Hüseyin Penbe ehli dalaletin mutfağında pişirilen ve ehli haset tarafından servis edilen zulmün neticesi kendisini medreseyi Yusufiyye de buldu. Öyle bir medreseki baş öğretmeni efendilerin efendisi Hz. Peygamber, öğretmenleri Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyub (AS) ve yardımcıları Hz. Hamza ve Bediüzzaman… Hüseyin Pembe resmen değil ama manen medreseyi Yusufiyeden terhis tezkeresini aldı ve Hüseyni’ler makamına erdi inşallah. Çünkü o bir taraftan kanser, diğer taraftan tedavisine dahi izin verilmeyen bir hapishanede zulüm neticesi vefat ettiği için çift kanatlı manevi bir şehit hükmündedir.
Cenazesini de altı kişi ve iki kadın gömmüş. İnsan olan herkes buna üzülür. Belki böyle bir manzara karşısında canavarlar dahi üzülür ama biz bilmeyiz. Günlerce düşündüm. Biraz araştırma yaptım. Aynen Kerbela’ya benziyor. Hz. Hüseyin ve 70 küsür kişi şehit edilince cenazesi ortada kalır. 1000 kişilik ordu içinde pek çok münafık var fakat gerisi ordu komutanı dahil ahiretini dünya malı ve makamı için satanlar veya korkudan sesini çıkaramayanlardan müteşekkil. Hz. Hüseyin ve çoğu Ehli Beytten olmak üzere yetmiş kişinin cenaze namazını kimse kılmaya cesaret edemez. Ordu ayrılınca Gadiriyye köyü sakinleri cenazelerin namazlarını kılıp, defnederler. Ehli Beytin kaderi tarih boyunca çok defa böyle olmuş.
Şeytan dahi biliyor ki, Hüseyin Penbe sadece imana ve Kur’an’a hizmet ettiğinden hapiste idi. Bediüzzaman Hazretleri Lahikalarda zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenler hakkında “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî müslümanlar eğer her biri bir velî, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyâdeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmiyecek diye karar verdim” der. Hocaefendi ise boyunduruğun yere konulduğu bir dönemde zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenlerin manen Ehli Beytten olduğunu ifade buyurur.
Ehli Beyt ise her türlü şan, şöhret, makam ve alkışlardan yılandan, çiyandan ve akrepten kaçtıkları gibi kaçarlar. Hatta öldükten sonra dahi bilinmek istemezler.Hocaefendiye bir gazeteci “vefatınızdan sonra nasıl hatırlanmak isterseniz” diye sorar. O da “keşke tenha bir yerde ölsem. Kimse öldüğümün farkında olmasa ve cenaze namazımı kılacak kimse olmasa. Kabrim dahi hiç bilinmese ve de tamamen unutulup gitsem’ diye cevap verir.
Yunus Emre bir şiirinde kendisi ile alakalı şöyle der.
Surda bir garib ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.
YUNUS’UN DA BEDİUZZAMAN’IN DA MEZARI BİLİNMİYOR
Rivayete göre bu duası kabul olmuş, vefat ettiğinde kimse onun Yunus olduğunu bilmemiş. Onun içindir ki mezarı tam bilinmiyor. Malum Anadolu’da bir kaç yerde mezarı var. Bediüzzaman da vefatından önce mezarının bilinmemesi için dua etmiş. Allah da duasını kabul etmiş. Zalimler dünyada rahat bırakmadıkları gibi, mezarında da rahat bırakmamışlar. İslam tarihinde nice evliyalar, yiğitler garib olarak ölmeyi ve ölünce unutulmak istemişler. Peki neden?
Kaynak Kur’an-ı Kerim: Hz. Meryem İsa (AS)’a hamile kalınca “Keşke bundan önce ölseydim de temamen unutulup gitseydim” buyurur (Meryem Suresi: 23). Pek çok müfessir hayatında bir erkeğin eli dahi dokunmamış Meryem anamız ile alakalı “Bu halimle insanların huzuruna nasıl çıkarım, beni zina ile itham ederler” diye tefsir ederler. Beşer olarak bir bu yönü var. Necmettin Kübra ise işin manevi tarafı üzerinde durur. Hz. Meryem anamız “İnsanlar benden sonra benim ve oğlum hakkında çok yalan yanlış şeyler uydururlar. Onun için Allah’tan temamen unutulmasını taleb eder,” diye yorumlar. O böyle istedi ama Allah’ın muradı başka idi. Onun hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” (Ali İmran:42) buyurulur.ENVER HOCA ZAMANINDA DA İNSANLAR CENAZEYE GİTMEYE KORKMUŞ
Zulüm o noktaya gelmişki insanlar Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyye erlerinin cenazesine dahi katılmaktan korkuyorlar. Çünkü katılınırsa hapse atılıp işkence görecekler. Son yüzyılda sadece dedeleri islamiyeti öğretmek için Arnavutluğa gönderilen fakat kendisi Kominist diktatör olan Enver Hoca zamanında insanlar cenaze namazına gitmekten korkmuş. Çünkü çok ağır cezası vardı.
Evet zalimler ölünce unutulup gider ve sadece zulümleri ile hatırlanır. Fakat temamen unutulmak istenen Hz. Meryem, Yunus Emre’ler ise gönüllerde yaşarlar. Yunus’ların izinde olan Hüseyin Penbe’ler de asıl vefatından sonra hatırlanır, gönüllere sultan olurlar. Evet, dünya da bir garib gibi yaşamak ve garib gibi ölmek ne güzel. Peygamber Efendimiz de “Dünya da bir garib gibi olun” bir başka hadiste “Gariblere müjdeler olsun. Onlar ki, insanların ifsad ettiğini ıslah ederler” buyurmuyor mu? Makamın cennet, ruhun şad olsun Hüseyin Penbe. Ne mutlu sana Yunus Emre’lerin kervanına katıldın. Gözlerini zulüm altında ebediyete kapattın. Fakat aslında gönüllere sultan oldun. İşte Makamı Hüseyni’dir bu… yucelsalih@yahoo.com
Hüseyin Penbe ehli dalaletin mutfağında pişirilen ve ehli haset tarafından servis edilen zulmün neticesi kendisini medreseyi Yusufiyye de buldu. Öyle bir medreseki baş öğretmeni efendilerin efendisi Hz. Peygamber, öğretmenleri Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyub (AS) ve yardımcıları Hz. Hamza ve Bediüzzaman… Hüseyin Pembe resmen değil ama manen medreseyi Yusufiyeden terhis tezkeresini aldı ve Hüseyni’ler makamına erdi inşallah. Çünkü o bir taraftan kanser, diğer taraftan tedavisine dahi izin verilmeyen bir hapishanede zulüm neticesi vefat ettiği için çift kanatlı manevi bir şehit hükmündedir.
Cenazesini de altı kişi ve iki kadın gömmüş. İnsan olan herkes buna üzülür. Belki böyle bir manzara karşısında canavarlar dahi üzülür ama biz bilmeyiz. Günlerce düşündüm. Biraz araştırma yaptım. Aynen Kerbela’ya benziyor. Hz. Hüseyin ve 70 küsür kişi şehit edilince cenazesi ortada kalır. 1000 kişilik ordu içinde pek çok münafık var fakat gerisi ordu komutanı dahil ahiretini dünya malı ve makamı için satanlar veya korkudan sesini çıkaramayanlardan müteşekkil. Hz. Hüseyin ve çoğu Ehli Beytten olmak üzere yetmiş kişinin cenaze namazını kimse kılmaya cesaret edemez. Ordu ayrılınca Gadiriyye köyü sakinleri cenazelerin namazlarını kılıp, defnederler. Ehli Beytin kaderi tarih boyunca çok defa böyle olmuş.
Şeytan dahi biliyor ki, Hüseyin Penbe sadece imana ve Kur’an’a hizmet ettiğinden hapiste idi. Bediüzzaman Hazretleri Lahikalarda zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenler hakkında “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî müslümanlar eğer her biri bir velî, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyâdeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmiyecek diye karar verdim” der. Hocaefendi ise boyunduruğun yere konulduğu bir dönemde zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenlerin manen Ehli Beytten olduğunu ifade buyurur.
Ehli Beyt ise her türlü şan, şöhret, makam ve alkışlardan yılandan, çiyandan ve akrepten kaçtıkları gibi kaçarlar. Hatta öldükten sonra dahi bilinmek istemezler.Hocaefendiye bir gazeteci “vefatınızdan sonra nasıl hatırlanmak isterseniz” diye sorar. O da “keşke tenha bir yerde ölsem. Kimse öldüğümün farkında olmasa ve cenaze namazımı kılacak kimse olmasa. Kabrim dahi hiç bilinmese ve de tamamen unutulup gitsem’ diye cevap verir.
Yunus Emre bir şiirinde kendisi ile alakalı şöyle der.
Surda bir garib ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.
YUNUS’UN DA BEDİUZZAMAN’IN DA MEZARI BİLİNMİYOR
Rivayete göre bu duası kabul olmuş, vefat ettiğinde kimse onun Yunus olduğunu bilmemiş. Onun içindir ki mezarı tam bilinmiyor. Malum Anadolu’da bir kaç yerde mezarı var. Bediüzzaman da vefatından önce mezarının bilinmemesi için dua etmiş. Allah da duasını kabul etmiş. Zalimler dünyada rahat bırakmadıkları gibi, mezarında da rahat bırakmamışlar. İslam tarihinde nice evliyalar, yiğitler garib olarak ölmeyi ve ölünce unutulmak istemişler. Peki neden?
Kaynak Kur’an-ı Kerim: Hz. Meryem İsa (AS)’a hamile kalınca “Keşke bundan önce ölseydim de temamen unutulup gitseydim” buyurur (Meryem Suresi: 23). Pek çok müfessir hayatında bir erkeğin eli dahi dokunmamış Meryem anamız ile alakalı “Bu halimle insanların huzuruna nasıl çıkarım, beni zina ile itham ederler” diye tefsir ederler. Beşer olarak bir bu yönü var. Necmettin Kübra ise işin manevi tarafı üzerinde durur. Hz. Meryem anamız “İnsanlar benden sonra benim ve oğlum hakkında çok yalan yanlış şeyler uydururlar. Onun için Allah’tan temamen unutulmasını taleb eder,” diye yorumlar. O böyle istedi ama Allah’ın muradı başka idi. Onun hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” (Ali İmran:42) buyurulur.ENVER HOCA ZAMANINDA DA İNSANLAR CENAZEYE GİTMEYE KORKMUŞ
Zulüm o noktaya gelmişki insanlar Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyye erlerinin cenazesine dahi katılmaktan korkuyorlar. Çünkü katılınırsa hapse atılıp işkence görecekler. Son yüzyılda sadece dedeleri islamiyeti öğretmek için Arnavutluğa gönderilen fakat kendisi Kominist diktatör olan Enver Hoca zamanında insanlar cenaze namazına gitmekten korkmuş. Çünkü çok ağır cezası vardı.
Evet zalimler ölünce unutulup gider ve sadece zulümleri ile hatırlanır. Fakat temamen unutulmak istenen Hz. Meryem, Yunus Emre’ler ise gönüllerde yaşarlar. Yunus’ların izinde olan Hüseyin Penbe’ler de asıl vefatından sonra hatırlanır, gönüllere sultan olurlar. Evet, dünya da bir garib gibi yaşamak ve garib gibi ölmek ne güzel. Peygamber Efendimiz de “Dünya da bir garib gibi olun” bir başka hadiste “Gariblere müjdeler olsun. Onlar ki, insanların ifsad ettiğini ıslah ederler” buyurmuyor mu? Makamın cennet, ruhun şad olsun Hüseyin Penbe. Ne mutlu sana Yunus Emre’lerin kervanına katıldın. Gözlerini zulüm altında ebediyete kapattın. Fakat aslında gönüllere sultan oldun. İşte Makamı Hüseyni’dir bu… yucelsalih@yahoo.com
Hüseyin Penbe ehli dalaletin mutfağında pişirilen ve ehli haset tarafından servis edilen zulmün neticesi kendisini medreseyi Yusufiyye de buldu. Öyle bir medreseki baş öğretmeni efendilerin efendisi Hz. Peygamber, öğretmenleri Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyub (AS) ve yardımcıları Hz. Hamza ve Bediüzzaman… Hüseyin Pembe resmen değil ama manen medreseyi Yusufiyeden terhis tezkeresini aldı ve Hüseyni’ler makamına erdi inşallah. Çünkü o bir taraftan kanser, diğer taraftan tedavisine dahi izin verilmeyen bir hapishanede zulüm neticesi vefat ettiği için çift kanatlı manevi bir şehit hükmündedir.
Cenazesini de altı kişi ve iki kadın gömmüş. İnsan olan herkes buna üzülür. Belki böyle bir manzara karşısında canavarlar dahi üzülür ama biz bilmeyiz. Günlerce düşündüm. Biraz araştırma yaptım. Aynen Kerbela’ya benziyor. Hz. Hüseyin ve 70 küsür kişi şehit edilince cenazesi ortada kalır. 1000 kişilik ordu içinde pek çok münafık var fakat gerisi ordu komutanı dahil ahiretini dünya malı ve makamı için satanlar veya korkudan sesini çıkaramayanlardan müteşekkil. Hz. Hüseyin ve çoğu Ehli Beytten olmak üzere yetmiş kişinin cenaze namazını kimse kılmaya cesaret edemez. Ordu ayrılınca Gadiriyye köyü sakinleri cenazelerin namazlarını kılıp, defnederler. Ehli Beytin kaderi tarih boyunca çok defa böyle olmuş.
Şeytan dahi biliyor ki, Hüseyin Penbe sadece imana ve Kur’an’a hizmet ettiğinden hapiste idi. Bediüzzaman Hazretleri Lahikalarda zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenler hakkında “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî müslümanlar eğer her biri bir velî, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyâdeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmiyecek diye karar verdim” der. Hocaefendi ise boyunduruğun yere konulduğu bir dönemde zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenlerin manen Ehli Beytten olduğunu ifade buyurur.
Ehli Beyt ise her türlü şan, şöhret, makam ve alkışlardan yılandan, çiyandan ve akrepten kaçtıkları gibi kaçarlar. Hatta öldükten sonra dahi bilinmek istemezler.Hocaefendiye bir gazeteci “vefatınızdan sonra nasıl hatırlanmak isterseniz” diye sorar. O da “keşke tenha bir yerde ölsem. Kimse öldüğümün farkında olmasa ve cenaze namazımı kılacak kimse olmasa. Kabrim dahi hiç bilinmese ve de tamamen unutulup gitsem’ diye cevap verir.
Yunus Emre bir şiirinde kendisi ile alakalı şöyle der.
Surda bir garib ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.
YUNUS’UN DA BEDİUZZAMAN’IN DA MEZARI BİLİNMİYOR
Rivayete göre bu duası kabul olmuş, vefat ettiğinde kimse onun Yunus olduğunu bilmemiş. Onun içindir ki mezarı tam bilinmiyor. Malum Anadolu’da bir kaç yerde mezarı var. Bediüzzaman da vefatından önce mezarının bilinmemesi için dua etmiş. Allah da duasını kabul etmiş. Zalimler dünyada rahat bırakmadıkları gibi, mezarında da rahat bırakmamışlar. İslam tarihinde nice evliyalar, yiğitler garib olarak ölmeyi ve ölünce unutulmak istemişler. Peki neden?
Kaynak Kur’an-ı Kerim: Hz. Meryem İsa (AS)’a hamile kalınca “Keşke bundan önce ölseydim de temamen unutulup gitseydim” buyurur (Meryem Suresi: 23). Pek çok müfessir hayatında bir erkeğin eli dahi dokunmamış Meryem anamız ile alakalı “Bu halimle insanların huzuruna nasıl çıkarım, beni zina ile itham ederler” diye tefsir ederler. Beşer olarak bir bu yönü var. Necmettin Kübra ise işin manevi tarafı üzerinde durur. Hz. Meryem anamız “İnsanlar benden sonra benim ve oğlum hakkında çok yalan yanlış şeyler uydururlar. Onun için Allah’tan temamen unutulmasını taleb eder,” diye yorumlar. O böyle istedi ama Allah’ın muradı başka idi. Onun hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” (Ali İmran:42) buyurulur.ENVER HOCA ZAMANINDA DA İNSANLAR CENAZEYE GİTMEYE KORKMUŞ
Zulüm o noktaya gelmişki insanlar Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyye erlerinin cenazesine dahi katılmaktan korkuyorlar. Çünkü katılınırsa hapse atılıp işkence görecekler. Son yüzyılda sadece dedeleri islamiyeti öğretmek için Arnavutluğa gönderilen fakat kendisi Kominist diktatör olan Enver Hoca zamanında insanlar cenaze namazına gitmekten korkmuş. Çünkü çok ağır cezası vardı.
Evet zalimler ölünce unutulup gider ve sadece zulümleri ile hatırlanır. Fakat temamen unutulmak istenen Hz. Meryem, Yunus Emre’ler ise gönüllerde yaşarlar. Yunus’ların izinde olan Hüseyin Penbe’ler de asıl vefatından sonra hatırlanır, gönüllere sultan olurlar. Evet, dünya da bir garib gibi yaşamak ve garib gibi ölmek ne güzel. Peygamber Efendimiz de “Dünya da bir garib gibi olun” bir başka hadiste “Gariblere müjdeler olsun. Onlar ki, insanların ifsad ettiğini ıslah ederler” buyurmuyor mu? Makamın cennet, ruhun şad olsun Hüseyin Penbe. Ne mutlu sana Yunus Emre’lerin kervanına katıldın. Gözlerini zulüm altında ebediyete kapattın. Fakat aslında gönüllere sultan oldun. İşte Makamı Hüseyni’dir bu… yucelsalih@yahoo.com
Hüseyin Penbe ehli dalaletin mutfağında pişirilen ve ehli haset tarafından servis edilen zulmün neticesi kendisini medreseyi Yusufiyye de buldu. Öyle bir medreseki baş öğretmeni efendilerin efendisi Hz. Peygamber, öğretmenleri Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyyub (AS) ve yardımcıları Hz. Hamza ve Bediüzzaman… Hüseyin Pembe resmen değil ama manen medreseyi Yusufiyeden terhis tezkeresini aldı ve Hüseyni’ler makamına erdi inşallah. Çünkü o bir taraftan kanser, diğer taraftan tedavisine dahi izin verilmeyen bir hapishanede zulüm neticesi vefat ettiği için çift kanatlı manevi bir şehit hükmündedir.
Cenazesini de altı kişi ve iki kadın gömmüş. İnsan olan herkes buna üzülür. Belki böyle bir manzara karşısında canavarlar dahi üzülür ama biz bilmeyiz. Günlerce düşündüm. Biraz araştırma yaptım. Aynen Kerbela’ya benziyor. Hz. Hüseyin ve 70 küsür kişi şehit edilince cenazesi ortada kalır. 1000 kişilik ordu içinde pek çok münafık var fakat gerisi ordu komutanı dahil ahiretini dünya malı ve makamı için satanlar veya korkudan sesini çıkaramayanlardan müteşekkil. Hz. Hüseyin ve çoğu Ehli Beytten olmak üzere yetmiş kişinin cenaze namazını kimse kılmaya cesaret edemez. Ordu ayrılınca Gadiriyye köyü sakinleri cenazelerin namazlarını kılıp, defnederler. Ehli Beytin kaderi tarih boyunca çok defa böyle olmuş.
Şeytan dahi biliyor ki, Hüseyin Penbe sadece imana ve Kur’an’a hizmet ettiğinden hapiste idi. Bediüzzaman Hazretleri Lahikalarda zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenler hakkında “Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî müslümanlar eğer her biri bir velî, hattâ bir kutub görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyâdeleştirecek ve eğer birer âmi ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmiyecek diye karar verdim” der. Hocaefendi ise boyunduruğun yere konulduğu bir dönemde zor şartlarda imana ve Kur’an’a hizmet edenlerin manen Ehli Beytten olduğunu ifade buyurur.
Ehli Beyt ise her türlü şan, şöhret, makam ve alkışlardan yılandan, çiyandan ve akrepten kaçtıkları gibi kaçarlar. Hatta öldükten sonra dahi bilinmek istemezler.Hocaefendiye bir gazeteci “vefatınızdan sonra nasıl hatırlanmak isterseniz” diye sorar. O da “keşke tenha bir yerde ölsem. Kimse öldüğümün farkında olmasa ve cenaze namazımı kılacak kimse olmasa. Kabrim dahi hiç bilinmese ve de tamamen unutulup gitsem’ diye cevap verir.
Yunus Emre bir şiirinde kendisi ile alakalı şöyle der.
Surda bir garib ölmüş diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin.
YUNUS’UN DA BEDİUZZAMAN’IN DA MEZARI BİLİNMİYOR
Rivayete göre bu duası kabul olmuş, vefat ettiğinde kimse onun Yunus olduğunu bilmemiş. Onun içindir ki mezarı tam bilinmiyor. Malum Anadolu’da bir kaç yerde mezarı var. Bediüzzaman da vefatından önce mezarının bilinmemesi için dua etmiş. Allah da duasını kabul etmiş. Zalimler dünyada rahat bırakmadıkları gibi, mezarında da rahat bırakmamışlar. İslam tarihinde nice evliyalar, yiğitler garib olarak ölmeyi ve ölünce unutulmak istemişler. Peki neden?
Kaynak Kur’an-ı Kerim: Hz. Meryem İsa (AS)’a hamile kalınca “Keşke bundan önce ölseydim de temamen unutulup gitseydim” buyurur (Meryem Suresi: 23). Pek çok müfessir hayatında bir erkeğin eli dahi dokunmamış Meryem anamız ile alakalı “Bu halimle insanların huzuruna nasıl çıkarım, beni zina ile itham ederler” diye tefsir ederler. Beşer olarak bir bu yönü var. Necmettin Kübra ise işin manevi tarafı üzerinde durur. Hz. Meryem anamız “İnsanlar benden sonra benim ve oğlum hakkında çok yalan yanlış şeyler uydururlar. Onun için Allah’tan temamen unutulmasını taleb eder,” diye yorumlar. O böyle istedi ama Allah’ın muradı başka idi. Onun hakkında Kur’an-ı Kerim’de “Seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” (Ali İmran:42) buyurulur.ENVER HOCA ZAMANINDA DA İNSANLAR CENAZEYE GİTMEYE KORKMUŞ
Zulüm o noktaya gelmişki insanlar Hizmeti İmaniyye ve Kur’aniyye erlerinin cenazesine dahi katılmaktan korkuyorlar. Çünkü katılınırsa hapse atılıp işkence görecekler. Son yüzyılda sadece dedeleri islamiyeti öğretmek için Arnavutluğa gönderilen fakat kendisi Kominist diktatör olan Enver Hoca zamanında insanlar cenaze namazına gitmekten korkmuş. Çünkü çok ağır cezası vardı.
Evet zalimler ölünce unutulup gider ve sadece zulümleri ile hatırlanır. Fakat temamen unutulmak istenen Hz. Meryem, Yunus Emre’ler ise gönüllerde yaşarlar. Yunus’ların izinde olan Hüseyin Penbe’ler de asıl vefatından sonra hatırlanır, gönüllere sultan olurlar. Evet, dünya da bir garib gibi yaşamak ve garib gibi ölmek ne güzel. Peygamber Efendimiz de “Dünya da bir garib gibi olun” bir başka hadiste “Gariblere müjdeler olsun. Onlar ki, insanların ifsad ettiğini ıslah ederler” buyurmuyor mu? Makamın cennet, ruhun şad olsun Hüseyin Penbe. Ne mutlu sana Yunus Emre’lerin kervanına katıldın. Gözlerini zulüm altında ebediyete kapattın. Fakat aslında gönüllere sultan oldun. İşte Makamı Hüseyni’dir bu… yucelsalih@yahoo.com