Zübeyir Gündüzalp Ağabey demişti ki: “Ben niçin bu Lâhikalara önem veriyorum
Çünkü Üstad Hazretleri, ‘Benim Risale-i Nurlarda iddia ettiğim dâvayı, talebelerim lâhikalarda tasdik etmişlerdir.’ diyordu.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi şöyle diyor: “Lâhikalar olmasaydı, bu işi bilemeyecektik. Lâhikalar çok okunmalıdır. Çünkü bu günlere ışık tutuyorlar. Lâhikalar, Risale-i Nurlar kadar önemlidirler. Risaleler ses; Lâhikalar aks-i sadâdır. Nurlar mevzuunda çok sathî; bakıyoruz. Onlara, küllî; (bütüncül) mahrûtî; bakmayanlar, gerçeği tam kavrayamazlar. Topkapı Sarayı’nın güzelliklerini, sanatlarını avam nazarı ile bakanlar kulübeye çevirmiş olurlar. Üstad Hazretlerini de seviyesiz bakışla bakanlar, hele hele garazlı-marazlı bakışların anlamaları hiç mümkün değildir. Çağları aşan görüşleri kavramak için en azından bir hüsnü zanla bakmak gerekir…
Bediüzzaman Hazretleri, Şekspir’den daha zengin ve rengin bir dil kullanarak, hem de sonradan öğrendiği Türkçe ile Risale-i Nurları yazmıştır. Bu olgun Türkçeyle yazılan Nurlar üzerine bir doktora çalışması yapılmalıdır.
Küçük Sözler bile avam lisanı ile, havassa yani elitlere yazılmış… Bin bârekâllâh…
Nurları, Pırlantaları okumayan beslenemez. Beslenmeyen de kurumaya mahkûm olur.
İslâmiyet’i gerçekten ciddiye alan ve “Ve sonra o Kur’an’ı beyan etmek de bize aittir.” (Kıyame Sûresi, 75/19) âyetini nurlarla tefsir ve beyan eden, tahkî;kî; î;manı ders veren ve sahabe imanına benzer bir salâbet için cehd ve gayret gösteren ve en derin gerçekleri sehl-i mümtenî; ile ifade eden ve orijinal tabirleriyle en derin hakikatleri izhâr eden Bediüzzaman Hazretleri yazdığı Münâcât Risalesi’yle gönüllere yepyeni bir yakarışın numunesini göstermiştir…
Buzağının burunsallığı, süt emmesine mânî; olduğu gibi, Risale-i Nurları ve Pırlantaları anlamaya da kibir burunsallığı, enaniyet burunsallığı, haset burunsallığı, garaz-maraz burunsallığı en büyük engellerdir… Herkes kendi bildiğinin mağruru olursa, bereket olmaz…
Tahlili (analitik) mülâhaza ile Üstad Hazretlerini tekrar ele almak, eserlerine karşı şevk ve arzu uyandırmak lâzım.
Sahabe efendilerimiz, Kur’an’ın canlı tefsirleridir. Kur’an ve Hz. Muhammed Aleyhisselam olmasaydı sahabe olmazdı. Sahabe olmasaydı tabiin olmazdı. Tabiin olmasaydı tebe-i tabiin olmazdı. Hz. Süleyman Aleyhisselamdan sonra her şey bitiyor. Hz. İsa Aleyhisselamdan sonra Havarî;lerle iş bitiyor. Hz. Musa Aleyhisselam döneminde cemaat işe yaramaz hâle geliyor. Halbuki Kur’an’ın mucizesi olan sahabe, tâbiî;ni; tâbiî;n de tebe-i tâbiini yetiştiriyor ve İslâmiyet devam ediyor. Biz sadece bir meşrep değiliz. Tam bir İslâmî; hizmetiz. Kur’an’ın bu asrı ve gelecek asırları aydınlatan tefsirlerinin talebeleriyiz. Mühim olan ihlaslı olmak ve ihlaslı talebeler yetiştirmektir…