MCK Hukuk Şirketi Direktörü Avukat M. Candan Koyuncu: “Avustralya’da Türk asıllı olduğumuz için kötü muamele gördüğümüz söylenemez. Hatta Avustralya’da sevilen bir toplumuz. Ama zaman zaman siyasi platformlarda haksızlığa uğruyoruz. Bu da aleyhimizde olan diğer toplumların, siyaseti bizden çok daha iyi kullanmalarından kaynaklanıyor. Bizden güçlü olmayan toplumlar, siyaseti çok daha iyi kullanıyorlar. Bunu bu ülkeye değil, kendimizi temsil etmekte ki eksikliğimize bağlamalıyız.” dedi.
Avustralya Anayasası, 1900’lü yıllardan beri yürürlükte bulunuyor. Federal, Eyalet Hükümeti ve Yerel Hükümet olmak üzere üç aşamadan meydana gelmekte. Hukuk sistemi de buna paralel olarak şekillenmekte. Toplum olarak Avustralya’daki mahkemelerdeki işleyiş, hukuk sisteminin işlerliği ve vatandaş olarak sahip olduğumuz hakların neler olduğu konusundaki tabloyu irdelemek istedik. Bir taraftan Avustralya’daki genç hukukçularımızı toplumumuza tanıtırken, diğer taraftan da Avustralya penceresinden hem ülkemizin, hem de toplumumuzun genel yapısına bir projeksiyon tutmak istedik. Bu amaçla, MCK Hukuk Bürosu Yönetim Kurulu Başkanı ve Dışişleri Bakanlığımızın Hukuk Müşaviri Avukat M.Candan Koyuncu’ya bazı sorular yönelttik.
Klasik bir soruyla röportajımıza başlayalım. Sizi tanıyabilir miyiz?
Avustralya doğumluyum. Ailemin durumu nedeniyle, Türkiye’ye iki kez kesin dönüş yaptım. Birincisinde ben henüz beş, ikincisinde ise on üç yaşındaydım. Ortaokulu İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra Maltepe Askeri Lisesini bitirdim. Bir yıl kadar Kara Harp Okulu’nda okuduktan sonra ayrılma dilekçemi verdim. Ve askeri okuldan ayrılmakla birlikte, Avustralya’ya yeniden dönmüş oldum. Derslerim çok iyiydi. Geldikten sonra Batı Sydney Üniversitesi’nde burslu olarak kazandığım Hukuk ve İşletme fakültesini birlikte bitirdim.
Üniversiteyi tamamladıktan sonra iş hayatına nasıl adım attınız?
Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra önce stajyer Avukatlıkla başladık. Şimdi de kendi şirketimiz olan MCK Avukatlık Bürosu’nu açtık. Aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı’mızın Avustralya’daki Hukuk Müşavirliği görevimiz var. Büyükelçiliğimizin hukuki işlerini takip etmekteyim. Eximbank ve ülkenin önemli sigorta şirketleri ile holding ve kurumların avukatlığını yapıyorum.
Uzun tartışmalardan sonra, Türkiye’de yeni anayasa kaleme alınmaya başlandı. Bir hukukçu olarak yaşanan bu gelişmeyi nasıl görüyorsunuz?
Aynı zamanda Dışişleri Bakanlığımızın Avustralya’daki resmi Hukuk Müşavirliği pozisyonum olduğu için siyasi konularda bir şey söylemem doğru olmaz. Ama bir hukukçu ve ülkemin bir vatandaşı olarak, yasal değişiklik ve hukuki yeniliklerin en iyi olmasını her şeyden önce arzu ediyorum. Gelişmiş ülkelerin sahip olmuş olduğu hukuk sisteminin, kendi vatandaşlarımıza da uygulanmasından büyük bir memnuniyet duyacağım. Kendi insanlarımızın bütün bunların en iyisine layık olduğunu düşünüyorum. Avustralya’da olduğu gibi; hukukun kurallarının en iyi bir şekilde işlemesi hepimizin dileğidir. Bu nedenle, Türkiye anayasasında da değişiklikler yapıldığında, kuvvetler ayırımına ve dengelerine dikkat edilmesi lazım.
Avustralya hukuk sistemiyle kıyasladığımızda, sizce Türkiye’nin Yeni Anayasasının öncelikleri neler olmalı?
Avustralya’da kanunların geçerliliği dediğimiz hukukun kuralı, çok düzenli bir şekilde işliyor. Bizde avukatlar olarak burada bunun rahatlığını yaşıyoruz. Tabi bu durum, müvekkile güven duygusu veriyor. Avustralya, hukuk sistemi İngiltere’den alındığı için çok eski bir geçmişe sahip. Kuvvetler ayrımları prensibi, gayet iyi işliyor. Parlamentolar, kuvvetler ayrımı prensibi konularında değişiklik yapmaya çalıştığında, Yüksek Mahkeme hemen müdahale ediyor ve engelleyebiliyor. Buna en canlı örnek, geçen sene Güney Avustralya eyaletinde yaşandı. Eyalette mahkeme, motorlu çetelerle ilgili polis tarafından hazırlanan bir rapora dayanarak, bunları yasa dışı ilan edecekti. Avustralya’da eyalet hükümetlerinin anayasası, İngiltere Kraliyetinden alındığı için birçok konuda sınırsız yetkiye sahip. Parlamentolarda istedikleri kanunu çıkarabiliyorlar. Sadece Federal Hükümetin kanunları federal anayasa ile korunmuş durumda. Kendi ülkemiz de kendi toplumunun değer yargılarına ve yasal haklarına göre yeni anayasayı kabul etmesi gerekiyor.
Avustralya ile Çanakkale’den dolayı var olan tarihi dostluğumuza rağmen, Sözde ‘Ermeni Soykırımı’ bazı eyalet parlamentolarında kabul edildi. Ayrıca, Sydney’in Fairfield Belediyesi meclis kararıyla Süryani anıtına onay verdi. Sizce ülke olarak, bu konuda zayıf kaldığımız noktalar nelerdir?
Avustralya Federal Hükümeti, aldığı kararla bu tür olaylarda karar verecek olanların tarihçiler olduğunu açıkladı. “Sözde Ermeni Soykırımı” konusu, her yıl 24 Nisan’da gündeme gelen bir olay. Önümüzdeki yıllarda daha da fazla gündeme geleceğini tahmin ediyorum. Siyasi partiler, milletvekilleri ve yerel hükümetler kendi aralarında bazı kararlar alıyorlar. Ancak, bizler bütün bunlardan pek haberdar olamıyoruz. Bunlar genelde yerel hükümetler tarafından alınmış kararlar olduğu için, Türkiye’den bu konular üzerine gitmenin de çok faydası olmaz. Çünkü bu kitle, sözkonusu parlamentolardaki milletvekillerine oy veren kesimlerdir. Yani seçmen kitlesidir. O da burada yaşayan vatandaşlardır. Geçen yıl Dışişleri Bakanlığı, Fairfield Belediyesi’ne bir yazı göndererek, gerekirse bu konularda görüşebileceğini söyledi. Bu mektubun bir kopyası da bende var. Fakat Fairfield Belediyesi, kendi bölgesi sınırları içerisinde Süryani vatandaşları çok bulunduğu için onları lehinde karar aldı. Başka bir belediye de Ermenileri dinleyerek başka bir icraatta bulunabilir. Yeni Güney Galler Eyalet (NSW) Parlamentosu, Türkler nasıl olsa kızacak, bağırıp, çağıracak ancak bundan bir şey çıkmayacak deyip, Ermenilerin dediğini yapıyor. Avustralyalı Türkler, olarak bu konularla ilgili bizim aktif olmamız gerekli. Politikada nasıl aktif olabilir, milletvekillerinden nasıl hesap sorabiliriz, seçim günü nasıl birlikte hareket edebiliriz? şeklindeki soruların masaya yatırılması lazım.
Hem ülke hem de buradaki toplumumuz, kendi hukuki haklarını savunacak mekanizmaya sahip değil mi?
Kendi toplumumuzdan avukat meslektaşlarımız giderek artıyor. Zaman zaman bir araya geliyoruz. Yargıç düzeyinde de insanlarımız var. Mesela önemli bir Türk savcı NSW’de görev yapıyor. Bütün bunlar, çok sevindirici bir gelişme. Eskiden gençlerimiz daha çok dil problemiyle karşılaşırdı. Ancak dil konusunda çekilen bu sıkıntıları, bir haksızlığa uğruyorlar şeklinde değerlendiremeyiz. Öyle dersek asıl biz haksızlık etmiş oluruz. Avustralya’da Türk asıllı olduğumuz için herhangi bir kötü muamele gördüğümüz veya haksızlığa maruz kaldığımız da söylenemez. Hatta biz Avustralya’da sevilen bir toplumuz. Zaman zaman siyasi platformlarda haksızlığa uğruyoruz. Buda aslında bizi sevmediklerinden veya bize karşı olduklarından değil, bizim aleyhimizde olan diğer toplumların siyaseti bizden çok daha iyi kullanmalarından kaynaklanıyor. Bizden daha güçlü olmayan toplumlar, siyaseti bizden çok daha iyi kullanıyorlar. Biz toplum olarak eğer bir haksızlığa uğruyorsak, bunu Avustralya’ya mal etmeyip, kendimizi temsil etmekte ki eksikliğimiz olarak görmemiz lazım.
Anzak olayını hem devlet hem de toplum ve fert düzeyinde pozitif bir fırsat olarak değerlendirebiliyor muyuz?
Cumhuriyetin ilanı ile hemen çevirmişiz zaten. Mustafa Kemal Atatürk’ün Avustralyalı ve Yeni Zelandalı annelere hitaben yazdığı mektup çok anlamlı ve önemli bir yere sahip. Atamızın o sözlerini duyan her Avustralyalı etkileniyor. Ve Türklere karşı nefret besleyenler bile bu sözlerden sonra ayrı bir duygu beslemeye başlıyor. En azından düşmanlık beslemiyor. Çünkü bu sözleri, o savaşa bizzat katılmış ve o çatışmada savaşıp gazi olmuş bir komutan söylüyor.
Sizce bu tarihi bağlar, Türkiye’nin yeni ilişkilerine nasıl bir pencere açar?
Bizler tabii bu fırsatları iyi değerlendirmemiz lazım. Mesela bu konuda daha geçen ay Anzak Törenleri için Türkiye’ye giden Başbakan Julia Gillard, orada çok güzel bir konuşma yaptı. Hepimiz gurur duyduk. Ama bunun karşısında acaba kaç insanımız Julia Gillard’a teşekkür mahiyetinde bir mektup yazdı? Yada kaç kişimiz ona teşekkür ifade eden e-mail yolladık. Bu konularda çok eksiğimiz olduğu kanaatindeyim.
Genç nesil, yeni yeni bazı sosyal olaylarda etkili olmaya başladı ve bir şeyler yapma gayreti içerisinde. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?
Yeni nesil kendisini farklı veya Avustralya’ya yabancı gibi hissetmiyor. Bunun sebebi hem burada yetişmiş olma hem de toplum ile iç içe olmaktan kaynaklanıyor. Ama sosyal konularda da yetişmeleri gerekiyor. Yani toplumsal olaylardaki duyarlılığı da kazanmaları gerekiyor. Sürekli toplumla görüşüp, derneklerle iç içe olan birisiyim. Ancak şu andaki üniversitedeki gençlerimiz, bunları hissetmeyebilir.Herhangi bir toplumsal faaliyet veya toplum kuruluşuna gidip yardımcı olmaya çalıştığı zaman değişik engellerle karşılaşabiliyorlar. Kopukluk olduğunu görüyorlar. Eskiden kalma bazı zihniyetler veya kişisel kavgalara şahit oluyorlar. Kendi toplumundan insanların iyi niyetle bir araya geldiğini fakat başarılı olamadıklarını veya çok zaman kaybı olduğunu görüyorlar. Bunun yansıra çok başarılı, çalışkan arkadaşlarımız var. Çok güzel çalışmalar var ama istenilen ve arzu edilen seviyede değil diyorum sadece.
Saydığınız bu olumsuzluklar Avustralya’nın, ülkemizden uzaklığından mı yoksa ülkenin kendi yapısından mı kaynaklanıyor?
Çok etkileyen konular var tabii. Sosyolojik olarak baktığımızda birçok etkenin olduğunu göreceksiniz. İlk gelenlerimiz çalışıp en kısa zamanda geri dönmeyi amaçlamış. Onların çocukları ise biz Avustralyalıyız, Türk’üz diye burada kalıp yaşamayı kabullenmişler. 1980’li yıllarda gelenlerin bir kısmı da buraya vasıflı göçmen olarak geldi. Hepimiz Türkiye’nin değişik şehirlerden gelmişiz, değişik örf ve adetlerimiz ve kültürlerimiz var. Hatta bazılarının değişik siyasi görüşleri var. Ancak Türkiye çok çok gelişmiş olmasına rağmen, burada yaşayan bizler Türkiye’nin gerisinde kalmışız. Halen Türkiye’yi bıraktığı gibi zanneden insanlarımız var. Fakat çok büyük avantajlarımız da var. Herkesin eşit haklara sahip olduğu gayet rahat demokratik sosyal hakların korunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Zaman zaman negatif etkileri olsa da Müslüman olmamız kimsenin nezdinde en azından resmi olarak bir sorun değil. Zaten burada Türkler seviliyor. Bu aynı zamanda iki ülkenin tarihinden de kaynaklanıyor. Diğer taraftan toplumumuz adına bizi üzen şeyler de olmuyor değil. Özellikle bazı semtlerde sadece bizim toplumumuza ait gençler değil diğer toplumların da gençlerinde bir değişiklik bir başkalaşma gözlenmekte. İngilizceyi farklı lehçeyle konuşan, kendini değişik gruplarla ifade etmeye çalışan gençlerimiz var. Sadece Türk toplumu ve gençlerine ait bir konu değil. Diğer toplumlar da aynı problemleri yaşıyorlar. Bunun çözümü de eğitimden geçiyor bence.
O zaman burada açılan eğitim kurumlarının üstlendiği fonksiyon çok önemli. Neticede bu ülkede etkili olabilmek için özellikle genç neslimizin siyasi, eğitim, kültürel ve sosyal alanlarda etkili olması gerekiyor.
Kesinlikle. Eskiye oranla çok çok iyi durumdayız diyebilirim. Sonuçları çok açık ortada. Mesela burada açılan özel okullarımız, Şule Koleji gibi eğitim kurumlarımız var. Basın ve yayın organlarımızın tabi ki pozitif etkisi var. Mesela 1996 yılında gençlerimiz ile konuşmaya başladığımız zaman en iyi konuşan gencimiz bile akıcı konuşmakta zorlanıyordu. Ne İngilizce ne Türkçeyi akıcı bir şekilde konuşamıyorlardı. İki ülke arasında kalmış bir durumda. Sorunlarımızın birçoğu da bundan kaynaklanıyor. Eskiye göre bu konuda güzel gelişmeler var.
Özellikle kendi toplumumuzda, boşanmalarla birlikte aile parçalanmaları maalesef çok yoğun yaşanıyor. Mahkemelerde bu tablo ne durumda?
Aile Hukuku’nu çok iyi biliyoruz ama yapmıyoruz. Ticari, sigorta, iflas ve çok az ceza hukuku konularında çalışıyoruz. O nedenle toplumumuz ile ilgili herhangi bir ölçümde bulunmam çok zor. Ama şu kadarını söyleyebilirim, ceza mahkemelerine gidince isimlerden anlıyorum ki; birçok Türk ismi ne yazık ki listelerde var. Ama bu tabii yeni bir şey değil, Avustralya’ya geldiğimizden beri böyle. Aile Hukuku konusunda Avustralya’da da büyük sorunlar var. Boşanma oranı son 10 yıl içerisinde %40’ların üstündeydi. İki yıldan beri ise bu oran %50’lere varmış durumda. Diğer bir problem ise insanların ekonomik sıkıntıları arttıkça boşanma oranları da artıyor.
Türk Avukatları olarak bir örgütlenmeye gitmeyi düşünüyor musunuz? Bilhassa Üniversite çağındaki gençlerimize ne gibi tavsiyeleriniz var? Meslektaşlarla bir araya geliyoruz ama çok sık değil. Geçen sene kendi aramızda bir tanışma ve bir araya gelme adına bir yemek düzenledik. Bu toplantıya Melbourne’den de birkaç meslektaşımız katılmıştı. Tabii bu toplantıları devam ettirmeliyiz, arada bir oluyor ama yeterli değil. Gençlerimize tavsiyelerime gelince ise; fırsatları çok iyi değerlendirsinler. Bu ülke, çalışıp çabalayan herkese çok güzel imkânlar sunuyor. Bu imkânlar hem ekonomik hem de sosyal konuları kapsıyor. Bizler de diğer toplumlar ve milletler gibi etkili olmalıyız. Bunun yolu da okumak, güzel meslek ve kariyer sahibi olmaktan geçiyor.