Fî; Zılâli’l-Kur’an tefsirinde Tekâsür Sûresi’nin girişinde şöyle denilmektedir:
“Bu sûrenin derinden derine, dehşet saçan ve azamet dolu bir tesiri var. Sanki sûre, yüksek bir tepeye çıkan, olanca sesi ile sert bir tonda mahmur, şaşkın ve gaflet uykusunda uyuyan, cehenneme yaklaşmış, gözleri kapalı duyguları büyülü insanlara bağıran bir uyarıcının sesi gibidir. İşte tepedeki bu uyarıcı sesinin en yüksek perdesinden o sesi ulaşabileceği en son noktaya kadar ulaşsın diye bağırmaktadır. “Mal, evlat ve imkânları çoğaltma yarışı sizi oyaladı. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz. Hayır! Yakında bileceksiniz. Sonra… Hayır. Yakında bileceksiniz. Hayır. Gerçeği kesin bilgi ile bilseydiniz. Andolsun ki, cehennemi göreceksiniz. Sonra andolsun ki, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.” (Tekâsür Sûresi)
Seyyid Kutup merhumun ifadeleriyle: “Ey şaşkınlar, ey mahmur gözlüler. Ey oyalananlar, mallarının, imkânlarının, çocuklarının ve dünyalıklarının çokluğu ile övünenler, sizler bunlardan ayrılacaksınız. Ey bulunduğu duruma aldanıp da ondan sonrasını hiç düşünmeyenler. Ey çokluğu ile övünen ve onur duyduğunuz şeyleri sonunda bırakıp içinde hiçbir övünme ve böbürlenmenin olmadığı dar bir çukura gidecek olanlar! Uyanınız ve bakınız… Doğrusu ‘Mal, imkân ve evlat çoğaltma yarışı sizi oyaladı. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.” Ve ardından yüce Allah derin ve ağır bir etki, kabirlere girdikten sonra onları bekleyen âkıbetin korkusu ile kalblerini uyarıp çarpıyor. ‘Hayır yakında bileceksiniz.” Sonra bu tesiri, aynı sözcüğü sağlam ve korkunç ses tonu ile tekrarlayarak sağlıyor: “Yine hayır yakında bileceksiniz.” (…) Sonra yüce Allah, sarhoşu ayıltan, gâfili kendine getiren, şaşkını çeviren, uyuyanı uyandıran ve elindeki nimeti yüzünden kendisini titreten son uyarısını yapmaktadır. “Sonra o gün size verilmiş olan her nimetten sorguya çekileceksiniz.” (…) Bu sûre, kendisi ile yine kendisini anlatan insanın hissine kendi mânâsını ve tesirini bırakan, insanın kalbinden dünya hayatının değersiz meşgaleleri ve boş kalblerin gönül verdiği küçük değerleri atıp onların, yerine âhiretin endişelerini yerleştiren ve kalbi bu endişelerle dolduran bir sûredir. Sûre dünya hayatını uzun bir dilim şeridinin üstünde yer alan ve aniden parlayıp kaybolan bir parıltı gibi canlandırmaktır. “Mal ve evlat çoğaltma yarışı sizi oyaladı. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.” Dünya hayatının parıltısı bitmekte ve onun küçük sayfası dürülüvermektedir. Sonra zaman uzanmakta ve yükler de zamana paralel ağırlaşmaktadır. Bizzat ifadenin üslubu bu çağrışımı ve anlamı vermektedir. Ve anlattığı gerçek ile eşsiz ifadenin âhengi tam bir uyum sağlamaktadır. İnsanın bu korku, ürperti ve azamet dolu sûreyi başlangıcından enginlere doğru yükselen, sonunda ise sapasağlam ve ihtişamlı bir yerde derin bir karara ulaşan tesirleri ile birlikte okur-okumaz yeryüzünde sürdürdüğü bu geçici hayatın sorumluluklarının ağırlığını omuzunda hissediyor. Sonra bunlardan taşıyabileceklerini yükleniyor ve bu ağırlığın altında yoluna devam ediyor. Sonra da kendini küçük ve değersiz olan şeylerden bile hesaba çekmeye başlıyor.”
Merhumun bu isabetli ifadelerinden sonra dönüp günümüze bakıyoruz… Gerçekte ve Allah katında zâtî; bir değeri olmayan fâni şeyleri, ebedî; imişler gibi görüp övünen, kibir vesilesi yapan, haktan ve adaletten sapan, insanların hukukunu çiğneyen zâlimlerin âhiretteki hesap ve sorgulama karşısındaki zavallı ve bî;çâre hallerini bu sûre ile gözlerimiz önünde canlandırmaya çalışıyoruz… Kendi nefsimize, “Fâni şeylerle oyalanma boş!..” diyoruz. Evet, Arapçaya benzetilmiş bir ifade ile: “Kâte, yâte, mâte…” Yani insanın katı oldu, yatı oldu ama o zavallı insan, neticede öldü!..