Dünyada ve Türkiye’de çok ilginç, siyasetlerine ters gelen sığınmalar var. Bunlar içinde bana en ilginç geleni ABD eski dışişleri bakanı Madeleine Albright’tır. 1948 yılında NAZİ işgalinden dolayı 11 yaşında ailesiyle İngiltere’ye kaçıyor ve savaş sonrası tekrar ülkesine dönmesine karşın bu kez de komünist iktidardan kaçarak ABD’ye yerleşiyor.
Eski diplomatlardan Ender Arat’ın Türkiye’ye sığınanlar üzerine bir çalışması var, bilgileri oradan aldım ve bilmediklerimden kimilerine çok şaşırdım.
Türkiye’ye sığınanlar arasında sanırım en çok Troçki bilinir. Troçki 1933 yılında Stalin’den kaçarak Türkiye’ye sığınıyor ve 4 yıl Büyükada’da kalıyor. Hep düşünmüşümdür, Türkiye’de kalsaydı öldürülür müydü Troçki diye, yanıtsız sorulardan biri olarak kalacak beynimde.
Oysa 1933’den geriye saydığımızda, 1910 yılında Stalin Rus Çarı’na karşı yapılan başarısız darbeden sonra Türkiye’ye sığınıyor. O dönem Osmanlı topraklarında olan Batum’da kalıyor ve Beriyaşvili adıyla tanınıyor.
İlginç sığınmacılardan biri de Ayetullah Humeyni. Daha doğrusu Humeyni İran’da 1 yıl hapis yattıktan sonra Türkiye’ye sürgün ediliyor. Önce Ankara’ya getiriliyor ve ardından Bursa’ya gönderiliyor. Daha sonra, yine İran’ın isteği üzerine Irak’a gönderiliyor. Geldiği yıl 1964 ve sadece 3 ay kalıyor Humeyni…
Sizlere ilginç gelebilecek bikaç isim daha vereyim:
Azerbeycan Cumhuriyeti’nin kurucusu Mehmet Emin Resulzade, İsveç Kralı 12. Karl (Demirbaş Şarl 1709), Macar bağımsızlık hareketi öncüsü Ferenc Rakoczi, Avusturyalı ünlü mimar Clemens Holzmeister, Seyyid Cemaleddin Muhammed Afgani (1891), Adam Mickiewicz (Polonya milli şairi), Çeçen Mücahid Şeyh Şamil (1869), Romen General Christian Tell (1848), GürcistanBaşbakanı Noe Jordanie (1921), Gürcü İmereti Kralı II. Solomon (1810), Çerkes Giranduk Berzeg (1882), Hintli Şehzade Baysungur Mirza (17. asır), Erdel Prensi İmre Thököly (1697), Macar düzyazısının mucidi Mikes Keleman,, Macar Anayasası’nı yazan Kossuth Lajos (Kütahya Müze Evi), Janos Bangya İstanbul Asayiş Müdürü-1853 (Karabatır Mehmet Bey), Macaristan Başbakanı Miklos Kalay (1943), Polonyalı Prens Adam Jerzy Czartarski, Leh Konstantin Borzecki-1855 (Mustafa Celaleddin Paşa), Ressam Nikola Kalmikof-1920 (Naci Kalmukoğlu), Rus Akim Tamiroff-1921 (Hollywood yıldızı), Balerin Lydia-1921 (Krassa Arzumanova), Nadenja Vasilyevna Plevitskaya, 1921 (Ses sanatçısı), Seyyid Cemaleddin Muhammed Afgani (1891), Afgan Bağımsızlık Hareketi lideri Mahmud Tarzi (1929), Cezayir bağımsızlık mücadelesi başlatan Emir Abdulkadir (1852)
Şimdi Erdoğan ve yalakaları avaz avaz aylardır neden Fethullah Gülen’in ve Salih Müslim’in iade edilmediklerini yazıp, konuşuyorlar ya, esasında yukarıdaki örneklere baktığımızda nedenini çok güzel görüyoruz.
Dönemine göre okuduğumuzda bir çarpıklık yok mu sizce, Osmanlı zamanında, yani hilafet varken komünist Stalin, 1933 yılında, yani Atatürk’ün 15 komünisti Karadeniz’de boğdurtmasından yıllar sonra Troçki ve 1960 darbesinden, yani iddiaya göre yeni anayasayla Türkiye’nin demokrasiye geçtiği söylenen –ki inanmıyorum- dönemde şeriat savunucusu Humeyni. Sadece Türkiye’den gittikten sonra Stalin tarafından öldürtülen Troçki örneğine bakmak bile yeterli esasında, neden iadelerin yapılmadığı.
Hiçbir ülke yada devlet kendi ülkesine gelen bir sığınmacıyı demokrasi olmayan, işkencenin olduğunun kanıtlandığı ve idam tartışmalarının yapıldığı ülkeye iade etmez. Daha da ilginç olanı, gittiğiniz ülke çok demokrat bir ülke olmasa bile bunu yapmaz.
Şimdi kimi okurların “Ama Abdullah Öcalan iade edildi, demek ki olabiliyormuş” diye düşündüklerini duyuyor ve okuyor gibiyim. Şunu unutmayın, Abdullah Öcalan idam cezasının kaldırılma şartıyla iade edildi. Ve ne ilginçtir ki idamı kaldıran partilerden biri de bugün yağlı urganlarla dolaşan MHP’ydi. Bişeyi daha unutmamak gerekiyor ki, o da Abdullah Öcalan Türkiye’ye gönderildikten sonra Kürt sorunu sadece savaş olmaktan çıktı ve yıllar içinde barış masasının kurulmasına kadar geldi. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sorun BARIŞ’ın gittikçe yaklaşmasından doğan bir sorundur, yani BARIŞ’ın yaklaşması Türkiye’yi panikletmiştir. Öcalan Türkiye’ye teslim edildikten sonra Kürtlerin ve sosyalistlerin BARIŞ savaşımı meyvesini vermiş ve AKP iktidarının kaybetmesine neden olmuştur. 7 Haziran seçimleri esasında tarihtir ve kitaplara girecektir.
Celal Başlangıç’ın dün ARTI GERÇEK’te yazdığı yazıya göz atarsanız eğer, Abdullah Öcalan’ın Türkiye teslim edilmesinden sonra yapılan seçimlerde Bülent Ecevit’in partisi DSP ve MHP’nin aldığı oyları görürsünüz. O yüzden bizim okuyabildiğimiz bu basit siyaseti bütün dünya da okuyor ve sadece bundan dolayı bile Fethullah Gülen ve Salih Müslim’i iade etmezler. Mutlaka Türkiye’nin İnterpol’e bildirdiği binlerce kişi var ama sadece 2 kişiyi yazmamın nedeni, Erdoğan’ın bu insanları seçim malzemesi yapmaya çalışmasındandır. Erdoğan’ın yapılacak 3 seçim için sadece 1 sloganı kaldı, o da olmayacak duaya Amin demektir.
Selahattin Demirtaş hapsedildi olmadı, Cemil Bayık kaçırılmak istendi, başarılamadı, bir darbe girişimi oldu ki anlayan henüz çıkmadı ama Gülen de iade edilmiyor, son girişim Salih Müslim de tutmadı. Bundan sonraki planı 4 gözle bekliyorum, umarım çok tehlikeli değildir, zira Erdoğan’ın başdanışmanlarından İlnur Çevik yakında Afrin’den çıkılacağını yazdı. Bu aralar Abdülkadir Selvi de tüyo vermiyor, o bugünlerde ZİNA yasasına takıntılı, son görevi o.