Biraz insanı tanımak lazım, hele bu gün insan ve insanlık iyice tanınmaz hale gelmiştir. Diğer bir deyişle insanı tanımak çok mu çok zorlaşmıştır; sade zorlaşma değil hayır insan çok değişmiş, insanlık ise ölmüştür.
Bu gün Türkiye’de olup biten hadiseler insanlığın ülkemizde cidden yok olduğunu ve öldüğünü açık seçik göstermektedir. Bu kadar yıkıma mukabil ülkeyi bu hale getirenler hala yıkıma ve hala insanlığı düşürdükleri çukurdan daha aşağılara itmeye çalışmaktadırlar.
Ülkenin belki % 50’si de bunu izliyor ve seviniyordur.
O kadar anlatılacak olay çok ki, hangi birisini anlatalım, anlatsak da ne olacak kim anlayacak? Bu güruh, Kur’an’ın ifadesiyle, hem sağır, hem lal, hem kör, hem de idrak edemez yani akılsız durumdadırlar. Bu da ne kötü akıbettir. Al-Bakara 1-18
Bir ülkenin medar-ı iftiharı olacak kadar öz değerlere sahip olan bir bilim adamı.Ülkede eğitim-öğretim kurum ve kuruluşlarının en üst seviyesine çıkmış, zeki, çalışkan ülkesini milletini bayrağını seven ve insanlık için gecesini gündüzüne katarak çalışan Prof. Dr. Sabri Çolak.
İradi ve kasti olarak hiçbir suç isnadı yokken hapse atılıp hasta olduğu halde tedaviden dahi mahrum edilen bu insan, emsalinde olduğu gibi ölüme terk ediliyor.
Nedir Prof. Dr. Sabri Çolak Bey’i hapse attıran ve onu orada öldüren suç?
Bir hukukçu, bir yetkili bir şahit çıksın başta akademik camiaya, yakınlarına ve halkımıza desin ki: onun şu suçları vardı ve bu ülkenin şu kanunun şu bendine göre de cezası şu kadar yıldır. Bu gün bunu biz âcizane şu makalemizde insanlık görevi olarak soruyoruz. Sorduğumuz için kim bilir biz de suç işliyoruzdur.
Ama bu bir gün mahkeme-i Kübra’da da sorulacaktır. Nasıl sorulmaz ki, nasıl sorulmaz ki, her Allah kulunun bu satırları dikkatlice okuması lazım, yüreğiniz varsa korkmayınız okuyunuz: Allah Tekvir suresinde buyuruyor ki, Güneş dürülüp ışığı söndüğü zaman; Yıldızlar yerlerinden düşüp dağıldığı zaman, Dağlar yürütüldüğü zaman, Doğurmak üzere olan develer, kıyılmaz mallar terk edildiği zaman, Vahşi hayvanlar diriltilip toplandığı zaman, Denizler ateşlenip kaynatıldığı zaman, Nefisler eşleştirildiği, ruhlar bedenlere girdiği zaman, Diri diri gömülen kız çocuğuna, Hangi suçtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman, Hesap defterleri açıldığı zaman, Gök cisimleri yerlerinden kaydırıldığı zaman, Cehennem alev alev kızıştırıldığı zaman, Cennet yaklaştırıldığı zaman… işte o zaman… Her insan hazırladığını, ortaya ne koyduğunu anlayacaktır. Et,Tekvir ayet 1-14
Aman Allah’ım ne muhteşem ve ne can yakıcı manzara!
Gerçekten biz insanlar cahil ve biz insanlar gafiliz. İşte Sabri Çolak ve onun gibi binlerce insana bu zulmü reva görenler ve Müslümanız diye böbürlenen hatta müftü ya da imam olduğunu bildiğimiz insanlar cidden ahiret hayatına inanıyorlar mı?
İnansalar asla bu zulmü ve bu kötülükleri yapamazlar ve yapmazlar, uydurukça suçlarla on binlerce insan, mağdur edildi bebekler ve analar hapis hücrelerinde, göz pınarları kurudu.
Meriç ve Ege denizinde zulümden kaçarken batan botlarla günlerce bulunamayan aile ve çocukları… Can yakan hasret ve acı üstüne acı…
Onlardan bir tanesi de Prof. Sabri Bey, meleklerin yer yüzüne inip suç işlemeleri nasıl mümkün değilse, Prof. Sabri Çolak bey de o kadar masum ve o kadar düzgün ve dürüst bir insandı. Bir öğrencisinin veya herhangi bir insanın ihtiyaçlı olduğunu bilse, elinde ne varsa verir şayet yetmezse karşılaştığı bir arkadaşından borç alır ona verir. Tam peygamber ahlakı taşıyan bir insandı Prof. Sabri Hoca.
Yüzlerce Doktora ve Master öğrenci yetiştirdi, halkın ve esnafın İslami bilgi seviyesinin yükseltilmesi için elinden gelen gayreti gösterir ve hiç durmadan koştururdu, yorulma nedir bilmezdi. Ahlaklı güzel Tıp doktoruna da memleketimizin çok ihtiyacı var diyerek iki kızını da tıp doktoru olarak yetiştirdi ve şu anda meslekteler!
Memlekete hizmet sevdasıyla kimya mühendisliğini isteyerek, Cerrahpaşa Tıp Fakültesini okurken onu bırakıp kimya mühendisi olmuş ve bu dalda hatırı sayılır bir bilim adamı olma seviyesine yükselmiş
tir ki, bütün meslektaşları bunu bilirler.
Zaten genç yaşında Profesörlüğe yükselmesi de bunun göstergesidir.
Ama kendisi de son derece mütevazı bir insandı. Bir mecliste tanışma olur, herkes kendini tanıtırken makamını, kariyerini, yaptığı işleri, aldığı başarı ve ödülleri sayarken, sıra ona gelince o kendisini şöyle tanıtırdı. Ben de Hasankale’li duvarcı Ahmet Ustanın oğlu Sabri Çolak, der bitirirdi. Zaten onu yakın tanıyanlar demek hakiki dadaşlar böyle oluyormuş, derlerdi. Yine onu yakın tanıyan belki kırk yılı beraber geçmiş bir başka hemşerisine sordum: Sabri beyle alakalı tanıdığın bir kaç yönünü bana yaz ben de onun hakkında yazı yazmayı düşünüyorum. Deyince hani biz bir şeyin tam mükemmel olduğunu ifade etmek için 4×4 lük deriz ya, o hoca da bana Sabri Bey 4×8’lik bir Müslüman ve bir insandı! Belki bu ifade okuyuculara bir şeyler anlatmış olabilir.
Yalan söylemesi bir tarafa, yalan söyleyeni asla sevmez, siyasi hiçbir mülahazası yoktu, kendisine milletvekilliği için yapılan teklifleri elinin tersiyle itmişti. Fethullah Hoca Efendiyi çok sever ve kendi tabiriyle “Gardaş o bu asrın görevlisidir, ona yan bakmak bile adamı helak eder. Allah bizim canımızı onun sevgisiyle alsın!”derdi.
Ve gördüğünüz gibi öyle de oldu. Ona da kıydılar zulmün kahramanı zalimler. Tek hocaya zulüm etmediler onun gibi on binlere zulüm ettiler. Bu zulüm edenlerin kim oldukları belli; yeni Türkiye’nin yöneticileri, hakimleri, savcıları ve de maalesef hükümeti. Peki ya bu halka ne oluyor ki, halk da Allah davası ve Kur’an yolunun yolcularına bu kadar cibilli düşmanlık ediyorlar?
Korkarım ki, Sabri hocanın cenazesine de Çok sevdiği Hasankale’li hemşerileri can u gönülden coşkulu bir şekilde iştirak edebilmiş değillerdir. Zalimin korkusu bir kılıç gibi başlarında sallanıyor insanların! Okuduğum ve beğendiğim 20. Yüzyılın en büyük Roman yazarının şu sözünü paylaşmak istiyorum.
George Orwell, şu sözüyle bu hakikati ne güzel dile getiriyor: “Bir toplum gerçeklerden ne kadar uzaklaşırsa, gerçeği söyleyenlerden o kadar nefret eder.”
Ne yazık ki, insanı tanıma çok zordur. İslam’a göre değerlendirecek olsak kişileri şu ayete bakmamız lazım. Kur’an’da Allah Taala insanı şöyle tanımlamaktadır: Bir insanı en mükemmel surette yarattık. Sonra da onu en aşağı derekeye düşürdük. Ancak iman edip güzel ve makbul işler yapanlar müstesnadır. Onlara ise hiç eksilmeyen bir mükafat vardır. Tin suresi ay 4-6
Tabiin büyüklerinden Hasan Basri ile Kadın evliyaların piri Rabia-yi Adeviye arasında geçen bir konuşma vardır, onunla yazıma son vereyim: Hasan Basri Hazretleri Rabia’ya sen tesettüre riayet ediyordun ama yüzünüz açık neden beni görünce kapadınız? Diye sorar. Rabia der ke, insan yok ki, yüzümü kapatayım, sizi görünce de kapadım zaten. Ama Rabia bu kadar insanı görmüyor musun? Rabia biraz yaklaş der Hasan Basri’ye ve kolunu kaldırır bir kavis çizer ve Hasan’a der ki, kolumun şu kavisinden bakıver! Hasan Basri Aman Allah’ım, evet kurt, çakal, yılan maymun ve türlü türlü canavar görüyorum, der.
Bu sadece kuru bir hikâyeden ibaret değildir. Çünkü Said Nursi Hazretleri de, şu sokaklardaki insanların içleri dışlarına çevrilse sokaklarda yine kurt, çakal, yılan, maymun ve türlü türlü mahlûkat görürsünüz! Kul olmayı kolay mı sanıyoruz. Bu kadar insana zulmetmenin karşılıksız kalacağını mı sanıyoruz. Allah ıslah etsin ne diyelim.
Dr. Dursun Ali Erdem
Not: Dostluğunu hayatı boyu hep en yüksek seviyede tuttuğu Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi ve Prof. Dr. Sabri Çolak hocamızın Yakın arkadaşı Prof. Dr. Suat Yıldırım Beye haddimi aşarak taziyel
erimi bildirir vefalı bu zevata Allah’ın sabır ihsan eylemesini niyaz ederim!