Yeni Şafak gazetesinde ‘Ali Nur Kutlu’ mahlasıyla yazılar yazan Anadolu Ajansı Eski Genel Müdürü Kemal Öztürk, son yazısında Zaman Gazetesi’ne atanan kayyım sonrası yaşananları kaleme almış, Zaman ve özgür basın için direnen topluluğa ‘Şimdi acı gerçekleri kabullenme zamanı! Ağlama ey şakirt’ diye seslenmişti. Kutlu’ya yanıt, Zaman yazarı Ahmet Kurucan’dan geldi.Kurucan, zamanamerika.com’da yayınlanan yazısında Kutlu’ya hitaben, “Haline ağla ey hayalet yazar! Ağla hem öyle derinden ah-u eninlerle ağla ki dökeceğin göz yaşları siyasi tarafgirliğin kör ettiği gözlerinin açılmasına vesile olsun. Kim bilir o göz yaşları Rahman’ın rahmetini galeyana getirir de üç yıldan beri yazılı ve görsel medyada dile getirdiğiniz yalan, iftira ve ithamlarınızın gerçekliğini görmeye siz sevk eder.” ifadelerini kullandı.
İşte Ahmet Kurucan’ın o yazısı:
Ağla haline ey Ali Nur!
Bir gölgeye cevap yazmak bana anlamsız geliyor ama ne yaparsın ki umumun hukuku var. Bugünün yarını var. Tarih var. Yarın çocuklarımızın ‘Neden böyle absürd iddialara, yorumlara bir şey demediniz? Ses seda çıkarmadınız?’ sözlerini duymamak için cevap yazmayı zaruri görüyorum.
HAKKI GÖRMEYEN GÖZLER
Size hitaben daha önce de bir yazı yazmıştım. “Seccadene dön ey Şakirt!” yazınıza “Hakkı Görmeyen Gözler” başlığıyla cevap vermiş ve “O şakirt seccadesinden hiç ayrılmamıştı!” demiştim. O yazıda sizden en büyük beklentimin mahlasın arkasına sığınmayıp hayalet gibi dolaşmamanız ve anne-babanızın doğduğunuzda size verdiği isimle yazmanız olduğunu söylemiştim. Bakın aradan nice zaman geçti. Cevabi yazınıza rağmen isminizi açıklamadınız. O isimle açıkça yazmaya cesaret edemediniz ve hala edemeyip yine aynı mahlasla ‘aleme nizamat vermeye!’ devam ediyorsunuz. Merak ediyorum, acaba bir suç mu işlediniz ki mahlasın arkasına saklanıyorsunuz?
Mahlasla yazma basın tarihimizin bir geleneği diyecek olursanız amenna ama böylesine önemli bir konuda, binlerin, yüzbinlerin istiklal mahkemelerinin zulmünü aratmayan zulümlere maruz kaldığı, daha acısı bunların atılan iftiralara, peynir ekme yeme kolaylığı içinde söylenen yalanlara dayandırıldığı bir zeminde ve kendisine de meydan okunduğu bir yerde, insan, şerefini, haysiyetini, şahsiyetini, karakterini korumak için kendi adıyla yazar. Tabii bu benim görüşüm. Sizin görüşünüz ve tercihiniz ortada.
HALİNE AĞLA EY HAYALET!
Ey hayalet yazar!
Bugün Zaman Gazetesine dünya hukuk tarihine girecek ve göreceksiniz yakın gelecekte hukuk fakültelerinde basın hürriyeti, faşizm, gasp, müsadere, kayyım gibi kavramlar ekseninde ders kitaplarına örnek olarak girecek zulüm kararı ve o karara vefakar okuyucunun gösterdiği demokratik tepkilere karşı “Ağlama ey Şakirt!” başlıklı bir yazı yazmışsınız. Ben de size diyorum ki, haline ağla ey hayalet yazar! Ağla hem öyle derinden ah-u eninlerle ağla ki dökeceğin göz yaşları siyasi tarafgirliğin kör ettiği gözlerinin açılmasına vesile olsun. Kim bilir o göz yaşları Rahman’ın rahmetini galeyana getirir de üç yıldan beri yazılı ve görsel medyada dile getirdiğiniz yalan, iftira ve ithamlarınızın gerçekliğini görmeye siz sevk eder.
HALİNİZE ACIYORUM
Acıyorum halinize. Daha yazının yarısına gelmeden gördüğüm ve ‘Algı operasyonu’ olarak literatürümüze giren ve sizin yazı – ve ihtimal konuşmalarınızda – yılmadan, usanmadan müdafaasını yaptığınız o iddialara tabii hakim ilkesini esas alarak bir tane delil getirmeden ve getiremeden tekrarlamanız gerçekten şayan-ı hayret.
Kabak tadı verdi bu dinleme iddialarınız, hükümeti yıkma ve darbe söylemleriniz, devletin resmi işleyişine muhalif yapılanma beyanlarınız. Gerçekten yeter! Tabii/doğal hakim ilkesini çalıştırarak –bunun hukukta ne manaya geldiğini biliyorsunuz umarım- iddiada bulunduğunu şahısları somut delillerle çıkartın yargının önüne o zaman. Neden bunu yapmıyorsunuz? Neden devletin gücünü kullanarak – ne güç kullanması içini boşaltarak – somut delillerle suçlanan yandaşlarınızı yargı önünden kaçırıyorsunuz?
Hayret Azizim, siz herkesi kör ve alemi sersem mi sanırsınız?
AKŞAM BAŞKA, SABAH BAŞKA
Siz ey hayalet yazar! İki yıldır içeride bulunan ve hala iddianamesi yazılmayan insanların varlığından haberdar değil misiniz? Bir senaryodan hareketle hapiste zulmen tutulan Hidayet Karaca’dan mesela… Yazdığı 5-6 tane köşe yazısından dolayı hürriyeti kısıtlanan Gültekin Avcı’dan… Dün alkışlamaktan avuç içlerini şişirdiğiniz ve kahraman ilan ettiğiniz ama rüzgar tersine dönünce hain dediğiniz Mehmet Baransu’dan… Gözleriniz kör olmuş anladık da vicdanlarınız da taş mı bağladı? Sahi 12-13 yazar olarak ne başlık atmıştınız Kabataş yalanına? Siz de var mıydınız onlar arasında!
HUKUK SİYASETİN ZULÜM MAŞASI
Yazının tamamına değil sadece kayyım kararını protesto için gazete önüne gelmiş masum insanlara TOMA’larla yapılan zulme ve bu eksende yaptığınız yoruma cevap vereyim. Öncelikle, insanımız vatandaşlık hakları istikametinde kendi özgür iradeleriyle bir protesto eyleminde bulunamaz mı? Sizin gibi siyasi iktidarın her kararını, her uygulamasını desteklemek zorunda mı? Bu cümlemi okur okumaz ‘Hukuki süreç’ mazeretinin arkasına sığınmayın lütfen. Çok komik oluyorsunuz. Hukuk mu bıraktınız güzelim ülkemizde? Siyasetin zulüm maşası haline getirdiniz hukuku. İslâmcılık iddialarını seslendirdiğiniz muhalefet döneminde böyle demiyordunuz ama! Gerçi o zaman devlete tağut diyordunuz. Cuma namazı kılınmaz diyordunuz. İktidar olunca işler değişti. Sahi siz Cuma namazı kılıyor musunuz şimdi? ‘Bizim çizgimize geldi’ diye aleme beyanat veren insanları da götürüyor munuz Cuma’ya. Cevap beklemiyorum. Zaten haddimi aştım. Allah ile kul arasına girilmez değil mi?
BİBER GAZI, TAZYİKLİ SU, PLASTİK MERMİ
İki; protesto eden gruba yönelik ortada hiç bir tahrik unsuru yokken su sıkma, biber gazı kullanma ve plastik mermiler atma yani orantısız güç kullanarak kalabalığı dağıtma hangi kanunun hangi maddesinde yazıyor? Demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi insanlar barışçı bir şekilde bu haklarını kullansınlar, sloganlar atsınlar ve evlerine dağılsınlar. Sahi böyle bir iddianız vardı değil mi sizin? Türkiye ileri demokratik hukuk devletidir diye ifade ediyordunuz sanırım! Neden izin verilmiyor? Ayrıca merak da etmeyin, zaten üç maymunu oynayan medyanız dolayısıyla Yeni Bosna’nın bir köşesinde olan biten bu hadiseden Türkiye’nin en az dörtte birinin haberi bile olmayacak? Dünya televizyonları, haber ajanslarından görüntü alırsa da şöyle haber yapacak ve “Yargının/hükümetin ya da …’nın kayyım kararını protesto eden bir grup şunları söyledi ve dağıldı” diyecekti.
KABATAŞ’TA YALAN, YENİBOSNA’DA GERÇEK
Üçüncü bir soru: Devletin bu barışçı protestoya müsaade etmeyip şiddet kullanarak kalabalığı dağıtma – daha anlayacağınız bir dille: Kabataş’ta yalan, Yenibosna’da gerçek olan o görüntülerin – dünyaya servis edilmesine kim sebebiyet veriyor bu durumda? İşgal güçlerinin belki de düşmanlarına yapmayacağı, hukuk bir yana insanlıktan nasibini almamış görevlilerin sebebiyet verdiği o görüntülerdeki asıl suçlu kim? Barışçı protesto hakkını kullanan halk mı, yoksa polisler mi, yoksa Gezi’de olduğu gibi polislere emri verenler mi?
ŞİDDET GÖRÜNTÜLERİ VE DÜNYA MEDYASI
Hayalet yazar… Siz de bilirsiniz ki böylesi görüntüler dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun haber değeri taşır ve özgür olan her basın kuruluşu da bunu haber yapar. Küresel dünyada yaşadığınız gerçeğini unutmayacaksınız. Bu müdahaleleri yaparken onların bütün dünyada gündem olacağını/olabileceğini hesaba katacaksınız. Basın özgürlüğü, insan hakları vs. gibi raporlara gireceğini, hatta bu manzaraların Türkiye’nin ekonomik yapısını bile etkileyeceğini düşüneceksiniz. Aksi halde size göre alabildiğine küçük olan bu hadise bütün dünyanın gündemine oturur. Neymiş efendim; ‘Dünyaya bu görüntüleri vermek için insanlar oraya toplanmış.’ “Geçiniz Allah aşkına!” Demezler mi adama? “Bu şiddet görüntüleri nedir?”
BU OLAYI DÜNYAYA BİRLİKTE ANLATALIM, İSTERSENİZ HAVUZ DA GELSİN
Dört: “Bütün dünyada anlatılacakmış bu görüntüler!” Buyrun gelin, siz anlatın bütün dünyaya. Ben de söz veriyorum yardımcı olacağım size. Yabancı dilimi, 16 yıllık yurt dışı tecrübemin bana sağladığı imkânları, bütün network’ümü size kullandıracağım. Bir tek şartla; birlikte olacağız. Basın kulüplerinde, üniversite amfilerinde, konferans salonlarında nerede isterseniz basın yayından üniversite ve düşünce kuruluşlarına kadar Türkiye üzerinde çalışan uzmanların önüne, Beyaz Saray’dan Dışişleri Bakanlığı’na kadar resmi kurumların temsilcilerinin önüne sizinle birlikte çıkacak ve sadece Zaman Gazetesine atanan kayyım kararı ve arkasından cereyan eden şiddet olaylarını, yani Kabataş gibi yalan olmayan “Başı kapalı bacım!” görüntülerini konuşacağız. Var mısınız? İsterseniz kimsenin akredite sorunu yaşamadan katılabileceği bu toplantı – malum demokratik ülkelerde böyledir. Hem onu da görmüş olursunuz- havuz medyasında da canlı olarak yayınlanabilir.
Cevabınızın hayır olacağını zannetmekle beraber bir evet cevabıyla beni yanıltmanızı can-ı gönülden diliyorum. Böylece sizin hayalet kimliğinizin son bulmasına yardımcı olmuş olur ve belki de Yeni Şafak okuyucusundan sizin kimliğinizi açığa çıkartmaya vesile olduğum için plaket alırım.
SİZ BİZİ BIRAKIN, HALİNİZE AĞLAYIN
“Sözün tamamı…” diye başlayan bir atasözü vardır bizde. Ben bu kadar dedim, gerisini siz anlayın. Şakirt olanlar haline ağlamıyor hayalet yazar. Siz merak etmeyin onları. Onlar girdikleri yolun cilvesi olarak görüyor bunları. Bence siz nasihatin yönünü kendi nefsinize yöneltin ve halinize ağlayın. 2010 yılına kadar yapageldikleri güzel şeyleri son 4-5 yılda mirasyedi çocuk gibi, haramzade insan gibi yiyip bitiren yandaşı olduğunuz, tarafı olduğunuz hatta daha da öte parçası olduğunuz iktidarın haline ağlayın. Ne kazanılacağı belirsiz bir başkanlık ideali uğruna şehadetine sebebiyet verdiğiniz, kıydığınız canların ahirette size yakanızdan tutacağı güne ağlayın. Adalet söylemleri ile gelip zulmü ikame eden zihniyetinizin yakın bir gelecekte sizin de kapınızı çalacağı günlere ağlayın. Allah’ın huzurunda, mizan gününde yakanızdan yapışacak hiç mübalağasız milyonlarca insanın söyleyeceğini tahmin ettiğim “Allah’ım. Adalet istiyorum!” sözlerini tahayyül edin ve ona ağlayın. İşte o gün geldiğinde bir yerlerden “Kendi düşen ağlamaz” sözünü duyarsanız sakın ola ki ağlamayın. Zira ağlama zamanı değil o zaman. Hesap verme zamanı. Kabataş yalanlarının hesabını.Yandaş olmadığı için işten attığınız insanların hesabını.
Aşina olduğunu sandığım, Üstad diye dillerinizden düşürmediğinizi zannettiğim Necip Fazıl ile bitireyim:
“Bıçak soksan gölgeme
Sıcacık kanım damlar
Gir de bak bir ülkeme
Başsız başsız adamlar
Ağlayın su yükselsin
Belki kurtulur gemi
Anne seccaden gelsin
Bize dua et emı…”
Bence ağlayın. Hem de çok ağlayın. Ağlayın ki su yükselsin. Yükselsin ki batan gemi belki kurtulur.
HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani, “Gerek bizim kontrolümüzdeki gerek PKK/YPG’nin kontrolündeki bölgelerde, hiçbir grubun elinde silah bulunmasını kabul etmemiz mümkün...