylesine hassas bir toplum için Sünniler arasında ‘mum söndü’ gibi bir yalan, bir iftira yayılabiliyor. Önemli olan, iki toplumun kaynaşabilmesi, ilişki içine girebilmesi, birbirlerinin kültürlerini tanıması. Bu olmayınca önyargıların üzerine provokasyonlar eklendi, derin yaralar oluştu. Evlilikler bu anlamda çok önemli.
Türkiye’de bu tip evliliklerin son yıllarda arttığına dair somut veriler var mı elinizde?
Böyle bir veri yok elimde. Daha önce sadece bir doktora tezi yazılmış bu konuyla ilgili. Kitap olarak da bu ilk. Bu evlilikler, şehirleşmeyle başlayan bir mesele. Gittikçe de artacağını düşünüyorum. Çünkü şehirde mezhepler zamanla aşınıyor. Bu süreç içerisinde gençler birbirleriyle daha rahat diyalog kurabiliyorlar. Özellikle Aleviler kırsaldan şehre inançlarını taşımakta zorlandılar çünkü dede ihtiyaçları var, cemevi ihtiyaçları var. Dolayısıyla Alevi gençler bir dedenin rahle-i tedrisatından geçemedi. Bunun getirdiği bir savrulmuşluk söz konusu oldu. Marksist örgütler bu gençlere kucak açtı. Bu aşınmayla birlikte gençler Aleviliği, sadece boyunlarına taktıkları bir Zülfikar kolyesine indirgediler.
Alevi-Sünni evlilikleri Türkiye için neden önemli?
İki tarafa savrulmuş iki toplum var. Arada kalın bir duvar var. Bu iki toplum birbirine uzaktan bakıyor. Aralarında çok sağlıklı bir ilişki yok. Kerbela’ya uzanan tarihsel bir tortu var. İşte böyle bir ortamda bir araya gelemeyen iki toplumun çocuklarının birbirini tanıması, sevmesi ve evlenmesi durumunda ötekini anlamak adına önemli bir sürecin başlangıcı olacağını düşünüyorum.
Yaptığınız röportajlar, sizin Alevilere karşı bakış açınızı nasıl değiştirdi?
Benim de önyargılarım vardı. Ben bazı şeyleri yanlış bildiğimi anladım.
Neydi bu yanlış bildikleriniz?
Samimi olarak ifade edeyim. Sünni kesimde çok yaygın bir kanaat vardır. ‘Aleviler gusül abdesti almaz’ derler. Koskoca bir yalan bu. Ben bu süreç içerisinde korka korka insanlara bunu sordum. Özür dileyerek sordum.
Kızınız var mı?
Var.
Kızınız ileride, “Baba, ben Alevi birine âşık oldum ve evlenmek istiyorum” derse tepkiniz nasıl olur?
Çok zor bir soru sordunuz. Son günlerde en çok korktuğum soru bu. “Ben buna hazır mıyım?” diye kendimi irdeliyorum. Bu işin kitabını da yazsam önyargıların etkisinde kalabiliyorum. Bu soruyu sorarsınız diye de korkuyordum zaten. ‘Bir gün bana böyle bir şeyle gelirse ne derim?’ Öncelikle kızımın tercihine dikkat etmem gerekir. Ama bu konuda Sünni bir baba olarak kızımın uyuşabileceği kültürel bir yakınlık var mı ona bakarım. Biliyorsunuz Alevilik, günümüzde farklı farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla Sünni babaların da aklı karışıyor. Türkiye’de Allah, Muhammed ve Ali diyen ve çoğunluğu temsil eden Alevilerle bir problemim olmaz diye düşünüyorum. Tabi alevi ailenin önyargılarını da hesaba katmak gerekiyor. Bunları ifade etmemle birlikte aslında ruhlarımız hâlâ birbirine yakın değil. İnsan dile getiriyor ama günlük yaşamda uygulaması farklı bir şeydir.
Bu konuda samimi olmadığınızı mı düşünüyorsunuz?
Ruhen hazır olmadığımı düşünüyorum çünkü ben de Türk eğitim sisteminin bir ürünüyüm. Ben de burada şartlanmışlıkların bir ürünüyüm, benim de kafamdaki tortuları atmam kolay olmuyor. Aklınızla bir şeyleri kabul etseniz de ruhunuza ve kalbinize bunu aksettirmeniz bir sürecin sonucu.
Dediklerinize bakılırsa böyle bir evliliğe sıcak bakmıyorsunuz bir baba olarak…
Evet. Neden derseniz kitabın sonunda da yazdım. Bir kalemde ne evet ne de hayır diyemem. Bu bir risk en nihayetinde. Herkes karışıyor evlilik sürecinde. Sonrasında bir kavga esnasında önyargılar hortlayabiliyor. Bilinçaltı ortaya çıkabiliyor. Bizim neslimizin bu konuyu tamamen içselleştirebilmiş olmasını biraz zor görüyorum.
Neden sadece medya dünyası ağırlıklı Alevi-Sünni evlilikleri yapan insanlarla görüştünüz?
İnsanların bir kısmı özellerini açmak istemiyor. Böyle olunca ısrar edemiyorsunuz. Zor bir ikna süreci oldu.
Kaç kişiye teklif götürdünüz röportajlar için?
Yaklaşık 30’a yakın kişi ile temasa geçtim ama sadece 5 tanesi kabul etti. Ben olumsuz örnekler üzerinden gitmek istemedim. Pozitif bir sonuç ortaya çıksın istedim. Başarabilmişler üzerinden gitmek istedim.
Görüşmek istemeyenler kimdi?
Bu konuda isim veremem.
Türkiye’de Alevilik hâlâ bir fişleme unsuru olduğu için kabul etmemiş olabilirler mi?
Tabii. Türkiye’de bu, büyük bir problem. Şehre göç eden Aleviler şehre ve kamusal alana kimliklerini taşıyamadılar. Kendilerini gizlemek zorunda kaldılar. Aleviler şehir ortamında sadece kendilerinin gizlenmediğini de gördü. Ermeniler, Rumlar, tarikatçılar ve cemaatçiler de kendilerini gizliyor. Sistem bizi tek tipleştirmeye çalışıyor, sizi maskeyle sokağa çıkmaya zorluyor, Sünniler de dindarlığıyla ötekileştiriliyor mesela.