Bir zamanların meşhur söylemini hatırlarsınız. Hani şu omzu bol yıldızlı faşist paşalardan biri söylemişti. “Kürt diye bir millet yoktur, orada yaşayanlar dağlık arazide, karda dolaşırken ayaklarından “kart kurt” diye ses çıktığından onlara “Kürt” denmiştir. Aslında onlar “dağ Türk’üdür.”
Yıllarca bu aptal söylemi resmi ideoloji olarak benimseyip Kürtlere ikinci sınıf insan muamelesi yapan “devlet“, en basit insan hakkı olan ana dilini konuşma özgürlüğünü bile yasaklayarak hala farklı şekillerde uyguladığı zulme devam ediyor.
Devletin bu “bir halkı inkar etme” refleksi topluma o kadar nüfuz etmiş ki geçenlerde solcu olarak bilinen “Can Yayınları“nın dünyaca ünlü romancı Paulo Coelho’nun “11 dakika” adlı romanında “Kürdistan” sözcüğüne sansür uyguladığı ortaya çıkınca hiç şaşırmadım.
Eserin orijinalindeki “Kürdistan” sözcüğünün yerine “Orta Doğu” ifadesinin kullanıldığı ortaya çıkınca yayınevinin sahibi özür diledi ve basılmış kitapların toplatılıp düzeltme yapılarak tekrar yayınlanacağını açıkladı.
Eserin çevirmeni ise hatanın kendisine ait olmadığını, editoryal bir sansür gerçekleşmiş olabileceğini söyledi. Sonuçta kimin bu rezalete imza attığı arada kaynasa da basit bir sözcüğe bile uygulanan sansür, Kürt kelimesine olan hastalıklı yaklaşımı bir kere daha göstermiş oldu.
Gerçi aynı yayınevinin yine aynı yazara ait “Simyacı” adlı meşhur romanında “Yüksek kulelere çıkıp şarkı okuyan adamlar” gibi absürt ifadeler hala duruyor. (Minareye çıkıp ezan okuyan müezzin, demektir.)
Benzeri sansür ifadelerini resmi ders kitaplarında bile bulabilirsiniz. Örneğin Kanuni’nin Fransa kralına yazdığı meşhur mektupta “Kürdistan” ifadesi direk sansüre uğratılıp çıkarılmıştır. Bunun yanında 1. Büyük Millet Meclisinde hem Lazistan hem de Kürdistan mebusları bulunmaktaydı. Hadi şimdi sıkıysa “Kürdistan milletvekili” ifadesini kullanın da görelim, anında Selahattin Demirtaş’ın yanında komşu olarak kalmaya başlarsınız.
Kamuoyu tam bu sansür olaylarıyla meşgulken Bismil’de oynanan bir halı saha maçında HDP ilçe başkanı üzerinde “Kürdistan” yazan bir formayla maça çıkınca ortalık yine karıştı. Adamın hakkında hemen “örgüt propagandası ” yapmaktan işlem yapıldı. Halbuki üzerindeki forma bizim ısrarla “Kuzey Irak” diye isimlendirdiğimiz Irak Kürdistan Yönetimine ait formaydı.
Üstelik hem topraklarını hem de bayrağını resmi olarak tanıdığımız “Kürdistan” yönetimine sanki “kaçak yönetim” muamelesi yapmak elbette bazılarının işine gelmeye devam ediyor. Ne de olsa ortada gerektiğinde oy devşirilecek bir malzeme var. Bizim Reis veya düşük profilli adamı Bin Ali, Diyarbakır meydanında “Kürdistan” dediğinde sıkıntı yok ama halı sahada formasını giyince terörist oluveriyorsun.
Tüm bunların üzerine tüy dikense Uzungöl’de neredeyse linç edilmeye kalkışılan 9 “Kuzey Iraklı” turist oldu. Adamlar ülkelerinin ismi olan “Kürdistan” yazılı atkılarla “Lazistan“da dolaşmaya kalkınca olanlar oldu tabi.
“Milli hassasiyetleri” kabaran bazı andavallar adamlara saldırıp darp ettiler. İşin garibi bu 9 Kürt turist, apar topar yakalanıp ardından sınır dışı edilirken onlara saldıran ırkçı hayvanlar hakkında ise tek bir işlem bile yapılmadı.
Irak Kürdistanı’nın başkenti Erbil’e her gün Türkiye’den uçuşlar var. Havaalanını Türk şirketlerinin inşa ettiği Erbil’e indiğinizde sizi “Kürdistan’a hoş geldiniz.” tabelası karşılıyor. Yine Türk şirketlerinin inşa ettiği otobandan şehre giderken sağda solda görülen modern apartmanlar ve alışveriş merkezleri de yine Türk müteahhitlerinin eseri.
Anlayacağınız iş para kazanmak olunca “Kürdistan“, oy toplamaya gelince “Kuzey Irak“… Geçin artık bu ikiyüzlü politikaları, siz öyle diyorsunuz diye gerçek değişecek değil…
yilmazhepcakar@gmail.com