İslam tarihinde sahabeden sonra en büyük zulüm Hizmet
gonüllülerine karşı yapılıyor. Zulüm bay
bayan, genç ihtiyar, çocuk bebek dinlemiyor.
Hiç bir zaman bu kadar bayan imana
ve Kur’ana hizmet ettikleri için İslam tarihinde hapse atılmamış. Zindanlara
atılmış, süt emzirdiği sekiz aylık bebeği olan hanımefendiden tutun, namusları
tehdid edilen ve yürek burkan binlerce olay var. On binlercesi kocasından ayrı.
Kocasını ziyaret ettiği için dahi tutuklananlar var. Bazıları mecburi hicret
yaptılar fakat eşleri ve çocukları yanlarına gelemiyor, pasaport verilmiyor,
pasaportu olanın da elinden alınıyor.
Bu bayanların hali Peygamberimizin hanımı Hz.Ümmü
Seleme’ye na kadar benziyor. Ümmü Seleme anamızın ilk kocası Ebu Seleme
müşriklerin zulümlerinden dolayı Medineye hicret ederken, Mugire oğulları eşi
Ümmü Seleme’yi yoldan alıp kendisini ve çocuğunu yanlarında hapsediyorlar. Ümmü
Seleme anlatıyor “Böylece, benimle kocamın arasını ve oğlumun arasını
ayırdılar. Ben, bir yıl veya bir yıla yakın bir müddet, her sabah Ebtah’a çıkıp
oturur; akşama kadar ağlar dururdum.”
Tam bir yıl sonra birisi haline acıyor ve onun Medine’ye
hicret etmesine gizlice izin veriyor. Kocası sonra Medine’de vefat ettikten
sonra yaptığı dua kabul oluyor ve Peygamberimizle evleniyor. Evet ikinci
dirilişte şu an onbinlerce Ümmü Seleme var ve aynen onun gibi her gün gözyaşı
döküyorlar.
Ehli hased, ehli dalaletin mutfağında pişirilen zulmü
makyevelist bir kılıç ile devletin bütün gücünü vahşice kullanarak zulme devam
ediyor. 1971 yılında ehli Hizmetten zulme uğrayan elli civarında insan vardı.
Bu elli insan altı yedi yıl içinde onlarca müessese yaptı ve Hizmeti imaniyye
ve kuraniyye on iki vilayete yayıldı. 80 ihtilali oldu. Başta Hocaefendi olmak
üzere sayısını tam hatırlamamakla birlikte,
yüzlerce insan bir şekilde bir derece zulüm gördü. Altı yılda hizmet
elli küsür vilayete yayıldı. 28 Şubat’ta bir zulüm dalgası daha. Hizmet dünyada
elli küsür devlete yayıldı. Ehli hasedin zulmü düşük derece iken ehli kalp
birisi rüyasında Hizmet ağacının Türkiye’de devrildiğini, fakat ağaçtan yayılan
tohumlarının yüzlerce yeni ağaca dönüştüğünü görüyor. Evet bu zulmün derecesine
göre mukafatı da büyük olacak inşallah. Tıpkı geçmişte olduğu gibi.
Tam ikinci dirilişe layık olacak inşallah. Ancak bunun bir
şartı var. Ehli hased Rabbimizi, Peygamberimizi, Kur’anımızı anlatmaya
dilimizle izin vermiyorlar. Fakat hal dili, konuşmadan on belki yüz kat daha
kuvvetli ve tesirlidir. Evet şartlar ne olursa olsun yapabildiğimizi yapmakla
yükümlüyüz. İşte o zaman zulmün ömrü kısalır.
Haddim olmayarak arz etmek istiyorum. Bu zulmün onlarca meyvesinin
yanında üç büyük meyvesi varki; başta İslam dünyası olmak üzere bütün insanlık
buna muhtaç.
Birincisi, Üstad zalimlerin
kendisini Barla’ya sürmeleri ve onu tecrit etmelerinin rahmeti ilahiyeye
dönüşerek risalelerin yazılmasına vesile oldu diyor. Çünkü İslam tarihinde
bütün ilimlerin temelinde ızdırap, evradu ezkar, gözyaşı ve inleme vardır. Koca
İmam Buhari, sürgüne gönderilirken yolda vefat ediyor. Daha niceleri. Aynen
öyle de bu zulüm başladığından beri Hocaefendi’nin Kur’an, Peygamberimizin Sünneti ve Selefi
Salihinin hayatları ışığında idare ve idarecilik ile ilgili acı, ızdırap,
gözyaşı, dua, ibadet ve inleme ile yoğrulmuş lali güher sözleri bugün olmasada
gelecekte alemi İslamın ve insanlığın
pek çok yarasına merhem olacaktır. Sadece onun “Derdi dünya olanın,
dünya kadar derdi olur” ifadesi ile ilgili ilahiyat, psikoloji, siyaset dalında
onlarca doktora konusu olabilir.
İkincisi, şeytan ve seytanın
yolunda olanlar insanları ötekileştirir. Peygamberlerin yolunda olanlar da
insanlığın ortak noktaları üzerinde durarak ötekileştirmeyi ortadan kaldırmaya
çalışır. Peygamberimizin Medine’ye varır varmaz hazırladığı Medine anayasası
bunun en güzel örneğidir. Müslüman, Yahudi, munafık, müşrik, hiristiyan kanun
önünde eşit sayılmış, eşit muamale görmüş, ötekileştirilimemiştir. İşte Endülüs
ve Osmanlı ikinci güzel örnekler. Bir kaç milyon Hizmet ehli bütün hücreleri
ile ötekileşmeyi yaşadı, yaşıyor. Bunu yaşayanlar dünyanın her yerinde yaygın
olan, ötekileştirme ruhi hastalığına
gelecekte çareler bularak aza indirmeye çalışacaklar inşallah.
Üçüncüsü, dünya tarihinde kurulan
büyük medeniyetlerin yirmi sekiz tanesini, (nerede ise tamamına yakını)
göçmenler kurmuştur. Bu medeniyetlerin hepsinin temelinde acı, gözyaşı ve zulüm
vardır. İslam medeniyetleri de maddi ve manevi hicretin meyvesi olup, acı,
zulüm, gözyaşı, dua ve ibadet ile tohumları atılmış, isar ruhu ile büyütülmüş,
benlikten sıyrılma ve tevazu ile her tarafa dal budak salmıştır. Ehli dalaletin
ve ehli hasedin ortak zulmu ile Mekke müşriklerinin müslümanlara reva gördüğü
herşeyi bugün ikinci dirilişin yiğitleri
de yaşıyor. Onlarca Yasir ve Sümeyyelerimiz, binlerce Ammar ve Saad Ibn Ebi
Vakkaslarımız, on binlerce Bilalimiz ve Ümmü Selemelerimiz var. Ve de
muhacirleri bağrına basan binlerce Ensar kardeşlerimiz var. Evet çare ise,
sabır. Sabır amma hem dualı hem de aktif sabır. Çünkü insani bir medeniyet
böyle kurulur.
Sıra
Harun’larda
Yazımı, yukarıda özetlemeye çalıştığım zulmün icracı-
ortağı, bugünkü iktidarın temsilcilerinden birinin yıllarca önce “Harun gibi
gelip, Karun gibi oldular” diyerek tarihe geçecek bir sözüyle tamamlamış
olayım. Her şeyden önce Harun olup, Karun’laşmayan ne kadar insan kaldığını
bilemiyoruz ama asrımızın Karun’ları, Anadolu’nun tertemiz Yusuf’larını maddi
olarak bitirdiler. Asıl şimdi kendi içlerinde Karun’laşmamış, Harun’lara
yakında zulüm etmeye başlayacaklar, hatta başladılar. Son günlerdeki
gelişmeler, bunun somut delili. Neden buna başladılar? Çünkü zalimlerin
oksijeni zulümdür.