Steven D. Levitt ve Stephen J. Dubner bir kitap yazmışlar. İsmi, Think Like a Freak (Sıradışı Düşün / Ezber Boz) olan bu kitapta güzel bilgiler var.
Bilhassa saf insanları mesela, Nijerya mektupları ile nasıl kandırıp ellerinden paralarını alıyorlar: “İşte çok zengin bir adamın şu kadar parası var ama onu çıkarabilmek için bize 40-50 bin dolar lâzım. Karşılığında yüz kat-bin kat kazanacaksınız.” gibi… Tatlı tuzaklarla insanları kandırıyorlar…
Haksızı ödüllendirerek suçluyu masumdan ayırt etme hususunda Hz. Süleyman’dan misal getiriyorlar. Bir çocuk hakkında, iki kadın iddia ediyor. Her birisi bu çocuğun kendinin evladı olduğunu söylüyor. Süleyman Aleyhisselam, “Tamam… İkinizin de hakkı var. O zaman âdilâne çocuğu ortadan ikiye bölüp yarısını birinize, yarısını da birinize vermek gerekiyor.” diyor. Esas anne hemen hakkından vazgeçiyor. Ama çakma anne, “Adalet yerini bulsun; güzel bir hüküm.” diyor. Süleyman Aleyhisselam böylece gerçeği tesbit ediyor. Çünkü pek çok anne, kendisi fedakârlık yaparak evlatlarından uzak kalmayı kabullenir ama asla onların öldürülmesini istemezler. İşte son olayları böyle değerlendirmek gerekir. Hizmet, canından kanından oluşturduğu, üniversite hazırlık dershanelerinin yok edilmesine asla râzı olmaz; ama kapatılmasın da yine de kimin elinde olursa olsun devam etsinler ister… Vicdan sahibi bu tercihin gerçek sebebini anlar ve bilir.
Bu kitapta bir tane şirketten bahsediyorlar… Şirketin adı Zappos… Bu şirketin işletme müdürüne soru soruyorlar: “Siz işçileri alıyorsunuz bir ay çalıştırıp diyorsunuz ki: ‘Bizimle bir sene çalışmak istemeyenlere iki maaş teklif ediyoruz?’ Bu yaptığınız pek ekonomik görünmüyor. Niçin yapıyorsunuz?” Bu soruya karşı diyor ki: “Biz bunu beleşçileri elemek için yapıyoruz. Çünkü beleşçiler hemen iki maaşa tav olup bizi terk edip giderler. Halbuki biz kalan sağlam işçileri iyice eğitiriz, güzel neticeler alırız… Zâhiren zarar etmiş gibi görünürüz ama, uzun zamanda kârlı çıkan biz oluruz… Çünkü araştırmalar göstermiştir ki, beleşçi, kaytarıcı ve kötü işçiler, verimliliğe çok büyük darbe vuruyorlar. Aslında biz iki buçuk veriyor, yirmi beş kazanıyoruz. Onları bir an önce elememiz gerekiyordu…”
Gerçekten son olaylar olmasaydı, Hocaefendi’nin değerlendirip yorumladığı gibi, biz eğer trilyonlar harcasaydık bazı insanların durumunu asla öğrenemezdik. Musibet gibi görünen şu sıkıntılı olaylar bir turnusol kağıdı gibi herkesin ne olduğunu, çapının, özgül ağırlığının ne kadar olduğunu gösterdi. Bir milyona, beş milyona, bir daireye, iki daireye elenenler oldu… Bu karakterlerle kaç adım gidebilirsiniz? Kıyamete ayarlı ve dünya çapında çok önemli hizmetler yapmaya niyetli, “adanmış ruhların” sağlam hizmet edebilmeleri için bu elemenin olması gerekirdi. Tâlut’un ordusu, Câlut’un karşısına dikilirken karşılarına imtihan için bir nehir çıkmıştı. Aslında o bir elekti ve dünya menfaatlerini temsil ediyordu. Yarım yamalak insanlarla mukaddes bir hizmet yapılamaz.