KHK’yla ihraç öğretmen, üç yıldır yaşadığı zorlukları, duygularını ve hayatın kendisine sunduğu iki seçeneği BOLD‘a gönderdiği mektupta yazdı.
ÇOK YORULDUM, LÜTFEN DUYURUN
Avrupa’daki, Amerika’daki, Afrika’daki bütün dünyadaki öğretmenlere, benim gibi hem öğretmen hem anne olanlara, babalara, hangi meslekten olursa olsun herkese seslenmek istiyorum. Lütfen duyun!
Türkiye’de zulüm gören, yaklaşık 3 yıldır gaybubet hayatı yaşayan bir öğretmen ve anneyim. Öğretmen vasfımı hep öne yazdım çünkü; her zaman öğrencilerime bana Allah’ın, anne babaların bir emaneti olarak baktım ve kendi çocuklarımdan daha çok onlara vakit ayırdım. Bundan da hiç pişmanlık duymadım.
Şimdi ise Türkiye’de yaşanan 15 Temmuz denilen saçma bir darbe tiyatrosu sonrası, ismini hiç telaffuz etmediğim bir örgüt üyesi diye terörist ilan edildim, önce öğretmenliğim sonra da anneliğim elimden alındı.
Temmuz 2016’da açığa alındım. Eşimden dolayı rehin alınıp gözaltına alınmak istendim ama küçük oğlumun ağlayıp sinir krizi geçirmesiyle polisler bir gece mühlet verdiler eşimin gelmesi için.
O gece apar topar 3 çocuğumla ve bir iki bavulla evden kaçmak zorunda kaldım. 1 Eylül 2016 KHK’sı ile ihraç edildim. Hakkımda yakalama kararı çıkartıldı. O gün bugündür kaçak bir hayat yaşıyorum. Evimden çocuklarımdan ayrı yerlerde.
Bu süre içinde risk alarak da olsa sosyal medyadan dünyada olup bitenleri, Türkiye’de yaşanan mağduriyetleri, artık soykırım aşamasına gelmiş zulümleri takip etmeye çalışıyorum. Kim bizlerden bahsediyor, çağdaş dünyanın adaletli ülkelerinde hukuk ve özgürlük içinde yaşayan insanların bizden haberleri var mı öğrenmek istiyorum.
Çünkü bizim gibi dünyanın herhangi bir köşesinde zulüm gören insanların sesini duyanların olması bana ümit veriyor, yaşamak için mücadele etmek için bir sebep oluyor. Ama üzülerek görüyorum ki dünyadaki demokratik hukuk devleti dediğimiz ve ümit bağladığımız ülkelerin liderleri bir noktada sessiz kalıyorlar. Amerika ve Avrupa ülkelerinin liderleri, siyasetçileri ve AİHM üyeleri bir yerde sessiz kalıyorlar. Sosyal medyadan anladığıma göre bunun sebebi olarak da ülke çıkarları, mülteci anlaşmaları vs. gibi sebepler öne sürülüyor. Ben siyasetçi değilim, bilmiyorum, ülkeleri yönetenler belki kendi halkının huzurunu düşündüğü için haklı olabilirler bilemiyorum.
Ama bir öğretmen, bir anne, bir insan olarak bunu kalbime vicdanıma aklıma anlatamıyorum. Suriye’de zulüm gören insanlar ülkelerinden kaçıp gelmeye başladıklarında ben Gaziantep’in bir ilçesinde Kuran Kursu öğretmenliği yapıyordum. Gelen mültecilerin ilk yerleştirildikleri yerlerden olan bir binada çalışıyordum. Her gün o insanlar için dua ediyor, çocukları için çikolatalar, oyuncaklar alıyor, onlarla sohbet etmeye çalışıyor ve onlarla birlikte ağlıyordum.
Ne yazık ki çok geçmeden benim ülkemi yöneten siyasi irade kendi çıkarları için beni ve benim gibi bir insanı, anneyi, babayı, öğretmeni, doktoru, ev hanımını, her meslekten insanı bir gecede terörist ilan etti ve hapishanelere tıktı. Ölüme açlığa maruz bıraktı. Öyle ki başka ülkelere gitmememiz için pasaportlarımıza el konuldu. Pasaportu olan yakınlarımız havaalanlarında gözaltına alındı ya da ülkeden çıkışları engellendi.
Şimdi ben bu yüzden siyasilere değil, bütün Avrupa ülkelerindeki ve ABD’deki öğretmen meslektaşlarıma ve annelere seslenmek istiyorum.
ÜÇ YILDIR BİR ODADA YAŞIYORUZ
Biz 3 yıla yakın bir süredir bir odanın içinde eşimle iki kişi yaşıyoruz. 3 yılda tam 17 yer değiştirdik. Dışarı çıkamıyoruz, ihtiyaçlarımızı bir iki kişi karşılamaya çalışıyor. Onlar da takip edilme, yakalanma korkusuyla her zaman yanımızda olamıyorlar. Çok zorunlu bir hal olunca yanımıza gelip ihtiyacımızı getiriyorlar. Çocuklarımızı her an göremiyoruz. İki üç ayda bir, korku içinde görüşmeye çalışıyoruz ya da çok zorunlu bir halde mecburen yakalanma riskini göze alıp bir gün ya da birkaç saatliğine görüşebiliyoruz.
Çocuklarımın bütün mutlu anlarında ve üzüntülü anlarında yanlarında olamamak, insan gibi özgür yaşayamamak bir kadın olarak en mahrem ihtiyaçlarını bile birilerinden istemek, bir ekmek için birileri getirecek diye beklemek artık bizi çok yordu.
Özgürlüğümüze ve çocuklarımıza kavuşmayı beklemekten çok yoruldum. Ben insanım, bir anneyim, bir kadınım bütün bunları hak ettiğimi düşünmüyorum.
ÇOK YORULDUM, GALİBA YOLUN SONU
Neden mi? Çok yoruldum çünkü. Kaçmaktan, bir odanın içinde yaşamaktan, çocuklarımdan ayrı kalmaktan ve onları görememekten, parasızlıktan, borç istemekten, gece gündüz el işi örgüler yapıp onları satabilmek için tanıdıklara yalvarmaktan, rica etmekten, ezilip büzülmekten, en yakınlarımın vefasızlığından, yardımlarını istediğimizde bir sürü mazeret öne sürüp kaçmalarından, ‘git cezanı çek çocuklarının başına dön’ diye nasihat vermelerinden.
Sadece psikolojik olarak değil artık bedenen de çok yoruldum. Şeker hastasıyım. İleri derece huzursuz bacak sendromu var. Raporlu parkinson ilaçları kullanıyorum. Doktora gidemediğim için tedavi edilemeyen reflü ve iki tane yara var midemde. Bunlara şimdi aşırı el işi yapmaktan, ağlamaktan ve şeker hastalığının da etkisi ile göz problemlerim ve kadın hastalıkları eklendi. Yaklaşık 3 aydan beri sürekli kesilmeyen kanama ve sancılarım var. Artık kansızlıktan dolayı çok halsizim ve hareket edemiyorum. İnternetten ya da konuşabildiğim 3-5 kişinin önerdiği bütün hapları kullandım. Bitkisel, duyduğum ve okuduğum her şeyi imkanlarım ölçüsünde yaptım ama bir türlü sonuç alamadım. Gaybubette olduğum için hastaneye gidemiyorum. 3 aydan beri özel muayenehanesi olan bir kadın doğum doktoru aradık, bulamadık. Nihayet dün arkadaşın biri, bir doktor bulmuş ve benim için konuşup randevu almış. Evet çok güzel değil mi? Çok sevindik, nihayet dedik. Ama bu sevinç çok sürmedi. Neden mi? Galiba imtihan, kader. Arkadaş dedi ki ‘Doktor 200 TL muayene ücreti istiyor ve TC kimlik gerekiyor. Evet sorun bizde sadece 25 TL var. Bir de kimlik gerekiyor. Kimliğini kullanacağım kimse var mı? Yok.
Sürecin başında ilk zamanlar ya da şimdiye kadar ciddi rahatsızlıklarımız yoktu ya da vardı ama idare etmiştik. Öyle yeme, içme vs. gibi ihtiyaçlarımızı bulduğumuz kadar idare ediyorduk. Sadece bir arayıp soranımız olsun, bir-iki muhabbet edeceğimiz kardeşlerimiz olsun idi, istediğimiz tek şey. Psikolojimizi bozmamak, ruhsal olarak kuvvetli olmak için hep arkadaş dost aradık. İstişare edeceğimiz, bir-iki dertleşip nefsimizi körelteceğimiz. Yalnız değiliz, tanımasak da kardeşlerimiz var, diyebilmek, ayakta durabilmek için.
HALİMİN ÖZETİ
Benim aslında yazmaya bile utandığım ama sadece tarihe not düşmek için yazmak istediğim durumumun özeti:
3 çocuğumdan 2,5 yıldır ayrıyım. 3 çocuk kendilerini idare etmeye çalışıyor. En yakın akrabalar, kendi harcamalarından artırınca üç beş kuruş gönderecek diye bakan 3 çocuk için, bir dosttan borç para bulup kira ödeyeceğiz, borç ödeyip okul masraflarını karşılayacağız diye insanlardan rica minnet, borç isteyip iki büklüm olup sonra da gurur yapıp saatlerce ağlıyorum.
Babam kolon kanseri oldu. Vefat etti. Ne hastalığında görebildim ne de cenazeye katılabildim. Kaçıp saklandım sadece yalnız başıma. (Ben zorluklarımla yüzleşemeyip kaçarken niye insanlar benim için zora girsin değil mi ama.)
Kayın babam 3 çocukla gecenin bir yarısında evden kovdu bizi. Annem ise güvenliğim için yalvarmamıza rağmen sadece birkaç günlüğüne telefonunu bırakıp yanımda kalmadı ‘evlada ihtiyacım yok benim’ diye bırakıp gitti.
Çocuklarım hastalandı, yanlarında değildim, bir anne olarak.
Evet bir sürü vefasızlık, sıkıntı yaşadık ki artık bize bile her şey çok basit geliyor derken aslında öyle olmadığını vücudumuz bize hatırlattı. Bu süreçte 2 defa çok ağır kalp spazmı geçirdim. Şeker rahatsızlığım nedeniyle iki defa konuşma yetimi kaybettim. Defalarca sinir krizleri geçirdim, yalnızdım ama genede umudum vardı.
Kaldığımız yerlere polis baskını oldu. Yerimizi değiştirmemiz gerekti. Geçici olarak birkaç saatliğine arkadaşlardan rica ettik, kimse bizi evine almak istemedi. Olsun dedik, insanlar da haklı.
Aylarca diş ağrısı çektim, ağrı kesicilerle atlatmaya çalıştım, dişlerim kırıldı. Tırnak makasının törpüsüyle kırılan sivri yerleri törpüledik, yemek yerken pamuk koyduk. Pense ile çekmeye çalıştık ama doktora götürün bizi diye yardım istemedik. Yalnız geçiştirmeye çalıştık, umudumuzu yitirmedik. Belki de hayır derlerse diye cesaret edememiştik.
HAYAT ÖNÜME İKİ YOL BIRAKTI
Kısaca ben artık bittim. Yoruldum. Hayat önüme iki yol bıraktı.
Gidip teslim olmak, hapse girmek.
Ama beni gönderecekleri dosyamın olduğu il Güneydoğu’da çocuklara olan mesafesi 14-15 saat.
Eşimin dosyası Karadeniz’de bir ilde. 7 ilden hakkında şikayet var. Onu Karadeniz’e götürürlermiş. 13 saat mesafede çocuklara.
Şimdi çocuklar kendilerini zor geçindirirken farklı bölgelerde hapis yatan anne ve babasına nasıl bakacaklar?
Onları bu kadar zor durumda bırakmaya hakkımız var mı?
Tabi ki bir de dayanamayıp şeytana uyup etkin pişmanlıktan yararlanma gibi bir tuzak da var. O tuzağa düşme ihtimali de var. Başkalarının hakkına girmek hiç dayanamayacağım bir şey. Bu yüzden bu yol zayıf bir ihtimal. Rabbim bu yoldan korusun.
İkinci yol; hastalığın ilerlemesiyle sürecin bitmesini ve yakalanmayı beklerken bir de ölümü beklemek ya da gözlerimi kaybetmek ya da delirmek ya da intihar etmek. Ahirette tabi ki hesabı var ama belki Rabbim affeder. Onun vefası sonsuz.
BİR ŞEY YAPAMAMAK
Bir şey yapamamak, bir odada hapis hayatı yaşamak benim canımı çok yakıyor. Artık birçok insani yanımı kaybettim. Sanırım birçok defa ölmek istedim. Belki dinim intiharı yasaklamasaydı böyle zillet altında yaşamaktansa intihar etmeyi çoktan seçerdim. Rabbimin bana verdiği yaşam hakkını, hayatı almak benim hakkım değildi. Bir insan olarak sizlerden gelecek yardıma, sağduyuya güvenerek ayakta durmaya ve sesimi duyurmaya çalışıyorum.
İnanıyorum ki bir gün Allah’ın yardımı gelecek ve gerçek adalete, özgürlüğe hukuka inanan insanlar çıkacak ve zulüm görenlerin sesini duyacak. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü insan olmak, bütün insanlar mutluysa mutlu olmaktır. Eğer mutlu ve özgür olmayan insanları, zulüm altındaki insanları görmezden gelip duyarsız kalırsak zaten sıra bir gün bize de gelecektir.
O yüzden zulüm sırası sizin çocuklarınıza sizlere gelmesin. Gelin sesimizi duyun. Artık zulmedenlere hep beraber dur diyelim. Çocuklarımız anne babasız kalmasın. Bebekler, hamile anneler hapse girmesin. Anneler evlatsız, öğretmenler öğrencisiz kalmasın. İnsanlar özgür olsun. Ekmeksiz yaşanıyor belki ama özgürlük olmadan yaşamak mümkün değil. Lütfen özgürlüğümüze kavuşmamız için bize yardım edin, sesimiz olun.
RF… Gayb
8 Mart 2019