Ashab-ı Kehf’in korunduğu meşhur mağaradakiler gibi deniz diplerinde bin bir ızdarapla yetiştirilip olgunlaştırılan kan kırmızı mercanlar gibi Dâru’l-Erkamlarda yetiştirilen ashaba benzer şekilde olgunlaştırılacak bütün nesiller için dünyada dönen çarkların arka planını anlama, olayların arkasındaki sırları çözme ve aktif hayatta iş yapma çok önemlidir. Bu husus her devir için ehemmiyetini hep korur. İşte maddeci bir toplumu yönetmek için gönderilmiş Hz. Musa Aleyhisselama beşinci boyuta benzer bir seyahat yaptırılıyor. Bu yolculuğa da ledün ilmine mazhar Hz. Hızır Aleyhisselam ile gönderiliyor…
Hz. Abbas’tan rivayet edilen bir Buharî hadisin de Efendimizin (S.A.S.) şöyle dediği anlatılıyor: “Hz. Musa İsrailoğullarına hitap etmek üzere ayağa kalktı, o sırada kendisine insanların en âliminin kim olduğu soruldu, o da ‘Benim’ dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak kendisini itap etti, çünkü herşeyi bilmiyordu. Daha sonra da Hak Taâla, ‘İki denizin birleştiği yerde bir kulum, o senden daha bilgilidir.’ diye vahyetti. Musa ‘Ya Rabbi onu nasıl bulurum?’ dedi. Cenab-ı Hak, ‘Yanına bir balık al ve onu bir bohçaya koy. Bu balığı nerede kaybedersen, o kulum oradadır.’ buyurdu.”
Umumî kanaata göre iki denizin birleştiği yer Akdeniz ile Kızıl denizin birleştiği yerdir. “Hani Musa, genç arkadaşına ‘Hiçbir güç beni durdurmaz. Ya iki denizin birleştiği yere varırım veya yollarda yol yürürüm’ demişti. İki denizin birleştiği yere vardıklarında yanlarındaki balığı bir kenarda unuttular. O da bir yeraltı deliğinden kayarak denize kaçtı. İki denizin birleştiği yeri geçince Musa genç arkadaşına, ‘Azığımızı getir, bakalım. Gerçekten bu yolculuğumuzda çok yorgun düştük’ dedi. Genç arkadaşı Musa’ya ‘Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmuşum. Bunu bana hatırlamayı unutturan mutlaka şeytandır. Balık şaşırtıcı bir şekilde canlanarak denize kaçtı.’ dedi.” (Kehf Suresi, 18/61-62)
Aslında balık pişirilmişti. Bu balığın canlanarak bir delikten geçip denize kaçması Cenab-ı Hakkın buluşma yerlerini bulma yerlerini bulmasını sağlamak için Hz. Musa’ya sürpriz şekilde gösterdiği bir mucizedir. Bu husus, beşinci boyutta gaybî ve mânevî bir yolculuktur. Bir de beşinci boyutta ölümsüz bir hayata mazhar Hızır Aleyhisselamın atmosferine girdikleri için pişmiş balık bile canlılık alâmeti göstermişti…
“Musa, ‘Bizim aradığımızda zaten bu idi…’ dedi. Hemen geldikleri yoldan geri döndüler. O kayalıkta kendisine tarafımızdan rahmet sunduğumuz ve katımız ledünni bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” (18/64-65) Bu gaybî, beşinci boyut yolculuğu “ledünnî bir ilme mazhar” Hızır Aleyhisselam ile olacaktı. Hz. Musa Aleyhisselamın genç yoldaşı ile beraberliği burada bitiyor. Bir daha onunla ilgili bir ifade yok. Artık yolculuk Hızır Aleyhisselamla buluşuyor. Hızır Aleyhisselam, olayların arka planlarını, gerçek hikmetlerini Cenab-ı Hakkın bildirmesiyle biliyor. Cereyan eden olayların, görünen zâhiri yüzünden başka bir topluma bir peygamber olarak rehberlik yapacak olan Musa Aleyhisselam için bu yolculuk çok önemliydi.
“Musa, ona, ‘Sana öğretilen ilmin birazını bana öğreterek, olgunlaşmamı sağlaman için peşinden gelebilir miyim?’ dedi.” (18/66) Ülü’l-azim bir peygamber ve ona göre bir ilim sahibi olan Musa Aleyhisselam, bakınız Hızır’dan bilmediği bir hususta ilim almak için tevazu içinde nasıl davranış sergiliyor!… Burada büyük bir ders ve ibret var!.. Peygambere yakışan bir edeb tavrı ile, peşinden gelip gelemeyeceğini soruyor ve bize bir saygı dersi veriyor!.
“O kulumuz, Musa’ya dedi ki, ‘Sen benimle beraber olmaya katlanamazsın. Sebeplerini kavrayamadığın olaylar karşısında nasıl sabredeceksin ki…” (18/67-68)
Çünkü Hz. Hızır Aleyhisselamın sahip olduğu ilim sebepleri ve neticeleri belli maddî-beşeri ilimlerden değildir. Bu, gayba dair ledünnî bir ilimdir. Cenab-ı Hakkın rahmetiyle Hızır Aleyhisselama hikmeti dairesinde dilediği nisbette nasip ettiği bir mazhariyettir. Onun içindir ki, bir peygamber olmasına rağmen Musa Aleyhisselam, Hz. Hızır’ın uygulamalarına karşı sabredemiyor. Çünkü Hz. Hızır’ın yaptığı icraatlar dış görünüşleri itibariyle, akıl-mantıkla, eşyanın tabiatına ait hükümler çatışıyor. Bu yüzden Hz. Hızır, Hz. Musa Aleyhisselam sabredemez diye endişe duymuyor.
“Musa, ‘İnşaallah, beni sabırlı bulacaksın, hiçbir konuda sana karşı gelmeyeceğim.’ dedi. O kulunuz da Musa’ya dedi ki: ‘Eğer benimle birlikte geleceksen, yapacağım hiçbir iş hakkında bana soru sorma… Benim o konuda açıklama yapmamı bekle.” (18/69-70)
Hz. Hızır, yoldaşlık şartını söyledikten, bir nebi mukavele yaptıktan sonra yola koyuluyorlar.
“Böylece yola çıkıp, bir süre sonra bir gemiye bindiler. O kulumuz bu gemide bir delik açtı. Musa ona, ‘İçindekileri boğmak için mi gemiyi deldin? Gerçekten çirkin bir iş yaptın!’ dedi. (18/71)
Bu yolculuk “Sorma, yürü” mukavelesi üzerine kurulu bir yolculuk olduğu halde, Allah’tan da sabır dileyerek, sabredeceğine dair söz verdiği halde fıtratının gereği ve olayın büyüklüğü karşısında feveran ediyor, “Nasıl bir iş böyle; bu fena davranışınla gemideki insanları boğup öldürecek misin?” diye yoldaşına çıkışıyor. Tabii, işin teorisi başka, pratiği başka. Onun için ta başka Hızır Aleyhisselam, Hz. Musa Aleyhisselamı uyarıyor. Pratiğin ayrı bir tadı var! Farklı, yaman ve zorlu bir sadmede ilk anda sabretmek zor ama, bir sabredilebilse, çok tadlı bir deneyim alacak… Bazı insanlar, bilhassa hayatın her türlü maddî zevklerini tadmış, artık yeknesaklıktan bıkmış olanlar, adrenalini yükseltecek çok tehlikeli deneyimlere bile baş vurabiliyor: Sonu çoğu zaman ölümle bitecek son sürat araba yarışları veya bidonların içine girip Niyagara şelâlesinin en tepesinden kendilerini çağlayanın derinliklerine salıvermek gibi…
Onun için Hz. Hızır Aleyhisselam büyük bir sabır ve yumuşaklıkla Hz. Musa Aleyhisselama: “Ben sana, benimle beraber olmaya katlanamazsın dememiş miydim?’ dedi.” (18/72)
Hz. Musa Aleyhisselam da unutkanlığını ileri sürerek özür diliyor: “Unutkanlığım yüzünden bana muâheze edip azarlama ve ilminden faydalanma konusunda bana zorluk çıkarma’ dedi.” (18/73)
Bir defa tökezleyen atın hemen boynu kesilmez… Hz. Hızır Aleyhisselam, özrünü kabul ediyor ve bu beşinci boyutun mânevî yolculuğu devam ediyor…
Bir yandan belâ ve musibetlerin dehşetli sadmelerine maruzlara ilk vuruşta çok iyi, çok yaman ve zorlu sabırlar düşerken; musibetzedelerin, belâya düşmüşlerin sabredemeyip söylentilerine, bazan da beklenmedik ağır ithamlarına karşı, muhatabların da onlara karşı, sabırlı ve şefkatli olmaları gerekiyor…