Kulaklarımıza küpe olacak bize söylenmiş gerçekleri yeniden hatırlayalım:Izdırap, duygu ve düşünceleri doğurgan yapar. Çünkü, ilham kaynağıdır. Din-i mübî;n-i İslam’ın ve âlem-i İslâm’ın ızdırabını toplayıp bir üsare gibi yaparak, insanlarımızın ruhlarına akıtmak gerekir; içlerimiz kor gibi yanmadan insanlık ve cihan aydınlığa çıkamaz
Her ideal dönem, mustarip ve çilekeşlerin omuzlarında bayraklaştı ve yükseldi. Onların yerini alan gün görmemiş ıstırapsızların elinde ise yıkıldı, yerle bir oldu; hem de iç dünyasını bütün bütün ihmal etmiş, şehevî; hislerinin esiri gayya yolcusu bu ıstırapsızların elinde… Devr-i saadet sonrasını kana-irine boğan bu çilesiz ruhlardı. Daha sonraki devirlerde, birbirinden baskın, bütün hoyratlıkların ve azgınlıkların arkasında da, yine hep bu ıstırapsızlar vardı…
Günümüzün karasevdalı nesilleri: Dünyanın dört bir yanına göçler tertip ederek, derin bir aşk, engin bir şevk içinde ve tabiî; herhangi bir karşılık ve çıkar düşüncesine kapılmadan, şöhret ve ikbâl mülâhazalarına da bütün bütün kapanıp, topyekûn insanlığı insanî; kemâlâta yükseltmek için, en ağır şartlara katlanacak, en ağır işlerde koşacak, sonra da arkalarına bakmadan çekip gideceklerdir.
Hizmet davası para kazanma davası değildir; gönül kazanma davasıdır, bu hareket sadece hasbî;ler ve beklentisizler tarafından götürülebilecek bir harekettir. Dünyevî; bir kısım beklentileri olanlar kendiliklerinden elenir giderler.
Dipten olmayıp sadece mefkûresiz halk yığınlarıyla başlatılan hareketler nakavt olmaya mahkûmdur.
Garipleri anlayıp hemhâl olanlar ebedî; varlığa ererler. Onlardan uzak kalanlar “ebed-müddet” ölüp giderler.
Garipler, Cibril’le hem-bezm olmuş; Hızır’la elli defa buluşmuşlardır. Bu itibarla, uğradıkları yerler yemyeşil ve ayaklarına ilişen toprak hayat iksiri gibidir.
Gariplerin gözleri her an ötelerde ve bir diriliş müjdesi beklemektedirler güneşin her doğup batışıyla.
Her yeni günle, taptaze bir şevk kazanır ve soluk soluğa köşeyi bucağı tutar, yığınlara Hızır çeşmesine giden yolu gösterirler.
Gariplerin; yardımlarına koştuğu yığınlar, onu, kâh azarlayıp kapı kapı kovar, kâh derdest edip zindanlara tıkar, kâh memleket memleket sürgünlere yollar, kâh onun için darağaçları hazırlar “Aman vermen öldürün!” der, çığlıklar atarlar. O ise, yığın yığın tehlikelerin kol gezdiği bu atmosferde, her an ayrı bir ölümle pençeleşir, her lâhza ayrı bir mağdurun imdadına koşar; zaman olur, bir Heraklit gibi tehlikelerin üzerine yürür; an gelir, bir itfaiye eri gibi çevreyi saran ateşleri göğüsler ve zaman olur, şefkatli bir ana gibi hep inler. Etraf cefadan, garip de vefadan asla uslanmaz!..
Garip; yurdundan yuvasından uzak kalan, dostundan, ahbabından ayrı düşen değildir. O, yaşadığı dünya içinde, bulunduğu toplum itibarıyla hâlinden, yolundan anlaşılamayan; yüksek idealleri, ötelere ait düşünceleri, başkaları uğruna şahsî; zevklerinden fedakârlığı ve fevkalâde himmet ve azmiyle, kendi toplumunun kanunlarıyla sık sık zıtlaşıp çakışan; çevresi tarafından yadırganıp irdelenen ve her davranışıyla garipsenen insandır.
Kâinatın İftihar Tablosu’nun (sas) sunduğu mesajın gücü bu günde; insan, kâinat ve uluhiyet hakikatinin yeniden bir kere daha doğru okunup doğru yorumlanması ve insanoğlunun varlık içindeki yerine göre bir duruşa geçmesini mümkün kılacaktır.
Vefasıza güvenen, er geç iki büklüm olur. Onunla uzun yollara çıkan, yolda kalır. Onu rehber ve yol gösterici tanıyanların gözü, daima hicranla dolar.