SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD ÖZEL
Gülen Hareketi soruşturmaları kapsamında 9 Eylül 2016’da tutuklanıp Burdur E Tipi Cezaevine gönderilen KHK’lı memur İbrahim Şahin’in eşi Günnur Şahin, 23 Kasım 2021’de eşini ziyarete gittiği gün gözaltına alınıp tutuklandı. O gün yanında 11 yaşındaki büyük kızı Elif Rana vardı. 8 yaşındaki kızı Beyza Nur ise dede ve babaannesinin yanında kalmıştı.
GÖRÜŞ GÜNÜ MUTLULUĞU YARIM KALDI
Günnur Şahin, daha görüşe girmeden kendisini kapıda bekleyen sivil polisleri görünce şok oldu. Polisler, görüş bittikten sonra emniyete gitmeleri gerektiğini söyledi. O sırada küçük kızını sormak için aradığı kayınvalidesi, Afyonkarahisar KOM Şube’nin evinde arama yaptığını söyleyince ikinci kez sarsıldı.
O günü ve Afyon Emniyeti’nde yaşadıklarını avukatına gönderdiği mektupta anlatan Günnur Şahin, “Kızım ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Eşim ile görüş esnasında durumu anlattım. O da bu olan bitene anlam verememişti. Eşim kızımızı teselli etmek için, onu rahatlatmak için onunla konuşmaya devam ediyordu. Gözleri dolmuştu, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Babası elinden alınan bir çocuğun, şimdi de annesi alınacaktı.” dedi.
“ÇOCUKLARIMDAN BENİ, BENİ DE ÇOCUKLARIMDAN AYIRMIŞLARDI”
“Cezaevinde Kalan Bir Annenin Kaleminden Düşenler” başlığıyla üç sayfalık bir mektup kaleme alan Şahin, “Kızımla ve babamla vedalaşırken, kızım bana sarıldı ve ‘Anne Beyza, seni bana sorduğunda ne cevap vereceğim.’ Yüreğim darmadağın olmuştu. Sadece söyleyebildiğim tek şey ‘Merak etme anneciğim geleceğim inşallah.” Kızıma son bir kez sarılıp, kokusunu içime çektim. Sanki vücudumu ateşlere atılmış gibi hissediyordum. Çocuklarımdan beni, beni de çocuklarımdan ayırmışlardı.” ifadelerini kullandı.
“ÇOCUKLARIMA HAYATIN EN AĞIR YÜKÜNÜ YÜKLEMİŞLERDİ”
İki gün sonra tutuklanıp Afyon E Tipi Cezaevine gönderilen Şahin, mektubunda emniyette namaz kılmasına bile izin vermediklerini, 17 gün sonra çocuklarının sesini duyabildiğini ve “Anne ne zaman geleceksin?” sorularını karşısındaki çaresizliğini dile getirdi:
“Afyonkarahisar’dan evimin araması için gönderilen ekip KOM Şube’ye gelmişlerdi ve ben hala daha neden gözaltına alındığımı bilmiyordum. Akşam namazını kılmak için müsaade istediğim halde izin vermemişlerdi. En azından farzını kılmak için müsaade edin dedim. Afyonkarahisar’dan gelen dört kişilik ekibin içinden biri sert bir üslupla ‘sabaha kadar nezarethanede ister namaz kıl, ister dua et’ diye cevap vermişti. Çocuklarıma hayatın ağır yükünü yüklemişlerdi. Adı anneden koparılmaydı. Afyonkarahisar’a geldikten sonra Kocatepe tarafında bir şubede 2 gün nezarethanede kaldım. Bir insanın yaşam şartlarını zorlayacak bir yerdi. Şu an bile orayı hatırlamak istemiyorum. 24 Kasım’da savcılıktan alınan ifademden sonra tutuklanarak Afyonkarahisar E Tipi Kapalı Cezaevine gönderildim.”
Bold Medya’nın ulaştığı Günnur Şahin’in mektubu…
Bundan tam 5 yıl 3 ay 4 gün önce eşim tutuklanarak Burdur E Tipi Kapalı Cezaevine götürülmüştü. Bu geçen süre içinde zor zamanlar geçirmiştik. Hayatımızdaki bu uzun süreçte çocuklar büyümüş ve biz hayatımızdaki bazı şeyleri, Allah’ın izniyle biraz da olsa düzene koymuştuk.
Her ay çocuklarımla beraber eşimi ziyarete gider, biraz da olsa hasret giderirdik. Pandemi sürecinden dolayı 2 kişi zorunluluğu vardı. Bir görüş bir kızımı diğer görüş diğer kızımı götürürdüm. Babalarına sarılamadan camın arkalarından telefonla konuşup özlem gidermeye çalışırdık.
Tarih 23 Kasım 2021, günlerden salıydı. Bugün, diğer günlerden bizim için daha farklıydı. Bugün eşim ile görüş günümüz vardı. Saat 14.30’a yetişecek şekilde evden çıkmıştık. Yanımda büyük kızım, Elif’im vardı. Babasını görme sırası ondaydı. Ne kadar acıydı aslında. Bir çocuğun babasını görmek için sıra beklemesi. İnsana acı veren bir resim karesi gibiydi. Hüzünle, özlemle çizilen bir resmi andırıyordu.
Cezaevinin önünde bekleyen çocuklar, hafızalardan hiç silinmeyecek hatıralar bırakıyordu. Küçük kızımın okuldan eve gelip gelmediğini sormak için annemi aramıştım. Annemin sesi çok garip geliyordu. Her şey normalinde giderken annemin ses tonundaki değişiklikle gelen haberle şaşırmıştım. Polisler evimizi arıyorlarmış.
Ne ifadeye çağırılma olmuştu ne de bir bilgilendirme. Olup biteni anlamaya çalışırken, bir taraftan da yanımda bulunan kızıma bir şeyler belli etmemeye çalışıyordum. Bizimle beraber Burdur’a gelen babamın yanına gidip durumu izah etmek için, kızımdan ayrılıp babamın yanına doğru gittiğimde, sonradan sivil polis olduğunu öğrendiğim bir kişiyle konuşuyordu.
Sivil polis görüşten sonra emniyete gideceğimizi söylemişti. Nedenini sorduğumda ise bir bilgilerinin olmadığını, Afyonkarahisar’dan gelecek evrakı beklediklerini söylemişlerdi. Gözaltına alınma nedenimi bile bilmiyordum.
Kızım ters giden bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Eşim ile görüş esnasında durumu anlattım. O da bu olan bitene anlam verememişti. Eşim kızımızı teselli etmek için, onu rahatlatmak için onunla konuşmaya devam ediyordu.
Gözleri dolmuştu, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Olup biteni anlamaya çalışıyordu. Babası elinden alınan bir çocuğun, şimdi de annesi alınacaktı. Çünkü bir çocuğun tüm dünyası annesidir. Kızıma korkmamasını, endişelenmemesini söyleyerek ona sarıldım. Elinden tutarak sivil polislerin yanına gittik. Telefonumu istediler verdim.
Buraya kadar elini hiç bırakmadığım kızımın elini bırakıp polislerin arabasına binmiştim. Buradan hastaneye gelmiştik. Dedesiyle beraber kızım da benim yanıma gelerek tekrardan elimden sımsıkı tutmuştu. Bu, bir çocuğun, annesinin elinden alınmasının çaresizliğiydi aslında.
İşlemlerin ardından KOM Şube’ye geçtik. Beni işlemlerin yapılacağı odaya geçirdiler, babamla kızım da koridorda bekliyorlardı. Babamın endişesi, kızımın korkusu yüzlerine yansımıştı. Kaç çocuk, kaç baba bu duruma maruz kalmıştı ki? Küçücük yaşta emniyet koridorlarında bir çocuk annesini bekliyordu. Bu bir annenin, evlatlarından koparılmanın bekleyişiydi aslında.
Polis memurundan müsaade isteyerek, görevli bir bayan memurun eşliğinde endişeyle bekleyen kızıma biraz su içirdim ve hep beraber lavaboya gittik. Akşam ezanı okunmuştu. Abdestimi de alıp tekrar geri döndük. Kızımı koridorda bırakıp, kendim içeri geçtim.
Afyonkarahisar’dan evimin araması için gönderilen ekip KOM Şube’ye gelmişlerdi ve ben hala daha neden gözaltına alındığımı bilmiyordum. Akşam namazını kılmak için müsaade istediğim halde izin vermemişlerdi. En azından farzını kılmak için müsaade edin dedim.
Afyonkarahisar’dan gelen dört kişilik ekibin içinden biri sert bir üslupla “sabaha kadar nezarethanede ister namaz kıl, ister dua et” diye cevap vermişti. Her Müslüman olana farz kılınan bir ibadet bile çok görülmüştü. Ne acı verici bir durumdu bu.
Gelen ekip işlemleri tamamladıktan sonra beni Afyonkarahisar’a götürmek için yola çıkacağımızı söylediler. Kızımla ve babamla vedalaşırken, kızım bana sarıldı ve “Anne Beyza, seni bana sorduğunda ne cevap vereceğim.” Yüreğim darmadağın olmuştu. Sadece söyleyebildiğim tek şey “Merak etme anneciğim geleceğim inşallah.” Kızıma son bir kez sarılıp, kokusunu içime çektim. Sanki vücudumu ateşlere atılmış gibi hissediyordum. Çocuklarımdan beni, beni de çocuklarımdan ayırmışlardı.
Ben ardımda, hem babasız hem de annesiz kalan iki evladımı bırakarak Burdur’dan Afyonkarahisar’a doğru yola çıkmıştım. Ya diğer kızım, onu en son öğlen görmüştüm ne bir vedalaşabilmiştik ne de sarılabilmiştim ne de yavrumu öpebilmiştim. Acaba polisleri görünce korkmuş muydu? Kendi dünyasından olup biteni nasıl seyretmişti ki? Peki şimdi annesiz de kalan canımdan bir parça evlatlarım bunları nasıl atlatacaklardı?
Darmadağın yapılan hayatların, çocukları da darmadağın olmuşlardı. Çocuklarıma hayatın ağır yükünü yüklemişlerdi. Adı “anneden koparılma”ydı. Afyonkarahisar’a geldikten sonra Kocatepe tarafında bir şubede 2 gün nezarethanede kaldım. Bir insanın yaşam şartlarını zorlayacak bir yerdi. Şu an bile orayı hatırlamak istemiyorum. 24 Kasım’da savcılıktan alınan ifademden sonra tutuklanarak Afyonkarahisar E Tipi Kapalı Cezaevine gönderildim.
Adliyedeki işlemlerim bittikten sonra 5 dk ailemle görüşmeme izin verilmişti. İki gündür evlatlarımdan ayrıydım, onları çok özlemiştim ve endişeleniyordum. Şimdi nasıllardı acaba? Büyük kızım Burdur’da “Anne yarın okula gitmesek olur mu?” demişti. Bu bir çocuğun dağılma gösterdiği bir davranıştı.
Canım annemin gözünden yaşlar akıyordu. Babam, çınarım benim kızım üzülme, çocukların emanet ellerde, sen başını dik tut demişti. Adliye koridorları bir ailenin darmadağın edilmesine, çocukların annelerinden ayrılmaya mahkum edilmelerinin şahitliğini yapıyordu.
Cezaevine getirildiğimde yalnız kaldığımda ben susmuştum ve gözyaşlarım konuşuyordu. Çocuklarım cennet kokulularım öksüz gibi bırakılmışlardı. Dünyada çocuklara yapılabilecek en acımasız olayla baş başa bırakılmışlardı. Bu yaştaki çocukların tüm dünyaları anneleri olan çocuklardan, anneleri koparılmıştı.
Çocuklarımın sesini 17 gün sonra ilk defa telefon görüşünde duyuyordum. Küçük kızım hem ağlıyor hem de “Anne neden gelmiyorsun, orada ne yapıyorsun, ne zaman geleceksin, babam da yok sen de yoksun. Ben seni çok özlüyorum” diye bana sitem ediyordu.
Anne yüreğim daha fazla dayanamadı ve ağlamaya başladım. Kızım ağlayarak telefonu ablasına verdi. Kendimi zor da olsa topladım. Kuzum benim o da ağlayarak “Ne zaman geleceksin anne?” dedi. Canım evladım birçok sorun yaşamış tek tek anlattı bana. O an yanında olabilmeyi o kadar çok istemiştim ki ama bu şimdilik imkansız gibiydi. Bu ayrılık, bu hasret, bu özlem ne zaman biterdi bende bilmiyordum.
Çocuklarımdan gelen mektuplarında istekleri olarak “Annemi istiyorum, annemi istiyorum ve babamı istiyorum” yazıyordu. Piknik sofraları çizmişler, çiçekler çizmişler, özlemlerini resimlere yansıtmışlardı. Küçük kızım her gün annem ne zaman gelecek diye ağlıyormuş. Çocukların dengeleri alt üst olmuştu. Aile yapı taşımız parçalanmıştı. Baba yok, anne yok, çocuklar anneanne ve dede yanında. Dağılmış bir aileydik artık. Çocuklarım emin ellerdeydi. Bu nedenle içim biraz da olsa rahattı.
Her çocuğun annelerine duydukları sevgi, her annenin de çocuklarına duyduğu sevgi özgürce, hiçbir şekilde engellenmeden yaşanabilirse, işte o zaman her çocuk gibi benim çocuklarım da mutlu olabilecekler ve tekrardan hayallerini, umutlarını, güvenlerini, yarına bakışlarını, korkmadan ve endişe etmeden tekrardan yeşertebilecekler.