Avustralya ve Türkiye’de yaşanan terör hadiseleri, hepimizi derinden etkiliyor. Bugünlerde iki ülkenin ortak problemi aynı: Terör belası. Şiddetten, kandan, kaosdan ve nefretten beslenen mihraklar, her iki ülkede de zaman zaman çirkef yüzlerini gösteriyor. Terör saldırıları ve mücadele konusunda iki ülke teyakkuz halinde. Yalnız bir farkla, Türkiye terör eylemlerine yabancı bir ülke değil. Şimdi olduğu gibi geçmişte de yaşadığı çok büyük ve acı tecrübeleri var. Avustralya ise bu konulara çok daha yabancı. Bir taraftan orta doğudaki bir takım örgütlere katılmak için giden gençleri, teröre bulaşmalarını engellenmenin yollarına kafa yoruyor, bir taratan ise ülkede terör estiren, şiddet uygulayan kişilerin arkalarındaki asıl kaynakları araştırıyor. Çok yabancı dedik. Zira ülkede yakın geçmiş de en önemli terör hadisesi, geçtiğimiz Aralık ayında Haron Monis isimli İran asıllı saldırganın gerçekleştirdiği rehine krizi ile gündeme gelmişti. Rehine olayında saldırganla birlikte, 3 kişi hayatını kaybetmişti. Ardından ise Parramatta Polis Merkezi’nde görevli 17 yıllık memur Curtis’in hem de 15 yaşında bir genç tarafından vurularak, öldürülmesi herkesi şoke etti. Ama aynı zamanda bu olayla birlikte, terör saldırıları nerdeyse ülkede rutinmiş gibi bir hal aldı. Tabii ölümle sonuçlanan bu olayların haricinde polisin, başka eylemleri gerçekleştirmeden etkisiz hale getirdiği olaylardaki istihbarat tecrübesinin de altını çizmeliyiz.
Parramatta saldırısını gerçekleştiren şahıs 15 yaşındaydı. Aynı semtteki bir devlet okulu olan Arthur Phillip High School öğrencisiydi. Kendisi de polisle girdiği çatışmada ölen Farhad Jabar’ın, sadırıdan önce Batı Sydney’deki Parramatta Camii’ne gittiği biliniyor. Olaydan sonra yapılan açıklamalarda gencin eyleminin siyasi amaçlı ve terörizmle bağlantılı olduğu açıklandı. Eylemin Müslüman birisi tarafından gerçekleştirilmiş olması ise tabi ki üzüntü verici. Kimin için, hangi amaçla ve ne için yapıldığı muamma gibi önümüzde duran bu saldırının İslam’ın güzel yüzünü, çirkin göstermeye matuf bir saldırı olmaktan başka gayesi olmadığı da ortada. Olan masum insanlara ve bu insanların canına kast eden hayatının baharındaki gençlere oluyor. Bu son eylemin yapılışı ve dikkat çekici zamanlaması nedeni ile bazı noktaları paylaşmak istiyorum. Olayın, yeni Başbakan Malcolm Turnbull’un, daha önceki Başbakan Tony Abbott ile Müslüman toplumla gerilen ilişkileri düzelteceği ve bu konuda da Turnbull’un Canberra’da liderlerle bir araya geleceğinin bilinmesinin ardından vuku bulması düşündürücü. Yine tamda bu son olayın, beş yüz üyeli İslam karşıtı bir parti olan The Australian Liberty Alliance’ın (ALA) açılışının 20 Ekim’de Müslüman karşıtı ve Peygamber Efendimiz (SAV)’e hakaret eden Hollandalı aşırı ırkçı Geert Wilders’ın yapacağının bilinmesi ile 10 Ekim’de de başta Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avrupa’nın bazı ülkelerinde olmak üzere çeşitli ülkelerde cami önlerinde yapılan protestolar öncesinde meydana gelmesi de çok mânidar! Çok şükür ki, Avustralya’da da yapılan cami önlerindeki protestolar nefretten medet umanların heveslerini kursağında bıraktı. Tabii bunda Parramatta saldırısı sonrası liderlerden gelen sûkünet çağrılarının çok etkili olduğu kanaatindeyim. Başbakan Müslüman toplumun da bu olaylardan üzüntü duyduğunu bildiğini ve toplum liderlerinden bu tür saldırıları daha güçlü kınamalarını beklediğini söylemişti. Muhalefet Lideri Bill Shorten ise ‘‘Bir kişinin yapmış olduğu bu eylem, hiç bir şekilde Avustralya Müslüman toplumunu temsil etmiyor’’ dedi.
Bu son saldırı, Avustralya’da radikalleşmeyi de gündeme getirdi. NSW’de Epping Boys High School öğrencisi 17 yaşındaki bir gencin dua grubunda terörü övdüğünün gündeme gelmesi üzerine, hükümet okullarındaki dua gruplarında terör ve şiddetin övüldüğüne, propaganda yapılıp yapılmadığına dair soruşturma devam ediyordu. İşte Mohammad Jabar’ın gerçekleştirdiği bu eylem de tamda bu araştırmanın bitmesinden sonra oldu. Muhalefet bu olaydan sonra okullarda radikalleşmenin yaygınlaşıp yaygınlaşmadığı ile ilgili bir meclis soruşturması istedi. Radikalleşmenin boyutunun insanları öldürmeye kadar gelmiş olması, NSW Hükümetini de alarma geçirdi. Başbakan Mike Baird Sydney’de Emniyet Müdürü Andrew Scipione ile birlikte Müslüman toplum liderleri ile acil bir toplantı düzenleyerek, gençlerin radikalleşmesinin önüne geçme konusunda kararlı olduklarını sert bir dille ifade etti.
Gelinen noktada Avustralya’nın sunduğu imkânları suistimal ederek gençlerin kafalarını bir takım örgütlerin amaçları doğrultusunda bulandıran insanlara karşı ailelerin de çocuklarının eğitimine ne kadar önem vermesi ve güvenilir kaynaklardan alması konusunu bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. Avustralya Müftüsü Dr. İbrahim Ebu Muhammed, sosyal medyanın da gençlerin radikalleşmesinde önemli rol oynadığını ve bir takım aşırı ve İslamiyet ile alakası olmayan fikirleri ithal ettiğine dikkat çekmişti. O zaman, genç zihinlerin sosyal medyanın cazibesine kendilerini kaptırmaması konusunda da uyanık ve dikkatli olunup gerekli tedbirlerin alınması gerekiyor. z.polat@yepyeni.zamanaustralia.com.au