Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (Journalist and Writers Foundation) İngilizce ve Türkçe hazırladığı ‘Türkiye Hükümeti’nin Terörle Mücadele Yasalarını Kötüye Kullanması’ başlıklı raporu ile Türkiye’deki halen insanlık dışı işkence, tutuklama, dava, terör ithamıyla yürütülen cadıavının durdurulması çağrısında bulundu.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 28 Şubat süreci başta olmak üzere her dönemde baskı ve vesayet rejim, unsur ve yöneticilerinin hedefi haline geldiği anlatılan raporda, 2014’ten itibaren başlayan haksız tutuklama, gözaltılarla ilgili istatistikler de dikkat çekti. Adalet Bakanlığı’nın resmi verilerine göre, en az 612.347 kişinin TCK 314. maddeden, terör örgütü üyeliği, yöneticiliği gibi suçlamalara maruz bırakıldığı, yine 88 binden fazla kişinin tutuklandığı hatırlatılan açıklamada, keyfi olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılan mağdur onbinlerin serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.
GYV’nin raporunda kısa başlıklarla şu noktalara dikkat çekildi:
Fethullah Gülen aleyhindeki suçlamalar yeni değildi. Kronolojik düzende, 28 Şubat 1997 modern askeri darbeden hemen sonra, “bir kişiden oluşan silahsız bir terör örgütü” suçlamasıyla Fethullah Gülen aleyhinde idam cezası talep eden bir dava açıldı. Fethullah Gülen, askeri ve yargı mensuplarının, hükümeti devirmek için plan yapmakla suçlandıkları ve hakkında tutuklama kararı iddiasına binean zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’in tavsiyelerinin ardından Türkiye’yiterk etmek ve ABD’ye gitmek zorunda kaldı. Gülen aleyhindeki suçlamaların temelsiz olduğu anlaşıldı ve 2008 yılında nihayet dava reddedildi.
(…)
Hizmet Hareketi ve üyesi olduğu iddia edilen kişiler 25 Ağustos 2004’te yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında hedef alındı. Toplantı tutanaklarında toplantıya katılan zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül “Nurculuk ve Fethullah Gülen Grubu” na ait faaliyetler [eylem] karşı bir eylem planı hazırlama kararı alındığını daha sonra açıklandı.
(…)
17 Aralık 2013’te, polis memurlarının birkaç ev baskın düzenlediği ve rüşvet için kullanıldığı iddia edilen 17.5 milyon dolar civarında nakit paraya el koyduklarında, en önemli “tarihi” yolsuzluk skandallarından biri açıldı. Türkiye’de 17 Aralık 2013 tarihinde gözaltına alınan 52 kişinin tamamı iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile çeşitli şekillerde bağlantısı ortaya çıktı.
(…)
Aralık 2013 yolsuzluk skandalını takiben, halkın öfkesi dört kabine bakanını istifaya zorladı, zamanın Başbakanı Erdoğan ise yolsuzluk soruşturmasını hükümetini hedef alan “yargı darbesi” olarak nitelendirdi. Daha sonra binlerce polis memurunu, savcıyı ve hakimi görevden almaya başladı. Hükümet, medya ve yargı üzerindeki baskısını sıkılaştırmaya devam etti. 2013 yolsuzluk skandalına ilişkin soruşturmaya katılan savcılar, hakimler ve diğer yetkililer (çoğu hapiste veya sürgünde olan) Hizmet Hareketi ile herhangi bir bağlantısı olmadığını ifade ediyorlar. Hizmet Hareketi de soruşturmalar hakkında herhangi bir ilgisinin veya bilgisinin olmadığını iddia ediyor.
(…)
Ancak Türkiye Hükümeti, Fethullah Gülen’i ve Hizmet Hareketi üyelerini ihanetle suçladı, kamuoyunda ve yapılan mitinglerde Hizmet Hareketi hakkinda “paralel yapı ve teröristler” ile “kan emen vampirler, sapıklar, sülükler” gibi nefret söylemleriyle bahsetmeye başladı. Stokholm Özgürlük Merkezi (SCF) tarafından yapılan bir araştırma , Hizmet Hareketi hakkında 240’dan fazla “nefret söylemi” olarak kullanılan aşağılayıcı terimi belgelemiştir. Türkiye hükümeti, yolsuzluk skandalına, onu devirmeyi amaçlayan “yargı darbesi” dedi.
(…)
Türkiye Hükümeti’nin büyük karalama propaganda makinesinin Hizmet Hareketi’ni “terör örgütü” olarak niteleyen bu basit yaklaşımı, kabul edilebilir incelemeye dayanmamaktadır. Türkiye Hükümeti, Hizmet Hareketini uzun süredir sivil toplum örgütü olarak kabul etmesine, eğitim, sağlık, finans ve diğer alanlarda hizmet eden “Gülen Cemaati”, “Cemaat” veya “Hizmet Hareketi” olarak nitelendirmesine rağmen onu terör örgütü olarak ilan etti. Hükümet yetkilileri, ülke içinde ve yurt dışında, Hareketle bağlantılı olduğu iddia edilen eğitim kurumlarının ve diğer kurumların tüm faaliyetlerine destek verdiler ve normal olarak katıldılar. Faaliyetleri teşvik ettiler, yurtiçinde ve yurtdışında alkışladılar ve açık destek verdiler.
(…)
Ancak 2014 yılından bu yana Türkiye hükümeti öncelikli odağını Hizmet/Gülen Hareketi’ne kaydırdı, terör örgütü olmakla suçlayarak Hizmet Hareketiyle gecmiste ilişkisi olduğu düşünülen veya bağlantısı olanları tutukladı veya hapse attı.
(…)
Türkiye’de, Temmuz 2016’dan bu yana her hafta, Hizmet Hareketi üyesi veya sempatizanı olduğu iddia edilen yüzlerce insan gözaltına alındı veya tutuklandı. Adalet Bakanlığı’nın son resmi verilerine göre, en az 612.347 kişi (2016’da 155.014 ve 2017’de 457.423), Türk Ceza Kanunu (TCK) 314. maddesine göre “terör örgütü kurucusu, lideri veya üyesi olma” suçlamasıyla ilgili soruşturmalarla karşılaştı. Tutuklananların çoğu Hizmet Hareketi üyeliği ile suçlanırken, bazıları yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantılı olmakla suçlanıyor. Stokholm Özgürlük Merkezi (SCF) tarafından derlenen son verilere göre, Türkiye hükümetinin 2016 darbe teşebbüsünden bu yana, Hizmet Hareketi’yle ilişkili olduğu iddia edilen 88.000 civarında üye/sempatizanı tutukladığı bildirildi.
(…)
11 Aralık 2015 tarihinden bu yana Hizmet Hareketi, Türk hükümeti tarafından, Gülenci/Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) veya Paralel Devlet Örgütü/Yapılanması (PDY) adı altında terör örgütü olarak sınıflandırılmaktadır. Olağanüstü hal ilan edildikten sonra, herhangi bir soruşturma veya yasal işlem yapılmadan, Türk Hükümeti “Fethullah Terör Örgütü (FETÖ) 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de darbe girişiminde bulundu” dedi. Fethullah Gülen, darbe yapma suçlamasını reddetti ve Türk hükümetinin iddialarının soruşturulması için uluslararası bir komisyon kurulması çağrısı yaptı.
(…)
Bu Politika Özeti, Türkiye Hükümeti’nin Hizmet Hareketi’ni terör örgütü olarak sınıflandırılması ve özellikle uluslararası insan hakları hukuku ve Türkiye Hükümeti’nin bu eylemlerin uluslararası hukuka yansımaları dahil olmak üzere, Hizmet Hareketi’ne yönelik toptan saldırının ardındaki gerekçeye ışık tutmayı amaçlamaktadır.
(…)
“Terörizm” tanımının olmazsa olmaz bir parçası “silahlı bir grubun” şiddeti kullanmaya hazır olmasıdır. Hizmet Hareketi’nden ilham alan kurumlar, yüzlerce ülkede uzun yıllar boyunca varlığını sürdürmektedir ve herhangi bir üye veya sempatizanın 20 yıldan uzun bir süredir herhangi bir suçla suçlanmış değildir;
Hizmet Hareketi gönüllüleri, yüzlerce hükümet, istihbarat teşkilatı, araştırmacı veya bağımsız sivil toplum örgütü tarafından 25 yıl boyunca incelendi ve hiçbir zaman yasadışı faaliyette bulunmadı. Hizmet Hareketi hakkında en az bilgisi olan bir kişi dahi hareketin barış ve diyalog üzerine güçlü vurgusu dikkate aldığında, Erdoğan’ın Hizmet’in “terör örgütü” olduğu iddiasının “tamamen mantıksız” olduğu değerlendirmesine varır. Hizmet Hareketi terörist faaliyetlerde bulunmaz, ne politik şiddeti, ne de herhangi bir şiddet girişimi ve hatta herhangi bir darbeyi desteklemez.
(…)
Hizmet Hareketi terör örgütü değildir. Türkiye hükümeti ya da herhangi bir hükümet, Hizmet Hareketi’nin veya üyelerinin silahlı olduğu ya da herhangi bir zaman şiddete başvurduğu hakkında tek bir kanıt yoktur. Türkiye’de son derece kötüye kullanilan (suistimal edilen) terörle mücadele yasaları keyfi olarak yüzbinlerce yasalara saygılı kişiyi özgürlüklerinden mahrum bıraktı ve birçok ciddi “terörizm” suçlamalarıyla ve yasalarıyla yüzyüze bıraktı. Türkiye’nin terörle mücadele yasaları, insan hakları standartlarıyla tutarlı değildir ve yasallık ilkesine aykırıdır.
Bu durum kesinlikle kabul edilemez. Bu nedenle, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve uluslararası ve bölgesel mekanizmalar dahil olmak üzere uluslararası topluluğu, Türkiye hükümetini uyarmaya çağırıyor:
● Uluslararası standartlara ve yasallık ilkesine uygun olmayan tüm terörle mücadele hükümlerini yerel mevzuatta gözden geçirmek ve derhal kaldırmak.
● Terörle mücadele ulusal mevzuatının, terörle mücadele ile sınırlı kalmasını sağlamak ve uluslararası terörle mücadele araçlarına yansıtılan hükümler temelinde, yasallık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak suretiyle sınırlandırılması.
● Terörle mücadele yasaları hazırlanırken ve/veya mevcut yasaları değiştirirken yasallık ilkesine uymak.
● Hizmet Hareketi’yle ilişkili olduğu iddiasıyla özgürlüklerinden keyfi olarak mahrum edilen onbinlerce mağdur insanı serbest bırakmak
● Mağdurların, keyfi olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılmadan dolayı yasal haklarını sağlamak, fiziksel ve psikolojik sağlıkları üzerindeki etki de dahil olmak üzere tazminat ve diğer tazminatlarını sağlamak.
GYV RAPOR ÖZETLERİNİN ORİJİNALİNİ OKUMAK İÇİN LÜTFEN LİNKLERİ TIKLAYIN