En büyük
bela ve sıkıntılar önce peygamberler, sonra imanları ölçüsünde müminler duçar
olur. Büyük sosyal değişiklikler, peygamberler ve onların yolundan gidenlerin
üzerinden olmuştur. Malum Hz. İbrahim (as) oğlu Hz. İsmail’i (as) kurban
etmekle emrolundu.
Peki
neden?
Olaya önce
sosyal tarih açıdan bakalım:
O döneme
kadar Mezopotamya’da insanlar değişik tanrı ve tanrıçalara tapıyorlardı. Yağmur
yağmazsa, deprem olursa veya tabi afetler olursa tanrılar memnun değil diye
çocukları Zigorat denilen tapınaklarda kurban ediyorlardı. Ayrıca tanrıları
memnun etmek için her yıl belli dönemlerde çocuklar kurban ediliyordu.
Cenabı
Hak bu barbarca adeti değiştirmek için çocuk yaştaki İsmail’in (as) kurban
edilmesini emretti.
Sonrası
malum. Böylece o günkü insanlık yavaş yavaş çocuk yerine hayvan kurban etmeye
başladılar. Şimdi düşünün Hz. İbrahim ile Hz. İsmail (asm) karşılaştığı zorluğa
değdi mi, değmedi mi?
Manevi
açıdan bakacak olursak Üstad’ın tabiri ile her bayramda yüz milyonlarca
Müslüman camilere koşuyor. Yeryüzü bir camiye dönüşür. Kainatın her tarafını ve
manevi âlemleri “Allahu Ekber” tekbiri kaplıyor. Kıyamete kadar da bu devam
edecek.
Peki ya
Ege Denizi ve Meriç kurbanları..?
Onlar da ehli dalalet ve ehli haset
reislerinin kurbanları.
Nasıl
kurbanlık İsmail o günkü milletlerde
çocuklarının kurban edilmemesine vesile
oldu ise, günahsız Ege Denizi ve Meriç
kurbanları da haset urbası giyip nifak maskesini takanların yaptıkları sosyal,
dini ve ahlaki tahribin tamir edilmesine gün gelecek vesile olacak inşallah.
Çünkü
her biri bir veli gibi gönüllere etki edecek.
İMAMI GAZELİ’YE MÜRTED NAZARIYLA BAKILIYORDU
Evet,
büyükler ve büyük hareketler hep böyle olmuştur. İşte bugün doğu ve batıda en
çok bilenen âlim İmam Gazzali’ye 11.
asırda murted nazarı ile bakılıyor ve Kuzey Afrika’da kadılar 30 küsur yıl
boyunca onun kitaplarını yasaklayıp yaktılar. Peki netice?
Batılı
yazar Montgomery Watt;“İmam Gazali, Yunan felsefesini öyle bir tarumar etti ve
o felsefe bir daha dirilemedi.” diyor.
Çünkü daha önce felsefes Hristiyan teologlarını mağlup etmiş, 10.cu asrın
ortalarından itibaren İslam akidesini hedef almıştı. Ayrıca Gazali’nin kitapları
Kuzey Afrika’da yakılan, aynı eserler Asya da yüzbinlerin hidayetine vesile
oluyordu.
Bu
süreçte bazı eksikliklerimizi, zaaflarımızı öğrendik. Eli kalem tutan bazı
dostlar haklı, haksız demeden eleştiriyorlar. Eleştiriye açık olmak lazım.
Fakat
eleştirenler de şu esası ölçü almaları lazımdır diye düşünüyorum.
Birincisi;
bunda Allah’ın rızası var mı?
İkincisi;
dostlar buna ne der?
Üçüncüsü
ise düşman buna ne der ve de yazılanları iman ve Kur’an hizmetine karşı
kullanır mı?
Eğer
kullanıyorlarsa Üstad Muhekamat’ta buna ihanet diyor.
Eleştirmek
kolay fakat alternatif ortaya koymak zor. Eleştirenler güzel gördükleri
fikirleri ile gönüllere girip bir tavuk kümesi kadar da olsa
müesseseleştirsinler. Böylece insanlar onu model alsın. Öyle ya bu hizmet yaklaşık elli yıl önce bir dershane
olarak ortaya çıktı, büyüdü ve dünyada model oldu.
Merak
ediyorum.
Eleştiren
dostlar maaşlarının üçte birini hadi o çok ise onda birini ağaç kabuğu yemeğe mahkûm
edilmiş arkadaşlarına gönderiyorlar mı? Onlara kızgınlarsa dünyanın değişik
yerlerinde mazlum, mahkûm ve mağdur olan başka insanlara ne kadar yardım
yapıyorlar?
Onlar
eleştirileri ile ne kadar insanın gönlüne girip onları hizmet etmeye sevk
ediyorlar? Hatta bırakın kendi çocuklarına ve akrabalarına etki edebilmişler mi?
Doğrusu merak ediyorum. Eğer değilse bütün hayatını hak yola vakfetmiş, mevki
makamı elinin tersi ile reddetmiş, dünyada kendileri için bir ev dahi satın
almamış, insanların dertleri ile dertlenmiş, ıstırap soluklamış, evlerinin
yolunu unutmuş, gözyaşlarını Ceyhun etmiş, ehli dalalet tarafından hayatı
boyunca daima bir şaki gibi görülmüş, izlenmiş kimseleri eleştirirken insaflı
olsunlar. Varsa güzel fikirleri, ( ki inanıyorum vardır) gidip yüz yüze konuşsunlar.
HİZMET MENSUPLARINI ‘EN GÜNAHSIZLAR’ TAŞLASIN
Duydum
ki bu eleştirenlerin bazıları Hizmet maskesi altında fakat Hizmet kültüründe
olmayan iftiralar atıyorlar. İşte buna dikkat. Zira PKK’yı palazlandırmak için
Diyarbakır Cezaevi’nde işkence edip pislik yedirenler ile onları dağa çıkarıp
her türlü yardımı yapanlar da aynı derin kuruluş veya kuruluşlardır. Kanaatimce
eleştirenlere iftira atanların çoğu hizmet maskesini takmış, derin güçlerin
trolleri olabilirler.
Teknolojiyi
kim üretse ebetteki kendi lehine kullanır. Nitekim Türkiye’de yarım milyona
yakın insan bir şekil işkence den geçirilirken (bir kısmı psikolojik) 17 bin
bayan yediz yüzden çok bebek dahi zindanlarda iken neden sosyal medyada çok öne
çıkmıyor. Çünkü sosyal medyanın tuşlarını ellerinde tutanlar bunu istemiyor,
hatta el altında bu zulmün devamı için yardım yapıyorlar. Myanmar’da on
binlerce insan katledildi. Yüzbinler yurtlarını yuvalarını terk etti. İkinci
dünya savaşından bu yana Suriye ve Myanmar katliamı gibi bir katliam görülmedi.
Bunların çektikleri acılar, Sydney’de bir meczubun yaptığı terör kadar sosyal
medya da yankı yaptı mı acaba? Hayır.
Evet,
Hizmet babayiğitlerini eleştiren dostlar, günahsız iseler taşlasınlar. O zaman
attıkları taşlar bedenleri yaralarken, kalpler güllük gülüstanlik olur. Kurban Bayramınızı
şimdiden tebrik ediyorum. yucelsalih@yahoo.com