Dr. Dursun Ali Erdem
Bu makalemizde de zorlardan zor, çetinlerden çetin bir mübarek zatı tanıma ve tanıtmaya çalışacağım. Nasıl zor olmasın ki, hicri 900’lü yılların hem allamesi hem de müceddidi ünvanına sahip olan bu zat, muhtelif ilim dallarında 650 kadar kitap yazmış derya gibi bir alimdir. Aslında sadece bunu tanıtmıyorum, bu zatın tanıttığı 1000’in üzerinde ilim, fıkıh, tasavvuf, hadis, nahiv ve dil alimi ile velileri, kadimden beri, İlim ve Medeniyet Merkezi olan Mısır ve Kahire hayranlarına bu güzel ülkeyi de tanıtmış olacağım.
Süyuti, Mısır’ın Asyut şehrinde dünyaya geldi. Süyuti, Hüsnü’l-Muhadara fi Tarihi’l-Mısr ve’l-Kahire kitabında kendisini tanıtır. 849 hicri (1445 miladi) yılı Recep ayının bir Pazar akşamında doğduğunu söyler. Büyük dedesinin Hümamüddin olduğunu belirtir ve onun hakikat ehli bir zat olduğunu ifade eder. Asyut’ta bir medrese yaptırdığını ve onu vakfettiğini de bildirir. Orta Mısır’daki Asyut’a ilk yerleşen kişi büyük dedesidir. Kendi tabiriyle hakikat ehli bir sufi olan dedesinin buradaki kabri halen ziyaretgahtır. Ataları Asyut’ta yaşadığı için Süyuti; büyük dedelerinden biri Asyut’a gelmeden önce Bağdat’ın Hudayriye mahallesinde bulunduğundan ötürü Hudayri nispetiyle de anılır. Babası Kemaleddin Ebu Bekir, Asyut’ta doğmuş, Kahire’de İbn Hacer el-Askalani gibi büyük alimlerin talebesi olmuştu. Vaizlik vazifesinin yanında Mısır Abbasi Halifesi Müstekfi-Billah’ın hususi imamlığının yanında, bir dönem Kahire kadılığına da vekalet etmişti. Şerh, talik ve haşiye türünden çok eser yazmıştır. Oğlunun da ilimle uğraşmasını istediğinden, daha küçük yaşta olmasına rağmen babası onu da İbn Hacer’in derslerine giderken götürürmüş.
Süyuti’nin asıl adı Abdurrahman’dır. Celaleddin lakabı babası tarafından kendisine verilmiştir. Künyesi, Celaleddin Ebü’l-Fazl Abdurrahman b. Kemaleddin Ebi Bekr b. Muhammed el-Huzayri es-Süyuti eş-Şafii şeklindedir.
Babası Kemaleddin Ebi Bekr, Şafii mezhebi fıkıh alimlerindendir. Abdurrahman’ın, henüz altı yaşında iken babası vefat etti. Süyuti, babasının sadık dostlarından Kadı İzzeddin Ahmed b. İbrahim Kinani’nin himayesinde yetişti. Bu hocası tarafından kendisine Ebü’l-Fazl künyesi verildi.
Çok güçlü bir hafızaya sahip olan Süyuti, henüz sekiz yaşını doldurmadan Kuran-ı Kerimi ezberleyerek hafız oldu. Hafızlığının ardından Cemmaili’nin ʿUmdetü’l-Ahkam’ını, Nevevi’nin Minhacü’t-Talibin’ini, İbn Malik’in el-Elfiyye’sini ve Beyzavi’nin Minhacü’l-Vüsul’ünü ezberlediğini söyler. Hatta sadece söylemekle kalmaz, Salih b. Ömer el-Bulkini, Yahya b. Muhammed el-Münavi gibi hocalarına 15 yaşında üç kitabı ezber okuyarak arz eder. İki yıl sonra da Şemseddin es-Sirami’den “Arapça Okutabilir” icazeti alır.
Arap dili ve edebiyatına ağırlık verdiği ve Arapça ile ilgili birçok kitap okuduğunu belirttiği bu dönemde en çok faydalandığı hocalarından birisi, Şeyhuniyye Kütüphanesi görevlisi Şemseddin Muhammed b. Sad b. Halil el-Merzübani el-Hanefi’dir. Süyuti, gençlik döneminde çoğu Arap diline ait bazı kitaplara ve meselelere dair şerh, haşiye gibi eserler yazmış, fakat bu çalışmaları çok gönlüne yatmadığından dolayı bunların hepsini imha etmiştir. 16 yaşındayken büyük hayranlık duyduğu hocası Kadı’l-Kudat Salih b. Ömer el-Bulkini’nin fıkıh derslerine katıldı. Aynı yıl Şerhu’l-İstiaze ve’l-Besmele ile Şerhu’l-Havkale ve’l-Hayale adlı eserlerini yazdı, hocası Bulkini ise her iki eser için birer takriz kaleme aldı. Süyuti, bu eserlerini de acemi işi gördü. Ancak, hocasının kendi hattıyla kitaplarda takriz yazıları olduğu için hocasına hürmeten bu iki kitabı imha etmediğini beyan etmiştir.
17 yaşında Bulkini’den, fetva verme ve ders okutma hususunda icazet aldı ve hocasının da hazır bulunduğu ilk dersini 18 yaşında, 9 Zilkade 867 tarihinde Şeyhu Camiinde verdi. Hocası Bulkini’nin ölümüne kadar onun derslerine devam etti. Hocasının vefatından sonra Bulkini’nin oğlundan, babasında başlayıp da bitiremediği dersleri almakla beraber, Şeyhulislam el-Münaviden de Kuran ilimleri, fıkıh ve hadis okudu.
Süyuti, ilk eserini on yedi yaşında yazdı. Hadis ve Arapça ilimleri sahasında zamanının önemli alimlerinden kabul edilen Takiyüddin Şibli el-Hanefi’den dört yıl boyunca ders aldı. Yine devrinin büyük alimi Muhyiddin Kafiyeci’nin yanında on dört yıl kaldı. Süyuti’nin, bir üstadın yanında en uzun süre kaldığı hocası bu zattır. Muhyiddin Kafiyeci’den de tefsir, hadis, fıkıh usulü, hadis usulü, Arap edebiyatı gibi alanlarda dersler okur ve çeşitli ilimleri okutmak üzere ondan da icazet alır bu dönemde.
Süyuti, çok sayıda eser okudu. Çok genç yaşta tefsir, hadis, fıkıh, nahiv, maani, beyan, bedi, lügat ve tarih gibi daha birçok sahada ihtisas sahibi oldu.
Kısa zamanda şöhret sahibi oldu ve çeşitli ilimlerden dersler vermeye başladı. Derslerini takip eden talebelerinin yanında bazı müderrisler de derslerine iştirak etti. Özellikle hadis konusunda uzmanlaştı ve bu alanda verdiği fetvalar büyük kabul gördü. Kuvvetli bir hafızaya sahip olması, eserleri çok kısa sürede okuyup muhteviyatına hakim olması sorulan her soruya cevap vermesine imkan sağladı. Hatta bir eserle ilgili olarak sorulan soruya, kaçıncı sayfa ve satırda olduğunu bilecek ve gösterecek şekilde bir ilmi kudrete mazhar oldu. Ayrıca kendisi bizzat iki yüz bin hadis ezberlediğini beyan etmektedir.
Genç yaşta Şam, Hicaz, Yemen, Hindistan ve Sudan’ı ziyaret etti. Hac farizası için gittiği Mekke’de bir süre kaldı. Bunların dışında Dimyat, Feyyum ve İskenderiye gibi Mısır’ın bazı bölgelerini de dolaştı.
Süyuti’nin şöhreti, 30 yaşları civarında birkaç kıtada duyulur ve bilinir olmuştur. Hocası Kafiyeci’nin de bunda payı büyüktür. Çünkü talebelerinin gittiği her yere Süyuti’nin kitaplarını gönderir, yazılmasına ve çoğaltılmasına tenbihte bulunurdu. Hatta yurt dışından Süyuti’ye çok sorular gönderilir, o da bu soruları cevaplar ve gönderildiği yere tekrar iade edilirdi. İttifakla kabul edilen İslam alimlerinin büyüklerindendir.
Hadis alanında önemli bir birikime sahip olduktan sonra ders vermeye başladı. Bu arada hocalığının yanında birçok eser de yazdı. Ömrünün sonuna kadar eser yazmaya devam etti.
Süyuti’nin hocaları arasında Celaleddin el-Mahalli’yi de anmak lazım. İki Celaleddin’in tefsiri manasına Tefsiru Celaleyn’i duymayan ve bilmeyen yok gibidir. Celaleddin Mahalli, Kuran’ı Kehif suresinden sonuna kadar tefsir eder, yarım kalan tefsiri Fatihadan başlıyarak Kehif suresine kadar da Celaleddin Süyuti tefsir eder. İki Celaleddin’in tefsiri manasına Tefsiru Celaleyn ikmal edilmiş olur.
Süyuti, Kadı’l-Kudat İzzeddin el-Kinani, Abdülaziz b. Muhammed el-Mikati ve Seyfeddin İbn Kutlubuğa gibi hocalardan da ders almıştır. Fakat onun bu dönemdeki asıl önemli hocası, Buğyetü’l-Vuat adlı kitabında kendisinden her gün yeni bir şey öğrendiğini söylediği ve kendisine ikinci babam dediği Şümünni’dir. Süyuti, Hadis ilmine çok özel ilgi gösterir. Hadis hocalarından dinlediği hadisleri yazar ve uzun uzun listeler. Hatta 195 hadis hocasıyla alakalı yazdığı meşhur kitabı el-Müncem fi’l-Mucem’de bu zatları teker teker anlatır.
Yeri gelmişken burada biraz da, Süyuti’nin kitap yazma tekniğinden bahsetmek istiyorum. Süyuti kırk yaşına gelince, insanlardan uzaklaştı, Nil nehri üzerindeki Ceziretü’r-Ravza denilen adaya çekilip orada hem uzlet ve zühd hayatı yaşadı hem de bütün vaktini kitap yazmaya tahsis etti. Eserlerine, mana aleminde Peygamber Efendimizin (asm) tasdikine sunduktan sonra onay aldığı hadisleri yazdı. Meşhur Alman bilim adamı, Arap literatürü uzmanı Brockelmann, Süyuti’nin 500 kitabının olduğunu kısa ismi GAL olan eserinde belirtmektedir. Süyuti, uzlet halindeyken de kimseden bir şey almamış ve hiçbir hediye kabul etmemiştir. (Hayatu İmam Celaleddin, s. 171). Eserlerini şu dört kategoride yazmıştır:
1. Mecmuatu’l-Kuraniye: Bu ana başlık altında Kuran ilimleri, Tefsir ve Kuran derslerini yazmıştır. Kuranla alakalı aklınıza gelebilecek her konuya ait illaki bir kitabı vardır.
2. Hadis ve hadisle alakalı konuların da önemli başlıklarını (hadis metni, şerhler, raviler, hadis usulü, cerh-tadil ve hadis edebiyatını) ihtiva eden kitaplar kaleme almıştır.
3. Bu kategoride, fıkıh ve fıkha ait ilimlerde eserler yazmış, ağırlığı Şafii fıkhına vermiştir.
4. Bu kategoride farklı lugatler, Arap edebiyatı, her ilimde tabakat, şiir ve tarihe ağırlık vermiştir.