Mahmut Çebi- Almanya
Dünya darbeler tarihi ilk kez faili meçhul bir darbe ile karşı karşıya kalmış bulunuyor. 15 Temmuz’un üzerinde iki hafta geçmesine rağmen hala darbeyi kimin veya kimlerin yaptığını, olayın elebaşısının kim olduğunu bilmiyoruz.
Darbenin faili meçhul olsa da, sonrasında yapılan cadı avını aşan icraatlar ise alabildiğine somut. Onbinlerce insan mağdur edilmiş durumda. Adeta bir darbe olmuş gibi devlet yeniden dizayn ediliyor.
Darbenin faili meçhul bırakılması ise operasyon yapanların elini güçlendiriyor. Bu sayede 15 gün geçmesine rağmen hala herkes suçlanabiliyor ve halka sürekli genişliyor. Muğlak durum aynı zamanda her türlü önlemi de meşru hale getiriyor. Bu bir tercih ise çok akıllıca olduğunu söylemek lazım.
Faili meçhul darbenin mahkumu ise, daha ilk saatlerde belirlenmişti. Fethullah Gülen Hocaefendi ve Hizmet Hareketi 15 Temmuz akşamından beri cezalandırılıyor. Hocaefendi’nin darbenin hemen ertesi günü “uluslararası bir komisyon kurulsun, araştırılsın, biz çıkan neticeye razıyız” sözüne rağmen tam bir şeytanlaştırma devam ediyor.
Dün sabah dişimi sıkıp iki saat bütün televizyon kanallarını seyrettim. Kampanya o kadar yoğun ve ağır ki, televizyona mahkum kişilerin Hizmet’in darbe yaptığına inanmaması imkansız O yüzden vatandaşımızı buna inandığı için suçlamamak lazım. Çünkü mevcut yayınlar başka bir şans bırakmıyor.
Peki gerçekten Hizmet hareketi darbe ile devleti ele geçirmeye çalıştı mı? Ben bu soruya dört yıl önce başımdan geçen ve o günlerde de yazdığım bir olayı güncelleyip cevap vermek istiyorum.
Baştan söyleyeyim. Bırakın devletin kendisini, herhangi bir kamu kurumunu ele geçirmek dahi Hizmet Hareketi’nin bitmesi ve evrensel söylemini yitirip başka bir şeye dönüşmesi manasına gelecektir. “Devleti niçin ele geçiriyorsunuz?” sorusu ise bana devlet katından biri tarafından ilk olarak Köln’de yönetildi. 27 Mayıs 2012 tarihinde Köln’de Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin (Ekopolitik) toplantısında Kürt sorununu tartışmıştık. Toplantıya katılanlar arasında MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş de vardı. Toplantı sonrası verilen yemekte aynı masaya düştük. Bir cemaat mensubunun olduğu toplantıda konu dönüp dolaşıp yine Hizmet Hareketi’ne geldi ve Cevat Öneş bey bana malum soruyu yöneltti.
Ben bu soruya Hizmet Hareketi’nin eğitim kurumlarından mezun olan insanların doğal olarak devletin değişik kademelerinde görev aldığını, bunun içinde yargı, ordu, emniyet, maliye, dışişleri, eğitim vs. olduğunu, bu insanların kendi devletlerinde görev yaptığını ve hak ettikleri için bu makamlara geldiğini, bunun yadırganmaması gerektiğini ve eğer yaptıkları bir yanlış varsa tıpkı diğer memurlar gibi kanuni cezaya çarptırılıp cezalandırılmaları gerektiğini, yaptıkları bir yanlış yoksa zan altında bırakmanın adil ve insani olmadığını anlattım. Devleti ele geçirme iddiasının ise asla doğru olamayacağını ve bu teklif edilse bile bizzat Hizmet Hareketi tarafından reddedileceğini şu argümanla izah etmeye çalıştım:
Hizmet Hareketi insan gücünün ve ekonomik imkanlarının büyük kısmını yurtdışına yöneltmektedir. Yurtdışında açılan bini aşkın eğitim kurumlarında ve diğer kurumlarda binlerce Türk vatandaşı görev yapmaktadır. Yapılan yatırımların mali karşılığı olarak on milyarlarca dolarlık rakamlar ifade edilmektedir. Ve bu hizmetler 25 yılı aşkın bir süredir idame edilmeye çalışılmaktadır.
Okullara ve orada görev yapan öğretmenlere karşı her ülkede bir sempati ve güven oluşmuş, o ülke insanları bu fedakar Türklere gönüllerini açmış, evlatlarını teslim etmişlerdir. Bundan da büyük memnuniyet duymaktadırlar. Hatta yerel insanlar öğretmenlerin hayata bakış açısından etkilenmiş benzer fedakar hizmetleri bizzat kendileri de hayata geçirmeye başlamışlardır.
Şimdi Hizmet Hareketi Türkiye’de devleti ele geçirse bu Türkiye dışındaki tüm bu hizmetler için bir felaket manasına gelmeyecek midir? Onlarca yılda oluşturulan güven bir hamlede bitirilmiş olacak, hem okullar hem öğretmenler şaibeli duruma gelecek, bu ülkeler büyük ihtimal “Siz aynı niyeti buraları için de düşünüyorsunuz demek ki!” diyerek bin bir emek ve fedakarlıkla kurulan bu kurumları kapatma yoluna gitmeyecek midir?
Yurtdışı okulların Türkiye’nin ele geçirilmesine herhangi bir katkısı olması ise mümkün değil. Hizmet Hareketi’nin niyeti Türkiye’yi ele geçirmekse eğer, bu okulları göstermelik açmış olması gerekmez mi? Göstermelik açılması halinde bu okulların devleti ele geçirme hedefi gerçekleşince feda edilmesi gerekir. Bu doğru ise yani ana hedefe ulaşılınca yurtdışı kurumlar çöpe atılacaksa niçin bu kadar büyük fedakarlıklar yapılsın, on binlerce insan vazifelendirilip, niçin bu kadar zorluklara katlanılsın. Göstermelik ve göz boyayan icraatlarla pekala geçiştirilebilirdi.
Sonra Türkiye ele geçirilirse bu 75 yaşına gelen Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bütün dünyada imajının zedelenmesi, inandırıcılığını tümden kaybetmesi manasına gelmeyecek midir? Bir alim için bundan daha büyük yıkım olabilir mi? Aynı zamanda bu davaya omuz vermiş yüz binlerce Hizmet Hareketi mensubu da kandırılmış olmayacak mıdır? Hizmet Hareketi tüm dünyadaki hizmetlerini, itibarını, güvenilirliğini ve evrensel mesajını kaybetme manasına gelecek bu eylemi bırakın yapmayı, teklif edilse dahi kabul etmemesi sizce de daha mantıklı değil mi?
Cevat Öneş bey olaya bu çerçeveden bakmadığını belirterek, anlattıklarımın mantıklı olduğunu ifade etti.
Ben 30 yılı bulan gazetecilik tecrübemle Paralel Yapı arayanlara şunu bütün kalbimle inanarak ve açık açık söylüyorum. Siz isteseniz bile Hizmet Hareketi ne Paralel Devlete ne de bir siyasi partiye asla talip olmayacak, kapısından içeri bile sokmayacaktır.