M. Fethullah Gülen Hocaefendi diyor ki:
Ciddi sıkıntılar var… Söylenen sözler… Vefasızlıklar… Nankörlükler… Bütün bunlar sıkıyor insanı. Belki de bu mevsim dua mevsimidir. Allah kendisine teveccüh edilmesini bekliyordur!”
“İmanınız varsa dayanacaksınız! Bu dünya dayanma dünyasıdır darılma dünyası değildir. Bu mevsim; ‘Mevsim-i dua’dır, Allah’a çok yalvarmak lâzım.”
“Rabb’in rızasını bırakıp insanlardan teveccüh beklerseniz Rab; ‘Benden beklenilecekleri başkasından beklediğinizden buyrun’ der.”
Cenab-ı Allah bir kudsî; hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır:
“Ben Allah’ım. Ben’den başka bir ilah yoktur. Her şeyin sahibi Melikler Mâliki ve her şeyi idare eden Melikler Meliki Ben’im. Bütün meliklerin kalbleri Ben’im elimdedir. Şayet kullarım Bana itaat ederlerse, başlarındaki idarecilerin kalblerini onlara re’fet ve rahmetle çeviririm. Yok, eğer kullarım bana isyan edecek olurlarsa o zaman da yöneticilerinin kalblerini onlara gazap ve azapla çeviririm. O zaman onlar da en kötü şekilde azap ederler. Öyleyse, siz kendinizi başınızdakilere beddua etmekle meşgul etmeyin. Bilakis, Beni anmakla ve bana yalvarıp yakarmakla meşgul olun. Olun ki, zalim idarecilerinize karşı Ben size yeteyim.” (Ebu Nuaym, Hilye)
Bu hadis-i Kudsî;’nin ışığında büyüğümüzün sözleriyle açıyoruz ellerimizi ve şöyle bir yakarışa geçiyoruz:
“Ey Merhametliler Merhametlisi, hâlimizi sadece Sana açıyor, içimizi yalnız Sana döküyor ve son bir kere daha en içten iniltilerle engin rahmetinin kapısına dokunuyor ve diyoruz: Meded ey gizli açık her hâlimizi bilen!.. Meded ey hayat ve kaderimize hükmeden!… Meded ey ilk kapı ilke ve son merci; Senden ayrı düştüğümüz şu meş’um dönemde hiç kimse imdadımıza koşmadı; feryadımızı duyup şefkatle el uzatan da olmadı; hep hicranla inledik ve hasretle yutkunup durduk. Eyyub’a hayatın ırmağının çağı göründüğü, Yakub’a Yusuf’un gömleğinden kokular gelip ulaştığı şu günlerde, tıpkı o hasretkeş Nebi gibi tasamızı, dağınıklığımızı Sana arz ediyor ve rahmetinin ihtizazını bekliyoruz.”
“Ey sevgisi bütün sevgilerin önünde Sultanlar Sultanı, bizi bir kere daha yakınlığına kabul buyur ve Senden ‘Özel’ iltifat bekleyenleri kendi uzaklıklarıyla baş başa bırakma; bırakıp hicranla yakma. Bizden önce de binler-yüz binler kaçak yaşadı; sonra döndü bunlardan bazıları Senin merhametine el açtı; el açtı ve başını eşiğine koyup gözyaşlarıyla içini sadece Sana döktü. Sen de onların hepsini şefkat kurnalarında arındırdın, sonra da alıp hususî; sıyanetinde barındırdın. Bunca yıl sonra bizler de, durmuş kapında Senin kulların olduğumuzu mırıldanıyor, iltifatta bulunup kabul ettiklerine teveccüh buyurduğun gibi bize de bir kapı aralayıp ‘Geçin içeriye’ diyeceğin anı bekliyoruz.”
“Yıllar var hasret kaderimiz oldu. Bulunduğumuz yerde kalmaya hâlimiz müsait değil. Çırpınıp duruyoruz çaresizlik içinde. Dört bir yandan kuşatılmış gibiyiz ve düşürülmek istenen bir kaledekilerin heyecanını yaşıyoruz. İçte-dışta ihanet düşünceleri diz boyu; vefa beklediğimiz sinelerde kin, nefret ve hıyanet. Düşmanlık duygularıyla esirip duranların adedini Allah bilir; vefasız dostların sayısı ise ondan daha az değil.”
Ama vefalılar vefalısı Sen varsın! Her şeye yetersin. Sadece mühlet tanır, mehil üstüne mehil verir, nedamet etmesini beklersin. Sonra da her müşkili çözer, her haddini bilmezin haddini bildirirsin… Bunda hiç şüphe yok