(Kişi sevdiğine ölümü yakıştıramaz, bu iki kelimeyi çok zor bir araya getirdim.)
Evet, kişi sevdiğine ölümü yakıştıramaz, Efendimiz’in (sav) vefâtı hengâmında Hz.Ömer’in (ra) başı döner Hz.Ebubekir Efendimiz (ra) ise O’nu dosdoğru yola, dengeye çeker.
“Eğer Efendimiz’e (sav) tapıyorsan bil ki o vefât etmiştir, ve eğer Allâh’a tapıyorsan bilki O (cc) bâkîdir”
Allâh ve dâvâsı bâkîdir.
“Allâh’ıma, Refîk’i Âlâ’ya, gerçek dosta” diyerek rûhunun ufkuna yürür Efendiler Efendisi (sav), hemde mübârek başını (belki o gün için dünyâda en çok sevdiği) Hz. Aişe vâlidemizin göğsüne yaslamışken.
Büyükler için Allâh’a kavuşma söz konusu olduğunda yâr-yarân, cân-cânân akla bile gelmez.
Büyükler ölümden kaçanlara inat, vuslât arzusuyla yanar tutuşur.
Ne güzel ifâde eder Necîb Fâzıl, “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?“
Mevlânâ için Rabbe kavuşma vuslât, ölüm ânı “Şeb-i Arûz”, yâni sevgiliye kavuşma, gerdek gecesidir.
Ölüm Hakk dostlarına düğündür, bayramdır, Büyüğümüz için de öyledir.
Onlar, Cenâb-ı Hakk’a vuslât arzusu ile yaşarken, bir türlü geçmek bilmeyen zamânın çıldırtıcılığına karşı da sabrederler.
“Irciî” emri için can at, fakat hakîki yâr, cân, cânân seni kapısında bekletsin, ne zor.
Bedîüzzamân, “Sizlere müjde! Mevt (ölüm) idâm değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkırâzdeğil, sönmek değil, firâk-ı ebedî değil, adem değil, tesâdüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyâttır.” diye haykırır.
Kur’ân “ölüm ve hayâtı yarattı” diyerek mevt ve hayâtı kardeş kılar, ikizdirler, hangisi önce doğmuştur, hangisi sonra olmuştur, tartışılabilir.
İnsân dünyâya yaşamak için mi, ölmek için mi gelir ? Bilinmez.
“Her nefis ölümü tadacaktır, tadıyor.”
“İster bey ol, ister paşa, âkıbet gelir başa” evet, herkes ölecek.
Fakât birileri Büyüğümüz için acele ediyor.
Halbuki “ecel birdir teğayyür etmez” eceli bir sâniye ileri yâhut geri almak mümkün değildir, kaderde ne var ise o, o gelir başa.
Dünyâya tapanlar, tirânlar, diktatörler ne kadar çok yaşamak istiyorlarsa, emîn olabilirsiniz, o kadar çok Hocaefendi’nin vefâtını istiyorlar, çünkü düzenlerini bozmuştur.
Bir kısım nâdânlarda Hocaefendi’nin gönüllerdeki tahtına kurulmak için bunu arzu ediyor olabilirler.
Ne kötü ! Şahsiyet, kâbiliyet ve kemâlinle değilde, bir vefât ile bir yerlere gelme arzusu içerisinde, gayz ve hasetle yanıp, kavrulmak.
Hocaefendi Rabbimiz’den umarak bir kaç defâ ifâde buyurdular “inşâAllâh uzun yaşayacağım, vefâtımı görmek isteyenlerin hepsinin vefâtını göreceğim, cenâze namazlarını kılıp, kabîrlerine koyacağım.”
İnşâAllâh, hevesleri kursaklarında kalacak.
Üstâdımız’ı defaâtle zehirleyenler, Hocaefendi’yi de zehirleme ve sihirle öldürmeye gayret ediyorlar.
Bilmiyorlar ki ahirzamânın eşhâs-ı mühimmesi insân eliyle öldürülemez.
Yanlış duymadınız, size abartılı gelebilir fakat müteâddit kereler zehirleme teşebbüsleri ve yine müteâddit kereler Tevrât, Kabala ve Acem kaynaklı öldürücü sihir ve benzerleri ile buna gayret ettiler.
Hadi canım “ne sihiri ?” demeyin, Kur’ân Hârut ve Mârut’un insanlara sihri öğrettiğini anlatıyor.
İran’a “ikinci evim” deyip, Tevrât ve Kabala’dan medet uman karı-koca bu işi pek seviyorlar.
Defaâtle duâlar, Ayet el-Kürsî’ler, Usbiye’ler, Felâk-Nâs’lar ve benzerleri ile Cenâb-ı Hakk’ın koruması neticesinde şifâ nasîb olmuştur.
İnanması zor, fakat medyâda kısa aralıklarla çıkarılan “Hocaefendi vefât etti, intihâr etti”gibi haberlerin esâs sebebi Büyüğümüz’ün duâ halkasını kırmak, gevşetmek, zayıflatmak ve mânen aşamadıkları duvarları aşmaya muvaffâk olmak içindir.
Diğer bir sebebi ise, bu haberlerle “psikolojik harp” yaptıklarını zannederek cemaâtin motivasyonunu bozma düşüncesidir.
Hikâye anlatmıyorum, Trump’ın danışmanı Flyn’e onbeş milyon dolar teklif ederek, Hocaefendi’yi kaldığı kamptan kaçırmak isteyenler neden bütün bu yolları denemesinlerki ?
Doksanlı yıllarda bir kısım vaâzalara çelik yelek giyerek çıkmak zorunda kalan Hocaefendi, bulunduğu ahşap binadan (gelen haber üzerine) yakmasınlar diye, diğer beton binâya taşınmak zorunda kalmıştır.
Her kötülüğü yapmaya kararlı huysuz rûhlarla mücâdele ediyoruz.
Üstadımız’ın son zamânlarında talebeleri en büyük hizmetlerden biri olarak, Üstâdımız’ın hayâtını korumayı kendilerine vazîfe edinirlerdi.
Büyüğümüz’ü maddi, mânevi korumalıyız.
Her hayâtı korumak ilâhi bir vecîbedir, kaldıki “bir dâvânın temel rüknünü korumak” ne kadar önem arzeder, ne kadar hayâti bir mes’eledir takdîr edersiniz.
Seksenli yıllarda Hocaefendi’yi ziyâretimizde, kendisine şehit olmak istediğimizi söyleyerek bir liste vermiştik, bizlere “şehit olmanız için duâ etmiyeceğim, hizmet etmeniz için duâ edeceğim” demişti.
Bizde herşey hizmete ayarlıdır, hizmet varsa hayâtın önemi vardır, yoksa Cenâb-ı Hakk’a vuslât daha sevimlidir.
İşte Büyüğümüz’ün kendi için duâsıda budur.
Hizmet için bin başı olsa binini de fedâ edebilecek olan Hocaefendi, saçındaki bir tek teli ehl-i dalâlet, ehl-i küfür ve ehl-i nifâk sevinirler yada sevinsinler diye kesmez.
“İntihâr etti” saçmalığının ne kadar galîz bir yalan olduğunu bununla kıyâs ediniz.
Ha bu arada, Hocamız’ın vefâtından medet umanlar bilinizki “mevtim hayâtımdan ziyâde dîne hizmet edecek, ölümüm başınıza bir bomba gibi patlayacak” diyen Üstâdımız’ın dediği aynen vukuu bulmuş, hizmet kendisinden sonra bir kaç kat daha, hattâ hesapsızca büyümüştür.
Aynı âkıbeti yaşayacaksınız, bence “korkmayın, titreyin” sevinemeyeceksiniz.
Herhâlükârda kaybedeceksiniz.
Bizlere gelince Büyüğümüz ve hizmetimiz için fiîli, kavlî çok duâ etmeliyiz.
Bu vesîleyle Rabbimiz Hocamız’a ömürlerimizden ömür, sıhhâtimizden sıhhât versin, uzun ömür, maddî-mânevi sağlık, sıhhât ve hizmetlerine bereket ihsân eylesin.
Rabbimiz !
Bizlere ferec ve mahrec, yola gelmez sapkınlara ise verdiğin mehli sonlandırarak yaptıkları zulmün âcilen cezâsını ver, âmin.
mansurturgutk@gmail.com