Kur’anı öğrenmenin iki yolu vardır. Birincisi yaşayarak öğrenme, diğeri ise öğrendikten sonra yaşamaya calışmadır. Birincisi sahabenin yoludur. Onlar Kur’an’ı hep yaşayarak öğrenmişler, hatta bazen onlar yaşarken onları tasdik için ayetler nazil olmuştur. Son günlerde Yusuf süresinin ayetlerinin değişik tefsirlerine bakarken fesubhanallah dedim. Bediüzzaman’ın “zaman ihtiyarladıkça, Kur’an gençleşiyor” ifadesini ne kadar doğru olduğunu akıl, kalp ve ruhum bir kere daha tasdik etti. Türkiye’deki ehli haset yaptıkları Yusuf’un kardeşlerine ne kadar benziyor.
Malum Hz. Yusuf’a haset edenlerin babası Hz. Yakup, dedeleri Hz. İshak ve dedelerinin babası Hz. İbrahim (as)’dır. Haset imanı olan insani dahi insanlıktan çıkarıp nerede ise canavarlaştırdığını Kur’an ve onu tefsir eden âlimler çok güzel izah ediyor. Nasıl mı? Yusuf süresinin ayetlerine bakalım.
Hasetçi kardeşler ittifakla Yusuf’u çok seven Peygamber olan babalarının dahi yanılgı içinde olduğuna inanacak (12:8) kadar yoldan çıkmışlar. Sonra on kardeş günahsız olan Yusuf’u ortadan kaldırmaya ittifakla karar alıyorlar (12:9). Demek ki hasetçiler büyük günahlarda kolayca ittifak edebiliyorlar. Aldığı kararı ne pahasına olursa uyguluyorlar. Merhametleri asla kalmıyor. Fakat imanları da olduğu için “sonra tevbe eder iyi insan olursunuz” (12:9) diyorlar. Yani dini değerleri kendi hasetlerine alet ediyorlar. Sonra hep beraber yalan söyleyip ve yemin ederek Yusuf’un iyiliği için onu kıra götürmek istediklerini ve de koruyacakalarına dair hem de hiç bir endişe duymadan bir peygambere dahi yalan yere yeminle söz veriyorlar. Yani tam ameli münafıklık.
Sonra Yusuf’u kuyuya atıp, gömleğine kan sürüp onun bir kurt tarafından parçalandığını ve de yalanlarını gizlemek için yatsı vaktini tercih ederek (12:16) hem de ağlayarak babalarına söylüyorlar. Müfessirlere göre Yusuf’a önce hakaret sonra da işkence edip kuyuya atıyorlar. Yalanlarını gizlemek için geceyi seçiyorlar. Çok ilginçtir ki 15 Temmuz darbecilerinin tercih ettikleri vakit Yusuf’un hasetçi kardeşlerinin vakitleri ile birbirine çok yakın belki de aynı. Çünkü baharın sonu ve yazın yatsısı geç olur. Yakup (as)’ın yaşadığı bölgede yatsı, saat 9:30-10 arası gibi oluyor.
Kur’an diyor ki ağladılar. Demek ki gerçeğe benzemesi için önce ağlamanın çok provasını yaptılar. Sonra Yusuf’u kuyudan çıkaran kervancıya onun köleleri olduğunu söyleyerek yalan söylemeye devam ediyorlar. Sonra günahsız kardeşlerini çok cüzi bir paraya (yirmi dirheme) satıyorlar. Yani her birisi dünyalık iki dirhem için kardeşini satacak kadar insanlığını yitirmiş. Sonra yıllarca hasetçiler bunu gizliyorlar. Birinin kalbine biraz merhamet gelmiyor. Acaba kardeşimize ne oldu diye hiçbirisi merak etmeyecek kadar da kalpleri katılaşmış.
Peki, Hz. Yusuf kuyuda ne yaptı. Allah’a tam tevekkül etti. Ne kuyuya atılınca, ne de köle olarak satılınca şikayet etmedi. Malum sonra sarayda yaşadı, fakat o hep ağladı. Bir tane günah işlememek için “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir…: (12:33) deyip zindanı tercih ediyor. Onu kötü arzularına alet etmek isteyen kadın ise, suçunu gizlemek için yalan söyleyip Yusuf’u suçluyor.
Hz. Yusuf zindan da imanından ve prensiplerinden asla taviz vermiyor. Orada hem hakkı temsilde hem de her türlü zor şartlarda tebliğde asla kusur etmiyor. Fakat tebliğini yaparken mahkûmlarının dinlerinin yanlışları yerine kendi doğrularını yumuşak bir ifade ile (Ya Sahibeti: kıymetli mahkûm arkadaşım) tabirini kullanıyor. Fakat bir beşer olarak da suçsuz olduğunu isbat etmek için hapishaneden çıkan bir mahkûmdan kıralın veya üst düzey yetkilisi olan efendisinin yardımını talep ediyor. Hapishanede iken tam bir manevi eğitimden geçiyor. Toplumu idare edebilecek hem maddi hem de manevi donanımı elde ediyor.
15-20 yıllık kölelik ve zindandaki hayatından sonra kardeşleri ile karşılaştığında çok güçlü bir pozisyonda olmasına rağmen, onlardan intikam almayı hayalinden geçirmediği gibi, ayıplamıyor (12:92), bir de iyillik yapıyor. Sonra kendisini tanıtıyor, fakat yine iyilik yapıyor. Şeytan aramızı bozdu diyor.
Netice de Hz. Yusuf bütün ailesine kavuşuyor. Önce secdeye kapanıp Allah’a şükrediyor. Sonra da mevki makam, para değil, Bediüzzaman’ın tabiri ile kabrin arkasının Mısır’a kıral olmaktan daha güzel olduğunu yaşayarak göstermek için “Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı Müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!” (12:101) diye dua edip Cenabı Allah’tan vefatını istiyor ve Allah da duasını kabul ediyor.
Şimdi içinde yaklaşık on yedi bin hanım efendi (beşyüz küsürün 0-2 yaş arası bebeği var) olan elli beş bin kişiyi hiç bir günahı olmadığı halde mevki ve menfaatlerini korumak için hapse atanların Hz. Yusuf’un kardeşleri ile olan bezerliklerini düşünün. Kalplerinde bebeklere acıyacak zerre kadar merhamet kalmamış, yalanlarını gizlemek için yalan üzerine yalan söyleyenlerin Yusuf’un kardeşlerinden farkı var mı?
Hayyı Kayyum olan Allah, zalimler eliyle Yusuf’ları ikinci diriliş için hazırlıyor inşallah. Dışarı da yüzbinler belki de milyonlarca hizmet erleri için zindandan çok farkı yok. Evet haset küfürden daha yıkıcı, fakat Allah’a tam tevekkül edip aktif sabredenleri dünya da Mısır’a aziz yapar. Geleceğin azizleri ve azizeleri (onlar er olmayı tercih etse bile) tevekkülünüz tam, davanız mübarek olsun. yucelsalih@yahoo.com