Frankfurt’ta GEBIF (Eğitim ve Danışmanlık Kurumu) var. Buradaki arkadaşlar, öğretmenlere yönelik seminerler veriyorlar. Staj yapan öğretmenlere danışmanlık yapıyorlar, seminer veriyor, broşür desteği sağlıyorlar. Danışmanlık verdikleri okullara öğretmen tavsiye ediyorlar. Derslere göre zümre çalışmaları yapıyorlar. Okullara ve anaokullarına yönelik doküman hazırlıyorlar. Basın açıklamaları yapıyorlar…
İşte bu GEBIF idarecileri, 2013 Ekim’inde Barış Pedagojisi Konferansı organize etmişlerdi. İkincisini 5 Mart 2015’te Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann’ın hâmiliğinde Goethe Üniversitesi’nde gerçekleştirdiler… Bizler de katıldık…
Seyit Tokmak’ın açılış konuşmasından sonra Belediye Başkanı Peter Feldmann, konuşmasında, Frankfurt’tan bahsederek, Frankfurt’un tüccar şehri, fuar şehri hatta bir etik şehri olduğunu ifade etti. Bir dönem takasların olduğunu mesela yirmi tavuğun bir inek ettiğini anlattı. Göçmenlerin sığınağı olarak diğer Alman şehirlerine göre çok ileri olduğunu mesela Dresden şehri yüzde iki göç alırken Frankfurt’un yüzde kırk sekiz göç aldığını söyledi. Böylece, Frankfurt’un zenginliğin, hoşgörünün de merkezi olduğunu dile getirmiş oldu. Gandi’nin “Dünyayı değiştirmek istiyorsanız önce çocukları eğitmekten başlayın.” sözünü hatırlatıp, “Elinizi yumruk yaparak sıkarsanız, başkaları ile tokalaşamazsınız.” diyerek, sözlerine son verdi.
Ondan sonra kürsüye gelen, Cenevre’de UNESCO’nun Milletlerarası Eğitim Dairesi’nden Amapola Alama, barış eğitiminin üzerinde durdu. Zaten Milletlerarası Barış Pedagojisi dersleri, UNESCO tarafından dünyadaki çatışma bölgelerinde 2001 yılında yani on dört sene önce mecburî; ders olarak konulmuş. Amapola Alama, işte bu Eğitim Dairesi’nin bu konu ile ilgili takipçilerinden…
Birinci panelde, Heidelberg Üniversitesi Eğitim Bölümü profesörlerinden Havva Engin, eğitimde fırsat eşitliği ve adalet konuları üzerinde durdu. Resmi raporlara dayanarak, göçmenlere bilhassa Türkiye’den gelen gençlere yapılan haksızlıklar üzerinde değerlendirmelerde bulundu. İş bulma konusunda da meselâ aynı gencimiz için bir Türk ismiyle bir de Alman ismiyle dosya hazırlayıp şirketlere başvuru yapıldığını, çoğu zaman Türk ismiyle yapılan başvurulara cevap bile verilmediğine kendi gözlemleri ile şâhit olduklarını, bilhassa başörtülüler konusunda şartların daha da zor olduğunu anlattı… Hatta artık göçmenlikten vatandaşlığa geçen Türk isimli gençlerin bile nasıl bir dezavantaj içinde olduklarını da belgeleriyle sundu. Yani böylece barış eğitiminin aslında bütün toplum ile ilgili olduğunu vurgulamış oldu. Bu hususta herkese çok büyük işler düşüyor…
Evet eğitim bunun en büyük temeli ama fert fert herkesin payına düşen vazifeler var. Sulh-i umumî; dediğimiz genel barış insanlık vücudunun zerre zerre her ferdinin barış duyguları ile dopdolu olmasıyla gerçekleşebilecek bir güzellik…
Bunun kavlî;, hâlî; ve fiilî; dersini de eli bal satarken suratı sirke satanlar veremezler. UNESCO’nun bu husustaki girişimlerinden hiç haberleri bile yokken o çatışma bölgelerinde ve dünyanın her tarafında, elleri de sî;maları da bal ikram eden kavl-i leyyinle, hâl-i leyyinle ve tavr-ı leyyinle eğitim veren hizmet er ve erenleri bu kudsî; ve mübarek dersi veriyorlar… Anadolu’nun gülen yüzü, ülkemizin hatta insanlığın yüz akı olan o adanmış ruhlardan Cenab-ı Hak ebediyyen râzı olsun, düşmanlarına asla fırsat vermesin…