Cenab-ı Hak, Kehf Suresindeki, Mağara Yârânı diye ifade edeceğimiz, iman etmiş ve kendilerini putperestliğe zorlayan krala karşı kıyam edip baş kaldırmış yiğitlerin kıssasını, hârika bir edebî üslupla ibret ve ders olarak gözler önüne seriyor…
Kur’an-ı Kerim, denizleri bir ıbrıkta gösterircesine geniş ve küllî hakikatlere herkesin anlayabilmesi için cüz’î bir misalle anlattığı gibi; bir çok benzer olaylardan en ibretli birisi seçer yer ve zaman göstermeden takdim eder. Ashab-ı Kehf meselesi de böyledir. Onun dünya üzerinde, çok çeşitli mekanlarda ve zamanlarda tahakkuk etmiş misalleri vardır. Kehf Suresinde ise en orijinali anlatılmıştır:
“Yoksa sen, Ashab-ı Kehf’i ve Rakîmi (Mağaraya sığınan imanlı gençleri isimlerinin yazılı bulunduğu taş kitabeyi) şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?” (18/9)
Evet Cenab-ı Hakkın daha nice garip mucizeleri, şaşılacak âyetleri her tarafı doldurmuştur. Kuru topraktan nice harika nebatatı ve mücevherler gibi çiçekleri yaratıyor. Şu hayvanat âlemine bak… Rengarenk kelebeklere, tavuslara, ceylanlara ve ahsen-i takvim olarak yaratılan insanlara…
“O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: ‘Rabbimiz! Bize yüce katından bir rahmet ver ve bizim için işimizden bir kurtuluş yolu hazırla. Bunun üzerine biz de kulaklarına perde vurup tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk. Sonra da iki gruptan hangisi, bekledikleri süreyi daha iyi hesapladı. Biz onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız. Hakikaten onlar, Rab’lerine iman eden bir grup genç idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık. Krala karşı ayağa kalkarak dediler ki: Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa saçma sapan iş yapmış oluruz. Şu bizim kavmimiz, Allah’tan başka ilâh edindiler. Onların ilah olduğuna dair açık bir delil getirseydiler ya! Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? (İçlerinden birisi şöyle demişti:) ‘Madem ki, siz onlardan ve Allah’tan başka taptıkları putlardan ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz rahmetinden size genişlik versin ve işinizi rast getirip kolaylaştırsın.” (18/13-16)
Bu ayağa kalkışın meydana gelme şekliyle ilgili olarak değişik rivayetler vardır. Muhammed b. İshak’ın nakline göre şöyle zikredilmiştir: “İncil ehlinin işi alt-üst oldu, onları suçlamalar büyüdü, krallar azgınlık etti. Bunlar içinde en ileri gidenlerden biri de Rum krallarından Dekyanus idi. Rum ülkesini dolaşıp putperestliği kabul etmeyenleri öldürüyordu. Nihayet Ashab-ı Kefh’in şehri olan Dekinos’a indi. İner inmez iman ehlinin takip edilmesini ve yakalanmasını emretti. Onları yakalayıp huzuruna çıkarıyorlardı. Dekyanus da putlara kurban kesilen mezbahalara sevk edip, putperestlik ile öldürülme arasında seçim yapmalarını teklif ediyordu. Zaten imanı seçenleri öldürüp parçalayıp şehrin suruna ve kapılarına asıyordu. İşte bunu gören o birkaç genç, Rum asillerinden ve hatta kralın yakınlarından hem de ileri gelenlerinden hür gençlerdi. Onlara çok üzüldüler ve bu fitnenin def edilmesi için Cenab-ı Hakka göz yaşlarıyla niyazlarda bulunup, namazlar kılarak dua ediyorlardı. İhbarcılar bunları da şikayet edip yakalattılar. Kralın huzuruna çıkarıldıklarında, kral bunlara da ölüm ile putperestliğe dönme arasında seçim yapmalarını istedi. Bunlar Allah’tan başka hiçbir şeye tapmayacakları, hiçbir şeyi ilah tanımayacaklarını söyleyip krala ‘Hükmün ne ise yap!’ dediler. Kralın Ninova’da işi vardı oraya gidecekti. Bunların üzerlerindeki kıymetli elbiselerin soyulmasını emretti. Onlara Ninova’dan dönüp gelinceye kadar bir düşünme mühleti veri. Bunun üzerine gençler, Benelüs dağında sarp bir mağaraya gizlenmeye karar verdiler. Babalarının evinden nafaka v.s. tedarik edip mağaraya sığındılar. Namaz kılıp Cenab-ı Hakka feryad ile yalvarıyor, inleyip niyaz ediyorlardı. Nafaka işini YEMLİHA’ya havale ettiler. O kıyafet değiştirerek şehre giriyor, hem ihtiyaçları temin ediyor, hem de havadis toplayıp getiriyordu. Kral Ninova’dan dönünce, onların babalarını hesaba çekti. Onlar da dağa kaçtıklarını söylediler. Yemliha olup biteni bütün dehşetiyle anlattı. Secdelere kapanıp Allah’a yalvardılar. Sonra yapacakları işler hakkında konuşmaya başladıkları sırada Cenab-ı Hak onlara bir uyku verdi, yattılar, nafakaları baş uçlarında uyudular kaldılar. Dekyanus, hiddetinden patlıyordu. Sonra bu mağaranın kapısının ördürülmesini emretti. ‘Açlıktan, susuzluktan ölsünler, mağaraları kabirleri olsun.’ dedi. Dekyanus’un evinde imanını gizleyen iki mümin vardı. Birisinin ismi Pendros, diğerinin ismi Runas… Bunlar Ashab-ı Kehfin isimlerini, neseplerini ve kıssalarını iki kurşun levhaya yazıp bir bakır tabuta koyarak yapılan duvarına içine koymayı kararlaştırdılar ve yaptılar.”
Mağara Ashabı, bir iman ve aksiyonun çekirdek kadrosu… Bu nüve kadro, o zaman bir mağarada koruma altına alınıyor. Öldükten sonra dirilmeye delil olarak 300 (309) sene sonra uyandırılarak, insanlığa gösteriliyor. Onlar bir DİRİLİŞ HAREKETİNİN öncüleri… Hz. Musa Aleyhisselam’a, Cenab-ı Hak kıble gibi matmah-ı nazar evler edinmelerini emrediyor: “Musa’ya ve kardeşine ‘Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerin namazgah yapınız. (kıble gibi dönülecek, yönelinilecek yerler haline getirin), namazı hakkıyla ikame ve îfâ edin ve ey Musa, müminleri müjdele’ diye vahyettik” (Yunus Suresi, 10/87)
Nur Suresinde “O nura, Allah’ın yükseltilmesine ve içlerinde kutlu isminin zikredilmesine izin verdiği EVLERDE kavuşulur.” (24/36) buyuruluyor.
Kehf Suresinin mesajı bu süreçte gaybubet mekanlarını da içine alır.
Devirler değişse de bazı despotlar eliyle cevirler değişmiyor. Tarih tekerrür ediyor. İmtihanlar sürüyor… Zâlimler ve mazlumlar ayrılıp seçiliyor. Ne mutlu Hizmet mensuplarına ki, yerleri mazlum ve mağdurların yanında… Allah bizi şerirlerden korusun… aaymaz@samanyoluhaber.com