27 Mayıs 1960 darbesinin ardından idam edilen eski Başbakanlardan merhum Adnan Menderes, vefatının 51.Yıldönümünde çeşitli programlarla anılıyor.
Abdullah Sadık NSW Cihan
27 Mayıs darbesinin ardından iki bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’la birlikte darağacına gönderilen merhum Başbakan Adnan Menderes, ölümünün 51. yıldönümünde anılıyor. Demokrasi şehitlerine okunan 1001 hatimin duası bugün yapıldı. Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan, 17 Eylül’de Yassıada’da idam edilişlerinin yıl dönümünde, o döneme tanıklık edenler duygularını ifade etmeye devam ediyor. 1974 yılında ülkedeki siyasi atmosferden dolayı Türkiye’yi terk ederek, Avustralya’ya yerleşmek zorunda kaldığını belirten Cemal Harputlu, her yıl Eylül ayının kendisi için bir hüzün ve gözyaşı ayı olduğunu belirtti. Rahmetli Menderes’in ölüm yıldönümlerinde, ona karşı yapılan haksızlık ve iftiraların gözlerinin önünden bir sinema şeridi gibi geçtiğini belirten Cemal Harputlu, “Menderes ve arkadaşlarının idam edilişinin yıl dönümünde, benim acım üçe katlanıyor. Herkes gibi ona yapılan haksızlık benim de kalbimi acıtıyor. Ama asıl bana acı veren olay, o dönemde henüz genç bir delikanlıyken, bazı gizli ellerin kışkırtmasıyla ona karşı protestolar ve kışkırtmalarda bulunduk. Acımı üçe katlayan bir başka neden ise; bu acıları kendi mezarının başında anamayışımdır. 70 yaşını geçtim. Hayatımın sonunda onunla helalleşmeyi hep arzu ederdim ”dedi.
1980 ihtilalinin babasının 27 Mayıs darbecileri, günümüzde Güneydoğu’da akan kardeş kanının anasının ise; 12 Eylül darbecileri olduğunu söyledi. Kendisinin sol görüşlü olduğunu ve rahmetli Adnan Menderes döneminde 20 yaşındaki bir genç olarak o dönemlerde mitinglere katıldığını belirten Cemal Harputlu, her yıl Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam ediliş yıl günü olan 17 Eylül’de, gurbette gözyaşı akıttığını söyledi. O dönemde gönüllü olarak, Andan Menderes ve Demokrat Partiye karşı düzenlenen protestolara katıldığını, bundan dolayı çok büyük bir acı çektiğini ve pişmanlık duyduğunu vurgulayan Harputlu, aradan yıllar geçtikten sonra diğer arkadaşları gibi kendisinin de kullanıldığını fark ettiğini söyledi. O dönemde bütün gençlerin suça itildiğini hatırlatan Cemal Harputlu; “Ellerimize, “Ordu millet el ele, Menderes, Bayar hergele” pankartları tutturmuşlardı. O dönemde; ‘asker ne derse doğrudur’ anlayışı hâkimdi. Bizim gibi kanı kaynayan gençler, böyle yanlış bir olayda kullanıldılar. Hiç unutmuyorum, bu mitinglerimizden sonra, rahmetli Menderes ve arkadaşları çirkin bir iftira ve bahaneyle asılınca, kullananlar; ‘ülkemiz bu adamdan ve Demokrat Parti’den kurtuldu’ diye bizi teselli ediyorlardı. Bu yanlışa yıllarca inandım. Ama Türkiye’deki siyasi ortamda büyüyen biri olarak, bu yanlışı ülkemden 20 bin kilometre uzaklıkta Avustralya’da, bundan 15-20 yıl önce anlayabildim. Şimdi ise; o trajik fotoğrafı, daha net görmeye başladım. Bundan da çok büyük bir ızdırap duyuyorum. Bu nedenle, sözkonusu tarihten bu yana, her 17 Eylül’de gözyaşı döküyorum. Hem de ülkemden ve vatanımdan uzakta yaşayan, hasret dolu duygularla. Benim gözyaşlarımın farklı bir diğer tarafı, 1960’da ortaya konan filimden ders çıkartmayışımız, ardından 1980 yılında yine aynı senaryo konarak binlerce gencimizin ölümüne neden olanlar, bugün aynı zihniyetin Doğu ve Güneydoğu bölgemizde sürdürülmek isteniyor. Onun için 1980 ihtilalinin babası, 27 Mayıs darbecileri, günümüzde Güneydoğu’da akan kardeş kanının anası ise; 12 Eylül zihniyetidir. “dedi.
OSMANLI ZAMANINDA HERKES KARDEŞÇE YAŞIYORDU
Kendisinin aslen Elâzığ’ın Karakoçan ilçesinden ve Kürt kökenli olduğunu, belirten Cemal Harputlu, Osmanlı döneminde bütün ırkların, etniklerin ve farklı inanç mensuplarının kardeşçe yaşadığını vurguladı. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türkiye’nin birçok problemle karşı karşıya kaldığını, aslında sözkonusu problemlerin Türk-Kürt herkes için geçerli olduğunu belirten Harputlu, 1980 yılında binlerce kardeşin birbirine düşürülmesi ve düşman edilmesinin altında derin devlet yapılanmasının yattığını belirtti. Doğu ve Güneydoğu’da akan kanın da 12 Eylül darbecilerinin bir eseri olduğunu vurgulayan Cemal Harputlu, “Şayet Osmanlı sistemi işleseydi, böyle bir trajedi ülkemizde yaşanmazdı. Aslında Kürt problemi değil, devletin zorla ve baskıyla oluşturduğu bir problemle günümüz olaylarının meydana geldiğini ve hala devam ettiğini belirten Harputlu, bu fotoğrafı dışardan daha net bir şekilde gözlemleme imkânına sahip olduğunu söyledi. Harputlu, “Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın modelini benimseyip tatbik etseydi, günümüzde ülkemiz bu tür problemlerle karşı karşıya kalmazdı. Bu kadar kardeş kanı akmazdı. Bu kadar gözyaşı ve haksızlık yaşanmazdı. Çünkü bunu cumhuriyetten önceki dönemden anlıyoruz. Böyle bir problem olsaydı, cumhuriyet öncesinde Türk-Kürt problemi olurdu” dedi.