1966 yılında Hocaefendi’nin İzmir’e gelişi ile birlikte hareketin oluşumu başladı. Evler, yurtlar, okullar, medya, sağlık kuruluşları, üniversiteler, yardım kurumları, diyalog merkezleri, işadamları dernekleri vakıflar, zaman içerisinde ihtiyaç hasıl olup, imkanlar elverdikçe inşa edildi.
Kaderin ve külli iradenin müdahelesi mahfuz, sebepler çerçevesinde adım adım, ne zaman ne gerektiyse, ortak akıl, strateji ve konjonktürel durumlar gözönüne alınarak inşa ve imar edildi.
İşin başında bulunan Hocaefendinin hem kesbi hem de vehbi ilmi, zekası, stratejik aklı, istişare ve idarecilik kabiliyetleri ile birleşince, karşımıza 50 yılda devasa bir hareket çıkardı. Hocaefendi ve çevresindekilerin en önemli hedefi, dünyaya barışı götürmek, buna da Efendimiz SAV’in gösterdiği hedef ve vesileleri kullanarak ulaşmaktı. Nitekim 170 ülkeye bir şekilde ulaşan hizmet, müntesiplerinin fedakarlığı, diğergamlığı, adanmışlığı sayesinde Cenab-I Hakk’in izni ve inayetiyle, dünya barışına büyük katkılarda bulundu.
Hocaefendi’nin dünyayı iyi okuması, tarihi hadiseleri rasyonel değerlendirmesi sayesinde, hizmet kah Üstad Hz’lerinden tevarüs ettiği sirran tenevveret umdesini kullandı, kah ülkelerin hassasiyetlerini gözönünde bulundurarak o ülkelere has özel stratejik uygulamaları hayata geçirdi. Ancak burada yanlış anlaşılmamalı, bu uygulamalarla hiç bir zaman evrensel ve ilahi normların dışına çıkılmadı, şiddete, hukuksuzluğa, insan hakları ihlallerine sebebiyet verilmedi. Onun içindir ki, prensipler, uygulamalar ve uygulayacıları, 170 ülkede hüsn-ü kabul gördü, bağırlara basıldı ve imkanları o ülkelerin idareleri tarafından artırıldı. Her ülkenin istihbaratının, idaresinin ve halkının bu hareketi inceden inceye araştırdığı gözönüne alınacak olursa, 20-25 sene geçmesine rağmen hala destek vermeleri, gerçek anlamda hareketten memnuniyetlerinin ve kendi tatminlerinin ölçüsü olarak kabul edilmelidir.
İnsanın içinde olduğu her oluşumda mutlaka insani hatalar, günahlar, sıkıntılar mevcut olur, burada da oldu. Elde edilen gücün efsununa kapılan bazıları, cemaat enaniyetine kapıldı, hatalı, haksız uygulamalara karıştı, daha hızlı ve büyük sonuç alma adına belki hatalar yaptı; ama bunlar Hocaefendi ve camia tarafından tasvib edilen, izin verilen, göz yumulan icraatlar olmayıp, münferit, kişilerin kendi içtihatları ile yaptıkları şeylerdi; bu noktada sucun sahsiligine ozel bir atif yapmayi gerekli goruyorum. Camianın entelektüel yapısı, istişareleri, hızlı karar alma ve uygulama mekanizmaları sayesinde bir çok hata kısa zamanda telafi edildi, yada telafisi yolunda müdahelelerde bulunuldu.
Milyonlarca kişinin içinde bulunduğu aktif bir yapıdan hatasızlık beklemek de zaten hayatın normal akışına uygun değildir. Bu ifade edilince, bir kısım negatif düşünceliler, tüm camiayı suçlayacak, zan altında bırakacak ve liderini tahkir edeceklerdir. Halbuki objektivite, rasyonalite, gerçekçilik ve dürüstlük anlayışıyla ifade edilmiş, hata, günah, kusur itirafı, cemaati ve liderini şeytanlaştırmaya, itibarsızlaştırmaya vesile olmamalı, aksine bu tür ifadeler, samimi özeleştiri olarak görülüp, hareketin kalite ölçümü, benzer oluşumlarla yapılan kıyaslamalar ile ele alınmalıdır.
2013 yılında başlayıp bugüne kadar gelen, cemaatin maruz kaldığı zulümlere gelince: Bazıları, ısrarla başa gelen herşeyin, yapılan hatalar, kusurlar, günahlardan kaynaklandığını ifade ediyorlar. Halbuki Allah CC. Kuranda müteaddid defalar, mutlaka imtihan olunacağını, eski ümmetlerin başına gelenler gibi başımıza çok büyük imtihanlar gelmeden cennete giremeyeceğimizi, iman ettik demekle imtihanlardan, fitnelerden, belalardan kurtulamayacağımızı ifade ediyor; ve bu imtihanlar için illa ki suçlu, günahkar hatalı olmamız gerektiğini söylemiyor. Zaten Allah’ın en değerli kulları peygamberler, veliler, asfiya, aktabın başına gelenler de bunun delili değil mi? Yusuf AS, bariz bir iftiradan dolayı 9.5 sene hapiste kalmadı mı? İbrahim AS ateşe atılmadı, Yunus AS balık tarafından yutulmadı, Efendiler Efendisi SAV boykot yıllarında ve tüm hayatındaki sıkıntılara göğüs germedi mi?
Buradaki insaflı, dengeli değerlendirme kanaatimce şu şekilde olur: Doğru yolda isek mutlaka başımıza belalar gelecekti. Fakat bu arada, hatalarımız, kusurlarımızdan ötürü de Cenab-I Hak bizi sarsıyor olabilir. Bu durumda yapmamız gereken, tüm geçmişimize, icraatlarımıza bakıp, hata ve kusurlarımızı ortaya çıkarıp, bir daha o kusurları yapmamak için önlemler almak, düzenlemelere gitmek, bilhassa şeffafiyet, hesap verilebilirlik gibi ilkeleri samimi olarak hayata geçirmeye yönelik esasları benimsemek…
Cemaatin entelektüel yapısı, dünyaya açık oluşu, çift kanatlı formatı ile her daim istişare yapısının varlığı, onu dünyadaki tüm gelişmelere çok hızlı ayak uydurma noktasında başarılı kılıyor. Kült gibi, katı, izah edilemeyen, dogmalardan müteşekkil bir tarafının olmaması, onun daima yeniliklere, gelişmelere ve yeni ihtiyaçları ifaya hazır halde tutuyor. Hocaefendi, yetiştirdiği, hem eğitimli, hem fedakar kadrolara güvenerek, icraatın hemen bütününü onlara devretmiş durumda; sadece tavsiye sadedinde bazı noktalarda uyarılarda bulunup tavzih ve ikaz bağlamında görüşlerini serdediyor.
Bunları ifade ederken, meselelerin uzağında, ceffel kalem, hayali bir şeylerden bahsediyor değilim. 5-6 yaşlarından beri (70’li yılların başı) Hocaefendiyi yakından tanıyan, vaazlarına sohbetlerine katılan, kendisinden bir çok ders almış, yukarıda bahsedilen hizmetin tüm evrelerini bizzat yaşamış, görmüş, içinde bulunmuş, bugün de Chicago’da hizmet müesseselerinde çalışan, sahada halen aktif birisi olarak konuşuyorum.
Bugün de Amerika, Chicago’da, hizmetin bu zamana kadarki tüm müktesebatını, bugünün Amerika şartlarında hayata geçirmeye, uygulamaya gayret ediyoruz. Önümüzde, Allah’ın izniyle, nefislerimizden başka hiçbir engel görmüyorum. Prensiplerin evrensel makul prensipler olması, müslim gayr-i müslim her çevre tarafından hüsn-ü kabul görüyor. İki kanatlı, maddi, manevi, dünyevi, uhrevi mutluluğa, dünya barışına götürücü yolda hiç bir mani yok. Hizmetin genel prensipleri çerçevesinde hareket ettiğimiz müddetçe kıyamete kadar bu hizmetin insanlığa ışık sunacağına olan inancım tamdır. Tembellik, tenperverlik, gıybet, su-i zan, iftira, fısk ve şehevani hislerin esiri olmassak, hem kendimize, hem ailemize, hem çevremize hem de tüm insanlığa ışık götürecek potansiyel bu harekette mevcuttur! Öyleyse hala başlamadıysanız şimdiden tezi yok, hemen işe koyulun, ömür kısa, yapılacak iş çok, ecel her an gelip vadeyi bitirebilir, dört elle hayra koşmak için beklemeyin; dünya sizi bekliyor…Hyurtsever@gmail.com