SEVİNÇ ÖZARSLAN | BOLD
Cezaevinde kanser olduktan sonra hayatını kaybeden KHK’lı sağlık memuru Caner Durukan‘ın (42), hapiste maruz kaldığı hak ihlallerini eşi Sibel Durukan Bold Medya’ya anlattı.
Eşine çok geç teşhis konulduğunu söyleyen Durukan, “Günden güne zayıflıyordu. Her gün mide hapı verip gönderiyorlardı. Tahliye edildiğinde nefes alamıyordu, konuşamıyordu, nefesi kesiliyordu yani. Astım sandık. Tahliller yapıldı. Kansermiş. Ama çok geç kalınmıştı. Tümör kolondan karaciğere damara sıçramıştı.” dedi.
ACİLDE ÇALIŞAN BİR SAĞLIK MEMURUYDU
Caner Durukan, hastanelerin acil servisinde çalışan bir sağlık memuruydu. En son Kayseri Develi Devlet Hastanesi’nde görev yapıyordu. Genelde çocukların kanını o alıyordu. Anne-babalar artık onu tanımıştı, eli o kadar yumuşaktı ki ne zaman çocuklarını acile getirseler “Caner bey yok mu?” diye soruyorlardı. Durukan’ın hayatı da birçok sıradan yurdum insanı gibi 15 Temmuz’dan sonra birdenbire alt üst edildi. 29 Ekim 2016’da çıkarılan ikinci Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen Durukan, bir-iki ay sonra Kayseri’de özel bir hastanede işe girdi. Ancak özgürlüğü uzun süremedi. İşinde gücünde çalışmaya devam ederken 4 Nisan 2017’de gözaltına aldılar.
TUVALETLERİN ÖNÜNDE YATMAK ZORUNDA BIRAKILDI
Gülen Hareketi’ne üyelik iddiasıyla yürütülen soruşturmalar kapsamında tutuklanan Caner Durukan’a Bank Asya hesabı, sendika üyeliği ve Bylock kullandığı iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. 6 ay Nevşehir Cezaevinde, 4 ay Kayseri Bünyan Cezaevinde kalan Durukan, bu süre içinde tuvaletlerin önünde yatmaktan, sağlık hizmetlerine ulaşamamaya kadar birçok hak ihlaline maruz kaldı.
EZİYET OLSUN DİYE TEMMUZ SICAĞINDA KALORİFERLERİ YAKTILAR
Nevşehir Cezaevinde o yıl tutuklulara korkunç bir hak ihlali daha yaşatıldı. Temmuzun sıcağında birdenbire kaloriferler yandı. Sibel Durukan, “Eşim hep, ‘Hayvan kadar değerimiz yok. Dolduruyorlar bizi, yerlerde, tuvaletlerin önünde yatıyoruz derdi. 15 Temmuz’un 1. yıldönümünde yani 15 Temmuz 2017’de eziyet olsun diye kaloriferleri yakmışlardı. Ben bunu akrabalarıma söylediğimde kimse inanmadı, abartıyorsunuz, dediler. Hiçbir zaman en yakınlarıma anlatamadım yaşadıklarımızı. Bir şey olmaz, ısınmışlardır diye alay edenler oldu.” dedi.
MİDE HAPI VERİP GÖNDERDİLER
Ailesi Kayseri’de yaşadığı için sevk isteyen Caner Durukan, hukuksuzluklar çok ağrına gittiği için Kayseri Bünyan Cezaevinde gün geçtikçe zayıflamaya başladı. Yemek yiyemiyordu, sürekli istifra ediyordu. Revire çıktığında yaptıkları tek şey mide hapı verip göndermekti.
Kendisi de sağlık memuru olduğu için durumundan şüphelenip en sonunda doktora “Mide kanseri miyim acaba?” bile dedi. Dikkate almadılar. Dört ay içinde sadece 1 kere hastaneye götürüldü.
Durukan’ın o günlerde İstinaf Mahkemesi’nde duruşması vardı. Hastane raporları mahkemeden bir gün önce cezaevine geldi. Raporlarını inceleyen doktor “Senin eğitim ve araştırma hastanesine gitmen lazım” dedi.
Bir gün sonra 6 Şubat 2018’de mahkemeye çıkan Durukan tahliye edildi. Çünkü mahkemede konuşamamıştı. Durumunun ciddi olduğu ortadaydı. Tahliller için hemen hastaneye gittiler. Kolon kanseri teşhisi konuldu. 9 cm uzunluğundaki tümörü ameliyatla aldılar ancak çok geç kalınmıştı. Hastalık karaciğerini kaplamıştı.
“SUÇSUZ YERE BENİ ZALİMANE BURAYA KOYDULAR”
Hapisten çıktığında eşinin konuşamayacak halde olduğunu söyleyen Sibel Durukan, “Nefes alamıyordu, konuşamıyordu, nefesi kesiliyordu. Astım sandık. Tahliller yapıldı. Doktor, ‘Bu adam bitmiş’ dedi. Tümör bağırsağından karaciğerine damara sıçramış. Eşim ‘Ellerinde kalacağımı anladıklarında bıraktılar, derdi. ‘Cezaevinde yattığım ranzamı görseniz hep su içindeydi, terler döküyordum, yemek yiyemiyordum. Arkadaşlar meyve sıkıp onu içirmeye çalışıyorlardı. Yeter ki sen çık, biz daha fazla yatmaya razıyız, diyorlarmış. Eşime bakmadılar orada.” diye konuştu.
Ameliyattan sonra kemoterapi almaya başlayan Durukan, büyük bir umutla hayata tutundu. Hep “İyileşeceğim” diyordu. “Ben ölmeyeceğim, yaşatılan haksızlıkların hesabı hukuk önünde sorulduğunu görmeden ölmeyeceğim” diye diye yaşam mücadelesi verdi. 2,5 yıl dayandı. Durumu ağırlaşınca 22 Nisan 2020’de hastaneye yatırıldı. Bilincini kaybedince yoğun bakıma alındı. Bir hafta sonra ise 3 Haziran 2020’de hayatını kaybetti.
Caner Durukan, hapisteyken eşine gönderdiği bir mektupta şöyle yazmıştı: “Şu anda sabredip dua etmekten başka çare yok. Rabbim mazlumu hiç yalnız bırakır mı? Suçsuz yere zalimane beni buraya koydular. Rabbimin adaletinden umut kesilmez.”
“BİLE BİLE SÜRÜNDÜRDÜLER”
Adli kontrol şartı ile bırakılan Caner Durukan, imzaya hep istifra ederek gidebiliyordu. Öldükten bir hafta sonra emniyetten eşini arayıp, “Kocan imzaya gelmedi, gelsin” dediler. “Mezarın altında, gelin alın” diye cevap verebilen Sibel Durukan, eşinin bile bile süründürüldüğünü ifade ediyor.
Bu süreçte çocuklarının da çok yıprandığını söyleyen Durukan’ın ne çocukları ne de kendisi yaşadıklarının etkisinden kurtulabilmiş değil:
“Kızım babası cezaevine girdiğine çok küçüktü. Görüş günlerinde ta içlerine kadar aradılar. Babası öldüğünde hiç ağlayamadı kızım, tamamen kendisini kapattı. Her şeyi içinde yaşadı. Oğlum ilkokula başlayıp okumayı söktüğünde ‘Anne siz beni kandırıyorsunuz burası işyeri değil, cezaevi’ dedi. Çocuklarım hala travmaları atlatabilmiş değil.”