Zulüm adalet duygusunun temeline yerleştirilmiş bir dinamittir. Zulüm, insani değerleri ve gerçekleri altüst eder. Şunu unutmamak lazımdır ki, dünyada zulümle kimse payidar olmamış, kimsenin de yüzü gülmemiştir.
Zulüm, bazen küfrün önüne geçmiştir. Böyle bir zulmün hasmı Allah’tır. Ali İmran suresi 57. ayette “Allah zalimleri sevmez.” buyurmaktadır. Allah (cc) zalime mehil verir ama ihmal etmez. Mağduru sonuna kadar da çiğnetmez. Bugün olmazsa yarın zalime haddini bildirir.
Allah kuvveti, adaletle insanlara hizmet etmek için verir. İnsan haddini aşar zulmederse, sınır tanımazlık yaparak zulme devam ederse, bu korkunç bir haksızlık olur.
Zulüm, hak hukuk tanımamak, insanların itibarlarıyla oynamaktır. Allah’ın yasaklarına el uzatmak, kurallarına baş kaldırıp, fitne ve fesatta bulunarak, iftira, gıybet, yalan çekememezlik gibi Allah’ın men edip yasakladığı kuralları çiğnemektir.
Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, zulmün her türlüsü irtikap edilmekte, iftiralar, tezvirler, isnatlar medya diliyle bütün şirret ve şiddetiyle yapılmakta, şeref ve haysiyetler ayaklar altına alınmaktadır. Buna rağmen topyekün bir millet ağzına fermuar çekilmiş gibi, sessiz ve duyarsız olarak yapılan bunca zulümlere karşı müdahil olmamakta ve olamamaktadır.
Zulmün, gayretullaha dokunması vakti merhuna bağlıdır. Bekleyip görelim. İbrahim Hakkı Hazretlerinin dediği gibi “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.”
Adalet ve hürriyet, başkalarının hakkına saygılı davranıldığı ölçüde hakiki değerini bulur. Bu ise adil idarecilerin mevcudiyeti ile gerçekleşir. Kuvveti elinde tutanların hiçbir zaman zulmetme hakları yoktur. Kuvvet hakkın emrine verilerek hakiki adalet gerçekleşmiş ve zulüm de ortadan kalkmış olur.
Adalet, hakkı ve halkı hoşnut etmenin yoludur. Dünya ve ahiret saadetinin biricik vesilesidir. Adalet, her konuda dengeyi koruyan, hak ve hukuku doğru tartan bir terazidir.
Ağaçlar budandığı, şartlara göre bakımı yapıldığı zaman güzel meyve verir. Allah (cc) meyve vermez hale gelen hizmeti zalimler eliyle budar, daha iyi meyve verebilir hale getirir. Evet zalim Allah’ın kılıcıdır. Li hikmetin Allah o kılıcı kullanır, maksat hasıl olduktan sonra da o zalimin işini bitirir.
Bu dünya bir meydanı imtihandır. Sorumluluk ve tecrübe yeridir. Meydanı imtihan yeri olması itibariyle bela ve musibetler umumi gelir, ta ki inananla inanmayan, sadık ve kazip ortaya çıksın diye.
Enfal suresi 25. ayette Allah “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden yalnız zulmedenlere dokunmakla kalmaz, hepinize şamil olur. Biliniz ki Allah’ın cezalandırması şiddetlidir.“ buyurmaktadır.
Bir sahih hadiste bu durum şöyle ifade edilmektedir. ”İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer salâbet-i diniyesi varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.“ (Tirmizi, Zühd 57)
Bir hadisenin bir tek yönü çirkin, şer ve musibet olsa da, netice itibariyle çok güzelliklere de vesile olur. Musibetler bir ikaz-ı ilahi ve uyarmadır. Kirden pastan arındırmadır. Sabrın ölçülmesi ve aynı zamanda derecelerin yükseltilmesine, rütbenin artmasına vesiledir.
“Karlar eriyip de her yer nevbahar olunca üzülenler sevinecek, bugün sevinenler de üzülecekler ve yaptıklarına bir nedamet duyup ‘tüüüh nasıl aldatılmışız’ diyecekler…”
Bize düşen şey, hakkımıza hayırlı olanı Rabbimizden talep etmektir. Vefa ve sadakatla O’nun kapısından ayrılmama kaydıyla, en ağır şartlar altında bile üzerimize terettüp eden vazifelerimizi ifa etmeye çalışmak, hülasa yangından insan kurtarmaktır.